Dünya emek demografisinin sorunları büyüyor

Dünya emek demografisinin sorunları büyüyor

Dünya Ekonomisi ve Uluslararası Ekonomik Ýlişkiler Enstitüsünden göçmen işgücü konusundaki araştırmalarıyla bilinen Gennadi Starçenkov dünya liderlerinin büyüyen nüfusun barınma, iş ve yaşam koşullarının iyileşmesini deðil deðil sadece ekonominin büyümesini istediklerini ifade etti. Dünya’da göç eden iş gücünün temel sorunlarını ele alan ekonomi bilimi profösörü Starçenko, Avrupa’daki göçmen işçilerin evrimini deðerlendirdi.

Dünyanın nüfusunun 7 milyarı aştıðını ve bu kadar artan nüfus için gıda, barınma ve iş olanakları yaratılması sorunu ile karşı karşıya olunduðunu ifade eden Starçenkov, “Şu anda dünya polarizasyona uðruyor. Bir anda bazı ülkeler sanayileşmeyle zenginleşirken bir yandan birçok ülke giderek yoksullaşıyor. Ban Ki-moon yoksul ülkeler daha yoksullaşıyor diyordu. 47 ülke yoksullaşırken gelişen ve sanayileşen ülkelerin sayısı 30 dur. En ilginç olanı da gelişmekte olan ülkelerde yaşanan polarizasyondur. Zengin ülkelerde yerel nüfus azalmaya gidiyor. Aynı anda merkezi Afrika, Asya, Latin Amerika Amerika’nın bazı ülkelerinde azalıyor. Sonuç gezegenimizde yıllık ortalama % 2,40 düzeyinde nüfus artışı yaşanıyor. Hatta bazı ülkelerde % 2,60’ a kadar çıkabiliyor. Avrupa ülkelerinde ise çok azalıyor ortalama hızı 1,9 civarında seyrediyor. Oysa aile için 2,1 çocuk sürdürülebilirlik için yeterlidir” dedi.

GÖÇMEN ÝŞÇÝLERÝ SÖMÜRDÜLER

2007 yılındaki finansal kriz ve giderek üretim azalmasıyla birlikte çok yönlü yan etkiler yarattıðını kaydeden ekonomistin deðerlendirmeleri şöyle: “Avrupa ikinci dünya savaşında nüfusunun büyük kısmını (özellikle erkekleri) kaybetti. Nüfus artışı ve doðumların yükselmesi için çaðrı yapıldı. Almanya, Ýngiltere ve Fransa eski kolonilerin yerli askerlerini Avrupa’ya çaðırıp ve burada kalmalarını önerdi. O dönem sömürgelerin vatandaşları sömürgecilerin vatandaşı sayılıyordu. Bu insanlar Avrupa’da kaldıðı zaman tekeller bundan tat almaya başladılar çünkü göçmenler onlar için ucuz işgücüydü. Zaten onlara gastarbeiter yani konuk işçiler deniyordu. Gastarbeiterların yerel işçilere göre talepleri daha azdı. Onları kötü bir şekilde sömürdüler. Bu kapitalistler için çok iyiydi ve giderek daha fazla göçmen işçi bulmaya çalıştılar. O göçmen işçilerin sayesinde tarım ve köy üretimi hızla arttı.

ABD ise zaten bir göçmenler ülkesidir, Ýkinci Dünya Savaşında bile göçmen sayısı artıyordu. Bu yüzden bu ülkelere gelmek isteyen herkes geldi. AB bunun sayesinde çok güçlü bir teknik sıçrama yaptı. Ama nüfus artış sorununu tam olarak çözülemedi çünkü onlar geldikleri yerin kültür ve mantalitesini getiriyorlardı. Özellikle başka bir dine aittiler. Tabi onlar da aynı zamanda kendi ailelerini ve çevrelerini getiriyorlardı. Böylece Müslüman işçiler Avrupa’yı doldurdular. Hindistan ve Çin’den de geldiler ama onlar fazla deðillerdi. Böylece Avrupa’nın Ýslamlaşması başladı ve günümüze kadar sürdü.

Kriz başladıktan sonra göçmen işçilerle ilgili yasalar iptal edildi. Daha önce 12 ülke tarafından kapitalin ve işgücünün serbest dolaşımını öngören Roma anlaşması daha sonra bilgi dolaşımını da mümkün kılan Maastricht anlaşması yapılmıştı. Ama krizle birlikte iş yerleri kapandı ve çok sayıda insan işten çıkarıldı. Bu ülkelerde var olan kolaylıklar ortadan kaldırıldı. Arap baharıyla başlayan göç dalgasını durdurmak ve onlardan kurtulmak için başta Sarkozy olmak üzere Avrupalı liderler arayışa girdi. Şimdi o hakları kaldırmaya çalışıyorlar. Onları Müslüman olarak dışlama fikri Berlusconi’den çıktı, Almanya ve Fransa’da sürdürdü. Merkel göçmenlerin Hıristiyan dünyasına girip adapte olamadıklarını söyledi. Bazı dini gereklilikleri yasakladılar.

Geri göç yok onlar Avrupa’da illegal iş gücü haline geldiler. Artık 500 milyonluk Avrupa’nın 40 milyonu (yüzde 8’i) Müslümanlardan oluşuyor. Ayrıca bu sadece resmi olanların sayısıdır diðerlerinin sayımını yapmak güç.

Oysa bazen nüfus artışıyla övünülüyor. Ben Fransa’dan iki örnek vermek istiyorum. 90’lı yıllarda bu ülkedeki bir köye on civarında Fas’lı gelip yerleşiyor. O zaman köyün nüfusu bin kişiymiş. Göçmenler sürekli yakınlarını getirmeleriyle birlikte kısa sürede bu köyün yarısını oluşturmaya başlamışlar. Daha sonra yaşam tarzlarını getirmiş ve cami yapmışlar. Bunun üzerine Fransızlar köyü terk etmeye başlıyorlar. Şimdi o köyde sadece birkaç Fransız aile var. Fransızlar bu köyü örnek gösterip yerel nüfusun yaşam alanlarını terk edeceklerini iddia ediyorlar.

Ama diðer yandan 12 yıl önce Cezayirli göçmen Zidan Fransa’ya Dünya Kupasını getirirken bununla övünüyor “Fransa’da Müslümanlar var ve ülkemizi şampiyon yapıyorlar” diyorlardı.

Şimdi ise saðcı dazlak hareketleri gelişiyor ve bunlar doðu kökenlilere karşı saldırılar düzenliyor. Ben bu konuda yazdıðım ilk kitabımım ismini “Beyaz Adamı Kırmızı Kitaba almak” dedim. Avrupa’ya gittiðimde beyazların azaldıðını gördüm. Göçmenler de arttıkça kendi dinini ve kültürlerini dayatmaya başladılar.”

ÇÝN’NÝN EMEK DEMOGRAFÝSÝ EÐÝTÝLÝYOR

Çin’de hem işçi hem de küçük ticareti mobilize ediyor. Onlar hem özel hem de devlet üretimini artırıp altın dengeyi yakalıyorlar. Yine eðitime önem verip geliştirdiler böylece nitelikli iş gücü oluşturmaya başladılar. Başlarda mesleki okullar sonradan yüksek öðretimi güçlendirdiler. Şu anda 1 milyon Çinli öðrenci dışarıda eðitim görüyor. Ýlginç olan dışarıda eðitim gören öðrenciler eðitimlerini tamamladıktan sonra ülkelerine geri dönüyorlar. Hatta Japonya gidenler bile geri dönüyor. Bu da Çin’e yüksek teknolojiyi kullanma imkânı tanıyor. Dünyada gelişen tüm teknolojiyi getirip kullanıyor ve bunun için uzman iş gücüde var. Ýnovasyon için ulusal kadro yetiştirdi.

Tabi unutmayalım ki orada 1.35 milyar insan yaşıyor. Onların doðumları sınırlandırmaları depopülasyon anlamına geliyor. Yine Çin büyük bir ülkedir ve yukarda söylenenleri bazen aşaðıdakiler duymaz bile. Aile yapısı patriarkaldır. Çinin çoðunluðu özellikle batı bölgeleri Moðolistan gibi eyaletler bu tür kısıtlamalardan haberdar bile deðiller. Onların çoðunluðu eskiden olduðu gibi nüfus artışı devam ediyor. Bununla birlikte şirket klanlarını kullanarak dış ülkelere taştı, üretimde Asya ve Afrika’nın birçok ülkesine girdi. Hatta Latin Amerika’ya kadar gidiyorlar. Bu üretim tarzının yayılması nüfus artışıyla ilgilidir. Bundan dolayı Çin’de iş gücü sorunu var demek doðru deðil. Onlar iş gücünün daðılımını çok iyi bir şekilde yapıyorlar. Hatta bir kısmını da dışarı gönderiyorlar.

Dikkat edin geçen baharda GSMH % 10’dan % 9’ a indi dediler bu diðer ülkelerle karşılaştırıldıðında komiktir. Yani Çin büyüyor büyüme istihdam artışı yaratıyor."

TÜRKÝYE ÝŞ GÜCÜNÜ SOVYETLER EÐÝTÝYORDU

Türkiye dünyada fazla büyük olmayan ülke olduðunu geçmişte hızlı nüfus artışıyla nasıl baş edeceklerini bilmediklerini ama daha sonra nüfus artışını azaltmayı başardıðını ifade edip Türkiye’nin Avrupai bir ülke olduðunu düşünüyor. Azalmanın artışta kaydedildiðini hatırlatan ekonomist artışın % 2,9- 10 civarında sürdüðünü belirtiyor. “ Eskiye göre çok deðil ama yine de var. 70 milyonluk ülke için istihdam alanı yaratması gerekiyor.

Geçmişten beri Rusya Ýstihdam yaratma konusunda Türkiye’ye destek oldu. Tekstil konusunda yardımlarda bulunduk. Savaştan sonra Ýskenderun Demir Çelik Fabrikası, Ýzmir Petrol Fafinerisi ve buna benzer birçok yeri kurmak için yardım ettik. Yani sanayileşmesine katkıda bulunduk. Bundan dolayı Türkiye yüksek kaliteli iş gücü ortaya çıktı. Çünkü biz orada yerelde mesleki eðitim geliştiriyorduk. Ben Ýzmir’deki petrol rafinerisini gördüm; uzmanların çoðu Türk’tü. Çoðu bizim mesleki eðitimlerimizden geçmişti. Oradaki uzmanlar Sovyet uzmanlarının ülkedeki iş gücü kalitesini yükseltmek için yaptıkları yardımları anlatıyorlardı. Tabii ki bu büyük sanayileşme sayesinde yerel uzman yetiştirebiliyordu. Örneðin bunun dışında Türkiyeli işçi ve öðrencilerde burada eðitim görüyor ve oradaki makineleri çalıştırıyorlardı. Bu yüzden Türkiyeli işçiler Almanya’ya gittiklerinde raðbet görüyorlardı. Tabi onlarda Almanya’da gördükleri yeni şeyler öðrenip geliştiriyorlardı.

TÜRKÝYE’DE YAŞAM SÜRESÝ DÜŞÜK

Yaşlanma kaçınılmaz bir olgudur ne kadar farklı girişimler olsa da önlenemez. Ama bunu yavaşlatmak mümkündür. Tabii ki bunlardan bir yolu da emeklilik yaşına gelen insanların çalışmamasıdır ki Türkiye’de bu yola başvuruluyor. Ama örneðin Avrupa’da bu tür önlemler var; yaşam süresi Türkiye ve Rusya’dan daha yüksek ortalama kadınlarda 55 erkeklerde 60. Oysa Avrupa’da 62’dir, hatta Ýsveç’te 63 dür. Türkiye de bunun uygulanması tartışılıyordu ama Türkiye’deki ortalama yaşam süresi daha azdır. Türkiye yaşam süresi 65 civarındaydı şimdi biraz daha yükseldi.

Avrupa bu yüzden genç işgücünü tercih ediyorlar. En çok tercih edilen yaş grubu 25-35 arasıdır en fazla 40 yaşıdır. Bundan dolayı orda 10-15 yıl çalışan biri ne yapacaðını düşünüyor ve orada kalıyor. Ya çifte vatandaşlık alıyorlar yâda bulundukları ülkelerin vatandaşı oluyorlar. Bundan dolayı bulundukları ülkelerin sosyal statüsünden kaynaklanıyor. Bunun sayesinde 60- 62 yaşına kadar çalışma imkânı buluyorlar. Ama daha çok genç iş gücü tercih edildiðinden bunun Avrupa’daki iş gücüne etki yapabileceðini sanmıyorum Türkiye iş gücünün Avrupa iş gücüne etkisi sınırlıdır.

ALMANYA’DAKÝ ÝŞÇÝLERE MENDERES GELÝN ERDOÐAN GELMEYÝN DEDÝ

Ben bundan kısa süre önce kazan üniversitesinde bir örnek verdim. Menderes 60’larda Almanya’yı ziyaret ettiðinde bu ülkede çalışan işçilere “ burada mesleki yönlerinizi ve iş yeteneklerinizi geliştirip ülkeye katkı yapmalısınız.” Ama bir yıl önce Erdoðan Almanya’yı ziyaret ettiðinde “Alman kültürünü ve dilini öðrenin entegre olun” diyordu ve ülkeye geri dönüşe ilişkin bir şey söylemedi. Bu yeni bir yaklaşımdır.

Türkiye vasıfsız ve kalitesiz iş gücünü Almanya ve Fransa’ya transfer ediyor. Ayrıca kendi mallarını ihraç etmeye çalışıyor. Son dönemde Avrupa’daki Ýslamlaşma sürecini hem Katolik hem de Protestanların pozisyonlarını kaybettiklerine ilişkin tartışmalara katıldım. Bugün mono nüfuslu ülke kalmadı hepsi poli-etnik nüfusa dönüştü. Çok dinli yapıya döndü.“