Erdoğan: Bin Odalı Saray’daki Yalnız Sultan
Erdoğan: Bin Odalı Saray’daki Yalnız Sultan
Erdoğan: Bin Odalı Saray’daki Yalnız Sultan
Alman Die Welt gazetesinde yayınlanan bir makalede Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidarının başından bu yana hem ülkesinde hem de dünyaya karşı çizmeye çalıştığı ‘ılımlı’ imajın arkasındaki gerçekler detaylı bir biçimde irdelendi.
Türkiye’de bile çok nadir olarak tüm detaylarıyla görülebilecek bir analize imza atan Mısır kökenli siyaset bilimci Hamid Abdul Samed, ‘Bin Odalı Saray’daki Yalnız Sultan’ başlıklı yazısında, Erdoğan’ın geçmişi ve geldiği noktayı analiz etti. Aynı zamanda ‘İslami Faşizm-Bir analiz’ başlılklı makalenin de yazarı olan Samed, Erdoğan’ın hem Batı’ya hem de Müslümanlara karşı oynadığı ‘kahraman rollerine’ dikkat çekiyor.
Samed, Erdoğan’ın Avrupa’daki Türk gençlerini Batı-nefreti ile zehirlediğinin altını çizerken, Batı’da birkaç Türk kökenli ile ‘ılımlı islam ve demokrasi’ sentezini savunanlar dışında taraftarının kalmadığına vurgu yapıyor.
‘KURU’ TEORİLERİ AKIL TUTULMASI DEĞİL, ‘YARI EĞİTİMLİ’ İSLAMCILARLA FLÖRT
Erdoğan’ın ‘Amerika’yı Müslümanlar buldu’ ve ‘kadın ile erkek eşit değildir’ gibi söylemlerinin bir akıl tutulması yaşamadığını, Erdoğan’ın ‘Türk Kaddafi’ de olmadığını söyleyen Hamid Abdul Samed, tüm bu ‘kuru’ teorilerin arkasında bir ‘hesap’ olduğuna vurgu yaptı. Samed, “Erdoğan böylesi iddiaların Batı’da sadece ‘alayla karşılacanağını’ biliyor. Ancak bu tezler sayesinde, Amerika’ya kin besleyen ve ona karşı güçsüzlük hissine kapılan dünyadaki ‘yarı eğitimli birçok muhafazakar Müslüman ile flört ediyor.”
Erdoğan’ın dünya görüşüne göre kadının yerinin ‘mutfak’ olarak görülmesine rağmen bunu kendi ailesine uygulamadığını kaydeden Samed, “Her iki kızını da özellikle Amerika’ya okumaya gönderdi ve birisine AKP içinde önemli bir iş verdi.
FİLİSTİN UMURUNDA DEĞİL
Tayyip Erdoğan’ın özellikle İsrail karşıtı söylemlerinin Müslümanları kazanmaya yönelik amaçlarının bir parçası olduğunun altını çizen Die Welt yazarı, “Filistin aslında Erdoğan’ı pekte ilgilendirmiyor. Öyle olsa bu Mamut-Saray’a verdiği 600 milyon euroyu Gazze’nin yeniden inşası gibi bir işe harcardı.
AB’Yİ HİÇİBİR ZAMAN İSTEMEDİ
Erdoğan’ın artık Batı’nın vereceği tepkileri umursamadığının altını çizen Hamid Abdul Samed, “Gerçekte hiçbir zaman AB üyeliğini istemedi. Hiçbir zaman bir Batı resminin parçası olmak istemedi, tam tersine kendisi Panislamist bir imparatorluk yönetmek istiyor. İslam halifeliğinin modern formunu hayal ediyordu ve AB Yasaları’nı sadece yoluna engel olan Kemalist generalleri güçten düşürmek için kullandı. Erdoğan, hocası Necmettin Erbakan’ın 90’lı yıllarda Türk kurumlarını islami toplum düzenine göre şekillendirmek isterkenki başarısızlığını bizzat gördü, yaşadı.
Ve bu kurumları es geçmek yerine onlara sızmayı tercih etti. ‘demokrat reformcu maskesi’ taşıyor, turbo kapitalizm dalgasında at koşturuyor ve sadece Batı’da değil, Arap devletlerinin birçoğunda da ‘örnek’ olarak kabul görüyordu. ‘Ilımlı İslamcılık’ ve ‘Türk modeli’ efsanesi de böylece doğdu. Böylece İslam dostu batılı uzmanlar, islamcılık ile demokrasinin bir arada olabileceğine ilişkin tezlerini yayabiliyorlardı.
Başbakanlığa seçilişinden yıllar sonra ve ülkenin kilit kurumlarına sızma ile askeri söndürmeyi başardıktan sonra onun otoriter, emperyalist ve nihayet anti-Batıcı tavrı daha belirgin bir hal aldı.
ARAPLARA MODELLİKTEN SEVİLMEYEN LİDERE GEÇİŞ
2011 yılında ‘Arap Baharı’ olarak adlandırılan süreçle birlikte Erdoğan’ın ‘herşeye muktedir’ olma hayalinin gerçekleşmeye yakın gibi durduğunu kaydeden Hamid Abdul Samed, Mısır eski lideri Hüsnü Mübarek’e yönelik konuşmasıyla da Arap kitleleri nezdinde itibar kazandığını dile getirdi.
Erdoğan’ın Mısır, Libya, Suriye ve diğer birçok ülkedeki İslamcılara yönelik desteğinin bir devlet adamından çok ‘militan’ gibi olduğuna dikkati çeken Samed, ‘hesabının tutmadığının’ sonradan görüldüğünü yazdı. Samed, Mısır, Libya ve Tunus’ta Erdoğan’ın desteklediği partilerin ya ordu tarafından yada seçimlerle iktidarı kaybettiğini, Suriye’de ise Esad rejiminin hala ayakta olduğunu vurguladı.
DAİŞ çetelerinin ortaya çıkmasıyla İslamcıların itibarının giderek zarar gördüğünün altını çizen Mısırlı siyaset bilimcisi, çetelerin Erdoğan’ın hayalini kurduğu ‘islam halifeliğini yeniden kurma’ fikrini de ondan çaldıklarını belirtti.
ERDOĞAN KENDİSİNİ SAVUNANLARI ‘GÜLÜNÇ’ DURUMA SOKUYOR
Erdoğan’ın artık Müslümanlar arasındaki itibarını büyük oranda kaybettiğini dile getiren Samed, şöyle devam etti: “Müslüman Kardeşler dışında Arap toplumları giderek ondan uzaklaşmaya başladılar. Sadece Türk kökenli birkaç Alman genci ile ılımlı islamcılık tezini bırakmak istemeyen Batı’daki bazıları onu tutmaya devam ediyor.”
Hamed Abdul Samed, Erdoğan’ın halen Almanya’da kendisini savunan kesimleri de zorda bıraktığına dikkat çekiyor. Buna göre, halen İslam ve demokrasi ile batı ve doğunun barışabileceğine inanan kesimlerden Erdoğan’a destek verenler bile, Erdoğan’ın olur olmaz söylemleri sonrasında ona inanmaları nedeniyle de gülünç duruma düşüyorlar.
‘PUTİN İLE RUH KARDEŞİ’
Boğaz’ın otoriter Sultan’ı (Papa yerine) Rusya’ya yakınlık peşinde koşuyor ve ‘Ruh Kardeşi’ Putin’i yeni sarayında ağırlıyor. Avrupa’nın kıyısında iktidar hevesine boğulmuş, iç sorunlardan sıyırmak için Batı’ya karşı düşmanlıklarını kullanan ve böylelikle de halklarına kendilerini ‘kahraman’ olarak pazarlayan iki hasta adam. Her ikisi de önü kestirilemeyen, paranoyaklar ve Batı tarafından mahvedilen eski imparatorluklarını yeniden kurmayı hayal ediyorlar. Her ikisi de, bu nedenle ülkelerini feda ettiklerini göremiyorlar. Ve sadece kendi ülkelerini de değil.
BATI’NIN ‘İSLAM KARŞITLIĞI’ SÖYLEMİNİ HEP KULLANIYOR
Erdoğan’ın başına gelebilecek en iyi şey AB’nin resmi ağızdan bir ‘hayır’ demesi ya da NATO’dan dışarı atılması. Böylelikle Erdoğan tüm dünyadaki İslamcılar tarafından kahraman olarak kutlanırdı: ‘Gördünüz mü? Ben size hep dememiş miydim. Bunlar bizden nefret ediyorlar ve bizim tükendiğimizi görmek istiyorlar’ derdi.
Ancak bu bile onun bir zamanlar elde ettiği popülaritesini geri getiremeyecek. Çünkü nefret ve ayrımcılıkla bazı Müslümanların duygularına ulaşmak mümkün, ancak uzun vadede yapıcı politika üretemezsiniz. Sonunda Türkiye’deki şişkin ekonomik balon söndüğünde Erdoğan, öngörüsüz politikası nedeniyle bizzat kendi taraftarlarınca cezalandırılacak.
‘İSLAMCI DÜNYA GÖRÜŞÜNÜN ESİRİ OLDU’
Erdoğan daha ne kadar hükümet ederse etsin, daha şimdiden tarih olmuştur. O momentumunu kaybetti ve altın bir şansı kaçırdı. Doğu-Batı ilişkilerinde çok şeyi yerinden oynatabilirdi ama O islamcı dünya görüşünün mahkumu oldu. Kendi ülkesini bölerken, Avrupa’daki birçok Türk gencini Batı karşıtı nefretle zehirledi. Türkiye’nin Batı’ya, İsrail’e ve Arap devletlerine olan yakınlığından faydalanarak barış-uzlaşı için çalışacağına, ideolojisi onu kör etti ve çukuru (mezarı) daha da derinleştirdi.
‘AVRUPA’DAKİ TÜRK GENÇLERİNİ BATI NEFRETİYLE ZEHİRLEDİ’
Erdoğan’ın dünyayı ‘iyi’ ve ‘kötü’ diye kendince ikiye ayırmaya çalıştığını ve Batı’yı ‘tek derdi İslamla savaş olan bir blok’ olarak gördüğünü kaydeden Hamed Abdul Samed, “tarihe sığınıyor ve genç Müslümanları büyüklük tutkusu (megalomani) ile kandırıyor. Ancak bu da başarısız olacak, çünkü dünya artık Osmanlı İmparatorluğu dönemindekinden farklı bir şekilde işliyor. Ve birçok Türk de bugün Erdoğan ve AKP’sinin çok ilerisinde.