Erdoğan iç savaşı resmen başlattı…
Erdoğan önce; “seferberlik ruhuyla saldırın” dedi. Sonra ikinci istiklal harbini veriyoruz, bu nedenle son derece acımasız olmalıyız” diye devam etti...
Erdoğan önce; “seferberlik ruhuyla saldırın” dedi. Sonra ikinci istiklal harbini veriyoruz, bu nedenle son derece acımasız olmalıyız” diye devam etti...
Ardından “başta muhtarlarım olmak üzere herkesi bu seferberlik ruhuna ve istiklal savaşımımıza katılmaya çağırıyorum, katılmayanlar vatan haini, FETÖ’cü olarak görülecek ve buna göre hemen hiç durmadan tarafsız mahkemelerimizin huzuruna çıkıp yargılanacaklar” diye buyurdu…
Ve özellikle son iki gündür” Kürtlere ait tüm işyerleri yakılıyor…
Kürtlerin oluşturduğu sivil toplum örgütleri kundaklanıyor…
Kürtlerin evleri, şehirleri, köyleri, dükkanları yakılıyor…
Politikacıları, milletvekilleri, belediye ve il eş başkanları tutuklanıyor…
Kürt kadınları vuruluyor, öldürülüyor, tutuklanıyor, bedenleri çıplak halde yerlerden sürükleniyor…
Kürt genleri hunharca katlediliyor…
Kürt çocukları annesiz, babasız, evsiz, aç ve susuz bırakılarak sözcüğün gerçek anlamıyla bir halkın geleceğini ortadan kaldırılıyor…
Kürtlerin dağları, ovaları, ormanları bombalanıyor, yakılıyor, kimyasal silahlarla zehirleniyor…
Bu satırları yazarken HDP binaları bir taraftan yakılırken, bir taraftan bombalanır. İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Kayseri, kısacası hemen hemen Türkiye’nin tüm şehirlerinde HDP’in bulunduğu tüm binalarından alevler yükseliyor…
Ve üstelik bu katillerin, kundakçıların, bu ırkçı ve faşistleri, ruhları kirletilmiş bu küfürbazların tümü de hem kundaklamaya giderken, hem kundaklama sırasında, hem de kundaklamadan dönerken kameralar karşısında poz veriyor:
HDP binalarına gidiyoruz, yakmaya-yıkmaya gidiyoruz. Önümüze çıkan herkesi vurmaya, öldürmeye gidiyoruz. Devletimizin, içişleri bakanımızın, Reisimizin emirlerini yerine getirmeye gidiyoruz” diyorlar.
Bazıları sırıtıyor, bazıları gülüyor, bazıları da kahkaha atıyor. Hepsinin de söz ve gözlerinden, dillerinden, ağızlarından, ruhlarından kin ve nefret akıyor. “Öldürmeye, yakıp yıkmaya gidiyorum” diyen bu canavarların çoğu da isimlerini, soy isimlerini, hatta meslek ve oturdukları sokaklarının adlarını söylüyorlar…
Evet, Erdoğan’ın emri ile artık Kürt kırımı resmen ve hiçbir kuşkuya yer vermeyecek kadar açık ve net bir biçimde başladı. Henüz iç savaş başlamadı. Nedeni Erdoğan’ın “iyi çocukları”nın iyi olmalarından değil, esas olarak Kürtlerin henüz silaha başvuramamasındandır. Yani Kürtlerin, bıçak boğazlarına dayanmış olmasına rağmen hala, “belki” deme duyarlılıklarını sürdürüyor olmalarındandır. Fakat bu nereye kadar sürecek ki?
Erdoğan ve Türk devleti çok tehlikeli bir oyun oynuyor. “Ateşle oyun olmaz” diye bir söz var. Fakat Erdoğan bu sözü unutmuşa benziyor, ya da fazla ciddiye almıyor. Ama biliyoruz ki gerçekten de ateşle oynanmaz. Ateş sahibini, onunla oynayanı tanımaz. Kim olursa olsun yakıp geçer, kül eder ve sonra da rüzgâra kapılarak çok ama çok uzaklara, hiç kimsenin bilmediği, izine rastlamadığı diyarlara, göğe doğru götür.
Erdoğan bunu biliyor mu? Bunu da bilemiyoruz. Ama bizce bilmiyor. Bilseydi ülkesini bir iç savaşının eşiğine kadar getiri mi? Bir adım ötesi iç savaştır. İç savaşta hiç kimse kazanmaz. Herkes, evet herkes kaybeder. İç savaşlar normal bir askeri sefer, bir muharebe, iki ordunun karşı karşıya geldiği bir blok savaşı değildir. Halkların, kadınların, gençlerin silahlanarak iç içe, göğüs göğse birbirini kırdığı en kötü, en çirkin, en kirli ve en suç teşkil eden bir düşmanlık savaşıdır.
Bu savaşta nara da atsanız, kızıp öfkelenseniz de bağırıp çağırsanız da diktatörlük konumunda olsanız da elinizde ordular olsa da sonuçta kaybedersiniz. Çünkü soykırımın, uluslararası savaş hukukunun suç gördüğü ve insanların birbirini boğazladığı bir savaşın galibiyeti yoktur. Siz bir tarafını, “ötekileri” tamamen ortadan kaldırsanız da yine de siz kazanmamış oluyorsunuz. Tam tersine en çok kaybedecek olan sizi olacaksınız.
Erdoğan bunları biliyor mu, bilemiyoruz. Ama eğer bilmiyorsa bir an önce bilince varması, biliyorsa da bu kirli ve herkesin sonunu getirecek savaştan bir an önce vazgeçmesi gerekiyor. Çünkü o da kazanmayacak, o da kötü kaybedecek. Aklı başında olan bir kişi, bile bile bu suça, bu yenilgi savaşına girişmez.
Erdoğan, Kürtlerin iradesini kıracağını düşünüyorsa bundan da vazgeçmeli, çünkü bu da yanlış bir hesaptır. “Kuzey’de Kürtlerin iradesini kırıp teslim alırım, PKK’yi bitiririm, Güney’deki aşireti de yanıma alırım, bundan hareketle Şengal’i, Musul’u, hatta Kerkük’ü de garantiye alırım. Barzani’den alacağım destekle Rojava’yı da düşürüp kendime bağlarım” gibi bir düşüncesi varsa, bundan da vazgeçmelidir. Çünkü bu bir hayaldir, bir ütopyadır, sadece Türk Cumhuriyeti’nin fideliğinde yetişen sömürgeci kafatasçılarının hayal ettikleri buzdan bir dünyadır, o kadar…
Gelinen noktada PKK’yi bitirmek, Kürt halkının iradesini kırmak, Rojava’yı Barzani ile birlikte düşürüp kendine bağlamak, DAİŞ ile yapılan işbirliği tutumundan sonra Musul ve Kerkük hattına dahil olmak, Rakka hayalinden vazgeçmemek mümkün değildir. Erdoğan ve Türk devletinin düşünmediği noktalardan birisi de budur. Osmanlıcılığı yeniden hortlatma çabasına girmek, ya da bu ütopyayı pahalıya satmaya çalışmak da düşünülmemedir. Kimse yutmaz artık bunları.
Sonuçta büyük bir macera peşinden koşan Erdoğan Enver-Cemal-Talat Paşaları bir kez daha düşünmelidir. “Üç Paşa”nın hikayesini ve macera peşinden koşarken ayakları takılıp derin ve karanlık bir kuyuya nasıl düştüklerini, bir Osmanlı sevdalısı olarak çok iyi bilmesi gerekiyor. “Paşalar” Osmanlı İmparatorluğunu tüm dünyaya yayma sevdasındayken, nasıl tepe takla olduklarını ve “Kocaman imparator”luğu nasıl da dağıtıklarını gayet iyi biliyoruz. Bizden söylenmesi…