ANALİZ

Erdoğan’ın ‘‘milli mutabakatı‘‘ ve gerçekler...-Cahit Mervan

Ergenekon-AKP medyası yalan ve iftira ile 15 Temmuz darbe girişiminin ‘öncüsü’ Gülen şebekesiyle Kürtleri ve demokrasi güçlerini bir ‘ittifak’ ve ‘işbirliği’ içinde göstermeye çalışıyor.

15 Temmuz darbe girişimi ve Recep Tayyip Erdoğan’ın mutlak iktidarını kurmak için yaptığı karşı hamle Türkiye’de fay hatlarını kırdı. Darbe ve karşı darbe süreci sona ermiş ve iktidar kavgası tamamlanmış değil. Erdoğan’ın darbe öncesi edindiği yol arkadaşlarıyla ne yapacağı halen bilinmiyor. Erdoğan bu süreci ‘milli mutabakat‘ sağlayarak, tepeden tırnağa faşist bir kuşatma yaratarak aşmak istiyor. Ancak üzerinde yürüdüğü zemin çivilerle, kırılmış ve dökülmüş vazonun parçalarıyla dolu.

Açık söylemek gerekirse darbe girişimi ve sonrasında Erdoğan’ın izlediği politika bazı kesim ve çevrelerde çaresiz bir ruh hali de yarattı.  Çaresizlik daha çok şu veya bu nedenden dolayı umutlarını AKP ve Erdoğan’a yüklemiş, ille de ‘şapkadan tavşan çıkacak’ beklentisi içinde olan, Gülen şebekesinden hayal kırıklığına uğramış, CHP’nin kirli ’milli mutabakata’ dâhil olmasından dolayı boşlukta olan çevrelerde var.

Ancak Türkiye tarihinin en büyük krizini, Erdoğan ise siyasi hayatının en güçsüz dönemini yaşıyor. Güçsüz olduğu için çıkış yolunu savaş ve gerilimde görüyor.

Erdoğan bir taraftan eski ortağı Gülencilerin kökünü kazırken, diğer taraftan oluşan milli duygu ortamında Kürtlere daha büyük ve ölümcül bir saldırı hazırlığı içinde.  Şimdi Ergenekoncu-ulusalcı-muhafazakâr Türklerin neredeyse tek ortak noktaları bu.

Bunu gazete manşetlerinde, televizyon ekranlarında ve internet sitelerinde rahatlıkla görebiliyoruz.  Öyle ki, hepsi bir ağızdan hırlamaya-gürlemeye başladılar. Sınırsız bir boşluk ve dipsiz bir kuyu ‘dolduracak’ kadar yalan üretiyorlar. Yanlış anlaşılmasın sadece Recep Tayyip Erdoğan’a kafadan bağlı medyayı kast etmiyoruz. Birkaç gazete, televizyon ve internet sitesi hariç topu aynı çizgide ve belli bir amaç için yayın yapıyorlar.

’Düşman’ olduğu söylenen ve ilk fırsatta bir bilerini boğazlayacak olan güçlerin arkasında olduğu medya grupları Kürt düşmanlığında birleşiyor. Aralarında görülmemiş bir yarış yaşanıyor. Örneğin çoğu kez Sözcü adlı Ergenekoncu gazete ile Akit adlı Havuz medyasının şımarık çocuğu arasındaki fark sadece gazetenin ismi ile sınırlı kalıyor. Bir de bunanlara ne yazık ki adı ‘Kürt medyası’ olan Rudaw gibilerini de eklemek gerekir.

YÜZYILIN EN KİRLİ ALGI OPERASYONU

Ergenekon-AKP medyası yalan ve iftira ile 15 Temmuz darbe girişiminin ‘öncüsü’ Gülen şebekesiyle Kürtleri ve demokrasi güçlerini bir ‘ittifak’ ve ‘işbirliği’ içinde göstermeye çalışıyor. Harcı yalan ve iftira olan yeni bir algı operasyonu yapıyor.

Beli bir amaç ve hedefleri var. Kürtleri, PKK, HDP ve demokrasi isteyen herkesi darbecilerle aynı torbaya koymak. Ve geniş çaplı bir saldırı için kamuoyu oluşturmak. 

İşte iki örnek:

Sözcü adlı Ergenekon tetikçisi gazetenin ’Darbeci 3 Generalle 57 asker Kandil’e kaçtı’ veya ‘sivil abiler komutanlara böyle talimat vermiş: PKK’lileri öldürmeyin yaralayın’ gibi sekiz sütün üzerinden manşet atması kendi uydurduğu bir yalan değil.

Veya eski bordo bereli olduğu söylenen ‘yeni uzman’ diye Türk halkına yutturulan Mete Yarar-ki bu kişi gizli görevlerde kaç kişiyi infaz etmiştir bilinmiyor-adlı birisinin her akşam müdavimi olduğu bir Türk televizyon kanalında PKK’nin Fetullah Gülen şebekesiyle ilişkilendirilmesine dair ipe-sapa gelmez yalan ve iftiralarının öne çıkarılması sıradan bir iş değil.

Bu iki örnek darbe girişimi sonrası oluşan faşist kuşatmanın neyi hedeflediğinin de açık göstergesidir. Bu ve benzeri yalan ve iftiraların önümüzdeki günlerde daha da çoğalacağını söylemek gerekiyor. Bir duyuma göre yazımına başlanan darbe iddianamesinde Kürt hareketi Fettullah Gülen şebekesiyle ilişki içinde olduğu iddiasına, daha doğrusu yüz yılın yalanına yer veriliyor.   Zaten AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Müezzinoğlu’nun  “Fırsat bulan hainler, korkaklar kaçtı. Bir kısmı hala kaçak. Bir kısmı PKK’ya, hain odaklara sığınacak kadar alçak ve şerefsizler. Zaten PKK ile işbirlikleri de yakında çıkacak”  demesi AKP mutfağında yapılan bu yöndeki kirli hazırlığın da itirafıdır.

Böylelikle Erdoğan, 24 Temmuz 2015’te fiili olarak başlattığı soykırım hamlesini yeni bir aşamaya taşımış olacak. Büyük ihtimalle darbeye karşı en açık tavır alan HDP’li vekiller tutuklanacak ve DBP’li belediyelerin tümüne el konulacak. Rojava’ya karşı ambargo, provokasyon ve askeri taciz devam edecek, ‘milli mutabakat’ ile yeni ırkçı ve tekçi bir anayasa yapılacak, ret ve inkar politikasının ‘’benim Kürt kardeşlerim’’ sözü dışında devamı sağlanacak. Türkiye, Kürtler bir şey elde etmesin diye Rusya, İran, İsrail, Suriye Baas rejimi, Mısır, AB ve ABD’ye haraç-mezat satışa çıkarılacak.

Erdoğan-Ergenekon ‘milli mutabakatının’ planı bu. Yani 2014 Ekim ayında Milli Güvenlik Kurulu’nda kabul ettikleri ve 2015 yılı ortalarından itibaren uyguladıkları ‘’çökertme planını’’ darbe girişimi sonrasına yeniden uyarlamış olacaklar.

Bu plan geçmişte de defalarca denendi, başarısız kaldı. Gelecekte başarı elde edemeyecek. Bunun üç önemli nedeni var:

ERDOĞAN’I BAŞARISIZ KILACAK ÜÇ NEDEN

BİR;  Kürtlere karşı saldırı zemini olarak kullanılmak istenen ’milli mutabakat’ gösterildiği gibi sağlam değil. Harcını kirli ilişkiler oluşturuyor. İçinde ciddi çatışma ve kırılmalar var. Adeta kağıttan kaplan gibi bir şey. Hepsinin ortak yanı Kürt düşmanlığı olsa da geçmişe oranla bir arada durmaları mümkün değil. Erdoğan ile darbe girişimi öncesi ittifak kurduğu Ergenekoncu-ulusalcı güçler birbirini yemek için fırsat kollamaktalar. İlk fırsatta da tıpkı Gülen-Erdoğan ittifakında olduğu gibi birbirlerini boğazlayacaklar.  Bu boğazlaşmanın uzun sürmeyeceği de görülüyor. Bayrak, vatan-millet edebiyatı bunu bir süreliğine-birkaç aylığına-erteleyebilir, ama kaçınılmaz çatışmayı önleyemez.    

İKİ; Türkiye bölgede Kürt ve Kürdistan sorunundan dolayı ciddi manada irtifa kaybetmiştir. Rusya, Suriye, İsrail, İran ve Mısır ile Kürt düşmanlığı üzerinden kurmaya çalıştığı yeni ilişkiler kısa dönemde sonuç alıcı olmayacaktır. Türk devleti tıpkı soğuk savaş yıllarında olduğu gibi bir anti Kürt ittifak arayışındadır. Ancak bölge ve dünya koşulları radikal olarak değişmiştir.

Şimdi Türk devletinin Rusya, Suriye, İsrail, İran ve Mısır Kürt karşıtlığı üzerinden yeni bir ittifak oluşturmak isterken unuttuğu başka bir gerçek daha var: Bu güçlerin her birisinin farklı çıkar ve hesapları söz konusudur. Güçsüz düşmüş, iç çatışma ve darbe süreci yaşamış, üstüne üstlük Suriye başta olmak üzere bölgedeki kırmızı çizgiler uçup gitmiş bir Türkiye’nin eski Kürt karşıtı ilişkileri diriltmesi sanıldığı kadar kolay değildir. Örneğin Rusya ile yapılan son zirvede açıkça kuyruğun kimin elinde olduğu görülmüştür.  Türk medyasının estirdiği Rusya ile bahar havası yanıltıcıdır.  Türk devletinin arzuladığı gibi soğuk savaş döneminin anti-Kürt ittifakı artık mümkün değil.  

ÜÇ; En önemlisi ve belirleyici olanda Kürtlerin öz gücü, mücadele azimleri, hedef ve arzularıdır. Kürtler özelliklede Rojava devrimiyle birlikte sadece Suriye sahasında değil bölge çapında güçlü bir aktör olarak tarih sahnesine çıktılar. Kendilerini belirgin kıldılar. Özgürlük Hareketi Kürdistan’ın ve dünyanın her yerinde örgütlü, belli siyasi hedefleri olan,  askeri-ekonomik, siyasi-diplomatik, sosyal-kültürel bakımdan dinamik bir güçtür. Öyle yerinde bekleyen, izleyen ‘’hele bakalım ne olacak’’ diyen bir güç değil. Yani bütün bileşenleriyle devrimci ve her şart ve koşulda direnen, tarihin akışını değiştiren bir güçten bahsediyoruz. 

Bunu anlamak için en son iki önemli tarihsel olaya bakmak yetecektir: Birincisi; Minbic gibi DAİŞ ve patronları açısından son derece stratejik öneme sahip bir merkezin özgürleştirilmesi, ikincisi; ise büyük bir saldırı altında iken KONGRA-GEL 10. Genel Kurul Toplantısı’nı başarıyla gerçekleştirmesi.

Bu nedenle Kürtlerin ezici çoğunluğunda, süreci doğru okuyanlarda bir çaresizlik, geri çekilme ve ürkme söz konusu değil. Kaldı ki örgütlü ve direnen bir halk karşısında gayri meşru, sömürgeci hiçbir gücün, hiçbir ‘’milli mutabakatın’’ başarı şansı yoktur.  Erdoğan’ın da olmayacak.