Emekli Binbaşı: Kürdistan'da öldürürken kahraman, şimdi vatan hainleri!

Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'ndan emekli Binbaşı Zeki Koç, ANF'nin sorularını yanıtladı...

Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'ndan emekli Binbaşı Koç, Türk devletindeki çözülmeye dikkati çekerek, "Kahraman ilan edilen çok yüksek miktardaki üst düzey komutan şu anda vatan hainliği, ihanet ile suçlanıyor" dedi. Toplumda oluşturulan ruh sağlığının kaygı verici olduğunu belirten Koç, bu şartlarda seçimlere gidilmemesi gerektiğini belirtti. 

Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'ndan emekli Binbaşı Zeki Koç, ANF'nin sorularını yanıtladı...

15 Temmuz gecesi yaşanan darbe girişimini nasıl ele aldınız?

Türkiye’de şu an bir tiyatro oynanıyor, bedeli çok ağır bir tiyatrodur. Umarım, oynanan bu tiyatronun veya bu darbe, bundan sonra ülke düzeyinde, genel anlamda silahlı kuvvetler içerisinde emir komuta ilişkisini zedelemez. Emir komuta ilişkisi farklı bir şekilde zedelendiği takdirde o zaman ülkede farklı unsurların organizasyonları ortaya çıkacaktır. Bu konuda çok büyük kaygılarım bulunuyor. Bu farklı unsurlar kimler? Silahlı kuvvetler var, emniyet teşkilatı var, bir de farklı yapılanma olarak ismi zikredilen SADAT var. Bütün bu yapıların karşı karşıya gelmeleri kaygı vericidir. Şimdi öncelikle gerçek şudur; silahlı kuvvetler ve bu tarz birimler ülkenin gündeminde etkin rol oynuyor ve böyle bir konumda olan yapılardır. Kürdistan coğrafyasında 7- 8 ayda yaşananların hemen hemen hepsine baktığınız zaman sonuçta bugün halihazırdaki yapı içerisinde yer alan komutanların emir komuta zinciri içerisinde yer aldığı ortaya çıktı. Dolayısıyla olayın bu boyutuna geldiğimiz zaman şu belirlemeyi somut bir şekilde yapmak zorundayız; tüm siyasal yapılar, özellikle Halkların Demokratik Partisi, hükümet, kurum olarak cumhurbaşkanlığı, silahlı kuvvetler, akademi çevresi, hukuk çevresi, bütün bunların hepsini teklendirmiş veya tekleştirmiş bir yapı ile bütünleştirilerek sevk ve idare etmesi gerekiyor.  Yani emir komuta zincirinin bu şekilde bütünleştirilmesi gerekiyor. Aksi takdirde ülkede sonu hiç hoş olmayacak sorunlar doğurabilir. Bu karanlık ufuk doğmadan aydınlığa nasıl evrilebilir, barışa nasıl geçilebilir? Bu konuda Halkların Demokratik Partisi'nin her bireyi, barışı ve ülkesini seven, demokratik mücadeleyi benimsemiş her insanın yapması gereken esas çalışma şimdi başladı.

Bu darbe girişiminin senaryo olma ihtimali olduğunu mu söylüyorsunuz?

Yani bu darbe, derbecilik, yada darbeci zihniyet yaşanan bu tiyatro, devlet kurumları içerisinde yer alan 15- 20 bin çalışan kişinin tasfiyeyi yaratacak bir planın, bir projenin gerçekleşmesi için miydi? Yoksa bu kadar insanın bir anda tasfiye edilmesi söz konusu olamazdı. Halen de kurumlarda tasfiye devam ediyor. Yoksa yine insanların inanç duygularına, inanç sistemine ifade edecek şekilde, o hassas dengeyi kendi lehine çevirecek şekilde, kitleleri akşamları bir taraftan kanlar dökülürken şenlik ve şölenlerle kendi etrafında toplayıp gelecekte öteden beri düşünülen 400 vekillik bir erken seçim bir propaganda çalışmasına dönüştürülmesi...

Darbe girişimi sonrasında AKP veya Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın daha da güçleneceğini düşünüyor musunuz?

Şimdi öncelikle vurgulamak istediğim ana bir konu var; bu ülke 93 yıldan beri zaman zaman yaşadığı askeri darbelerle olağanüstü durumlara kaymıştır. Dolayısıyla mevcut yönetim kim olursa olsun, mevcut yönetime karşı yapılan her darbeye, bir kere şiddetle karşı durduğumuz bir tavrımız var. Şu an darbe adı altında ülkede çok büyük bir hareketlenmeye, yine tekçi bir zihniyetin oluşmasına çok zemin hazırlayan yapılanma kaygı vericidir. Bunun içerisinde gerçekten her yapıdan, her zihniyetten özellikle örgütlenmiş bir darbe değilse o zaman bir gecede ne olduysa o gece gerçekleşti ve ertesi gün 10 binlerce kişi tasfiye edildi. Önceden planlanan bir durum var. Bu harekatla beraber 10 binlerce kişinin tasfiyesine karar verilmiştir. İkircikli bir durum, kafa karıştırıcı bir durumdur. Şu gözlemimi belirtmek istiyorum; 13 yıllık AKP hükümeti, her dibe vurduğu, Türkiye ve dünya kamuoyunda ittifakı kaybettiği dönemde mutlaka kendisini toparlayıcı bir gündem değişikliği yaratıyor. Bunu geçmişte zaman zaman çok yaşadık. Dönemin başbakanı olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, İsrail Cumhurbaşkanına Davos’taki çıkışı Türkiye’de bir anda farklı bir hava estirmeye başladı. Kahramanlar, kahraman olamayan vs. ayırımları yapılmaya başlandı. İşte, İsrail’e Mavi Marmara gemisinin gönderilmesi ve insanların öldürülmesi İsrail karşıtlığı üzerinden kendi lehlerine doğru yaratılan bir havaydı. İşte AKP sıkıntılı olduğu dönemlerde bu tür çıkışlarla kendisini kurtarmaktadır. 

AKP hükümeti Kürt sorununda birlikte çözümsüzlükte ısrar ettiği asker ile şimdi karşı karşıya. AKP içeride ve dışarıda savaş çeperini genişletti, diyebilir miyiz?

Aslında 7 Haziran seçimleri Türkiye tarihinin seçimiydi. Çünkü 12 yıllık AKP hükümeti iktidar olma özelliğini yitirmişti ve AKP’de hedeflenen birçok plan-program devre dışı kalmıştı. İşte 7 Haziran’dan sonra ülkede 1 Kasım seçimlerin planlanmasının yapıldığını düşünüyorum.  7 Haziran ile 1 Kasım arasında geçen süreci, AKP’nin Türkiye’de güçlü bir şekilde tekrardan iktidara gelmesi adına bazı planların devreye sokulduğu bir dönem olarak görmek lazım. Hatta intikamın alınacağı bir dönem olarak değerlendiriyorum. Yeniden barış umutlarının savaşa evrildiği bir süreç söz konusudur. Aslında "Dolmabahçe Mutabakatı yok" denildiği an bu sürece geçiş yapılmıştı. Ama sonuç olarak ülkenin yeniden savaşa sürüklenmesi, IŞİD adı altında özellikle PKK’ye yönelik, Kürtlere yönelik, Kürtler şahsında HDP’ye yönelik yapılan linçler, ayrıca PKK’nin dağ kadrosuna savaş açılmış psikolojisi Türkiye kamuoyunda yaratılmasında apayrı bir ambiyans oluşturdu. Bu ülkede oluşturduğu ambiyansta milliyetçi bir cephe, diğer taraftan HDP’nin oluşturduğu demokratik bir cephe bununla birlikte kutuplaşmaların uçlaşmasına neden oldu. Şu an geldiğimiz nokta; hem içeride, hem dışarıda bütün itibarını yitirmiş bir Türkiye tablosu ile karşı karşıyaydık, sözde itibarını kazanmak adına ‘U’ dönüşler başladı. İsrail, Suriye, Mısır, Rusya ile temaslar... 

Darbe ile ilgili sanıyorum bir adil yargılama söz konusu olursa ülkedeki bazı gerçekler ortaya çıkacaktır. Ancak baktığınız zaman 7 bin kişilik hukuk kıyımı söz konusu iken, yarın nasıl sağlıklı bir yargılama olacağı kaygı ve kuşkularımın da olduğunu belirtmek istiyorum.

Sur ve Şırnak’ta kent savaşının komutanları da yaka paça alındılar ve hatta o komutanların idam edilmeleri için talepler bile var…

Cizre’de, Şırnak’ta, Silopi’de, Nusaybin’de, Lice’de aylarca yaşananlardan sonra sürekli 'kahraman' ilan edilen çok yüksek miktardaki üst düzey komutan şu anda ihanet ile suçlanıyor. İnsanlar daha karmaşa içerisinde, daha halk bu durumun farkında değil. Hani 5 gün önce bu insanları kahraman ilan etmiştiniz? Bugün de onları vatan haini ilan ediyoruz. Bunların idam edilmesi için alanlarda ‘idam idam’ diye bağırıyorlar. Bu toplumun normal ruh hali olamaz. Bunun için çok tehlikeli ve kaygı verici olduğunu şöyle de belirtmek gerekiyor; bu ruh sağlığı ile nasıl bir seçime gidilebilir? Şimdi alanda toplananlar ‘idam idam’ diyor. Öbürü de diyor; ‘siz idam dediğiniz için bana gelirse onaylayacağım.' Bu çok vahim bir olay.