Geleneksel Kürt medreseleri ve asimilasyon - IV

Seîdê Kurdî'nin yolunu takip ettiğini iddia eden Türk Nurcuları, Kürt medreselerin sosyolojik etki alanlarını ‘Türkleştirme’ politikaları doğrultusunda faaliyetlerde kullandı.

Türk devleti, kuruluşundan itibaren ‘Türkleştirme’ anlayışı doğrultusunda farklı politikalar geliştirdi. Eğitim kurumlarıyla başladığı asimilasyon uygulamalarını İslami görünümlü milliyetçi hareketlerle genişletti. Türk Nurcuların Kurdistan’daki faaliyetleri de bu kapsamdaydı. 

Demokrat Parti (DP) İktidarı döneminde Kürtlere yönelik asimilasyon uygulamalarında devlet politikalarını benimseyen ve aynı doğrultuda hareket eden İslamcı-Türkçü akımlar, Kurdistan’da aktifleşti. Bediüzzaman Seîdê Kurdî’nin Risale-i Nur kitapları ve fikirleri doğrultusunda gelişen Nurculuk akımı, Kurdistan’da ‘Türkleştirme’ politikaları doğrultusunda hareket etti. Türk Nurcular, Seîdê Kurdî’nin Kürtlerle ilgili yazılarını görmezden gelerek, kitaplarını milliyetçi ön yargılarla değiştirdi. Türk Nurcular, Kürt medreselerin oluşturduğu kültürel ve toplumsal duruşa yönelik asimilasyon politikalarının uygulayıcısı olarak görev aldı.

NURCULARIN MELELERE İLGİSİ

Medrese kökenli Demokratik İslam Kongresi (DİK) Şura Üyesi Şükrü Aslan, uzun yıllar Kurdistan medreselerinde eğitim gördü ve 1967’de medrese icazeti aldı. Aslan, Bediüzzaman Seîdê Kurdî’nin yanında eğitim alan talebeleri ile tanıştığını ve 7 yıl boyunca onlarla çalıştığını söyledi. Nur talebelerinin Kurdistan’da medrese mezunlarına yönelik örgütlenme çalışmaları içinde olduğunu aktaran Aslan, “Ben Urfa’da tanıştım onlarla. Bediüzzaman Seîdê Kurdî’ye ilgi ve alakamız vardı. İlmine hayranlık duyuyordum. Bu şekilde onlarla çalışmaya başladım. Özellikle medrese hocalarına yönelik ilgileri yoğundu. Ben Türkçe bilmiyordum. Onların yanında öğrendim. Benim gibi Türkçeyi onların yanında öğrenen Kürt meleler vardı. Bütün medrese melelerini kendilerine bağlamak istiyorlardı” dedi.

NİYETLERİNİ ANLAYINCA AYRILDIM

Bu zaman zarfında Kürtlere yönelik inkarı fark ettiğini ve tartıştığını kaydeden Aslan, şunları paylaştı: “Üstad Bediüzzaman adına bir çok şey söyleniyordu. Bunlar bizzat üstadın yanında eğitim alan kişilerdi. En son Kürtler hakkındaki tavırlarından dolayı kendileri ile dini tartışma yürüttüm. Kürt halkını din kardeşliği altında asimile etme gayretinde olduklarını gördüm. Özelikle medrese hocalarına yönelik çalışmalarının altında yatan gerçek buydu. Bir ‘abi’, bana üstad Bediüzzaman’ın Türk olduğunu ve herkesin Türklük adına aynı zamanda İslam’a hizmet ettiğini söyledi. Niyetlerini anlayınca ayrıldım.”

GÜLEN IRKÇILIK YAPMAMA SÖZÜ VERDİ

Fethullah Gülen ile 1976’da tanıştığını, uzun dönem onunla kaldığını belirten Aslan, Gülen ile milliyetçi ve ırkçı söylemler üzerinde yürüttüğü dini tartışmayı şöyle anlattı: “İstişare kurulu huzurunda kendisi ile dini tartışma yürüttüm. Kürtleri inkar ettiğini, Türk ırkçılığı üzerinde üstad Bediüzzaman’ın adını kullandığını söyledim. Söylem ve eylemlerinin dinen uygun olmadığını ispatladım. Kendisi 5 kişilik istişare kurulu huzurunda bunu bir daha yapmayacağının sözünü verdi, ancak milliyetçiliği bırakmadı. Tek gayeleri Türk milliyetçiliğiydi. Üstad Bediüzzaman’ın ilmini bizim de üstada olan hayranlığımızı kullandılar. Biz bunu çok geç fark ettik.”

NURCULAR TÜRKLEŞTİRMEYE HİZMET ETTİ

PİK Genel Başkanı Hikmet Serbilind, İslam kardeşliği adı altında Kurdistan medreselerinin sosyolojik alanında Türkleştirme politikalarında Nurcuların aktif rol aldığını vurguladı. Devletin şiddet ve yok etme dışında en önemli asimilasyon ayağının ‘İslami kardeşlik’ şeklinde kendini gösterdiğini ifade eden Serbilind, şöyle devam etti: “1960-1970’lı yıllarda başlayan Türk-Kürt İslami kardeşliği kandırmacanın bir versiyonu da Nurculuktur. Nurcular, Kürt asimilasyonu siyasetinde devletin yanında yer aldı. Bu amaçla Kurdistan’da çalışma yürüttüler. Türkleştirme politikasını teşvik ettiler ve uyguladılar. Nurcular, Milli Mücadeleciler, Milli Saadet hepsi özünde Türklüğe çalışan cemaatlerdir. Türk milliyetçiliğini Kurdistan’da geliştirmek için devletin resmi Kürt görüşünden bağımsız faaliyet yürütmediler. Kürtleri din kardeşliği adı altında kandırdılar. Bağımsız Kürt medreselerin etkisini kırmak ve amaçlarına uygun hale getirmek için faaliyet yürüttüler. Orada doğal olan İslami inancı da Türkleştirme çabasına girdiler. Bu konuda Bediüzzaman Seîdê Kurdî’nin adını ve eserlerini özünden kopararak kullandılar.” 

ETRAFINI İSTİHBARATÇILAR SARMIŞTI

Bediüzzaman Seîdê Kurdî’nin yazınsal eserleri ve fikirlerinin tahrif edildiğini ve bunun üzerine Türkçü bir Nurculuk inşa edildiğinin altını çizen Serbilind, Bediüzzaman Seîdê Kurdî’nin devlet zulmüne karşı geliştirdiği fikri ve dini duruşunun Kürtleri asimile etme amaçlı kullanıldığını söyledi. Serbilind, Bediüzzaman Seîdê Kurdî’nin etrafının istihbaratçılar tarafından sarıldığını ve fikirlerinin bu istihbarat ağı tarafından yayıldığını savundu.

NURCU KÜRTLERİ HEDEF ALDILAR

Kürt medreselerinde yetişen bazı alimlerin Bediüzzaman Seîdê Kurdî’nin eserlerine ve öğretisine doğru temelde sahip cıktığını ve bunların da hem Nurcu grupların hem de devletin hedefi haline geldiğine dikkat çeken Serbilind, “Medrese eğitimi alan bu değerli alimler, Mele Seîdê Kurdî’yi doğru anladı ve anlattı. Seîdê Kurdî’nin fikirlerinin Kürtlere yönelik asimilasyon amaçlı kullanılmasına karşı çıktılar. Kurdî çalışmalar yaptılar. Tahrif edilen, Türkleştirilen Risale-i Nur’u düzelttiler. Türkleştirme politikalarına karşı dini ve vicdanı duruş sergilediler. Devlet onların arasına nifak soktu. Nurcu gruplar dışladı. Devlet, ZEHRA VAKFI Başkanı İzzettin Yıldırım Hoca’yı öldürttü. Çok değerli hizmetleri olmuştur” şeklinde konuştu.

BEDİÜZZAMAN KURDISTAN’DAN UZAKLAŞTIRILDI

Kürt İslam Alimleri Cemiyeti Başkanı Hafız Ahmet Turhallı, Bediüzzaman’ın resmi ve diğer yazışmalarının tümünde “Said-i Kürdi” adını kullandığını hatırlatarak, Kurdistan’daki medreselerde öğretilen Toplumsal İslami anlayışla yetiştiğini ve Kemalist rejime karşı ilim ve bilgiyle mücadele ettiğini söyledi. Seîdê Kurdî’nin kimliğinin zaman içerisinde dejenere edildiğini ve bu kimliğe Kürtlerin de fazla sahip çıkmadığını aktaran Turhallı, şunları ifade etti: “İlk zamanlarda Kurdistan’daki meleler üzerinde etkisi gelişiyor. İstanbul’a gidince Kurdistan’daki meleler ile bağı kopuyor. Düşünceleri için cezaevine atılıyor. Kemalist sistem kendisine karşı koyan bu İslami ve Kurdistanî dehayı kendi hizmetine koymak için planlar geliştiriyor. Bu planlar dahilinde Kurdistan’daki şêx ve meleler ile bağını koparıyorlar. Kemalist sistem, her şeyi kendi laboratuvarında tasarlayıp planlıyor. Üstada göre yaklaşım gösteriyor onun gerçek fikirlerinin Kurdistan ve başka yerlere ulaşmasını engelliyor. Etrafında bir halka oluşturuyorlar. Bilgisi ve fikirlerinin dışarıya çıkmaması için sistem örüyorlar. Bu sistem üstadı etkisiz kılıyor. Dolayısıyla kendilerine göre Nurculuk oluşturuyorlar. Bu sistem üzerinden fikirlerini kullanmaya başladılar. Üstada nefes aldırmıyorlar.” 

NURCULUKLA TÜRK-İSLAM SENTEZİ

Nurculukla ‘Türk-İslam Sentezi’ anlayışının alt yapısının oluşturulduğunu vurgulayan Turhallı, bu yapıyla Kurdistan’da Seîdê Kurdî’nin ismi kullanılarak Türkçülüğe hizmet edildiğinin altını çizdi. Turhallı, ‘Türk-İslam Sentezi’ amacı doğrultusunda Kurdî’nin düşüncelerinin kullanıldığını kaydederek, şunları söyledi: “Kürt, Kurdistan dediği bütün sözcükleri risalesinden çıkarıyorlar. Kürtlere, Kurdistan’a ve doğru İslam’a ilişkin devletin zararına olacak bütün kelimeleri çıkarıyorlar. Kendilerine göre bir yaklaşım sergiliyorlar ve böylelikle bir Nurculuğu örgütlüyorlar. Üstadın Kurdî ve doğru İslami kimliği ile Kurdistan’a ulaşmasını engelliyorlar. Bunu dejenere ederek, tahrif ederek sanki üstad, bu devletin/sistemin bir kurucusuymuş gibi gösteriyorlar. Bu sistemi koruyan Kürt’e karşı, doğru ve muhalif Müslümanlara karşı bir kimlikmiş gibi ters yüz edilerek, yeni bir Nurculuk oluşturuyorlar. Böylece bir sürü akım ortaya çıkıyor. Bu akımların hepsi devlet tarafından bilinçli oluşturuluyor. Binlerce medrese Nurculuk adına açılıyor. Türkiye’de bir insan muhalifken devletin kontrolünde çıkamazken bu binlerce medrese nasıl açılıyor? Binlerce medrese maddi alt yapısı nasıl oluşuyor? Devlete muhalif ise bu nasıl gelişiyor? Nurculuk, Türk-İslam Sentezi adı altında Türkçülük akımı için kullanılan bir aparata dönüştürülüyor. Bu bir sapmadır. Kürt değeri olan Seîdê Kurdî çarpıtılarak bir Türk değerine dönüştürüldü.”

Özünü savunan Kürt Nurcuların gerçekliği daha yüksek sesle dile getirmeleri gerektiğini söyleyen Turhallı, şunları ekledi: “Bu konuda ciddi bir tavır sahibi olmaları gerekir. Üstad gibi cesur birinin taraftarı olduğunu söylüyorlar. O halde Kurdî kimliğini daha yüksek sesle dile getirmeleri gerekiyor.”

NURCULAR ÜZERİNDEN DEVŞİRME

Şeyh Said Derneği Başkanı Mehmet Kasım Fırat ise Nurcuların, Menderes iktidarı döneminde Kurdistan’da aktif olmaya başladıklarını belirterek, Kurdistan medreselerine yönelik milliyetçi akımların en sinsisinin Nurcular olduğunu söyledi. Fırat, şunları paylaştı: “Çalışmalarını dini bilen medrese feqîleri ya da meleleri üzerinde yapmaları iki açıdan önemlidir. 

* Birincisi Kürt melelerini İslam kardeşliği, ümmetçilik, Nur kardeşliği gibi kavramlarla çalışmalarına dahil ettiler. Bu insanları ait oldukları kültürden ve sosyolojiden uzaklaştırdılar. Türkçe öğrettiler. Türkçe konuşmayı cazip kıldılar. Bunlar önemli detaylardır. Bu insanlar, Kürt gençlerin onlara katılması için referans oldular. 

* İkincisi ise Kurdistan’daki medreseler melelerin ilmi düzeyi. Nurcuların ilmi düzeyi yoktu. Kürt meleleri donanımlı ve İslami iyi biliyordu. İşte bundan dolayı meleleri örgütleyerek artık ne kadarını başarabildilerse onlarla halk arasına girdiler. Bu şekilde Kürt melelerini kullanıp asimilasyonun parçası haline getirdiler. 

Bunda Mele Seîdê Kurdî’nin isminin kullanılması etkili oldu. Kurdistan medreselerinde Seîdê Kurdî’ye bir sempati vardı. O da Kurdistan’dan kopmuştu. Sürgünde, hapiste geçti hayatı. Onun adı kullanılarak, bu Türkleştirme faaliyetleri yapıldı. Bu şekilde iyi niyetle bu işe bulaşan Kürt dini çevreler binlerce Kürt gencin onlara katılmasına, hizmetine girmesine sebep oldu. Çoğu İslami ve Kurdî yanlarını unutarak İslam adı altında Türkleşti. En tehlikeli asimilasyon bana göre bu şekilde gelişti.” 

1950’DEN SONRA KİTAP YAZMADI

Şêx Seîd’in oğulları Şêx Ali Rıza ve Şêx Selahaddin’in 1959’da Bediüzzaman’ı Ankara’da hastanede ziyaret ettiğini hatırlatan Fırat, şunları aktardı: “Babam onunla Nurcular üzerinde sohbet edip Nurcuların yanlışları konusunda uyarıyor. Dini bir sohbet gelişiyor. Nurcuların din üzerine yanlış şeyler yazdıklarını anlatıyorlar. Bunun üzerine 1950’den sonra yazı ve kitap yazmadığını babama ve amcama söylüyor. Kendi adına yazılanlardan haberinin olmadığını ifade ediyor. Mele Seîdê Kurdî’nin etrafını istihbarat sarmıştı. Onun Kurdistan’daki sempatisi Kürtlere karşı kullanıldı.” 

Devam edecek…