‘Gerçekleri yazmaya devam edeceğiz’

AKP rejimi tarafından basına yapılan saldırıların odağında bulunan Dicle Haber Ajansı çalışanları, tüm baskılara karşı gerçekleri yazmaya devam edeceklerini ifade etti.

7 Haziran seçiminin ardından özgür basına karşı başlatılan baskı, sansür ve tutuklama politikalarına tepki gösteren DİHA emekçileri canları pahasına da olsa gerçekleri yazacaklarını belirterek, “bütün muhabirlerimiz tutuklanıp, ajans tamamen kapatılsa dahi halkımız ile el ele verip gerçekleri kamuoyu ile paylaşmaya devam edeceğiz” dedi.

4 Nisan 2002 yılında yayın hayatına başlayan Dicle Haber Ajansı (DİHA) Türkiye ve Kürdistan’ın hemen hemen her şehrinde onlarca muhabiri ve yüzlerce gönüllü muhabiri ile tüm baskı, şiddet ve tutuklama politikalarına rağmen özgür basın geleneğinden taviz vermeyerek yayın hayatına devam ediyor.

7 Haziran seçimi sonrasında özgür genelde özgür basın, özel de ise DİHA üzerinde yoğunlaşan şiddet, baskı ve tutuklama politikalarına dair ANF’ye değerlendirmelerde bulunan DİHA emekçileri şunları söyledi:

AĞIR BEDELLERE RAĞMEN YAYIN HAYATIMIZI SÜRDÜRÜYORUZ

DİHA editörü Sedat Yılmaz: O dönem de şimdiki gibi karışık bir politik ortam söz konusuydu fakat bu kadar daraltılıp tek tipleşmiş bir basın anlayışından ziyade, sermaye ve iktidar arasına sıkışmış bir basın anlayışı söz konusuydu. Bu koşullardan kaynaklı Türkiye’deki muhaliflerin, kadınların, çocukların, engellilerin, ezilmişlerin, ötekileştirilip güçsüz bırakılmış bütün toplumsal dinamiklerin sesini duyurabileceği, kendini ifade edebileceği bir alan yaratmak amacı ile kuruldu ve çok kısa bir sürede inanılmaz bir yelpazede ses getirip, kabul gördü. İşte bu çerçevede Kürt basınının gittikçe büyüyen, yenileyen, tüm baskılara rağmen değişen stratejisinin parçası olan DİHA tüm dezenformasyon ve manipülasyon çabalarına karşı gerçeğe değinmek üzere ‘Gerçeklerden asla taviz vermeyeceğiz’ sloganını benimseyerek o günden bu yana ağır bedellere rağmen yayın hayatını sürdürmeye çalışıyor.

Ankara, İstanbul, İzmir, Antalya, Hatay, Mersin, Arı, Van, Batman ve Amed’e varana kadar birçok şehirde merkezi bürolarımız ve bu bürolarda çalışan 100’ü aşkın muhabirimiz söz konusu. Bu muhabirlerin yanı sıra yurttaş gazeteciliği dediğimiz gönüllü muhabirlik temeli üzerinden gerçekleşen haber akışı bizim için can damarıdır. Bu durum ajansımızın ne kadar geniş ve büyük bir aile olduğunun da göstergesidir.

HEDEFLENEN TEK KURUM BİZ DEĞİLİZ

Son süreçteki baskı politikalarından etkilenen tek kurum maalesef DİHA değil. Bildiğiniz gibi Kürt basını var olduğu günden bu yana ciddi baskılara maruz kalıp ağır bedeller ödeyerek yayım ve yayın hayatını sürdürüyor ancak özellikle 7 Haziran sonrası AKP iktidarının almış olduğu savaş kararının belirleyici olduğu bir durum ortaya çıktı. Bu itham düşüncelerimiz ya da maruz kaldıklarımızın ötesinde, belgelerle destekleyebileceğimiz bir gerçektir. Keza kamuoyuna yansıtılan çökertme planı çerçevesinde Kürt özgürlük hareketi başta olmak üzere bu hareket ile diyalog içerisinde olup dostluk kuran bütün toplumsal hareketler, muhalif kesimler, emek ve meslek gruplarını içine alan bu baskı silsilesinden DİHA’ya çok daha büyük bir pay düştü. Çünkü söz konusu bu dinamiklerin sesi, haklarının koruyucusu ve taleplerini duyurmak amacı ile kuruldu DİHA. Bu anlamda biz ezilenlerin dili olamaya devam ettikçe de üzerimizdeki baskı kat be kat artmaya başladı. Var olan durumun ortaya çıkmasında savaşın rolü çok önemli ve belirleyici. İktidarlar savaş dönemlerinde enformasyon ve basının tek elde olmasını isterler bu anlamda Başbakanlık Basın Yayın Enformasyonu üzerinden 81 ilin Valiliklerine ve diğer kamu kurumlarına bütün enformasyonun Anadolu Ajansı (AA) üzerinden gerçekleştirilmesi gerektiğini bildiren bir talimat vardı. Dolayısıyla savaş sürecinde iktidarlar bu enformasyonun militarist yapının belirlediği dil ve yapı üzerinden yayılacağını tasarlar. Tabi Türkiye gibi bir ülkede iktidarın kendine bağımlı hale getirdiği basın zaten bu talimata selam durmaktaydı. Geriye kalan bir avuç kurum ve kuruluş RTÜK’ün tehdidi altında çok cılız da olsa kendi çerçevesinde bir şeyler yapmaya çalışıyor. Bu temelde ele aldığımızda biz DİHA olarak bu savaşın tek taraflı bir mağduriyet doğurmadığını, çok yönlü mağdurları olduğunu, hak ihlallerine uğramış, haklarından mahrum edilmiş tarafları olduğunu ifade ederek iktidar mantığı üzerinden her şeyin iyi gittiğini empoze etmeyip insanların gerçekleri görmesini sağladığımız için son süreçteki baskı politikalarının da merkezi haline geldik.

Sürekli aynı yöntemi deneyip farklı sonuçlar almayı beklemek aptallıktır fakat biz yaklaşık 30 yıldır bu aptallığı yaşayıp kendi halkına da yutturmaya çalışan bir zihniyet ile karşı karşıyayız. Kürt basın tarihi ağır bedellerle doludur. Geçmişe dönüp baktığımızda 79’a yakın çalışma arkadaşımız yaşamını yitirmiş, yüzlercesi sürgünde ve onlarcası ise zindanlarda tutsak durumdadır. DİHA böyle bir geleneğe sahip bir haber ajansıdır. Bütün muhabirlerimiz tutuklanıp ajans kapatılsa dahi DİHA’yı sahiplenen halkımız ajansı yeniden kurar, yapar ve yayar.

13 DİHA EMEKÇİSİ TUTUKLANDI

Bizler DİHA emekçileri olarak sahada sadece devlet baskısı ile karşı karşı kalmıyoruz. Birçok alanda birçok engelleme ile karşı karşıya kalıyoruz. En basit hali ile sivil ırkçı yapılanmaların kışkırtması söz konusu, Türk medyası çalışanlarının haber takibi sırasında ötekileştiren yaklaşımları, habere ve kaynağa ulaşmaya dair engellerin yaratılması bunlardan sadece birkaçı. Öte yandan 13 arkadaşımız sırf gazetecilik faaliyetlerini yerine getirdikleri için tutuklanmış, onlarca arkadaşımız ise göz altına alınıp haklarında davalar açılmıştır. Gazeteci arkadaşlarımıza yönelik bu saldırı yeterli gelmemiş ki TİB ajansımıza 37 defa internet erişimi engeli getirmiştir. Bu durum hakkın haber alma hakkı önünde de bir engeldir.

DİHA muhabiri Mahmut Ruvanas: AKP 7 Haziran seçimlerinin ardından Kürdistan’da başlattığı savaş konsepti dahilinde beşikteki bebekten tutun, 70’lik dedeye varan katliamlar gerçekleştirdi. Bizler DİHA Muhabirleri olarak son süreçte özellikle özyönetim alanlarında yaşanan vahşeti halka aktarıp iktidarın istediği zırhlı araçlar içinde onları aklayacak haberler yapmadığımız için hedef haline getirildik.

HALKIMIZIN SESİ KULAĞI OLMAYA DEVAM EDECEĞİZ

Ben öz yönetim direnişinin yaşandığı İdil’de ablukanın 13. Gününe kadar haber takibi yapabildim ancak 13. günde yaklaşık 15 kişi ile birlikte kaldığımız eve baskın yapıldı ve 2 gazeteci arkadaşım ile birlikte gözaltına alınarak İdil İlçe Emniyet Müdürlüğüne götürüldüm. Emniyet Müdürlüğünde işlemlerimizin tamamlanması yaklaşık 2 gün sürdü. 2 günlük gözaltı süresinin ardından İdil nüfusuna kayıtlı olamadığımız, vali ve kaymakamdan izinsiz çekim yaptığımız gerekçeleri ile devlet güçleri tarafından şehir dışına atıldık. Bu durumun tam olarak karşılığı şudur; ben İdil’de istediğim gibi katliam yapıp kimsenin duymasına da izin vermem! Sonra da ana akım medyayı zırhlı araçlar içinde olay yerlerine getirip kendimi aklayacak haberler de yaparım.

Bu engellemelerle sadece abluka sürecinde karşı karşıya kalmadık. Daha yasak başlamadan İdil’de sırf DİHA muhabiri olduğumuz için keyfi şekilde saatlerce alıkoyulup Kimlik ve GBT sorgusuna tabi tutuluyorduk. Bu durum Kürdistan’ın hemen her şehrinde böyle mesela aylar önce Sur direnişi sırasında yaptığı haberler ile onlarca sivil insanın hayatını kurtaran Gazeteci arkadaşımız Mazlum Dolan şu an tutuklu. Başka bir ülkede ödüllendirilecek pratik sergileyen arkadaşlarımız ülkemizde cezalandırılıp susturuluyor.

Tüm bu baskı politikalarına vereceğimiz cevap şudur; 90’lı yıllarda katlederek bitiremediğiniz özgür basın çalışanlarını, bugün tutuklama ve engelleme çabaları ile yıldıramazsınız. Ne yaparsanız yapın bizler bu halkın gözü, sesi ve kulağı olamaya devam edeceğiz!

DİHA muhabiri Cihan Ölmez: Özellikle öz yönetim alanlarında işlediği suçu örtbas etmek isteyen devlet bu suçlarını ifşa edip bunu ulusal ve uluslararası kamuoyuna taşıyan gazeteciler devlet tarafından terörist ilan edilip hedef haline getiriliyor. Çünkü bizler gerek çektiğimiz video ve fotoğraflarla gerekse yazdığımız haberlerle devletin gerçekleştirdiği katliamları belgeleyerek bugün olmasa dahi gelecekte hesabının sorulmasını sağlıyoruz. Evet belki politik ortamdan kaynaklı kısa vadede çok fazla şey yapamadık ama en azından özgür basın emekçileri olarak halkın o bölgelerde ‘neler oluyor’ sorusuna bir nebze de olsa cevap olarak halkın yanında yer aldık.

Bildiğiniz gibi özgür basın geleneği var olduğu günden bu yana tüm zamanlarda ve tüm iktidarların saldırılarına maruz kalmıştır. Fakat son süreçte özellikle öz yönetim direnişleri sırasında bu saldırılar insani sınırları aşacak duruma geldi. Bizler gerek insan olarak, gerekse gazeteci olarak zor süreçlerden geçtik çünkü söz konusu kentlerde kalan insanlar sivil ya da savaşçı ayrımız gözetmeden gözaltı, darp, işkence tutuklanma, yaralanma ve ölüm ile burun burunaydı. İşte bu koşullar altında devletin ‘güvenlik güçleri’ diye adlandırdığı kesimin silahlı ve silahsız tehdidi altında haber yapmaya çalıştık. Bir mahalleden diğerine geçmek için ölümü göze almamız gerekiyordu çünkü her an bulunduğumuz mahallelere bir top isabet edebilir ya da bir keskin nişancıya kurban gidebilirdik. Özellikle Cizre’de kaldığımız süreçte bizler olayların olduğu bölgelere gidebilmek için çeşitli yol ve yöntemler denedik ancak bu durum devletin pek hoşuna gitmedi! Bunun üzerine bilgilerin yayılmasını engellemek için çektiğimiz görüntüleri inceleyerek nerede olduğumuzu tahmin edip o bölgelere daha yoğun saldırılar gerçekleştiriyordu.

Bu saldırılar neticesinde maalesef ki Azadiya Welat Genel Yayın Müdürü Gazeteci Rohat Aktaş tüm çabalarımıza rağmen Cizre’deki vahşet bodrumunda katledildi. Yine haber takibi sırasında İMC Muhabiri Refik Tekin yaklaşık 6 sivilin yaşamını yitirdiği bir saldırıda ayağından yaralandı ve saatlerce yerde kalakaldı. Sadece bu örnekler dahi saldırının ve bu saldırıya karşı özgür basın emekçilerinin direnişinin büyüklüğünü göstermektedir. Tüm bu saldırılara rağmen arkadaşlarımız ödedikleri bedellerle gazetecilik yapmaktan asla vazgeçmeyip, nerede bir haber varsa soluğu orada alacaklarını canları pahasına ortaya koydu. Bizler de bu saatten sonra onlara ve onların takipçisi olduğu bu geleneğe layık olabilmek için elimizden gelenin fazlasını yapacağız.

 

...