'Faşizme karşı olan, tecridi reddeder'

PKK gerillası Cemal Amed, faşizme karşı durduğunu söyleyip de İmralı’daki tecride karşı sessiz kalmanın, büyük bir tutarsızlık ve yanıltmaca olduğunu söyledi.

PKK gerillası Cemal Amed, büyük bir bilinç, iddia, cesaret ve kararlılık gerektiren bedenini ölüme yatırma tarzındaki açlık grevi direnişçilerinin izinden yürümenin, direnişlerine katılarak birlikte direnmenin, kesinlikle faşizmi yenilgiye uğratacağını belirtti.

PKK gerillası Cemal Amed, ANF’nin sorularını yanıtladı.

PKK’nin başlattığı “Tecridi Kıralım, Faşizmi Yıkalım, Kürdistan’ı Özgürleştirelim” hamlesiyle başarılmak istenilen nedir?

Hamle, 2019’a girişle birlikte özgürlük mücadelemizin temel kararlaşmasını; hedefini, çizgisini ifade ettiği gibi görev ve sorumluluklarımızı da belirleyerek netleştirmiş oluyor. Böylesine bir kararlaşmanın şimdiden faşizmi ciddi düzeyde zorladığını söyleyebiliriz.

Hareketimiz, kesin sonuç almak için her cephede ve alanda çok yoğun bir mücadele yürütüyor ve bu mücadelenin giderek daha da derinleşeceği görülüyor. Hareketin militanları ve halk olarak Önder Apo’nun İmralı işkence sisteminde yaşamasını kabul etmiyoruz. Önder Apo’nun özgür yaşar ve çalışır koşullarını sağlayana kadar bu direniş hamlesi devam edecek. AKP-MHP faşizminin bu direniş hamlesini boşa çıkarmak, amacından saptırmak, etkisiz kılmak için her yolu deneyeceğini göz ardı etmeden, yine her türlü saldırı ve katliamları da geliştirebileceğini hesaplayarak bedeli ne olursa olsun bundan da kaçınmayarak, her alanda son derece duyarlı ve etkili bir mücadeleyle sonuca ulaşmak kesinlikle mümkündür.

Bu nedenle Önder Apo’ya yönelik Uluslararası Komplo’yu, 21. yılında tümden yenilgiye uğratmak, onurluca ve özgürce yaşamak isteyen herkesin temel amacı, hedefi ve görevi oluyor. Bunun için gereken zorluklara katlanmak, gösterilmesi gereken fedakarlığı, iradeyi ve cesareti göstermek, ödenmesi gereken bedelleri ödemek, PKK’nin en temel özelliğini ve özgünlüğünü oluşturuyor.

Önder Apo’ya yönelik komplo, tecrit ve faşizm elbette ki sadece Türkiye ve AKP-MHP ile sınırlı değildir. Komplonun, tecridin ve faşist Türk sömürgeciliğinin küresel kapitalist modernite ve hegomonik güçlerle, bölge ulus-devlet milliyetçiliğiyle, gericilik ve işbirlikçi-ihanetçi güçlerle ilişkisini-bağını iyi anlamak, görmek gerekiyor. Önder Apo, savunmalarda bunu çok kapsamlı ve derinlikli çözümleyerek bizleri aydınlattı ve büyük bir mücadele düzeyini açığa çıkardı.

Küresel güçler, komployla istedikleri sonuca ulaştılar mı?

Başını ABD’nin çektiği küresel güçler, komployla istedikleri sonuca ulaşamadı. Ortadoğu’da yaşanan Kürdistan merkezli 3. Dünya Savaşı’nda gelinen aşama, bunu çok net açığa çıkarmıştır. Ne Önder Apo öncülüğündeki PKK ve Kürdistan özgürlük mücadelesi tasfiye edildi ne de yeni dünya düzeni kurularak büyük Ortadoğu projesi gerçekleşti. Komploya karşı yürütülen mücadele, Ortadoğu halklarının direnişi ve Rojava Devrimi komployu parçaladığı gibi, bölge gericiliği ile küresel güçlerin bütün hesaplarını bozdu, çözülme ve yıkımla karşı karşıya bıraktı. Bu nedenle ABD’nin üç KCK yöneticisi hakkında almış olduğu karar, çözümsüz ve başarısızlıklarını komployu güncelleyerek aşma, AKP-MHP faşizmini ayakta tutma çabası anlamına geliyor.

Önder Apo İmralı’da yaşananları “İki Çizgi Mücadelesi” olarak tanımladı.

Bunu biraz açabilir misiniz?

Uluslararası Komplo’ya ve İmralı İşkence Sistemi’ne karşı her yönüyle muazzam bir direniş ve mücadele yürütüyor. Kürdistan halkı için olduğu kadar, tüm Ortadoğu ve insanlık için küresel kapitalist sisteme, bunun dayandığı 5000 yılık iktidarcı, devletçi, erkek anlayış ve zihniyete ve ulus-devlet milliyetçiliğine/faşizmine karşı direnen tüm ezilenlerin tarihsel birikimini, mirasını Kürdistan özgürlük mücadelesinde senteze ve yeni bir sisteme kavuşturdu. Demokratik Ulus, Demokratik Konfederalizm ve Demokratik Sosyalizm çizgisi ve PKK öncülüğüyle Kürdistan Devrimi’ni Ortadoğu Devrimi aşamasına getirmenin büyük önderliksel gerçekliğini ve yürüyüşünü açığa çıkardı. Gerilla ve halkın da mücadelesi ve ödediği bedellerle komplo etkisiz kılındı. Rojava Devrimi gibi muazzam bir devrim, diğer parçalardaki devrimsel gelişim de ortada.

Bu nedenle direniş hamlesi, 21. yılına giren Uluslararası Komplo’ya karşı yürütülen mücadelenin kesin sonuca götürülerek yenilgiye uğratılmasını; Kürdistan’ın özgürlük, Türkiye ve Ortadoğu’nun demokratik devriminin gerçekleştirilmesini; insanlığı DAİŞ, AKP, MHP faşizminden kurtararak daha adil, onurlu ve özgür bir insanlık durumunu amaçlamaktadır.

Kürt Halk Önderi, İmralı’da içinde bulunduğu sistemi Türkiye sistemi olarak yorumladı. Hem Öcalan şahsında hem de bölge halkları açısından bu tecrit ne anlama geliyor?

Türkiye Cumhuriyeti, Kürt inkarı, imhası ve soykırımı temelinde kurgulanmış, kurulmuştur. Bu nedenle günümüzdeki AKP-MHP faşizminin Kürt düşmanlığı, halklar düşmanlığı, kadın düşmanlığı, emek düşmanlığı, demokrasi ve sosyalizm düşmanlığı bu kuruluş felsefesinden, dayandığı sistemden ve İttihat-Terraki zihniyetinin güncel hali oluşundan dolayıdır.

Tüm bu düşmanlıkların somutlaştığı alan İmralı işkence ve tecrit sistemidir. Nasıl ki “Türkiye Cumhuriyeti, kapitalist modernitenin tahkim edilmiş kalesi” ise İmralı sistemi de Türkiye’nin tahkim edilmiş kalesidir. İmralı’da uygulanan tecrit, Kürdistan halkına olduğu kadar Türkiye ve Ortadoğu halklarına, emekçilerine de uygulanan baskıdır, tecrittir, saldırıdır. Bu gerçeklikle birlikte Önder Apo’nun İmralı duruşu ve mücadelesini de küresel kapitalist moderniteye, onun hegemonyasına, komploculuğuna, ulus-devlet faşizmine, sömürgeciliğine, katliamcılığına karşıdır. Bu mücadele çizgisini doğru anlayarak doğru temelde katılmak, onurlu ve özgür yaşam arayışında olan tüm güçlerin öncelikli görevi ve AKP-MHP faşizmini yıkmanın en etkili mücadele tarzıdır.

Önder Apo, komplonun Kürdistan halkına olduğu kadar Türkiye halkına yönelik de olduğunu belirterek, Kürdistan halkının özgürlüğüyle Türkiye’nin demokratikleşmesini stratejik birlik temelinde ele aldı ve büyük mücadele yürüterek etkisiz kıldı, zayıflattı ve parçaladı. Bu gerçekliği de iyi görmek gerekiyor.

Kürt soykırımı ve düşmanlığı üzerinde varlığını sürdürmek isteyen faşist sömürgeci bir devletin, kendi toplumuna -Türkiye toplumuna- karşı özgürlükçü ve demokratik olacağını iddia etmek, beklemek büyük bir yalandır. Aynı şekilde faşizme karşı olduğunu söyleyip İmralı’daki tecride karşı sessiz kalmak, Kürdistan özgürlük mücadelesiyle gerekli ilişki, ittifak ve ortak mücadeleye katılmamak büyük bir tutarsızlık ve yanıltmacadır. Türk özel savaşının çok yoğun ve çok özel yöntemlerle Türkiye halkını ve toplumunu bu konuda kuruluşundan günümüze kadar milliyetçilik zehriyle zehirlemeye çalışarak sömürmeye, zapturapt altına almaya çalıştığını iyi görmek gerekiyor.

Türkiye’de bu gerçekliğin bilincinde olan kesimler yok mu?

Bu gerçekliğin bilincinde olup buna karşı direnen ve büyük mücadele yürüten çok köklü Türkiye’nin demokratik ve sosyalist geleneği, mirası, militanlığının olduğunu hepimiz biliyoruz. Günümüzde Türkiyeli aydın, demokratik ve sosyalist güçlerin, Kürdistan özgürlük mücadelesiyle son derece anlamlı bir ilişki, ittifak içinde olduklarını ve bunun büyük değeri kadar çok daha fazla geliştirilmesi gereken tarihsel bir görev olduğunu belirtmek gerekiyor. Türkiye’deki tüm aydın, demokratik ve sosyalist güçlerin başlatılan direniş hamlesini çok daha güçlü sahiplenmesi, faşizme karşı mücadeleye daha etkili katılmaları da onların temel tarihsel görevidir.

Somut olarak hamleye ilk olarak zindanlar ve oradan da Leyla Güven katıldı. “Kemal Pir’lerin yoldaşıyım” dedi. Bu toplumsal hafızayı yeniden canlandırmakla beraber eyleme yeni katılımları da getirdi. Zindan direnişleri toplumsal tarih açısından nasıl bir anlam içeriyor?

Başta Sayın Leyla Güven olmak üzere, zindanlarda ve dışarıda direnen tüm yoldaşları saygıyla selamlıyor, bu tarihsel hamlenin büyük devrimci öncüleri olarak direnişin mutlaka zaferle sonuçlanacağına olan inancımı belirterek mücadelelerinde üstün başarılar diliyorum.

“Tecridi Kıralım, Faşizmi Yıkalım, Kürdistan’ı Özgürleştirelim” direniş hamlesinin öncülüğünü Leyla Güven arkadaşın ve zindandaki tutsak yoldaşların yapıyor olması elbette ki 14 Temmuz Direnişçiliğinin başarısı ve devamı olup, son derece anlamlıdır ve kahramancadır. 14 Temmuz çizgisi, faşist sömürgeciliğe karşı en zor koşullarda direnmenin ve başarmanın bilinci ve iradesi olarak PKK’yi yenilmez kılarak bu günlere getirmiştir. 15 Ağustos’la Kürdistan halkının yeniden dirilişi ve gerilla mücadelesiyle büyük devrimsel yürüyüşüne öncülük eden bu çizgi ve ruhtur. Bu nedenle Önder Apo, mücadelenin gerçek komutanları olarak bu büyük şehitlerimizin olduğunu belirterek, kendisinin de bu çizginin amansız takipçisi olduğunu söylemiştir. Faşist sömürgeciliğin Önder Apo ve PKK şahsında tasfiye etmek, etkisizleştirmek istediği bu çizgidir; bilinç ve ruhtur. Bu bilinç ve ruh, Kürdistan halkının olduğu kadar, tüm ezilen halkların da büyük tarihsel mirasıdır, özgürlük değeridir. Bu nedenle Diyarbakır Zindanı’nda 12 Eylül faşizmine karşı geliştirilen muazzam direniş, Önder Apo tarafından nasıl büyük bir devrimsel yürüyüşle temsil edilmiş ve 12 Eylül faşizmi yenilgiye uğratılmışsa günümüzde de Leyla Güven öncülüğünde zindanlardaki tutsak yoldaşların bu büyük direnişi, hepimiz ve herkes açısından daha güçlü ve etkili mücadele ederek AKP-MHP faşizmini de yenilgiye uğratmanın emri ve talimatı olmaktadır.

Şu soru hep dile geliyor; eylem sadece açlık grevleriyle mi yürüyecek? Eğer hamle zindanlarla sınırlı değilse toplumun diğer kesimlerinin bu hamleye katılımları nasıl olmalı?

Faşizme karşı direniş, her alanda, her yerde ve yaşamın her anında topyekûn olmak zorunda. Her türlü mücadele yöntemini, insandaki yaratıcı özgür bilinç ve iradeyi ayaklandırarak geliştirmek; faşizmi her yerde ve alanda darbelemek ve saraylarını başlarına yıkarak, İmralı duvarlarını parçalamak, insan olmanın, özgür ve onurluca yaşamının gereğidir. Büyük bir bilinç, iddia, cesaret ve kararlılık gerektiren bedenini an be an ölüme yatırma tarzındaki açlık grevi direnişçilerinin izinden yürümek, onların direnişine katılarak onlarla birlikte direnmek, kesinlikle faşizmi yenilgiye uğratacaktır. ‘Güneşimizi Karartamazsınız’ direnişçileri nasıl ki komplonun sonuç almasını engellemiş ve büyük bir direnişi açığa çıkarmışsa bu süreçte de aynı tarz ve ruhla her yerde ve alanda ayaklanarak direnişi büyütmek ve zaferle taçlandırmak gerekiyor. Pasif ve edilgen duruşlar, sadece destekçi konumundaki tutumlar, köşesinden bucağından tutan yaklaşımlar; kararsız, ikircikli ve faşizmi gözünde büyüten, abartan anlayışların aşılmasıyla zafer ve başarı kesinlikle direnenlerin olacaktır.