Gazeteci Ermiş: Görevlerimizi yerine getirmek tarihi bir sorumluluktur

Gazeteci Halit Ermiş, Kürdistan’da gerçekleşen soykırıma, kimyasal saldırılara karşı sessiz kalan medyaya ve gazetecilere tepki göstererek “Kendine insanım diyen her gazeteci buna sessiz kalmamalı ve görevini yerine getirmelidir” dedi.

Türkiye’nin Medya Savunma Alanlarına yönelik saldırılarının medyadaki yansımalarını ve kamuoyunun tepkisini değerlendiren Ermiş, “haberle birlikte bu saldırıların önüne geçebilecek bir toplumsal bilinç oluşturmalıyız. Bilinç yaratmalı, işin perde arkasını ortaya çıkaran nereye varılmak istediğini ortaya çıkaran, gösteren kimin bunu yaptığınıçok net bir şekilde gösteren yayıncılık yapmalıyız. Tarihi bir sürece tanıklık ediyoruz ve bu sürece karşı sorumluyuz” dedi.

Gazeteci Halit Ermiş, Kürdistan’da durmak bilmeksizin süren soykırım saldırılarında medyanın oynadığı rolü konuştuk.

Kürdistan’a dönük soykırım saldırılarının bir de medya boyutu var. Bir gazeteci olarak medya kuruluşlarının saldırılara karşı izlediği yayıncılığı nasıl görüyorsunuz?

Medya özü itibarıyla topluma karşı sorumlu, gerçeği ortaya çıkarmakla yükümlü yayın organlarıdır. Gazeteciliğin esasında gerçeği ortaya çıkarmak toplumla paylaşmak vardır. Bu topluma karşı sorumluluğun gereğidir. Fakat maalesef Kürtlere yönelik yapılan soykırım saldırılarında, gerillaya yönelik kullanılan kimyasal saldırılarda biz medyanın bu sorumlu yaklaşımını göremiyoruz. Elbette bunun iktidarlarla bunun devlet organlarıyla alakası vardır. Medya kendi özünden kendi sorumluluğundan sapmış durumdadır. Biz çağımızda sadece gazetecilik yapan medya yayın organlarından söz etmiyoruz artık maalesef. Ticarete bulaşmış ya da iktidar erkini elinde bulunduranların bu sektöre girdiği, bu alanı eline geçirdiği bir dünyadan bahsediyoruz. Kendi bütün yaptıkları suçları gizleyebilme, üstünü örtme ve toplumdan toplumun gözden kaçırma eksenli yayın yapan değişik yayın organları ortaya çıkardılar.

Mesela Türkiye'de havuz medyasından söz ediyoruz. AKP-MHP’ye yakın havuz medyasından söz ediyoruz. Havuz medyası denmesinin sebebi iktidar sahiplerinin kendilerine yakın büyük ekonomik kuruluşlar tarafından yayın organlarının ortaklaşa bu ekonomik organizasyonlar tarafından satın almasıdır. Aslında bunların parasını veren değişik şekillerde işte Türkiye'de kayırmanın, yolsuzlukların sonucunda ortaya çıkan işadamları ve sözüm ona işadamlarıdır. Bunların eliyle kendi kirli paraların da aklamış oluyorlar. Ama sadece amaç bu kirli paraları aklamak değil aynı zamanda medya tekelini elinde bulundurmaktadır. Daha doğrusu medyayı tekelleştirmektir.  Medya bu şekilde tekelleştirildi. Şimdi bunun Türkiye'deki yansıması böyle, değişik yerlerde de böyle.

 

Kürt medyası gereken sorumlu yaklaşımı gösterdi mi?

Mesela bir Kürt medyasına baktığımız zaman da Kürt medyası da aslında sizin söylediğiniz sorumlu yaklaşımı göstermedi. Sadece “özgür basın” bu konuda çaba içerisinde olup gerçeği dünyaya duyurmaya çalışıyor. Özgür basın dışında kalan Kürt medyası da bu sorumlulukla yaklaşmadı. Göz göre göre Kürtler kimyasal silahlarla katledilirken sanki böyle bir şey Kürdistan'da yaşanmıyormuş gibi bir durum içerisindeler. Bu sermaye ve iktidara bulaşmanın sonucudur. Bu gazetecilik değil de kendi çıkarı peşinde koşmanın sonucudur. Kendi halkının kendi toplumunun soykırımına bu anlamıyla sessiz kalmadır. Kendi bireysel çıkarlarını bireysel geleceklerinin hesabını, kaygısını yapanların gösterdiği duruştur. Bunun gazetecilikte bir alakası yoktur. Ama bunun sadece işte fevri veya ferdi bir duruş olduğu şekilde değerlendirmemek gerekiyor. Bunlar belirli odaklar tarafından güç merkezleri tarafından yönlendiriliyorlar. Çünkü bu kendisine gazeteci ya da medya çalışanıyım diyen insanların bulundukları kuruluşlar veya bulundukları basın-yayın organları bu iktidar ve sermaye tekelinin elindedir. Bunların yönlendirmesiyle iş yapıyorlar.

Onların buyurdukları temelinde ne ise onu gerçekleştiriyorlar. Gazetecilerin kendilerine bunu yakıştırmamalıdır. Meslek ilkelerine, ahlakına, toplumuna karşı sorumluluklarının gereği olarak da bunu kabul etmemelidir. Dönem şöyle bir dönem değildir; Yani biz kendi bireysel çıkarlarımızı önceleyip bazen işte şeyleri görmezden gelebileceğiniz dönem değildir. Çünkü görmezden geldiğimiz şeyleri normal şeyler değildir. Mesela dikkat edin bir gazeteci şöyle bir araştırma yapsın; İşte Hiroşima'da neler oldu? Nagazaki de neler oldu? Bir de şöyle bir kılıf uydursun işte insani değerler nasıl İşte çiğnendi insanlar nasıl katedildi bunun üzerine bir de ajitasyon yapsın. Ama böyle bir gazeteci kendi yanı başında yaşanan aynı felaketi görmezden gelse nasıl olacak? Toplum veya tarih bunu ne kadar kabul edecek? Ya da bu insana ne kadar gazeteci denilebilecek?

SESSİZ KALMAK AHLAKİ DEĞİLDİR

Biz olmuş bitmiş olayların seceresini tutmakla yeniden yeniden bunları gündemleştirmekle mükellef insanlar değiliz. Bunları tarihçiler veya başkalarının işleri. Gayet bizde gazeteciler olarak bunu yaparız gündeme getiririz tekrardan. Fakat esas görevimiz bugün olan biteni topluma doğru yansıtmaktır. Dünyaya dünya insanlığına doğru yansıtmaktır. Herkesi bu konuda duyarlı kılmaktır. İşte yapılanmayan şey budur medyanın tavrı tutumu budur. Kimi medya organları 3 maymunu oynuyor. Gerçekten özgür basını bunun dışında tutmak isterim. Çünkü bunun için bedel ödeyen gazeteci arkadaşlarımız da var. Her gün dağ başlarında sadece o görüntüleri, o kareleri, topluma taşırmaya çalışan göstermeye çalışan gazeteci arkadaşlarımız var. Büyük bir emekle kendi canları pahasına bunu yapıyorlar. Bu yüce bir değer bunun anlamını bilmek gerekiyor. Kürdistan Dağlarında gazetecilik yapmak gerçeği açığa çıkarmak öyle sanıldığı gibi kolay bir iş değildir. O gazeteciler ölümleri pahasına bunu yapacaklar. Ama beri yanında bakacaksınız ki kimi medya organları kendine de Kürt'üm diyen medya organları kendine gazeteciyim diyen burada çalışan insanlar sanki böyle bir şey Kürdistan’da yaşanmıyormuş gibi yaklaşacaklar. Bu etik değildir, ahlaki değildir. Toplumuna karşı sorumluluk bilinci yoktur. Kabul edilebilecek bir durum değildir.

SADECE KÜRT MEDYASI DEĞİL HERKES SORUMLUDUR

Kürt medyası dışındaki medya da sorumludur aslında. Türkiye'de de ya da işte Arap dünyasında da herhangi bir gazeteci sadece işte kendine dokunduktan sonra haber yapabilecek gerçeği orta çıkartabilecek insanlar değildir. Dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir coğrafyasında yaşanan bütün bu tür işte haksızlıkları, ahlaksızlıkları, hukuksuzlukları, soykırımları görünür kılmak zorundadırlar. Bu sadece Kürt medyasının da işi değildir. Türkiye'de de böyle, Türk medyası da bunu kendisine sormalıdır. Sadece kendisine dokunduğu zaman kötü olmuyor. İnsanlık ahlakı herkesi ilgilendirir. Facia sadece bizi bulduğu zaman facia değildir. Soykırım sadece bizi bulduğu zaman soykırım değildir. Nerede uygulanırsa uygulansın soykırımdır. Eğer bizde gerçekten en azından en azından diyorum mesleğin ahlak ve ilkelerine göre iş yapacaksak o zaman tavrımız tutumumuz bu tür durumlar karşısında  mutlak olarak aynı olmak zorundadır. Kim olursa olsun. Bu minvalde gazetecilerin ya da medyanın şu anda Kürdistan'da yürütülen soykırım saldırılarını kimyasal silah gibi yasaklı silahları suçları, insanlık suçlarını görmezden gelmesi kabul edilebilir bir durum değildir.

 

Sadece medya kuruluşları da değil. Gazeteciler de sessiz kalıyor...

Bir gazeteci kendisine bunu yakıştırmamalıdır. Bir gazeteci kendi mesleğine yakıştırmamalıdır. İnsan olarak da kendine yakıştırmamalıdır.  İnsani sorumluluk duymalıdır. Her şey para değildir. Gazeteciler bunu bilmek zorundadırlar. Hatta gazetecilikte para için yapılan bir meslek yaklaşımı yoktur. Mesleğini para için değil daha onurlu özgür bir yaşam için kendi toplumu için yapmadır. Gazeteciler için eskiden işte toplumun avukatları derlerdi. Onu yapmak toplumu savunmak zorundadır. Maalesef medyanın bugün Kürdistan'da yürütülen soykırım saldırısına karşı tutumu çok da olması gereken şey de  değildir. Tabii bu konuda duyarlı olan çalışma yürüten insanları tenzih etmek gerekiyor. Bu konuda bir çaba içerisinde olan meslektaşlarımızı tenzih etmek isterim. Ama onun dışında kalanlar büyük çoğunluk maalesef kendisinden beklenen sorumlulukla yaklaşmıyor.

 

Sessiz kalmak bu suçlara ortak olmak da değil midir?

Elbette ki ortaklık ediyor. Şöyle bir ortaklık vardır; Çünkü kendisinin görevi gerçeği ortaya çıkarmaktır. Toplumu duyarlı kılmaktır. Toplumun reflekslerini oluşturmaktır. Çünkü toplum adına hareket eden iş yapan insanlardır gazeteciler. Bunu yapmadığınız zaman toplumunu soykırım saldırısı altında olduğunda bunu açığa çıkarabilecek gösterebilecek bir çalışma içerisinde bunun önüne geçebilecek bir yayıncılık içerisinde olmadığınız zaman sorumluluğunuzu yerine getirmemiş olursunuz. Bilakis sadece onunla da kalmamış olursunuz. Siz bu tür şeylerin devamının gelmesine sebep olmuş olursunuz.

Çünkü sözünü ettiğimiz haber herhangi bir haber değildir, Yapılan şey herhangi bir şey değildir. Bir soykırımdan söz ediyoruz ve bunun çok vahşi yöntemlerle yapılmasından bahsediyoruz. Şimdi gazeteci bunu açığa çıkarmadığı zaman sessiz kaldığı zaman bir şekilde ortak olmuş oluyor. Bir şey şekilde onu aslında reva görmüş oluyor. Bu tutumuyla onu meşrulaştırmış oluyor.  

O açıdan suç ortağıdır kusura bakmasınlar. Gazetecilerin işi bu gerçeği ortaya çıkarmaktır. Hele ki Kürt medyası hele ki kendisine Kürt medyasıyım, Kürt gazeteciyim diyen benim bu gazeteci olmadan önce bu toplumun bu halkın bir ferdiyim diyenler bu sorumluluk anlayışıyla hareket etmek zorunda. Sadece meslekten sorumlu insanlar değiliz biz artık. Biz bugünkü Kürt medyasında Kürdistan'da gazetecilik yapan herkes sadece Kürt Medyası da değil ama en fazla da kendisine Kürdüm diyen ve toplumu halkı soykırım altında olanlar bu konuda çok daha aktif olmak durumundadırlar. Daha farklı tutum içerisine olmak durumundadırlar. Aksi durumda görmezden gelmek kabul etmektir. Kabul etmek ortak olmak demektir. Suçum meşrulaştırıyorlar temize çıkartıyorlar.

Şimdi bir gazetecinin Kürdistan Dağlarında Kürdistan'ın dört parçasında insanların bulunduğu bir alanda kimyasal silah kullanıldığında sessiz kalması demek kendi halkına yönelik bu soykırımı meşru görmesi demektir, normal görmesi demektir. Ortak olması demektir? Meşru görmek ne anlama gelir? Onu durdurabilecek hiçbir şey içerisinde olmuyorsunuz. Mesela o zaman şunu da söyleyebiliriz; Toplum yürüyor, tepki gösteriyor nefes gösteriyor teşhir etmeye çalışıyor mücadele yürütüyor. O gazetecide bu toplumun bir ferdidir. Bu toplumun geleceği onu da ilgilendirir. Çünkü bu toplumu içerisinde onun ailesi de var, çevresi de var sevdikleri de var. Toplum kendi toplumu çünkü. Kendi toplumuna karşı da bir sorumluluk taşımak zorunda.  Onun için dedik gazetecilere toplumun avukatı savunucusu denilir. Siz toplum adına değil de sömürge güçler tarafından yer alırsanız onların yapıp ettiklerinin sessiz kalırsanız ortaklık etmiş olursunuz. Başka ne yapacaksınız başka ne anlama gelir. Ve bunu başka ne şekilde değerlendirmek mümkün olur. Başka şekilde değerlendirmek kesinlikle mümkün değildir.

YAPMAYA ÇALIŞANLAR DA DEVLET ŞİDDETİNE MARUZ BIRAKILIYOR

Bir de gazetecilik adı altında sunamaz topluma. Bu şekilde kendi sorumluluğunu yerine getirmek zorundadır aksi durumda Kürdistan'da işlenen bütün suçların ortağıdırlar. Dikkat edin biraz bunu yapmaya çalışanların üzerine bile Türk devleti çok şiddetli bir şekilde gidiyor. Hepsini alıp zindanlara atıyor. Peki meslektaşlarımız ne için içeri atılıyor? Onlar da sessiz kalabilirler onlar da bir yerlerden nemalanıp para kazanabilirler. Kusura bakmasınlar buna sessiz kalanların hepsi para için yapıyor. Halk kaygısı yok toplum kaygısı yok. O ulusal bilinç kaygısı yok. Bir tek ferdi bir yaşam kişisel bir yaşam peşinde. Çünkü yaparsan kendisine dokunur. Ama şunu unutmamak gerekir. Eğer sessiz kalırlarsa bir gün kendilerine de dokunulur. Eğer bunun önüne geçilmezse bir gün mutlaka kendilerine nerede dokunulacaktır. Bugün Kürdistan'da soykırım yürütenler yarın onları da yöneleceklerdir. Kürdistan tarihi bunun binlerce örneği ile doludur.

Mesela şöyle bir şey mümkün mü düşünün, kıyaslama yapmak anlaşılması açısından daha kolay olur. Hiroşima'ya kimyasal silah atıldığında oranın toplumuna ait bir gazeteci bunu görmezden gelirse ne denir kendisine. Bunun bir insan katliamı olduğunu bir insanlık suçu olduğunu söylemezse ne denilecek kendisine. Gazeteci kimliği nasıl değerlendirecek? Kendisinin o halktan olma kimliği nasıl değerlendirilecek? Kimse bunu kabul eder mi? Etmez. E peki niye biz Kürtler olarak sessiz kalalım. Kürt gazeteciyiz. Peki biz neyin haberini yapacağız? Kusura bakmasınlar o gazeteciler. Kürdistan’da o yapılan ihanete de tepkili değiller. Kürdistan'da yürüten yolsuzluklara yürütülen haksızlıklara karşıda tepkili değiller. Bunu aşama aşama getirdiler. Soykırıma kadar vardı durum. Ona da sessizdiler. Peki neyin gazetecisidirler. Kim adına gazetecilik yapıyorlar? Gazetecilik dedikleri şey ne onlar açısından. O zaman bunun açıklamasını yapmak zorundalar. Ya da ellerindeki o gazetecilik ekipmanlarını bırakacak başka iş yapacaklar. Aksi durumda suçun ortaklarıdırlar.

 

Özelde Kürt medyası olmak üzere dünya medyası bundan sonraki süreçte nasıl bir yayıncılık izlemelidir?

Bütün bu söylediklerimiz özgür basının yükünü daha ağırlaştırıyor, daha fazla yapıyor. Özgür basın kendi geleneğine bağlı kalmak zorunda. Kendi kökleri üzerinden büyümek zorunda. Ki gazeteci arkadaşlarımız bunu yapıyorlar. Belki çok daha fazla yapmaları gerekir. Tavır tutum sorumluluk bilinci var. Fakat yetersizdir. Çünkü şöyle bir ambargo altındayız. Biraz önce sözünü ettik, Kürdistan'da işte bazı gazeteciler, yayın kuruluşları çok bilinçli bir şekilde bu tür saldırıları soykırımları manipüle ediyorlar görmezden geliyorlar.

Dünya basını da bunlarda iktidar ve sermaye tekelinin elindedir. Sanki Kürdistan’da böyle bir soykırım yaşanmıyormuş gibi gözleri kapalı, duymuyor görmüyor işitmiyor. Bizim bütün dünyaya göstermek gibi bir sorumluluğumuz var. Özgür basının sorumluluğu Kürdistan'da sadece haber yapmak değildir. Haberle birlikte bir toplumsal tepki oluşturmaktır. Bu saldırıların önüne geçebilecek bir toplumsal bilinç oluşturmaktır. İnsanları örgütlemektir. Sorumluluk bilincini aşılamaktır. Biz haber yaparken sadece işte Kürdistan'da şöyle bir gaz kullanıldı. Şöyle bir bomba kullanıldı değil geçebilecek gazeteciler değiliz. Bizim haber yapma şeklimiz insanlarda tepki oluşturabilecek bilinç oluşturabilecek ona karşı bir mücadele gücü oluşturabilecek dinamizmi ortaya çıkabilecek gazetecilik olmak zorundadır. Bilinç yaratmalı, işin perde arkasını ortaya çıkaran nereye varılmak istediğini ortaya çıkaran, gösteren kimin bunu yaptığını çok net bir şekilde gösteren yayıncılık yapmalı. Taraflar var çünkü bu işin içinde bunu çok net bir şekilde gösteren bir yayıncılık yapmamız gerekiyor. Aksi durumda çaba içerisinde olsak fiziki anlamda emek versek dahi bizde sorumluluğumuzu tam olarak yerine getirmemiş oluruz.

O açıdan Kürdistan'da yürütülen savaşın Kürdistan'a yönelik gerçekleştirilen soykırım saldırılarının nedenselliğini çok iyi bilmek gerekiyor. İçinde yer alanları çok iyi bilmek gerekiyor. Bunların karakterini çok iyi bilmek gerekiyor. Nereye varmak istedikleri çok iyi bilmek gerekiyor. Neden Kürtlere böyle bir soykırımı reva gördükleri çok iyi bilip işte o temelde toplumu bilinçlendirmek gerekir. Haber yaparken, program yaparken, durumu analiz ederken bu bilinçle yapmamız gerekiyor.

KÜRDİSTAN’DA GAZETECİLİK HABER YAPMAK DEĞİLDİR

Aksi durumda bizde sadece haber yapmakla yükümlü insanlar değiliz. tamam gazeteciliğin bir tarafı haberdir. Ama Kürdistan’da gazetecilik haber yapmakla işi kurtarmıyor. Biz işimizi görevimizi yapmış olmuyoruz. Maalesef böyle bir şey de var; Yani sadece işte biz haberini yaptık ne oldu bildirdik. O haberi yapmak taşımak işin sadece küçük bir boyutu. Bu zorunluluktur. Olmak da zorunda. Biz bununla yetinemeyiz. Özgür basın bu anlamıyla bedelleri de göze almak zorundadır. Ben biraz önce dedim ya Kürdistan dağlarında O haberleri bize iletmeye çalışan gazeteci arkadaşlarımız günlük olarak ölümle burun buruna yaşıyorlar.Bunu bilmek gerekiyor her an şehadete ulaşabilirler. Ki özgür basın geleneği olarak geçmişimiz zaten böylesi bedeller üzerinden şekillenmiş bir geçmiştir.  Şimdi kendi köklerimize bağlı kalmamız ve onun üzerinden büyümemiz gerekiyor.

Biz Kürdistan'da özgürlük mücadelesi yürüten bir halkın evlatları olduğumuzu unutmamalıyız. Eğer biz ülkemizdeki soykırım saldırılarını eğer ülkemizdeki sömürgeciliği, işgali durdurabilirsek küresel bir tepki oluşturabilirsek kendi halkımızı bilinçlendirmek ortak bir sinerjide buluşturabilirsek biz sorumluluğumuzu yerine getirmiş oluruz. Aksi takdirde haberini yapmış oluruz haberini yapmış olmak görevimizi yapmak değildir. Yetmiyor, bizde de bu yönüyle eksiklik var.

Özgür basın çalışanları gazetecileri bu anlamda kendilerini sorgulamak zorundadırlar.  Biz gerçekten 24 saatimizi ne kadar bu mevcut duruma yoğunlaşarak geçiriyoruz. Biz gerçekten bu mücadelenin bir parçası olabilmiş miyiz? Bunun sorumluluğu yerine getirebiliyor muyuz? Daha fazla ne yapabiliriz? Çünkü şunun için söylüyorum Kürdistan'da soykırım saldırıları ve kimyasallar devam ediyor. Biz halen bunu durduramadık. Biz küresel bir sorun durumuna getirtemedik bunu. Biz bütün dünya halklarını halen ayağa kaldıramadık. Bunun önüne geçemedik. Biz bunun önüne geçemediğimiz sürece biz görevimizi tam olarak yerine getirmiş sayılmayız.

SORUMLULUK BİLİNCİYLE HAREKET ETMELİYİZ

Biz sömürge altında her gün soykırımdan geçirilen ve tümden ortadan kaldırılmak istenen ismi unutturulmak istenen bir toplumun evlatlarıyız. O zaman bu sadece söz değil gerçekten bizim bütün zamanımız böyle olmalı. O zaman biz belki sorumluluğumuzu yerine getirebiliriz. Aksi durumda yerine getiremeyiz. Ne kadar zaman çalıştık, ne kadar emek verdik. Bunlar hiç belirleyici değildir. Ne kadar sonuç aldık? Buna bakmak gerekiyor. Eğer biz Kürdistan'da milyonları ayağa kaldıramıyorsak, biz Ortadoğu'da halkları duyarlı kılıp Ortadoğu halklarını hepsini ayağa kaldıramıyorsak peyder pey pey bütün dünya halklarını ayağa kaldıramıyorsak biz sorumluluklarımızı tam yerine getirilmiş değiliz.

Özgür basının bütün çalışanları bana göre böyle yoğunlaşmak zorunda. Bu sorumluluk bilinci ile yaklaşmak zorunda. Tarihi bir sürece tanıklık ediyoruz ve bu sürece karşı sorumluyuz. O halde biz gerçekten sonuç almak istiyorsak birileri kimyasal silaha karşı dururken canını verirken gözünü kırpmadan mücadele yürütüyorsa o zaman biz kıstas olarak onu alıp kendi sorumluluklarımızı ona göre belirlemeliyiz. Mücadele gücümüz, yöntemimiz örgütlülüğümüz de böyle olmak zorunda. Biz ne zaman bunun önüne geçer durdurabilirsek tek başımıza değil elbette bütün mücadele dinamikleri birbirini tamamlar, ama biz de bütün bunun içerisinde kendi sorumluluğumuzu layıkıyla yerine getirip o sonucun içerisinde yer alabilirsek biz o zaman belki görevlerimizi biraz yerine getirmiş oluruz.