Geleneksel Kürt medreseleri ve asimilasyon - II

Kürt seyda ve meleler, yasaklanmış medreselerini faaliyete geçirerek, baskın asimilasyon politikalarına karşı Kürtçe eğitim vererek Kürt dilini ve edebiyatını yaşattı.

Kurdistan coğrafyasının tek eğitim kurumu olma özelliğini taşıyan ve Kürtçe eğitim veren medreseler, 1924'te çıkarılan Tevhidi Tedrisat Kanunu kapsamında yasaklandı. Tekçi ve Türkleştirmeyi esas alan Türk devleti, Kürt halkını siyasal, sosyal, kültürel ve tarihsel olarak yok etmek için olağanüstü yasalar devreye koydu; Türkleştirme esaslı eğitim stratejisiyle Kürdistan’da eğitim kurumları kurdu. Geleneksel Kurdistan medreselerin oluşturduğu tarihsel hafıza, asimilasyon politikalarına karşı sosyolojik mücadele alanı oluşturarak direndi.

İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ideolojik ve politik görüşleri doğrultusunda kurulan Türk devleti, varlığını farklı etnik ve inançların inkarı üzerine kurdu. Kürt halkını siyasal, sosyal, kültürel ve tarihsel hafızasına yabancılaştırmak ve bu hafızayı unutturmak için asimilasyon ve şiddet politikalarını birlikte işledi. Medreseler, 3 Mart 1924’te Tevhidi Tedrisat Kanunu ile kapatıldı. Bu kanunla dini eğitim yasaklanmış olsa da asıl amaç Kürtçe eğitimin önüne geçmekti. 1925’te çıkarılan Şark Islahat Planı ile günlük yaşamda Kürtçe konuşmak da yasaklandı. Takrir-i Sükûn, Şark Islahat Planı ve Umumi Müfettişlik kurumları ile Kurdistan’da asimilasyonu uygulamak için şiddet politikalarını en üst seviyede tuttu. Kürt çocuklarına yönelik Türkleştirme esaslı eğitim stratejisi kapsamında Milli Mektepler ve Yatılı Bölge Okulları (YİBO) devreye konuldu.

Baskın dil ve sosyolojik asimilasyon politikalarına karşı Kürt meleleri, yasaklanmış medreselerini gizlilik içinde özelikle kırsal alanlarda faaliyete geçirdi. Medreselerde, konuşulması yasaklanan Kürtçe eğitim verip ve kitap yazdılar. Kürt edebiyatını, divanlarını, şiirlerini, destanlarını ve hikâyelerini kendi dilleriyle öğreterek günümüze kadar gelmesini sağladılar.

HEM DİL HEM DE DİN

Şêx Said'in, medreselerin kapatılmasına ‘hem dil hem de din elden gidiyor’ diye tepki gösterdiğini anımsatan Şeyh Said Derneği Başkanı Kasım Fırat, “Şêx Said Efendi dini ve halkının haklarını korumak için ayaklanmaya öncülük etti. Medreseler Kürt halkının tek eğitim kurumudur. Yüzde yüz Kurdistanî bir kurumdur. Kürt çocukları burada dini eğitimin yanı sıra edebiyatını, tarihini, kültürünü öğreniyordu. Hem dini hem milli bir kültür ve geleneğe sahipti. Bu bilinçte ve duyarlılıkta olan tüm şeyh ve meleler ayaklanmaya katıldı” dedi.

BİRÇOK ŞEYH DEVLETİN YANINDA

Fırat, devlet sisteminin medreselerde etkili olmasının, tarikat ve şeyhlerle geliştiğini, bunun Kürtler açısından tarihsel sonuçlarının olduğunun anlaşılması gerektiğinin altını çizdi. Kurdistan’da sosyal statü, ticari ve siyasi nüfus sahibi şeyhlerin devlet ile ortak hareket ettiğine dikkat çeken Fırat, “Bu şeyhler kişisel, ailesel ve grup menfaatlerini kaybetmemek için devletle ortak hareket etti. Aynı zamanda medrese sahibi şeyhlerdir. Bunlar toplumda nüfus sahibi kişileri ve toplumun bir kısmını de etkileyerek her zaman sistem ile hareket etti. Osmanlı ve Cumhuriyetin döneminde de böyleydi. 1925 Kürt Ayaklanmasının yenilgiye uğramasında önemli rol oynadılar. Günümüzde de aynı kurumlar, Kürt halkının ulusal bilincinin gelişmesinin önünde siyasi bir proje olarak duruyor” diye konuştu.

KARŞI MÜCADELE ALANI OLUŞTURDU

Ayaklanmasından sonra Kürt siyasetinin sindirildiğini kaydeden Fırat, şunları dile getirdi: "Kürt liderlerini katlettiler. Kalanları da sürgüne gönderdiler. Yani toplumun öncüleriyle bağını kopardılar. Siyasal alanda Kurdistan’da bir boşluk oluştu. Bu boşluğu bir şekilde Kürt medrese geleneği doldurdu. Bu politik bir durum değildi. Bu yüz yıllarca devam eden özgün ve nitelikli eğitimin oluşturduğu bir hafızadır. Bu tarihsel hafıza, Kurdistan’da asimile etme politikalarına karşı doğal bir engel oluşturdu. Asimilasyon politikaların toplumun tüm katmanlarına yayılmasını önledi ve doğal/kendiliğinden gelişen bir karşı mücadele alanı oluşturdu.”

KÜRT HALKI MEDRESELERE SAHİP ÇIKTI

AZADÎ Partisi Genel Başkanı ve medrese kökenli Ayetullah Aşiti, Cumhuriyet dönemin baskın asimilasyon politikalarına karşı Kürt medreselerin denge oluşturduğuna dikkat çekerek, şunları söyledi: "1925’ten sonra Kürt meleleri köylerde ev ya da camileri fiilen eğitim kurumuna çevirdi. Kurdistan’da resmi eğitime alternatif bir eğitim sistemi oluşturdular. Devlet askeri ve siyasi olarak bütün ağırlığını Kurdistan’da devreye koydu. Türkleştirme politikasını güç kullanarak, zorunlu eğitime tabi tutarak gerçekleştirmek istedi. O günkü koşullarda başaramadı. Kürt halkı, buna karşı kendi eğitim kurumlarına sahip çıktı. Her köy, mahalle kendi medresesini finanse etti. Yıllarca süren bir eğitim sürecinden bahsediyoruz. Devletin bütün şiddetine rağmen bunu başaramadılar. O medreselerde, konuşulması yasaklanan Kürtçe ile eğitim verdiler. Kürt gençlerin Kürt edebiyatını, kültürünü tanımasında o dönemki eğitim sürecinin önemli katkısı olmuştur.”

TÜRKLEŞTİRMEYE KARŞI DİRENİŞ GELİŞTİ

İsmet İnönü’nün Kürtleri asimile etmek için hazırladığı bir raporda ‘Kürtlere Türkçe öğreterek Türklüğe çekmek için eğitim önemlidir’ sözüne atıfta bulunan Kasım Fırat ise şunları söyledi: “Kurdistan’da o dönem yapılan her şey, Kürtleri imha etme ve asimile etme üzerinedir. Okul, diğer kurumlar, camiler yani akla ne gelirse hepsi Türkleştirme üzerine işletildi. Eğitimini ve siyasetini, Kürt çocuklarını Türkleştirme üzerine kurdu. Kürtler buna siyasi, askeri ve kültürel olarak direndi. Ancak en önemli direnme medreselerde gelişti. Bu direnme, doğal ve görünmeyen bir direnmeydi. Halkın sahip çıktığı, koruduğu ve geliştirdiği bir direnmeydi. Medreselerde Kürtçe eğitime devam edildi. Toplum içinde kabul gördüğü içinde rağbet gördü. Devletin açtığı okullara insanlar zorunlu olmadıkça itibar etmedi. Burada mezun olan feqîler halk içinde itibar sahibi oldu. Köylerde imamlık yaptılar. Camilerde ibadet Türkçülük propagandasının bir parçası olmuştu. Medrese meleleri, köy, mahalle ve bulundukları her yerde halkın ibadetini, dini vazifelerini dine ve kültürüne uygun yerine getirmesine vesile oldu. Dini ritüellerini kendi dilleriyle yerine getirmesini sağladılar. Vaazlerini Kürtçe verdiler. Devlet okullarında gelişen Türkleşme baskısına karşı inanılmaz bir denge oluşturdular. Kürt toplumunun devlet ile kaynaşmasının önüne geçtiklerini söyleyebilirim.”

SOSYAL DENGEYİ KORUDULAR

Kürt toplumunun, yüzyılların birikimi olan sosyal yaşam alışkanlıklarını koruduğunu; melelerin, Kürtçe eğitim vermekle birlikte topluma doğal liderlik yaparak Kurdistan’da oluşan siyasal boşluğu da bu şekilde doldurduğunu söyleyen Fırat, "Toplumun örf ve adetlerini yaşamasına öncülük ettiler. Devlet kurumları itibar görmedi. Kürt halkı sosyal etkinliklerini meleler nezdinde yaptı. Devletin kaba ve şiddet uygulamalarına rağmen asimilasyonun yayılmasını önlediler. Asimilasyon politikalarına karşı sosyal dengeyi sağladılar” diye konuştu.

Cumhuriyetin ilk yıllarında Kurdistan’da yaşanan yıkımın toplum üzerinde ağır sonuçlar doğurduğunu; iktidarın bu yıkım üzerine ırkçı, tekçi bir siyaset inşaa etmek için savaş koşullarını uzun süre sürdürdüğünü söyleyen Fırat, şunları dile getirdi: “Kürtler, imha olmamak için direndi. Savaştı. Başarılı olmadı. Sebepleri ayrı bir konu olmakla birlikte toplum savunmasız kaldı. Dinini, dilini, kültürünü, tarihini yani bir bütün olarak varlığını inkar eden bir rejimin zulmüyle karşı karşıya kaldı. Ölüm, yıkım olmakla birlikte asimile etme kurumlarını hızlıca devreye koydular. Bir de dini Türkleştirdiler. Burada melelerin fedakarlığı, yani medrese kültürünün devreye girdiğini görüyoruz. O günkü koşullarda bunun önemi belki anlaşılmadı ama bugün ne kadar önemli bir işlev gördüğünü daha net anlıyoruz. Toplumun hem dinini öğrenmesini sağladılar hem de dilini, kültürünü korumasında önemli etken oldular. Türkleştirme kurumlarına karşı kırsal alanlarda doğal bir toplumsal direniş kültürü oluşturdular.”

MELELER TARİKAT ŞEYHLERİ GİBİ DEĞİLDİ

Cumhuriyetin ilk dönemlerinde birçok yurtsever şeyhin idam edildiğini ve kalanların da sürgünde yaşamak zorunda kaldığını  anımsatan Fırat, yıllarca devletle paralel ve iş birliği içinde olan şeyhlerin ya sürgüne gönderildiğini ya da etkilerinin azaltıldığını; bu durumun melelerin Kurdistan’da daha etkili olmasının önünü açtığını söyledi. Fırat, "Tarikat şeyhlerinin medreselere el atması eğitim anlayışını değiştirdi. Şeyhlerin nüfus ve siyasi statü kaygısı, milli duygu önünde engeldi. Cumhuriyetin ilk yıllarında bunların etkisi azaldı. Bu da melelerin medreselerde daha özgün ve etkili olmasını sağladı. Meleler daha doğal ve samimiydi. Melelerin dini ve milli duyguları samimi ve çıkarsızdı. Meleler daha dürüst ve fedakar davrandı. Bu çok sürmedi. Devlet ileriki süreçlerde yine tarikat şeyhlerinin önünü açtı. Bunun da sonuçları oldu” dedi.

Devam edecek...