Ev hapsinde işini de kaybetti

HDK soruşturmasında gözaltına alınan ve 2,5 aydan fazladır ev hapsinde olan Mehmet Özcan, yalnız yaşadığından işinin bile tasfiye olduğunu söyledi.

MEHMET ÖZCAN

Emek Partisi (EMEP) Üyesi Mehmet Özcan, 2,5 aydır ev hapsinde, sadece 23 Nisan günü meydana gelen 6.2’lik İstanbul depremi esnasında dışarı çıkıp güvenli bir yerde beklemiş. Tek başına yaşayan 62 yaşındaki Özcan, 18 Şubat’tan beri kendi deyimiyle arkadaşlarının desteğiyle yaşıyor. Esnaf olan Mehmet Özcan, geçen zaman zarfında işini kaybetme noktasına geldiğini belirtti.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının Halkların Demokratik Kongresi’ne (HDK) dönük başlattığı soruşturma kapsamında, 10 ilde yapılan ev baskınlarında aralarında gazeteci, sendikacı, sanatçı ve siyasetçilerin de olduğu 50 kişi “Örgüt üyesi olmak” iddiasıyla 18 Şubat’ta gözaltına alınmıştı. 30’unun tutuklanmasına karar verilirken 13 kişi ev hapsi cezası aldı, 7 kişi de adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Bu tutuklamaların üzerinden 80 güne yakın bir zaman geçti. Bazı isimlere ilişkin iddianameler hazırlanırken henüz ev hapsinde olanların iddianameleri çıkmadı. Ev hapsinde olanlardan Mehmet Özcan, ANF’ye konuştu.

15 SENELİK TAPELER VAR DOSYADA

Özcan ilk olarak 18 Şubat günü yaşanan süreci anlattı: “25 senedir aynı yerde ikamet ediyorum. Gecenin bir saati bütün mahalleyi ablukaya alan kar maskeli, uzun namlulu silahlı özel harekât timleri panzerlerle, tanklarla evi kuşattı. Kapıyı da koçbaşıyla kırdılar. Tüm bunlar üç dakika kadar sürdü. İçeri girdiler, telefonu alıp beni yere yatırdılar. Sonra baktılar ki ben evde tek yaşıyorum, ayrıca yaşlı bir adamım, bence yaptıkları kendilerine bile absürt geldi. Devamında evi aradılar ama mesela telefonu hemen aldıktan sonra bilgisayarı almadılar, çocuğun eski bir telefonunu buldular, onunla da ilgilenmediler.

ZATEN HAZIR KURGULANMIŞ

Gözaltı süresince özgürlüğün kısıtlanması dışında zora dayalı bir şey olmadı bana ya da oradakilere ama savcı görmedik, direkt hakimler karar verdi. Zaten hazır kurgulanmış bir şey var; ‘Abdullah Öcalan'ın kurduğu terör örgütü DTK'nın Türkiye'deki karşılığı HDK’ deniliyor, sonrasında bunun için faaliyet yürüttünüz, diye suçlama yöneltiliyor. Birkaç yerdeki operasyonda delege listelerini almışlar. Geri kalanlar da zaten tape kayıtları. Gözaltına alınan hemen hemen herkesin tape kayıtları 20 yıl önceye dayanıyordu, benimkilerin hepsi 15 sene öncesindendi.”

ADI GEÇEN BEN DEĞİLİM

Kendi dosyasında bir gazete kupürü olduğunu kaydeden Özcan, kendisiyle aynı adı taşıyan bir öğrenciye özgürlük istendiğini ama adı geçen öğrencinin kendisi olmadığını söyledi. Özcan, şunları ifade etti: “İki buçuk ay oldu henüz iddianame yok. Ne ile suçlandığını bilmiyorsun bir. İkincisi de; birkaç tane iddianame hazırlandı, duyuyoruz, hepsinin ilk 20 sayfası aynı, aynı şablonla hazırlanmış. O dönem büyük ihtimalle Fethullahçı savcılar tarafından yapılan dinleme ile elde edilen tape kayıtları da malzeme edilmiş. Benim dosyamda mesela çok ilginç bir şey vardı. Bir tane fotoğraf var, zaten koca dosyada. Orada bir tane resim var, resimde pankart ve arkasında insanlar var, pankartta da ‘Tutuklu öğrenciler serbest bırakılsın’ yazıyor. Bu zaten gazete kupürü, haberde Mehmet Özcan isimli bir öğrenci tutuklandığı ve ona dair eylem yapıldığı yazılmış. Bunları yapay zekayla mı buluyorlar? İsim benzerliğiyle nasıl dosya yapılıyor anlamıyorum. Ben 15-20 yıl önce de üniversite öğrencisi olacak yaşta değildim.”

İŞİM TASFİYE AŞAMASINDA

Özcan, sadece 23 Nisan’da deprem günü çıksa da arada polislerin kendisini aradığını ve dışarıda göründüğünü söylediklerini belirtti. Mehmet Özcan, yalnız yaşadığı için birçok sıkıntıyla boğuştuğunu kaydederek şunları söyledi: “İlk başta kelepçe modeme bağlıydı, modem koymuşlardı eve. Ayağımdaki kelepçe ona bağlanıyordu. Şimdi onları çıkarttılar, akıllı bir şey getirdiler, taktılar direkt modemsiz. Bu takıldığından beri iki kere dışarıda görünüyorsunuz diye arıyorlar. Deprem dışında dışarı çıkmadım. Evde olmama rağmen arayıp dışarıda görünüyorsunuz, diyorlar. Sistem çöküyor ikide bir, diğer arkadaşlarla da telefonlaşıyoruz, onlara da aynı şeyi yapıyorlarmış.

Bunun dışında ben tek başıma yaşıyorum. Ben bu cezayı verdiklerinde söyledim, çöpümü nasıl atacağım? İhtiyaçlarımı nasıl gidereceğim? Günlük yaşamında nasıl yapar, nasıl edersin kale almıyor. Kendi imkanların var mı, yok mu meselesini hiç dinlemiyor bile. Sonuçta ben bütün insani ihtiyaçlarımı bile kullanamaz durumdayım. Dostların, arkadaşların desteği ve dayanışması olmasa, çöpümü bile atamayacak durumda oluyorum. Bir iş hayatım vardı, tek çalışıyorum ben, küçük esnaftım ama o da tümüyle tasfiye aşamasına geldi. Yapabilecek durumda değilim.”