ANALİZ

Devlet kurumlarından atılma ve devletten kopuş

Devletçi zihniyet ve yaşam sisteminin aşılıp toplumcu yaşam sisteminin gelişmesi açısından da toplumsal işleri yapanların ihtiyacının toplum tarafından karşılaması en doğru yoldur.

Soykırımcı sömürgecilik son saldırısını da belediyelere kayyum atayarak yaptı. Zaten birkaç gün önce faşist İçişleri Bakanı Kürt düşmanlığı üslubuyla bu belediyeleri nasıl ezeceklerini ve halledeceklerini büyük bir kahramanlık yapılıyormuş gibi ortaya koymuştur. Kayyum atamalarıyla fetih yapar gibi belediyeleri Kürtlerden kurtarıp Türk kurumu haline getirdikleri görülmüştür. Belediyeler önündeki polis saldırısı, kayyum atamalarının belediyeleri Türkleştirme harekatı olarak yapıldığını gözler önüne sermiştir. Zaten yaptıkları ilk iş fethetmenin kanıtı olan bayrakları asma olmuştur. Kayyum atama ve eşbaşkanları atma saldırısında tek eksik kalmıştır: mehter marşı çalınsaydı bu fetih harekatı dört dörtlük yapılmış olacaktı. 
Bir taraftan yurtsever tüm Kürt öğretmenler, sağlıkçılar ve memurlar görevden alınıyor; diğer taraftan halkın seçtiği belediyelere kayyumlar atanıyor. Her işte hayır var derler, bu işten bir hayır çıkarmak gerekir. Kürtleri devlet kurumlarından atıyor ve seçilen belediye eşbaşkanlarını tanımıyorlarsa, o zaman Kürtlere düşen görev; kendi özgür ve demokratik yaşamlarını kurmak oluyor. AKP iktidarının Kürtleri devlet kurumlarından atması bir yönüyle de hayırlara vesile edilebilir. 
Kuşkusuz öğretmenler, sağlıkçılar ya da başka Kürt görevlilerinin bulundukları kurumlardan atılmalarına karşı çıkılmalıdır. Çünkü bu uygulamalar faşist bir tutumdur. Faşist tutum ve uygulamalara karşı çıkılıp mücadele edilmeden faşizm geriletilip özgür ve demokratik yaşam kurulamaz. Özgür ve demokratik yaşamın bir boyutu, toplumun kendi özgür ve demokratik yaşamını kurmasıyken, bir boyutu da faşist güçlere karşı mücadeleyi yükseltmektir. Bu açıdan soykırımcı sömürgeci faşist sisteme karşı mücadele yürütmek önemli bir konudur. AKP'nin faşist iktidarına karşı mücadele, şu anda Kürt halkının ve demokrasi güçlerinin en öncelikli görevlerindendir. 
Ancak Kürt halkının ve demokrasi güçlerinin faşizme karşı mücadelesini sadece bu saldırılara karşı koymak biçiminde ele almak yetersiz olur. Bunun yanında bu devletçi sistemden koparak örgütlü topluma dayalı devlet dışı bir toplum olarak özgür ve demokratik yaşamı örgütlemek ve saldırıldığında da korumak da en önemli devrimci demokratik görevdir. Şimdi böyle bir görev yerine getirmenin önemi AKP iktidarının politikası ve uygulamalarıyla daha iyi anlaşılmaktadır. 
Devlet, Kürtleri kendi soykırımcı sömürgeci devlet sisteminden atıyorsa, Kürtler bunu kendi demokratik özyönetim sistemini kurmak için bir fırsata dönüştürebilirler. Devlet dışı toplum olarak halkların kendi özgür ve demokratik yaşamlarını kurabileceğine inanılırsa bu süreçte Kürt halkı kendi özyönetimini kurmada önemli adımlar atabilir, atmalıdır. 
Bir halk kendi özgür ve demokratik yaşamını kurabilir, kendi kendini yönetebilir; toplumun ihtiyacı olan her şeyi karşılayabilir. Devletsiz toplum düşünmemek, devletsiz toplum yönetimi olmayacağını düşünmek bir ideolojik hakimiyettir. Egemen sömürücü sınıfların yarattığı bir ideolojik egemenliktir. Patronsuz, ağasız ekonomik yaşam düşünmemek gibi, karısız kocasız eş yaşam düşünmemek gibi. Devletli yaşam, insanlık tarihinin yüzde beşi olduğu gibi, devletli yaşam dünyanın ancak yüzde beşinde kendini hakim kılabilmiştir. Devletlerin tarih sahnesine çıktığı günden bugüne kadar bile toplumların yüzde 90’ı devlet dışı toplum olarak yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Kapitalist öğeler ise son 300-400 yıl dışında toplumlar tarafından hoş karşılanmamış, hep dışlanmıştır. Toplumculuk dışındaki bireyci ve sömürücü her yaşam toplum tarafından reddedilmiştir. Toplumların tarih boyu hoş karşılamadığı ve kabul etmediği kapitalist öğeler bugün geçer akçe olmuş ve ideolojik hakimiyetini sağlamışsa, bunda insanlık açısından bir sorun var demektir. Zaten Kürt Halk Önderi kapitalizmi kanserojen toplum olarak ifade etmiş, kapitalizmin reddedilmesi ve toplum yaşamından atılması gerektiğini özellikle vurgulamıştır. 
Özyönetim direnişleriyle Kürt halkı bu devletle yaşanmayacağını ortaya koymuştur. Devlet sınırlarına dokunmadan Kürt’ün özyönetimden yana iradesinin ortaya konulması, aslında bir zihniyet devrimidir. Devlet dışı toplum olarak yaşanılacağının gösterilmesidir. Soykırımcı sömürgeciliğin Kürt’ün üzerinde kurduğu ideolojik egemenliği kırma hamlesi gerçekleştirilmiştir. Özyönetim direnişleri; dogmatik kalıpları, ideolojik egemenlikleri parçalama açısından da çok değerli bir adım olmuştur. İşte şimdi devletin Kürtleri soykırımcı sömürgeci devlet sisteminin kurumlarından atması, Kürtlerin özgür ve demokratik yaşam sistemlerini kurarak kendi kendilerini yönetme konusunu daha da meşrulaştırmıştır. Bu açıdan Kürtleri devletten atma adımı bir yönüyle hayırlara vesile görülmeli, hayırlara vesile yapılmalıdır. 
Öğretmenler atılıyor mu, tüm bu öğretmenler bir araya gelerek bu durum karşısında biz alternatif anadilde eğitim sistemini toplumla birlikte nasıl kurarız biçiminde bir adıma yönelebilirler. Anadile dayalı bir eğitim sistemi kurarlar. Kürt çocukları buralarda eğitilir. Her köy, her mahalle kendi çocuklarına eğitim veren öğretmenlerin ihtiyaçlarını karşılayabilir. 
Şu anda Rojava’da yeni eğitim sisteminde öğretmenleri devletçi anlayış olan bir merkezden maaşa bağlama yerine, yaşamlarını idame etmeleri ve yeniden işini yapabilmesi için yerel toplulukların öğretmenlere fon vereceği bir sistem geliştirilmektedir. Zaten devletçi zihniyet ve yaşam sisteminin aşılıp toplumcu yaşam sisteminin gelişmesi açısından da toplumsal işleri yapanların ihtiyacının toplum tarafından karşılaması en doğru yoldur. Toplumsal işlerin tümü için bu model uygulanarak devletçi sistemden kopulup demokrasinin gelişmesi olan sorunları yerelde çözme sistemine ulaşılabilir.

KAYNAK: YENİ ÖZGÜR POLİTİKA