Doğan Erbaş: Devletin intikam siyaseti devam ediyor

Dedeoğulları ailesinin katledilmesinde AKP-MHP faşist bloğunun ırkçı ve kutuplaştırcı dil ile cezasızlık politikasının sonucu olduğunu belirten Erbaş, Türkiye’deki kaos ortamının temel nedenlerinden birinin de tecrit olduğunu söyledi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) MYK üyesi Doğan Erbaş, Kürt halkına yönelik saldırıları ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan tecridi ANF’ye değerlendirdi.

Konya’da Kürt bir ailenin vahşice katledilmesini, AKP-MHP faşist blokunun ırkçı ve kutuplaştırıcı dilinin ve cezasızlık politikasının sonucu olduğunu söyleyen Doğan Erbaş, Kürt halkına yönelik saldırıların giderek artmasının ve Türkiye’deki kaos ortamının temel nedenlerinden birinin tecrit olduğunu dile getirdi. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın sorunların çözümünün tek adresi olduğunu bir kez daha yineleyen Erbaş, tecrit kalkmadan herhangi bir sorunun çözülemeyeceğinin de altını çizdi. Doğan Erbaş, Cumhuriyet tarihinden bu yana devletin Kürt sorununa yaklaşımının bir devlet politikası ve tercih olduğunu da dile getirdi.

‘SORUMLUSU İKTİDARDIR’

Kürt halkına yönelik saldırıların arttığını kaydeden HDP MYK üyesi Doğan Erbaş, “Kürt halkına yönelik Afyon, Ankara, Konya’da peş peşe gelen saldırılar oldu. Bize göre bunun temel nedeni iktidarın ve özellikle küçük ortağının geliştirdiği ayrımcı, hedef gösteren, nefret, kin ve öfke kusan dili ve yaklaşımıdır. İktidarın tümü bundan sorumludur. İktidarla birlikte medyanında son dönemlerde aynı dili kullandığını görüyoruz. Yine bu saldırılardan dolayı yakalanan sanıkların çok çabuk salıverildiğini görüyoruz. Yargı organları ve medya da bu işin bir parçası. Akademi dünyasında da bazı isimler maalesef yazılı ve görsel medyada bu dili kullanarak bunun bir parçası haline getiriyorlar. Yaygın, sistematik ve kapsamlı bir saldırıyla, sistematik katliamlar hazırlığıyla karşı karşıyayız. Çoğu zaman ‘çok büyütmeyin’, ‘münferit olaylardır’, ‘aralarında husumet var’ gibi gerçeği gizleyen, demagoji yapan ama aynı zamanda çok tehlikeli yaklaşımlardır. Bu olayın gerçekliğinden uzak yaklaşım, olayları hafifleten, sıradanlaştıran, önemsizleştiren dolayısıyla da yeni saldırılara zemin hazırlayan yaklaşımlardır.

İzmir’de Deniz Poyraz arkadaşımızın katledilmesiyle başlayan özellikle birkaç aylık süreç en son iki gün önce belki de yakın tarihin en korkunç, en vahşi aynı aileden 7 kişinin katledilmesiydi. Kendi evlerinde otururken bir saldırgan tarafından vahşice katledildiler. Partimiz, eşbaşkanımızın da aralarında olduğu bir heyetle cenaze törenine katıldı” dedi.

Yaşananın bir kaos planı olduğunu, HDP ve Kürt halkını hedef gösteren, iktidarın iç dengeleriyle de ilgili sonuçların, halkların demokratik yaşamını son derece tehlikeye sokan, ırkçı ve faşizan bir yaklaşım olduğunu belirten Doğan Erbaş şunları söyledi: “Özellikle siyasal ve toplumsal muhalefete büyük görev düşüyor. Eğer tehlikenin farkına varmazlarsa sıradan, basit, münferit bir olay gibi basite alan şekilde yaklaşırlarsa bu saldırılar artarak devam edecektir. Çünkü iktidar kendi geleceğeni buna göre kurmuş görünüyor. Kürt halkının siyasal iradesini partimiz üzerinden zayıflatmazsa yok etmezse iktidarını sürdüremeyeceğini düşünüyor. Kobanê davası devam ediyor, partimize açılan kapatma davası da diğer taraftan devam ediyor. Bir taraftan hukuk, yargı eliyle sindirme, bastırma, kuşatma operasyonları, diğer taraftan da fiziki olarak doğrudan halka yönelen ve failleri cesaretlendiren bir tutum söz konusu. Konya’daki olayın vahim yanlarından biri; ilk saldırı 12 Mayıs’ta yapılmıştı, 40 kişi gözaltına alınmıştı ama bunlardan sadece tutuklu kalan 2 kişi var. Hepsi peşpeşe tahliye edildi. Saldırganlar bu şekilde kendine bir şey olmayacağını, cezasızlık politikası nedeniyle, kısa zamanda tahliye olacaklarını düşündüklerinde yeni saldırılar için cesaret alıyor. Bu nedenle saldırılar peşpeşe gelmeye başladı.”

‘ABDULLAH ÖCALAN’IN TECİRTTE GEÇİRDİĞİ HER GÜN SAVAŞIN DEVAM ETMESİ DEMEKTİR’

Artarak devam eden saldırıların Kürt sorununda çözümsüzlük politikasının sonucu olduğunu da vurgulayan Erbaş, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan tecride de dikkat çekerek temel nedenin mutlak tecrit olduğunu belirtti.

“Türkiye’de hangi yana bakarsanız bakın; düşünce, ifade özgürlüğü, siyaset yapma hakkı, demokratik siyasetin önündeki engeller, basın özgürlüğü demokratikleşememenin, faşizmin kurumsallaşmış olduğu gerçeğini görürsünüz” diyen Erbaş şöyle konuştu: “Kürt sorunundaki çözümsüzlüğün temel nedeni nedir veya çözümün adresi neresidir? İşte belki de bu yoğun gündem arasında, tüm bu hakimiyet politikalarının temel nedenine indiğimizde, İmralı’da Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan mutlak tecrit, işkence sistemi olarak isimlendirdiğimiz sistemin hala devam ediyor oluşudur. Şunu asla unutmamalıyız: Tecridin devam etmesi durumunda, Abdullah Öcalan’ın tecritte geçirdiği her gün savaşın da, çözümsüzlüğün de artarak devam edeceği bir süreç demektir. Bütün bu olumsuz gidişin, baskıların, saldırıların, Kürt halkına yönelik kırım politikasının temel neden İmralı’da Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan tecrittir.”

‘İNTİKAM SİYASETİ’

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın çözüm sürecinde Türkiye’ye nefes borusu olduğuna da dikkat çeken Doğan Erbaş, tecridin bir intikam siyaseti olduğunu da sözlerine ekledi.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Kürt sorununun mevcudiyetini, varlığını ortaya çıkaran bir kişi olduğunu da vurgulayan HDP MYK üyesi Doğan Erbaş şunları söyledi: “Bir kişi değil aslında bir öncüdür, bir halkın temsilcisidir. Cumhuriyet tarihine, devlet politikaları olarak baktığımızda tarih boyunca hareketlerin liderlerini ortadan kaldırdıklarını görüyoruz. Liderlerini ortadan kaldırırsak hareketi de isyanı da bitiririz anlayışında olduklarını görüyoruz. Abdullah Öcalan üzerindeki yaklaşım da aynısıdır. Abdullah Öcalan’dan adeta neden bu sorunu ortaya çıkardın diye bir intikam alınıyor. Bütün meselede aslında burada düğümleniyor. İdam etmek istediler, idam cezası kaldırıldı, ağırlaştırılmış müebbet getirdiler. Ama devletin intikam siyaseti devam ediyor. Abdullah Öcalan, kendisinin yakalanmasıyla beraber yeni bir süreç başlatmak istediğini, yeni bir tarih yazabileceğini, 93’ten beri sorunun artık anlaşıldığı, gündemleştiğini, çözümün zamanı olduğunu ve çözümde rol oynamak istediğini defalarca söyledi. 2013 ve 2015 yılları arasında Türkiye yakın tarihinin en sorunsuz iki yılını yaşadı. Ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel yani her açıdan Türkiye bir fırsat almıştı. Abdullah Öcalan, Türkiye’ye bir soluk aldırmış, bir nefes borusu olmuştu. Halklar arasında çözümsüzlüğü gidermek adına İmralı’da bir nefes borusu işlevi gördü. Tarihi bir fırsat olarak değerlendirilebilecek süreç AKP’nin istismarcı yaklaşımı, faydacı yaklaşımıyla, masayı elinin tersiyle devirmesi, bugün konuştuğumuz sorunların ortaya çıkmasına neden oldu.

Tecrit kalkmadan, sona ermeden, çözüm süreci tekrar devreye girmeden, Abdullah Öcalan’ın tekrar aile ve avukat görüşleri başlamadan sorunların kalıcı çözümü mümkün değildir. Sorunun ağırlığı ve ciddiyeti kalıcı, demokratik, gerçek çözüm ancak ve ancak Abdullah Öcalan’ın tekrar devreye girmesiyle mümkün olacaktır. Bunu asla gözden kaçırmamalıyız. Tecrit devam ettiği sürece Türkiye demokratikleşemez. Türkiye demokratikleşemeyince de Kürt sorunu çözülemez. Kürt sorunu çözülemeyince ve Kürt sorunu bir güvenlik sorunu olarak ele alınırsa da bu sorunlar artarak devam eder.”

‘ABDULLAH ÖCALAN ETRAFINDA KENETLENMELİYİZ’

 

Kürt sorunu ile ilgili iktidar blokunun tercihi ile karşı karşıya olunduğunu da kaydeden Erbaş, tecridin devamının aslında aynı zamanda komplonun güncellenerek devam etmesi olduğunu da belirtti.

“Politik bir tercih olduğu ve tecridin kaldırılmasının da ancak politik bir tercihle, yani iktidar blokunun zorlanmasıyla, toplumsal kaygının dayatılmasıyla, iktidarın bu konuda adım atmasıyla olacaktır. Abdullah Öcalan’ın en son kardeşiyle yaptığı kısa bir telefon görüşmesi var. Hayatı ile ilgili endişe duyulduğu bir dönemde görüşülmüş ve telefon kesilmişti. Sonuç olarak görüşmede Abdullah Öcalan, bu sorunun hukukla çözülebileceğini söylemişti. Bugün hukukun uygulanmadığını söylemişti AİHM kararları ve CPT raporları ciddiye alınmıyor diye elbette hukuki mücadeleden vazgeçecek değiliz. Avukatlar olarak o yolu da sonuna kadar zorlayacağız” diye devam eden Erbaş, cezaevlerinde tecride ve genel hak ihlallerine karşı başlatılan açlık grevlerine dışarıdan destek olma çağrısında bulundu.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın direniş çizgisi etrafında kenetlenmek gerektiğini de söyleyen Erbaş, açlık grevlerinin 249’uncu gününde olduğunu ve 14 Temmuz’dan itibaren de 15’er gün dönüşümlü hale geldiğini de kaydetti.

2012, 2016 ve 2018’deki açlık grevlerine dikkat çeken Erbaş, “Açlık grevlerinde sonradan kesilse bile Abdullah Öcalan ile bazı avukat görüşmeleri gündeme gelmişti. Cezaevindeki tutuklu ve hükümlüler sürecin tehlikeli halini gördükleri için, tecrit kaldırılmadan hiçbir sorunun çözülmeyeceğini gördükleri için böyle bir tercihte bulundular. Tecridin bir an önce kaldırılması aynı zamanda açlık grevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin taleplerine de cevap olunabilmesi için mücadelelerinin sadece cezaevinde açlık greviyle sınırlı kalmaması, demokratik kitle örgütlerince, ailelerce ve siyasi partilerle bu mücadeleyi geliştirmemiz ve büyütmemiz gerekiyor.

Uzun zamandır Abdullah Öcalan’dan haber alınamıyor, kendisine gönderilen mektupların ulaşıp ulaşmadığı da belli değil. Bütün tecrit koşullarına rağmen, Abdullah Öcalan, İmralı’ya getirildiği ilk günden itibaren büyük bir direniş içerisinde. Kendisinin ‘İmralı duruşu’ olarak tanımladığı, ‘ilkeli uzlaşmaya evet, tasfiyeye hayır’ diye özetlediği, büyük bir direniş içinde olduğunu görmemiz ve tecridin kaldırılması aynı zamanda demokrasi ve özgürlük mücadelesinin yükseltilerek Abdullah Öcalan’ın direniş çizgisi etrafında kenetlenmemiz gerektiğini belirtmemiz gerekir” dedi.