Son Dakika: DEM Parti Heyeti, İmralı’ya hareket etti
ANALİZ

Devletten kopmak!...-Hüseyin Ali

Şimdi 12 Eylül faşizminin ve Kenan Evren’in yapamadığını onlarca yıllık direniş, Kürt halkının özgürlük tutkusu kazanması ve PKK’nin güçlendiği ortamda Tayyip Erdoğan yapmak istiyor.

12 Eylül askeri faşist darbesinin Türkiye ve Kürdistan’ı sessizliğe boğduğu; devrimci güçlerin çok ağır darbeler aldığı bir dönemde PKK gerillaları 15 Ağustos 1984 günü Eruh ve Şemdinli ilçelerini basarak gerilla savaşını başlatmıştı. 14 Temmuz 1982’de Diyarbakır 5 nolu zindanında büyük ölüm orucuyla ideolojik yenilgi alan 12 Eylül faşizmi, 15 Ağustos gerilla hamlesiyle askeri ve siyasi yenilgiye uğratılmıştı. Eğer bugün 12 Eylül askeri faşist darbesi ve cunta lideri Kenan Evren yerden yere vuruluyorsa, bunu yaratan PKK’nin 12 Eylül’e karşı direnişe geçmesi ve onu iflas ettirmesidir. Eğer 12 Eylül PKK’yi bitirebilseydi şimdi Kenan Evren ikinci Atatürk olmuş, bu askeri darbe de ikinci kurtuluş savaşı yapılmıştı. PKK’yi, dolayısıyla Kürtlüğü bitirenler olarak tarihe geçeceklerdi.

Şimdi 12 Eylül faşizminin ve Kenan Evren’in yapamadığını onlarca yıllık direniş, Kürt halkının özgürlük tutkusu kazanması ve PKK’nin güçlendiği ortamda Tayyip Erdoğan yapmak istiyor. Kenan Evren ikinci Atatürk olamadı, şimdi Tayyip Erdoğan olmak istiyor. Olmayacak duaya amin diyor. Ne diyelim, aç tavuk rüyasında kendisini darı ambarında görürmüş!

AKP iktidarı o kadar şaşkındır ki, daha önce denenmiş, ama sonuç alınamamış yöntemler deniyor. Kürdistan’da soykırımcı sömürgeciliğini hakim kılabilmeyi bazı ilçeleri il yapmaya bağlamış. Güya Cizre’yi ve Gever’i il yaparak bu direniş ocaklarını bitirmeyi amaçlıyor. Şunu bir daha vurgulayalım; Türk devleti Kürtlere karşı soykırımcı sömürgeci bir devlettir. Bu amacına da Türk devletini bir özel savaş devleti olarak yapılandırarak ulaşmayı amaçlıyor. Bu özel savaşın bir boyutu da Kürdistan’daki il ve ilçe politikalarıdır. Türk devleti hiçbir yeri ne oranın hayrına il ve ilçe yapar, ne de bir yerin hayrına orayı il ve ilçe olmaktan çıkarır. Herhalde Cizre ve Gever’i buraların hayrına il yapmak istemiyor. Tüm Kürtler bunu bilmelidir.

Kuşkusuz Kürtler Türk devletinin bir gün il yaptığını başka bir gün ilçe yapmasına karşı çıkmalıdırlar. Kürdistan’da tüm il ve ilçe yapmalar ya da çıkarmalar Kürtlerle oynamadır. Dolayısıyla Kürtler il ve ilçeleriyle oyuncak gibi oynanmasına karşı çıkmalıdırlar. Devlete, “gölge etmeyin başka ihsan istemiyoruz” demelidirler.

Hakkarililer “bizi neden il yapmaktan çıkarıyorsunuz” diye itiraz ediyorlar. Devlet, özel savaşı gereği, Kürt düşmanlığı gereği bu tür yollara baş vurduğu için tabii ki sadece Hakkarililer değil, tüm Kürtler bu tür politikalara karşı olmalılar. Ancak önemli olan AKP iktidarının bu tür kararlarla ne yapmak istediğinin bilince çıkarılmasıdır. Kürt’ün şu anda önünde duran görev daha fazla devlet olsun, daha fazla devlet kurumu gelsin demek değildir. Devletin toplumdan uzak durması ya da toplumun devletten uzaklaşması önemlidir. Ne kadar çok devlet o kadar az demokrasi ve özgürlük, ne kadar az devlet o kadar çok demokrasi ve özgürlük!  Bu bir kanundur. Kürt halkı özyönetim direnişleriyle devlete “benden uzak dur; ben kendi kendimi yöneteceğim” demiştir. Kürt’ün duruşu bu olmalıdır. Kürt ne kadar duyguda, düşüncede, ilişkide devletten koparsa o kadar özgürlüğe yaklaşır; Kürt varlığını koruyabilir. Biraz devlet kurumu olsun, devletten maaş alan birkaç memur artsın yaklaşımı Kürtler için 1970’ler öncesinde kalmıştır. PKK’nin tarih sahnesine çıkışı bir yönüyle de Kürt halkının, Kürt gençlerinin kendi gerçeklerinden kopup yaşamayı devlet kapısında memur olmakta görmelerine son verme amaçlıdır. Çünkü soykırımcı devlet 1970’li yıllara kadar Kürt’e devlet kapısında işçi olmak dışında yol bırakmamıştı. Yaşamak, devlete yanaşmaktan geçiyordu. Bunun için de Türkleşme yolunda adım atılması gerekirdi. Öyle ki, Türkleşmeyi ve Türk devletine bağlanmayı bu memurlar üzerinde yapma politikası yürütüyordu. İşte PKK 1970’li yıllarda bir de bu anlayışa ve politikaya karşı tarih sahnesine çıkmıştı. 15 Ağustos hamlesi de Kürt’ü duygu ve düşüncede devletten koparmak için yapılmıştı. Çünkü devlet Kürtler için soykırım demektir; varlığını kaybetmek demektir.  

15 Ağustos hamlesi ve 1990’lı yıllarda gelişen serhildanlar öncesi bir memur olana ya da devletin kaymakamı, devlet yetkilisi ya da karakol komutanı ile ilişkide olana “ne akıllı, ne iyi, işini bilen, etkili kişi” olarak bakılırdı. Ancak 15 Ağustos hamlesi ve 1990’lı yıllardaki serhildanlarla birlikte devletin kaymakamı ya da karakol komutanı ile ilişkide olana kötü gözle bakılmıştır. Artık bu kişilere itibar edilmez ve selam verilmez olunmuştur. İşbirlikçi ya da hain olarak değerlendirilmiştir. Herhalde Kürtler için hayırlısı olan bu ikincisidir. Zaten ikinci duygu geliştiği için Kürtler için Diriliş Devrimi diyoruz. Bu gerçekliği hiçbir Kürt unutmamalıdır.

Tüm Kürtlerin gündemi demokratik ve özgür yaşamdır. Bu da devlet kurmak değildir ama devletten duygu, düşünce ve ilişkide kopmaktır. Sorunlarını devlet kurumlarıyla çözmek değildir; işlerini devlet kurumlarıyla yapmak değildir. Kürtler örgütlü demokratik toplum olarak devlet kapısına gitmeden işlerini görmelidirler. Devlet dışı toplum olarak kendi kendilerini yönetmelidirler. Özgür ve demokratik yaşam sadece ve sadece böyle sağlanır.

Kürtler tarih boyu ağırlıklı olarak kendilerini yöneten toplum olarak yaşamışlardır. Bugün de bunu başarabilirler. Yeter ki örgütlü demokratik toplum olsunlar! Örgütlü demokratik toplumun başaramayacağı hiçbir iş yoktur. Örgütlü toplum ekonomik sistemini de kurabilir, toplum için gerekli her türlü hizmeti de yapabilir. Yeter ki, özgür düşünceli olalım, devlete bağlı ve köle ruhlu kişilik ve toplumsal ruh halinden kurtulalım! İnsanlık tarih boyunca büyük gelişmeleri devlet dışı toplumlar olarak başarmıştır. Halk gücü ve örgütlülüğü gelişmeleri sağlamıştır. İnsanlığı insan yapan ve bugünkü tüm maddi ve manevi değerlerin yaratıcısı neolitik toplum bunun kanıtıdır. 1917 Sovyet Devrimi de en büyük başarılarını devletin güçlenmediği ve toplumun hala güç olduğu devrimin ilk dönemlerinde başarmıştır. Devlet kendisi için çalışır; hakimiyeti için çalışır ve iş yapar; toplum ise kendisi için çalışır; özgür ve demokratik yaşamak için işlerini yapar.

Kaynak: Özgür Gündem