Dr. Ýtaimsh: 'Medeniyetler çatışması' büyük bir yalandı

Dr. Ýtaimsh: 'Medeniyetler çatışması' büyük bir yalandı

11 Eylül'ün ardından öne sürülen "Medeniyetler çatışması" teorisinin büyük bir yalan olduðunu savunan Ýslam uzmanı Dr. Sadık Hassan Ýtaimsh "Günter Grass, Necip Mahfuz'la asla çatışamaz, medeniyetler ve kültürler birbirine akar" dedi. AKP'nin Ýslam için büyük bir tehlike, Irak'taki dini partilerin de istikrar için engel olduðunu belirten Dr. Ýtaimsh, Müslümanların demokrasi arayışını ANF'ye deðerlendirdi.

Ýslam uzmanı Dr. Sadık Hassan Ýtaimsh, Irak'ın üç dönemini; kraliyeti, Saddam rejimini ve bugünkü yaşayan bir bilim insanı. Dr. Ýtaimsh, Irak'ın güneyinde bulunan tarihi kent Nasurihiye'de doðdu. Lise ve yüksek öðrenimini ise Baðdat'ta yapan Prof. Hassan, gençlik yıllarında Baas rejimini protesto gösterilerinde yer aldı. 1963'te Baasçılar iktidara geldiðinde Prof. Hassan tutuklandı.

Ýki yıl cezaevinde kaldıktan sonra Musul üniversitesinde akademisyen olarak başlayan Dr. Hassan Ýtaimsh, 1968 yılında öðrenim bursu aldıðı Almanya'ya geldi. Yüksek lisansı bitiren Dr. Ýtaimsh, 1976 yılında tekrar Irak'a döndü ve Musul'daki işine kaldıðı yerden devam etti. Ancak bu kez iktidarda Saddam Hüseyin vardır.

1980 yılına kadar Saddam yönetimi altında yaşamaya tahammül eden Dr. Ýtaimsh, 1982'de eşi, iki çocuðu ve iki bavuluyla soluðu tekrar Almanya'ya aldı. Çünkü Ýran savaşının başlamasıyla Baas iktidarı gerçek yüzünü göstermiştir: "Ya bizden yanasınız, ya da ölüm cezasına mahkum edilirsiniz." Almanya'ya ikinci gelişinde yeniden üniversite hayatına başlayan Dr. Hassan, bu kez Ýslam bilimlerinde eðitim görmeye başladı.

Almanya'daki deðişik üniversitelerde akademisyen olarak çalışan Dr. Ýtaimsh, 1990 yılından bu yana Almanya'nın saygın üniversitelerinden Freiburg Üniversitesi'nde öðretim görevlisi. Gözlerin Suriye'ye çevrildiði bir dönemde Dr. Ýtaimsh, Irak'ta neden hala kaosun sürdüðünü anlattı. Ona göre Irak'taki dini partiler istikrarın önündeki en büyük engel. Dr. Ýtaimsh, başta memleketi Irak olmak üzere Ýslam ülkelerindeki deðişim ve Müslümanların demokrasi arayışına ilişkin ANF'nin sorularını yanıtladı.

- Memleketiniz Irak'tan başlayalım. Irak üç kritik dönemini; Saddam öncesini, Saddam dönemini ve bugünü yaşadınız. Üç dönemi karşılaştırırsak, ortaya nasıl bir tablo çıkıyor?

Aslında üç dönemin de kendine göre zorlukları vardı. Bütün dönemlerde bile Iraklı aydınlar gerçek anlamda fikir ve bilim yapma özgürlüðüne sahip deðildi. Sadece 1958'den 1960'a kadar iktidarda kalan Kasım döneminde kısa da olsa Irak halkları ve aydınları için rahat bir nefes alma dönemi vardı. Kasım, her ne kadar ulusalcı da olsa çok iyi idealleri vardı, fakat politik olarak tecrübesizdi ve bu yüzden de Baasçıların baskısı altında kaldı. Baasçılar onu saða daha doðrusu milliyetçiliðe yöneltmek istiyordu, çünkü niyetleri iktidarları için hazırlık yapmaktı.

Baasçıların iktidarı ele geçirdiði 1963 yılı Irak tarihi açısından kara bir yıldır. Almanya'da Nazilerin iktidara gelmesinden farksız deðildir. Baasçılar gelir gelmez, solculara, demokratlara ve liberal aydınlara karşı baskı furyası başladı. Bu tarihten itibaren de Irak'tan kaos eksik olmadı. Saddam'ı iktidara getiren Amerikalılar, onu 40 yıl kullandıktan sonra tahtan indirdiler.

"IRAK'TA DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜÐÜ VAR, DEMOKRASÝ YOK"

- Amerikalıların Saddam'ı getirmekle planı neydi? Bu plan yıllar sonra neden deðişti?

Niyetleri; yeni kurulan Irak cumhuriyetinin yönünü batıya çevirmekti. Çünkü o yıllarda batılılara göre Irak'ın kontrolü demek, bütün bölgenin kontrolü demekti. Unutmamak gerekir ki Ýran ve diðer ülkeler bugünkü gibi güçlü deðildi. Ayrıca Irak, Baðdat Paktı'nın merkezindeki ülkeydi. 40 yıl içinde bölgedeki dengeler deðişince Saddam'ın rolü bitti. Gidişinin en önemli faktörlerinden biri de Saddam'ın bölge liderliðine oynaması, örneðin Kuveyt'in işgaline kalkışmasıydı.

- Şimdiki Irak'ı nasıl görüyorsunuz?

Gerçek anlamda demokrasi kelimesi tahmin edemeyeceðiniz kadar Irak'tan uzak. Saddam'ın devrilmesiyle tabii ki düşünce, basın özgürlüðü ve parlamenter sistem geldi. Fakat kaos hala sürüyor. Yılda en az bir kez Irak'a gidiyorum. Eskiden sadece bir-iki gazetenin olduðu Irak'ta şimdi onlarca gazete çıkıyor. Ýnsanlar istedikleri şeyi yazıp, çiziyor. Ancak iktidarda ise cemaat ve tarikatların grupları var. Partiler arasında deðil de Sünni ve Şiiler arasında iktidar mücadelesi var.

- Asıl mücadele her iki mezhep arasındaki iktidar mücadelesi midir?

Burada bir ayrım yapmak gerekiyor. Ýsimleri parti, fakat bu grupların dini amaçlardan başka her hangi bir farklı hedefi yok. Çünkü tamamen mezhepsel partilerdir. Örneðin Almanya'daki CDU (Hıristiyan Demokratlar Birliði) partisini ele alalım. Her ne kadar bu partinin başındaki C harfi Hıristiyanlıktan geliyorsa da CDU'nun dini bir hedefi yok, tamamen laik bir partidir. Ancak Irak'ta ve Ýslam ülkelerinde durum öyle deðil. Bizdekilerin ise ideolojileri tamamen dini ve bunlar demokrasinin önünde engel. Dini duyguları güçlü olan halk da bu partilerin peşinde koşuyor.

'KÜRTLERDEN BEKLENTÝLERÝMÝZ DAHA FAZLAYDI'

- Irak'ta bu iktidar mücadelesinde Kürtleri nereye koyuyorsunuz?

Iraklı aydınlar olarak Kürtlerden beklentilerimiz daha fazlaydı. Şunu asla unutmuyoruz; Irak'ın bütün dönemlerinde en fazla Kürtler ezildi, katliamlardan geçirildi. Bütün Iraklı halklar içinde en fazla yine onlar direndi. Kürtlerin direniş özelliðinden yola çıkarsak, en büyük partileri PDK ve YNK'nin de demokrasiye öncülük etmeleri gerekiyordu. Ancak yıllar önce kendi aralarında kavga etmeleri sadece Kürtlere deðil, Irak'ın demokrasisine de zarar verdi.

Maalesef feodal siyaset yapıyorlar. Tarihteki Behdinan ve Soran emirliklerinden farkı yok. Hala doðru dürüst Irak Kürdistan'ında basın ve düşünce özgürlüðü oturmuş deðil. Bu konudaki aksaklıklar yaşanıyor. Kürtlerin aşiret rejimlerini red etmesi gerekiyor. Kürdistan'ın durumu şüphesiz Irak'ın bütün bölgelerinden daha iyi, fakat Kürt yönetiminin özellikle yolsuzluk ve rüşvetle çok iyi mücadele etmesi gerekiyor.

-Kürtler, Baðdat'ta nasıl bir rol oynuyor?

Aslında Kürtler, Baðdat'taki dengeleri iyi görüyorlar ve fırsatları iyi deðerlendiriyorlar. Baðdat'taki Sünni partiler, klasik Arap milliyetçileridirler ve Türkiye'deki ulusalcılardan farkları yok. Bunlardan birisi Tarık Haşimi'dir. Ancak Haşimi gibi milliyetçi ve Kürtlerin haklarının verilmesini istemeyen birisi Kürdistan'da saklandı. Neden? Çünkü Kürtler "Biz seni bugün koruduk, ancak sen Baðdat'ta gittiðinde bizim adamımız olacaksın" dediler.

- Kürtlerin böyle fırsatlardan yararlanması yerinde bir politika deðil midir?

Bence deðil. Çünkü bunlar radikal dini ve milliyetçidirler. Yarın çıkıp "Zaten hepimiz Müslümanız ve Irak vatandaşıyız" deyip Kürtlerin haklarını yok sayabilirler. Bu yüzden de Kürtlerin dini gruplarla deðil, Irak'taki demokratik güçlerle işbirliði yapması gerekiyor. Bana göre siyasette ilkeler çok önemli, ilkesiz davranmak temiz bir siyaset deðil. Kısacası şunu söylüyorum; bence Kürtlerin artık kendilerini feodalizmden uzak tutmaları zamanı geldi.

'EN ÝYÝ ÇÖZÜM; FEDERAL YÖNETÝM'

- Irak'ta hangi modelden yanasınız? Irak, parçalanıp üç devlete mi bölünmeli?

Irak 18 eyaletten oluşuyor. Her eyaletin federal bir yönetime kavuşması gerekiyor. Her bölge hem özgür olmalı, hem de merkezi bir yönetime baðlı olmalı. Mesela Almanya'daki federal sistemi örnek alabiliriz. Öncelikle her bölgenin insanına "birlikte yaşamak istiyor muyuz?" sorusu yönetilmeli. Eðer bir birlik saðlanırsa, bütün Irak 18 farklı eyalete ayrılmalı. Bu eyaletlerin ekonomik ve kültürel politikaları baðımsız olmalı. Merkezde ise sadece dışişleri ve savunma bakanlıðı olmalı.

- Ýslam ve Arap ülkelerindeki deðişimin aslında Irak'la başladıðını söyleyebilir miyiz?

Şüphesiz Irak'taki deðişim, diðer Arap ülkelerini de etkiledi. Bir Ýslam ülkesinde deðişimin savaşla da olsa gerçekleşmiş olması insanları umutlandırdı. Diðer taraftan da demokratik bir Irak, başta komşu devletleri olmak üzere diðer ülkeleri endişelendirdi. Türkiye, zaten Kürtlerin güçlenmesinden korktu. Suudi Arabistan ve Ýran gibi ülkeler ise demokrasinin ve özgürlüðün Irak'tan topraklarına sıçramasından endişe ettiler.

Bence Irak'ta şiddet ve kaosun hala durmamasının asıl nedeni budur. Tunus, Cezayir'den Afganistan'a kadar birçok Ýslam ve Arap ülkesinden insanlar Irak'ta terör saldırıları düzenledi. Irak'taki cezaevlerine bakın; Tunus, Suudi Arabistan ve Suriye vatandaşı insanların saldırılardan dolayı idam cezasına mahkum edildiklerini göreceksiniz.

"11 EYLÜL'ÜN ÝSLAM'A OLUMLU ETKÝSÝ DE OLDU"

- Batılıların deyimiyle 'Ýslami terörün' başlangıcı sayılan 11 Eylül 2001 saldırılarına dönersek, 11 Eylül Ýslam'da neyi deðiştirdi?

Bence 11 Eylül'ün hem olumlu ve hem de olumsuz etkisi oldu. Olumsuz etkisi; şüphesiz bu şiddetin Ýslam ve din adı altında yapılması. Bu dini doðru-dürüst tanımayanlar 'bakın Ýslamcılar terörist' kanısına kapıldı. Ben sadece batı ülkelerinde söylemiyorum, çünkü bu şiddetin en büyükleri Ýslam ülkelerinde gerçekleşti. Bu yüzden aynı şeyi bazı Müslümanlar da düşünüyor. Olumlu etkisi ise bu şiddet olaylarıyla Müslümanların gözü açıldı. "Biz dini doðru şekilde yorumlamazsak başımıza bela olur" gerçeðiyle karşı karşıya kaldılar. En önemlisi de "Ýslam'la nasıl yaşamalıyız?" sorusu öne çıktı.

- Günümüz Ýslam'ın en büyük sorunu nedir veya diðer dinlerden ayıran özelliði hangisidir?

Öncelikle şu hususa dikkat etmek gerekiyor; Dünya genelinde 1,3 Milyar'a yakın Müslüman yaşıyor. Fakat bunların çoðunun sadece isimleri Müslüman ve gerçek anlamda Ýslami hayat tarzını yerine getirmiyorlar. Ýnsanlar öncelikle dinlerini anlamalı. Ýslam sadece ibadet veya Hac'a gitmek deðil, Ýslam bir hayat felsefesidir. Eðer bu anlaşılırsa, o zaman Müslümanlar nasıl yaşamaları gerektiðini anlayacaklar. Bazı Müslümanlar vardır, Ýslam'ın bütün şartlarını yerine getiriyorlar, fakat iş hayatında dürüst davranmıyorlar, sonra da "din ayrı, ticaret ayrı" diyorlar. Ýslam'ın esprisi şu; her zaman ve süresiz.

"ÝSLAM'DA 'VATÝKAN' OLMAZ, ÝSLAM BÝR FELSESEFEDÝR"

- Ýslam'da Vatikan gibi bir merkezi dini sistemin olmaması bir engel deðil midir?

Hayır, çünkü Ýslam Hıristiyan dininden çok farklıdır. Ýslam'da merkeziyetçilik yoktur. Hz. Muhammed'in kendisi şunu söylemiştir; "Ben neyin kötü, neyi iyi olduðunu söylüyorum. Artık buna siz karar vereceksiniz." Yani Ýslam'da baskı yoktur, peygamberin kendisi bile elçidir. "Bizimle olmak doðru yoldur. Fakat bunu siz bilirsiniz, bize saldırmamanız sürece biz size karışmayız" demiştir.

- Kimileri de halifeliðin kaldırılmasının Ýslam'a olumsuz etkilediðini öne sürüyor?

Bu düşünceye katılmıyorum. Çünkü halifeliðin kendisi zorba bir yönetimdir, Osmanlılar, Abbasiler ve Emeviler döneminde de böyleydi. Ayrıca halifelik günümüze uymaz. Kimi Halife yapacaksınız? Bir Türkü mü, Arabı, Persliyi mi? Nerede oturacak? Ýstanbul'da mı, Kahire'de mi, Baðdat mı? Hangi mezhepten olacak? Şii mi, Sünnü mü? Hangi akımdan olacak? Şaafi mi, Hanifi mi, Hambeli mi? Tekrar söylüyorum; Ýslam bir yönetim tarzı deðildir ve merkezileştirilemez, Ýslam bir hayat felsefesidir.

'GERÇEK ÝSLAM ASLA OLMADI'

- Peki bu felsefe tamamen hayata geçmiş midir?

Bence gerçek Ýslam asla hayat bulmamıştır. Teorisi vardır, fakat hiç bir zaman Kuran'da belirtilen Ýslam pratiðe geçmemiştir. Şunu da söylemeden geçemeyeceðim; 11 Eylül'ün ardından Samuel Huntington'ın "medeniyetlerin çatışması" teorisi gündeme geldi. Bence bu büyük bir yalan. Medeniyetler veya kültürler çatışmaz. Günter Gras, Necip Mahfuz'a karşı deðildir. Ýkisi birbirine akar. Batılılar için ise ticari ilişkiler önemlidir. O bölgede hangi dinin olması, özgürlüðün olması onlar için önemli deðildir. Ticaret onlar için öncelikli.

- Modern Ýslam dünyasında Türkiye'yi 10 yıldır yöneten AKP'yi nereye koyuyorsunuz?

AKP'nin politikası Ýslam için tehlikeli. Her yıl AKP iktidarı binlerce din görevlisini dünyanın deðişik ülkelerine gönderiyor, oralarda Müslümanlık adı altında kendi ideolojilerini yayıyorlar. Ýkincisi de Müslüman olduðunu söyleyen Türk hükümetinin diðer dinlere ve mezheplere saygısı yok. Bu durum tek başına bile büyük bir çelişki; gerçek Müslüman öncelikle diðer azınlıklara ve dini grupların haklarına saygı gösterir.

Türkiye'de AKP 10 yıldır iktidarda, fakat kiliselerin açılması bir yana Hıristiyan azınlıðın veya Alevilerin özgürce dini vecibelerinin yerine getirmesine izin vermiyor. Üstelik bunu da Ýslam adı altında yapıyor. Burada yanlış bir özgürlük anlayışı vardır. Kürtlere yapılanlar zaten ortada. Eðer Müslüman ise Kürtlerin bütün haklarını vermeli. Bazı aptal Arap din adamları ise AKP'ye bakarak "Bakın biz de bir parti kurup böyle yönetilebiliriz" diyor. Onlar dışında Ýslam dünyasında herkes AKP'yi artık iyi tanıyor.