ANALİZ

Faşizmi direniş yıkar

Faşizmi direniş yıkar, başka şey değil. Ağlayıp sızlanmak, teslim olup yalvarmak hiçbir şeyi kurtarmaz.Yani faşizmin panzehiri direniştir. Birleşerek direnmek ve direnerek birliği daha da büyütmek faşizmi yıkmanın ve ondan kurtulmanın tek ilacıdır.

AKP faşizmine karşı Kürt halkının özgürlük direnişi geliştikçe ve dünyanın belli bir kesiminden destek gördükçe Tayyip Erdoğan yönetiminin faşist saldırganlığı artıyor. Varlığını ve iktidarını Kürt soykırımının başarısına bağlamış olan Tayyip Erdoğan yönetimi, her türlü Kürt kazanımına ve Kürt özgürlüğünü destekleyen herkese kırmızı görmüş İspanyol boğaları gibi saldırıyor. Tayyip Erdoğan ve şürekası halka karşı silahı bir sopa gibi kullanıyor ve söz konusu silah sopasını sadece kendisi elde edip kullanabileceğini sanıyor. Ne zaman ki söz konusu silah kendisine de zarar veriyor, o zaman da avazı çıktığı kadar bağırıyor. Tüm karşıtlarını “Teröristlikle ve hainlikle suçlamayı” bir marifet sanıyor.

Tayyip Erdoğan yönetiminin tüm basını ele geçirmek için neden bu kadar çırpındığı ve ele geçiremediklerini de OHAL rejimine dayanarak kapattığı şimdi daha iyi anlaşılıyor. Her türlü katliamı yapıyor ve haksızlığa başvuruyor, pişkinlikle bunları siyasi karşıtlarının üzerine atıyor. Bunu da sadece kendi söylediğini yayınlayan basın sayesinde rahatlıkla gizleyebiliyor. Tümden denetlediği basına dayanarak rahatlıkla yalan söyleyebiliyor, iftira atabiliyor, kendi yaptığı kötülükleri “Başkası yapmış gibi” gösterebiliyor. Kuşkusuz bu durum, Tayyip Erdoğan yönetiminin çok güçlü olduğu değil, tersine çok zayıf olduğu anlamına geliyor.

Tayyip Erdoğan yönetiminin zayıflığından kaynaklanan önemli bir tarzı da karşıtının söylemini olduğu gibi alıp kendisi kullanması oluyor. Örneğin Kürt Özgürlük Hareketi her gün sokakta AKP faşizmi tarafından katledilen ve tutuklanan onlarca Kürdün “Sadece Kürt olduğu için AKP tarafından katledildiğini ve tutuklandığını” söylüyor. Aynı şeyi Tayyip Erdoğan da Kürt Özgürlük Hareketine karşı kullanıyor. Kürt özgürlük güçleri tarafından cezalandırılan AKP’li ajan-işbirlikçilerin “Kürt oldukları için cezalandırıldıklarını” söylüyor. Halbuki Kürt oldukları için değil, faşist-soykırımcı AKP yönetimine ajanlık ve işbirlikçilik yaptıkları için cezalandırılıyorlar. 

Tayyip Erdoğan ve AKP yönetiminde öyle bir mantık var ki, onlara göre sadece kendileri insan ve kendilerinin yaşamaya hakkı var! Türkiye’de bir kişi AKP’li değilse ve hatta AKP siyasetine karşıysa o mutlaka terörist veya haindir! Dolayısıyla da AKP silahları tarafından katli vaciptir! Tayyip Erdoğan’ın mantığına göre, AKP yönetimi herkesin malına el koyabilir, canını alabilir ve bütün bunlar serbesttir. Ancak ne zamanki bir kişi AKP siyasetine karşı çıktı ve AKP yönetimine karşı mücadele etti, işte o zaman kıyameti koparır. Kuşkusuz bu mantık faşist diktatörlere ait bir mantıktır.

Son günlerde Tayyip Erdoğan’ın ve AKP yönetiminin bu faşist mantığı yoğunlukla ortamı kaplamaktadır. Çünkü Tayyip Erdoğan yönetimi PKK’li diye Kürtlere saldırıp katledince, Kürt Özgürlük Güçleri de “AKP’li diye” bazılarını tutuklamış ve cezalandırmıştır. TC ile PKK arasındaki savaş işte böyle bir kısasa kısas noktasına ulaşmıştır. Kuşkusuz bu durum iyi değildir ve de tehlikelidir. Böyle olması elbette ki istenemez. Herkes ister ki sorunlar demokratik siyasetle çözülsün, savaşla değil! Fakat eğer bazı nedenlerle siyaset işlemiyorsa ve savaş gündeme geliyorsa, elbette onun da bazı kuralları olmalıdır.

Tayyip Erdoğan yönetimi işte bu durumu reddediyor. Savaşta hiçbir kural olmasın veya her şey kendi istediği gibi olsun istiyor. Uyguladığı faşist devlet terörüne ve katliamlara karşı Kürt halkının direnişi gelişince, bu sefer saldırganlığı daha da artıyor. Erdoğan’a göre kendisi saldırmalı, yakıp yıkmalı, terör uygulayıp katliam yapmalı, ancak katledilenler can verirken çırpınma refleksi bile göstermemeli! Eğer çırpınır, yani direnirlerse, o zaman “Yeni strateji uygulayacağını” belirtiyor. Söz konusu ettiği yeni strateji de katliam ve tutuklamaları, yakıp yıkmaları daha da artırmak oluyor. Bunu yaparken de karşı tarafı suçluyor, “Buna siz sebep oldunuz” diyor.

Örneğin son günlerde bazı AKP’li ajanlar tutuklanınca veya cezalandırılınca, AKP yönetimi katliam ve tutuklamalarına hız vermiş bulunuyor. Orduyu, polisi ve faşist çete sürülerini Kürt halkının ve yurtseverlerinin üzerine daha fazla sürüyor. Öyle anlaşılıyor ki, Kürt halkına ve özgürlüğüne dair ne varsa onu yok etmeye çalışacak! Gücü yettiği oranda da bunu yapacak! Zaten milletvekillerinin dokunulmazlıklarını kaldırdı ve her an tutuklamakla tehdit ediyor. “Kayyum ataması” adı altında Kürt halkının yüzde yetmiş, seksen oyla seçtiği belediyeleri işgal etti. Kürt halkının ve demokratik kamuoyunun haber alma hakkını yok etmek için özgür basını kapatarak ve tutuklayarak susturmaya çalıştı. 

Öyle anlaşılıyor ki, eğer gücü yeterse AKP faşizmi benzer saldırılarını sürdürecektir. Milletvekillerini tutuklamak ve demokratik siyasi partileri kapatmak isteyecektir. Dernekleri, sendikaları, sanat ve siyaset kurumlarını kapatmaya çalışacaktır. Bu gerçeklik yapılan faşist uygulamalarla açığa çıkmıştır. Ve kuşkusuz bizim “Neden böyle oluyor” demek yerine, karşımızdaki faşist diktatörlüğü görerek buna karşı mücadele etmemiz gerekir. 

Elbette bütün bunlar anlaşılırdır. Fakat anlaşılmayan şey, faşist AKP yönetiminin tüm bu yaptıklarını devrimci-demokratik direnişin varlığına bağlaması ve adeta kendi faşist katliamlarından da devrimci-demokratik güçleri sorumlu tutmaya çalışmasıdır. Sanki başta Kürt halkı ve kadınlar olmak üzere tüm demokratik güçler direndiği için kendisi de faşist teröre ve katliamlara başvuruyormuş havası vermesidir. 

Halbuki en yakın zaman olarak 24 Temmuz 2015 tarihinden bu yana yapmadığı baskı ve terör uygulaması ve katliam kalmamıştır. Başta Cizre, Sur, Nusaybin, Şırnak ve Yüksekova olmak üzere çok sayıda Kürt şehri ve mahallesi tümden yakılıp yıkılmıştır. Onlarca çocuk ve kadın kara yüzlü faşist çeteler tarafından sokak ortasında kurşunlanmış ve cenazeleri haftalarca sokak ortasında kalmıştır. Yüzlerce genç insan dağlarda kurşunlanmış, Cizre örneğinde görüldüğü gibi yaralılar üzerlerine benzin dökülerek yakılmıştır. Kürtlerin mezarlıkları bile havadan bombalanmış, cenazeleri zırhlı araçlara bağlanarak sürüklenmiştir. Türkiye kentlerinde linç edilen Kürtlerden, sorgusuz sualsiz tutuklanıp zindanlara konan binlerce insandan hiç söz bile etmiyoruz. Yine Tayyip Erdoğan ile Binali Yıldırım’ın Kürtlere yönelik küfür ve hakaretlerinden!

Şimdi sanki bunların hiç birisi yokmuş gibi, on beş aydır Kürdistan’da tarihin en büyük katliamı uygulanmıyormuş gibi, Tayyip Erdoğan ve şürekası, Kürt gençlerinin direnişi ve hesap sormasıyla karşılaşınca bas bas bağırıyor. Sanki katliamlara yeni başlayacakmış gibi, dönüp Kürtlere yönelik “Baskı uygularım” tehdidinde bulunuyor. Uygularsan uygula, zaten uygulamıyor musun ki!? On beş aydır yaptıklarından öte daha ne yapacaksın!?

Açık ki, faşist Tayyip Erdoğan diktatörlüğü devrimci-demokratik direnişle yıkılana ve tarihin çöp sepetine atılana kadar başta Kürtler ve kadınlar olmak üzere tüm ezilenlere ve halklara saldıracak ve faşist katliamlarını daha da artırmaya çalışacaktır. Öncelikle bu gerçeği herkesin görmesi gerekir. İkinci olaraksa, söz konusu faşist saldırganlığa karşı “Ben insanım” diyen herkesin direnmesi gerekir. İnsanlaşma faşist teröre karşı direniş içinde gerçekleşir. Faşizm ancak direniş ile yıkılır. 

Faşizmi direniş yıkar, başka şey değil. Ağlayıp sızlanmak, teslim olup yalvarmak hiçbir şeyi kurtarmaz. Bunun içindir ki, faşizme karşı susma, sustukça sıra sana gelecek demişlerdir. Yani faşizmin panzehiri direniştir. Birleşerek direnmek ve direnerek birliği daha da büyütmek faşizmi yıkmanın ve ondan kurtulmanın tek ilacıdır. Kürt gençleri ve halkı, DAİŞ faşizmine karşı olduğu gibi, AKP faşizmine karşı da direnmekte ve başta Türkiye gençliği olmak üzere herkesi bu kutsal direnişe çağırmaktadır! “Faşizmi birleşik direnişle yıkalım” demektedir!