'Erkek ve devlet şiddeti birbirini besliyor'

25 Kasım için hazırlıklarını başlatan HDP Kadın Meclisi hem erkek hem de devlet şiddetine karşı bir mücadele hattı örüyor.

Kadına şiddet rakamlar her gün artıyor. Kadınlar sadece fiziksel değil, şiddetin birçok çeşidine maruz kalıyor Türkiye’de. İktidarın politikalarından da beslenen erkek şiddeti, pandemiden ekonomik krize daha da görünür bir hal aldı. Kasım ayında sadece 1 günde 4 kadın erkekler tarafından katledildi. HDP Kadın Meclisleri hem erkek hem de devlet şiddetine ilişkin, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü için 7 Kasım’da çalışmaları başladı.

HDP Kadın Meclisi sözcüsü ve Milletvekili Ayşe Acar Başaran’la 25 Kasım için oluşturdukları kadın mücadele sürecinden pandemi ve bütçeye kadar kadın merkezli politikaları konuştuk.

7 Kasım’da 25 Kasım için çalışmalara başladınız. Öncelikle kampanyayı anlatır mısınız?

HDP Kadın Meclisi olarak her 25 Kasım'da sadece bir güne mahsus bir eylemsellikten ziyade bir aya yayılmış bir çalışma pratiği çıkarıyoruz. Ama ondan da öte dünyanın her yerinde kadınlar erkek şiddetine ve yaşamın diğer alanındaki saldırılara karşı sürekli eylem mücadele ve savunma pozisyonunda. Tabii yine de 25 Kasım’ın hem dünya hem de Türkiye açısından önemi büyük tarihsel olarak. Mirabel kardeşlerin faşist bir diktatöre karşı mücadelesi ile gelişen süreçte devam eden kadın mücadelesi, erkek egemen zihniyete karşı bir mesaj aynı zamanda. Biz bugün 3 kadın kardeşin verdiği mücadelenin bir benzerini Türkiye'de yaşıyoruz. Çünkü bugün Türkiye'de kadınlar, bazıları ağır şekilde sonuçlansa da hemen hemen her yerde, evde, işyerinde ve sokakta hem fiziki hem de şiddetin başka türleri ile karşı karşıya.

Kadınlar bir şekilde bu şiddet sarmalına kırmaya çalışıyor ama Türkiye'de siyaset şeklinin değişmesi, güvenlik politikalarının artırılması, savaş siyasetinin derinleştirilmesi ve doğal olarak militarizmin geliştiği bir yerde cinsiyetçilik kendine çok daha geniş bir alan bulur. Hem bu siyasi değişim hem de pandemi ile birlikte kadınlar için daha daraltılmış bir yaşam alanı kaldı.

Devletin güvenlikçi politikalarının toplumsal alana yansıması mı bunlar?

Evet, kadınlara iki seçenek sunuluyor, rahat etmek için biat etmeniz gerekiyor deniyor. Tıpkı Cizre sokaklarına yazılanlar gibi özyönetim direnişleri döneminde “biat et rahat et” mantığı yapılmaya çalışılan. Mağdur ve makbul bir kadın olursunuz yaşarsınız deniyor aslında. Ki ona da ne kadar yaşanmak denirse. Sunulan şu: Nefes alırsınız ama sizinle ilgili her kararı biz veririz, yaşamın öznesi değil nesnesi olursunuz. Kaç çocuk doğuracağınızı biz belirleriz, nerede çalışacağınıza biz karar veririz. Akşam kaçta dışarı çıkıp çıkmayacağınızı da biz söyleriz, siyasetin izi nasıl yapılacağını da biz karar veririz. Buna karşı gelecek bir şey yaparsanız da şiddetle cevap veririz. Ya toplumda iktidarın örgütlediği erkek şiddeti ile ya da aracısız ve doğrudan devlet şiddeti ile yaparız deniyor özetle. Kadınlar olarak yaşadığımız tam olarak bu! Kadınların savaş ve kriz dönemlerinde çok daha böyle politikalara maruz kalıyor, örneğin Wuhan da buna bir örnek ama Türkiye'nin politikaları ayrıca bu durumu derinleştiriyor. Bir günde 4 kadının yaşamını yitirmesi konusunda tüm toplumun isyan etmesi gerekiyor sadece kadınların değil. Çünkü ciddi anlamda bir kadın kırımı ile karşı karşıyayız, kadına bir yaşam alanı bırakılmadı. Bunun üzerinden biraz geçmeden anne kız katlediliyor. Bunlar gerçekten dehşet verici. Ekim ayı içerisinde 21 kadın yaşamını yitirdi bunların 8'i şüpheli ölüm. O 8 kadın da büyük olasılıkla ki çünkü genelde böyle oluyor, ya katledildi ya da intihara sürüklendi. 1 yılda Türkiye'de hayatını kaybeden kadınlara bakın neredeyse bir savaş bilançosu kadar.

25 Kasım’a kadar var olan kampanyanızın temeli bunlar değil mi?

25 Kasım'da bu gerçekleri yeniden dillendirmek, güçlendirmek için 7 Kasım'da çalışmalarımıza start verdik. Hem erkek hem de devlet şiddetine karşı mücadeledeyiz. Çünkü bu iki şiddet birbirinden çok da farklı değil, birbirini besleyen aynı şiddetler. 25 Kasım’a kadar sokak sokak, kapı kapı dolaşıp her kadına ulaşan ve dayanışmayı büyüten; yalnız olmadığımız hissini yaygınlaştırabileceğimiz, iktidara da biat etmeyeceğimizi gösteren bir planlama yürütüyoruz. Türkiye'de feminist kadın hareketleri ile Kürdistan'da da TJA aile bu çalışmaları yürütüyoruz. Bu tüm hareketlerle birlikte en geniş kitle özellikle sokaklarda olacağız. Sokaklar da bizim çünkü bizi sıkıştırmaya çalıştıkları dört duvar arasına mahkûm değiliz. Bizden çaldıkları, gasp ettikleri her şeyi almak aynı zamanda bu mücadeleyle kazandığımız her şeyi de korumak için alanlarda olacağız. Yaşam hakkımızı ve tarihsel olarak son dönem en büyük kadınlarımızdan biri olan İstanbul Sözleşmesi'ni sahiplenmek, bugün hedef haline getirilen eşbaşkanlık eş temsiliyet hakkımızı savunmak; bedenimiz üzerinde tahakküm kurmaya çalışanların böyle bir hadleri olmadığını göstermek için alanlarda olacağız.

HDP Kadın Meclisleri olarak cinsiyet temelli bir bütçe için çalıştay yaptınız ve aynı zamanda önerileriniz de var. Bundan da bahseder misiniz?

Kadınlar aslında birçok şiddet türü ile karşı karşıya bunun belki de en görünür olanı fiziki şiddet. Ama hem cinsel hem ekonomik hem de psikolojik şiddetin en ağırını yaşıyor kadınlar bu atmosferde. Biz aslında çok uzun zamandır belki de bunu dile getiren ilk parti de biziz, bütçenin kadını görmeyen, onu yok sayan bir şeklinin kabul edilemez olduğunu söylüyoruz. Çünkü bu bütçe cinsiyetçi bir bütçe, savaşa, ranta ve yandaşa hizmet ediyor. Gerçekten kadınların ihtiyacını gören, kadınlara pozitif ayrımcılık alanları açan bir bütçe yok. Sadece Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bütçesi ile sınırlı olamaz kadının görüldüğü yerler, tüm bakanlıklar için aynısı söz konusu. Bizler bütün bütçelemelerin toplumsal cinsiyet eşitliğinin gözetilerek yapılmasını savunuyoruz. Bir zamanlar mecliste bir alt komisyon kurulmuştu, toplumsal cinsiyet eşitliği gözetilerek nasıl bir bütçe olur, çalışmalar hangi şekilde yürütülür üzerineydi. Biz o zamandan bu yana söylüyoruz bir yerde yatırım ve istihdam yapılacaksa kadınların ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin gözetilmesi lazım bir yol yapımın da dahi bunun sağlanması gerekiyor.

Yine kadınlar açısından pandemide en büyük mekanizmaların işlememesi, yeni mekanizmaların kurulması ya da var olanın işlenmesi için bütçelemenin yapılması, sağlık açısından kadınların buna erişimi, örneğin ana diliyle kadınların sağlığa erişim hakkında neler yapılabilir gibi birçok tartışma alanı açtık. Bunlar yapılamaz değil zira örnekleri var 2014'ten bu yana bizler yerel yönetimlerimizde kadın özgürlükçü, cinsiyet eşitliği temelinde bütçeleme nasıl yapılır hayata geçirdik. Peki bu bütçe nereden gelecek? Savaşa destek vermezseniz kadınların ihtiyacını gösterebilecek birçok gelir gider kalemi yaratabilirsiniz. Arkadaşlarımız plan bütçe komisyonunda bu önerilerimizi aktarıyor yakın zamanda bir raporumuzu daha detaylı bir şekilde kamuoyu ile de paylaşacağız bu yönde.

Kadınların durumunu anlatan bir pandemi raporu yayınladınız. Bahsettiğiniz bu kadını gören bütçenin hayata geçmesinin ne kadar elzem olduğunu bu rapor da gösteriyor mu sizce?

Pandemi evet bütün toplumu etkiledi birçok anlamda. Kapitalizmin krizi olarak ortaya çıkan bu pandemi ile birlikte ekonomik krizin derinleştiği koşullarda yoksullaşmadan sağlığa erişim konusuna birçok sorun yaşandı. Elbette iktidar bunu fırsata çevirdi işten çıkarmaların yasak olduğu bir süreçte kod 29 ile ahlak çerçevesinde insanlar işinden atıldı. Özellikle kadınlar bu anlamda çok fazla hedefe kondu, raporumuzda da buna değindik. Kriz dönemlerinde ilk olarak kadınlar işsiz kalır. Zaten kadınların birçoğu merdiven altı işletmelerde ya da sigortasız ve güvencesiz çalışıyordu. Fakat bu kriz ile birlikte ilk gözden çıkaranlar kadınlar oldu. Kadın yoksulluğun artması demek kadının şiddet ortamından uzaklaşamaması demek aynı zamanda. Kadınların şiddetten kurtulabilmesinin en önemli noktası da kendi ayakları üzerinde durabilecek, ekonomik özgürlüğe sahip olmasından geçiyor; ama bu dönem kadınlar bu yaşamsal haktan mahrum oldu. O yüzden bu bütçe elzem.

İktidar bunu farklı alanlarda da fırsata çevirdi özellikle bizim partimizin yerel yönetimlerine kayyumlar atayarak öncelikli olarak kadın özgürlükçü çalışmaların önümü kesti. HSK'nın açıkladığı bir genelge ile tedbir kararı verilirken failin güvenliği öncelendi. Kadınlar tedbir kararı alamadı ya da sığınma evlerine gidemedi. Çünkü çok fazla özel rapor benzeri şeyi istendi. Fakat biz biliyoruz ki şiddetin tek biçimi fiziki olmayabiliyor. Pandemide kadınlar evlere kapalı kalarak şiddeti daha yakından maruz kaldı. Bunun karşı mücadele veren kadınlar sokaklara çıktığında yine pandemi tedbirleri altında kısıtlamalar çıktı önlerine. Biliyoruz ki bu kapitalizmin bir krizi fakat bunun bir alternatifi var: Kadın özgürlükçü, ekolojik, toplum içerisindeki demokrasi ve özgürlüğü eşitliği sağlayan, kolektif ve komünal yaşamı inşa eden bir alternatif. Bunun alternatifini de mücadelesini de kadınlar örmeye devam edecek. OHAL’de olduğu gibi pandemi sonrası da kadınlar yine alanlarda olacak çünkü bu faşizmin bir virüsten daha tehlikeli olduğunu biliyoruz.