ANALİZ

Devletin Öcalan’a yaklaşımı ve tehditleri

Öcalan’la görüşmek için yola çıktığı saatlerde Kobanê’ye IŞİD katillerini gönderen, Rojava’yı 300 uçakla tehdit eden bir devletin ‘Öcalan’ın Güvenliği konusunda sıkıntı yok’ demesi bir rahatlama değil, aksine kaygı duyma sebebi olmalıdır.

Özgür Gündem gazetesi kapatılmadan 3-4 gün önce İmralı’daki duruma ve devletin Öcalan’a yönelik yaklaşımına ilişkin çok önemli bir röportaj yayımladı. 15-16 Ağustos tarihlerinde Çetin Arkaş ve Nasrullah Kuran ile gerçekleştirilen bu söyleşi, İmralı’daki mevcut koşulları ve Öcalan’a dönük tehdidi anlamak açısından oldukça çarpıcı ve aydınlatıcıdır.

Bu röportajdan önce (22 Temmuz) Çetin Arkaş yine Özgür Gündem gazetesinde yazdığı bir makalede Öcalan’a gönderilen ‘İmzasız mektuptan’ söz ediyordu.

Çetin Arkaş ve Nasrullah Kuran, 26 Aralık 2015 tarihine kadar İmralı adasında kalmış ve oradaki gelişmelere tanık oldukları için, söyledikleri hayati derecede önemlidir.

Şimdi İmralı’da son iki üç yılda yaşanan bazı gelişmeler ile Arkaş ve Kuran’ın aktardığı bazı bilgilere bakarak bugünkü tehlikenin ciddiyetine mercek tutalım:

29 Kasım 2014.

Kobanê’deki savaşın amansız bir şekilde devam ettiği günlerde, Suruç-Kobanê sınırındaki Murşitpınar kapısından araçlarla geçen IŞİD’çi bir grup kent merkezinde ilerlemek istedi. Şiddetli çatışmalardan sonra bu grup püskürtüldü. IŞİD’çiler sınırda Türk hükümetine ait Buğday ambarlarına sığındı. Saldırının ilk görüntüleri AA kamerası tarafından servis edildi.

Daha sonra ortaya çıktı ki aynı gün ve aynı saatlerde devlet heyeti İmralı’ya giderek Öcalan ile görüşmede bulunmuş. Kendilerince Öcalan’a ‘Kobanê’yi düşürdük’ mesajı vermeye gitmişler!

Ama Kobanê kurtarıldı ve 5 Nisan 2015’e kadar Öcalan ile görüşmeler devam etti.

Sonrasında ise HDP Heyeti ile görüşmeler engellendi.

Ama yukarıda sözü edilen röportajda, 5 Nisan sonrasına ilişkin önemli bilgiler veriliyor.

Buna göre;

7 Haziran seçimlerinden sonra, 25 Haziran 2016 günü Devlet Heyeti İmralı adasında Öcalan ile tekrar bir araya geliyor.

Ve hatırlanacağı üzere aynı gün, yine Türkiye sınırından Kobanê’ye saldıran IŞİD çeteleri kent merkezine girdiler ve 243 sivil katledildi.

Olayı tersinden okuyoruz; 25 Haziran 2015 tarihinde IŞİD Türkiye sınırından Kobanê’ye saldırıp çoğu çocuk 243 sivili katlettiğinde, Devlet Heyeti, helikopterle İmralı Adasına iniş yapıyordu.

Devlet Heyeti bu görüşmede, Öcalan’dan KCK’ye ‘ortamı yumuşatan bir mektup’ yazılmasını talep eder. Öcalan ise ‘değerlendireceğini’ ifade eder.  Öcalan daha sonra yetkililere,  “Kandil’e mektup yaz yaz nereye kadar? Heyete söyleyin eğer çözüme dönük bir projeleri varsa gelsinler görüşelim, yok yine mektup vs. oyalamalara başvuracaklarsa gelmelerine gerek yok, görüşmeyeceğim” tarzında bir cevap iletir.

Bu görüşmeden yaklaşık 4 ay sonra, yani Ekim 2015 tarihinde Öcalan’a ‘isimsiz bir mektup’ iletilir.

Normalde Öcalan’a gönderilen mektupların hemen hemen tümü verilmiyor. Ancak bu ‘mektup’ veriliyor. Mektup, Berlin adresinden kendisini ‘medyum’ olarak tanıtan biri tarafından yazılıyor. Ve özetle Öcalan’a “Aslında Erdoğan iyi bir şanstı, değerlendirmeliydin. Bu yıl ‘doğal yollarla’ öleceksin’’ mesajı veriliyor.

Çetin Arkaş Öcalan’ın mektuba yaklaşımını şöyle özetliyor:

Sayın Öcalan bizimle paylaşıp görüşümüzü sordu. Hepimizin ortak görüşü bunun bir tehdit mektubu olduğu yönündeydi. Sayın Öcalan mektubu idareye soruyor “gözümüzden kaçtı, zaten böyle mektupları vermiyoruz, yanlışlık olmuş” demişler. İmralı sisteminde gözden kaçan bir şey olmaz. Her şey buna göre dizayn edilmiştir. O mektup, Sayın Öcalan’a ulaştırılmak istendi. Özü budur.

Tabii Sayın Öcalan’ın bu mektuba yanıtı şu oldu: Böylesi şeylere tenezzül etmek basitliktir. Biz devrimci insanlarız. Bugüne kadar zaten rolümü oynadım, ölümden sonra da rolümü oynamaya devam ederim. O nedenle tıpkı Che Guevara gibi, ‘ölüm nerden gelirse gelsin hoş gelir, sefa gelir diyorum.’ Burayı dinliyorlar biliyorum, yüksek sesle söylüyorum ki duysunlar.”

Ve bu tehdit mektubunda birkaç gün sonra, 10 Ekim 2015’te, KCK’nin 1 Kasım seçimleri için ateşkes ilan edeceği gün, Ankara’daki Gar katliamı meydana geldi. Bu ilan bir sonraki güne kaldı.

Yine Ekim ayı sonlarına doğru, yani 1 Kasım seçimlerinden birkaç gün önce Devlet Heyeti İmralı Adasına gidiyor.

Heyetin başkanlığını ise Kamu Güvenliği Müsteşar Yardımcısı yapıyor. Müsteşar yardımcısı Öcalan’a aynen şu tehditte bulunuyor:

“Rojava’yı çok abartıyorsunuz. İstesek bir ordu 300 uçak kaldırır orayı dümdüz ederiz” diyor.

Türkiye’nin Kürtlerin hak ve özgürlük taleplerini Rojava’da boğmak istediği bir sır değil. Kobanê katliamları ve IŞİD’e destek bunun için yapıldı. IŞİD’le anlaşılarak yapılan Cerablus ve El Rai ‘operasyonları’ da Müsteşar Yardımcısının söz ettiği politikanın bir devamı olarak bugün sürdürülüyor.

Elbette, Öcalan’ı ‘Rojava’yı ezmekle’ tehdit eden devletin politikasında anlaşılmayacak hiçbir şey yok.

Şu an asıl merak edilen ve Kürt toplumunda derin bir kaygıya sebep olan ise, bu politikanın özellikle 15 Temmuz’dan sonra İmralı’ya nasıl sirayet ettiğidir.

Darbe girişimi gecesi İmralı’ya Helikopterle saldırı yapıldığı ve Cezaevi çevresinde çatışma çıktığı HDP yetkilileri tarafından açıklandı.

İmralı’ya saldıran helikopterdeki askerlerin de Yunanistan’a kaçtıkları belirtildi.

Hükümet bu konuda tek bir açıklama bile yapmadı.

Amed’de 50 Kürt siyasetçi, ‘Öcalan’la görüşme’ talebiyle Açlık Grevi eylemine başlayınca Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, ‘Öcalan’ın güvenliği noktasında sıkıntı yok’ açıklaması yaptı.

Ama yine de ‘Yunanistan’a kaçan askerlerin İmralı’ya saldırmadıklarını’ söylemedi.

Öcalan’la görüşmek için yola çıktığı saatlerde Kobanê’ye IŞİD katillerini gönderen, ‘isimsiz mektup’ gönderecek kadar basitleşen, Rojava’yı 300 uçakla tehdit eden bir devletin ‘Öcalan’ın Güvenliği konusunda sıkıntı yok’ demesi bir rahatlama değil, aksine kaygı duyma sebebi olmalıdır.

Türkiye devleti, Öcalan’a Kürt halkının temel talepleri karşısında ‘esir’ muamelesi yapmaktadır. ‘Toyekün savaş ilan ettik, çözüm mözüm yok’ diyen bir zihniyetin İmralı, Rojava veya başka bir yerde elinden geleni yapmaması için hiç bir sebep yok...