Din alimleri: Zulme karşı gelmek İslamiyet'in 6. farzıdır

Amedli din alimleri, Kuzey ve Doğu Suriye'de yapılan katliamların ve cenazelere uygulanan işkencelerin İslam dininde kesinlikle yerinin olmadığına dikkat çekerek, "Zulme karşı gelmek İslam dininin 6. farzıdır" dediler.

Türk devletinin Kuzey ve Doğu Suriye'yi işgal saldırılarından sonra basına vahşet görüntüleri düşmüştü. Katledilenlerin cenazelerine yapılan işkenceler ve kullanılan fosfor bombaları Türk işgalinin boyutlarını gösterir nitelikteydi. Özellikle Suriye Gelecek Partisi Genel Sekreteri Hevrîn Xelef'in cenazesine yapılan işkence, uluslararası kamuoyunun da tepkisini çekti. Amedli din alimleri, söz konusu vahşeti ANF'ye değerlendirdi.

Türk devletinin Kürdistan'ın parçalarında yaptıklarının din başta olmak üzere insanlığın kendisiyle bile hiçbir alakasının olmadığını belirten Mele Mehmet Emin Kılıç, yapılanların evrensel hukuka da uymadığını kaydetti. Türk devletinin, yaptıklarını kendi güvenliğini sağlamak amacıyla uyguladığını hatırlatan Kılıç, yapılanların esasında zulüm yaşatmak için yapıldığına dikkat çekti.

Kılıç, konuşmasına şu sözlerle devam etti: "Burada asıl sorun, Türkiye'nin Rojava'dan korkması ve kendisi için güvenlik tehdidi olarak görmesidir. Türkiye sisteminin kendisi sorunludur. Hz. Ali'nin 'Silah korkakların, mülk cimrilerin ve iktidar cılızların elinde olduğu sürece dünyanın sistemi bozulur' diye bir sözü var. Bugün eğer bir savaş yaşandığında mazlumların ve sivillerin hakları ihlal ediliyorsa bunun İslamiyet ile hiçbir alakası yoktur. Böylesi durumlarda çocuklara, kadınlara, yaşlılara kesinlikle iltimas tanınmalıdır. Peygamber efendimiz Hz. Muhammed bile savaşlara katılmıştır. Ama hiçbir zaman mazlumların haklarını ihlal etmemiştir. Onları hep korumuştur."

'EMEVİLERİN İSLAMİYET ANLAYIŞI SAHTEDİR'

Türk devletinin savaş esnasında hiçbir evrensel ve dini kural tanımadığını vurgulayan Kılıç, "Bugün Türk devletinin Rojava'ya girmesi tamamen zulümdür. Kaldı ki oralara yaşattıkları vahşet İslamiyet'in ölçülerine tamamen aykırıdır. Orada yapılanların hepsi insanlık dışı şeylerdir ve hiçbir medeniyet bunu kabul etmez. Bu savaşın temelinde Allah'a muhalefet etmek yatar.

Arap ırkçılarının ve Emevilerin yozlaştırarak kendilerine göre dizayn ettikleri İslam dininin tarihinde bu vahşetler vardır. Şimdikiler de kendilerine Emevilerin din anlayışını örnek alarak, zulüm yağdırıyorlar. Emevilerin İslamiyet anlayışı sahtedir. Bizde, bunu sert bir şekilde eleştiriyor ve kınıyoruz. Bunlar, İslam dinine de çok büyük zararlar veriyorlar. İnsanların dinden uzaklaşmalarına neden oluyorlar. Bu zalimler dini öyle bir duruma getirmişler ki insanlar kendilerine inançlı ve Müslüman demeye utanır olmuşlar" dedi.

ALLAH'IN EMİRLERİNE KARŞI GELİNİYOR

Türk devleti ve ona bağlı çetelerin Rojava'daki Kürtlere yönelik vahşetlerini değerlendiren Seyda Hacı Kadah ise şunları dile getirdi: "Ancak insanlıktan çıkan biri cesetlere işkence eder. Bunlar esasında insanlıklarını kaybetmişler. Yani bırakalım bu yapılan işkencelerin Arap, Türk ve Farsların Kürtlere karşı besledikleri bu kinin ve nefretin bile yeri İslamiyet'te yoktur. İslam dinine göre, din alimlerine düşen, yaşanan zulmü dile getirmektir. Buna karşı gelmektir. Nasıl ki namaz, zekat, hac, kelime-i şahadet getirmek ve oruç tutmak Müslümanlar için farz ise, tüm yaşananların karşısında durarak dile getirmek de o kadar farzdır.

Zulme karşı gelmek 6. farzdır. Arap, Türk ve Fars devletlerinin Kürtlere yaptıklarının İslam dininde yerinin olmadığını söylemeleri gerekiyor. Ama maalesef bugün, Arap, Türk ve Farsların diyanet işleriyle ilgilenen kurumları, devlet başkanlarının veya yetkililerinin söylediklerini Allah'ın ayetiymiş bunu kabul edip uyguluyorlar. Camilerde de Allah'a göre değil, devlet başkanlarının söyledikleri gibi konuşuluyor. Allah'ın emirlerine karşı gelerek konuşuyorlar."

ULUSAL BİRLİK ÇAĞRISI

Gerçek İslam dininin bugün yaşatılan gibi olmadığının altını çizen Kadah, konuşmasını şöyle sonlandırdı: "İnsanlarımız, yalancı İslamcılara kanıyorlar. Onların söylediklerinin gerçek İslam dini olduğunu sanıyorlar. Halbuki gerçek İslam; hak, hukuk, barış, paylaşım, eşitlik, sevgi ve şefkat anlamına gelir. İslamiyet tüm bunları kendisinde barındırıyor. İslamiyet'te ırklara ayrımcılık yoktur. Bugün Kürtlerin yerinde zulüm gören başka bir ırk da olabilir. Ona da karşı gelmek gerekir. Hatta Kürtler kendisi dışındakilere zulmederlerse, Kürtlere karşı da tavır alınmalıdır. Bizim gibilere, mazlumlara arkadaşlık etmek farzdır, zalimlere değil.

Halkımızdan beklentimiz bir an önce fakatsız ve şartsız ulusal birliklerini inşa etsinler. Kürt halkının başta din alimleri olmak üzere tüm kesimleri ulusal birlikten kaçmamalıdırlar. Çünkü halkımızın çektiği tüm acılar birlik olmamalarından kaynaklıdır. Eğer Kürtler bugün birlik olmayı başaramazlar ise önümüzdeki bir yüzyıl daha acılar içinde yaşayacaklardır. O yüzden de yüz yılda bir yakalanan fırsatlar, partilerin çıkarlarına kurban edilmemelidir. Torunlarımızı bir kez daha köleci anlayışlarla savaşmak zorunda bırakmayalım. Ulusal birliğimize engel oluşturacak kim olursa olsun, Kürt halkının geleceğinin günahı onun boynunda olacaktır."