Halep çevresinde önemli gelişmeler yaşanıyor. Halep Suriye'deki iç savaşın kilit noktası. Çünkü siyasi, kültürel, ekonomik, coğrafik olarak Suriye'nin en önemli kentlerinden biri. Yanı sıra Suriye'nin ikinci büyük kenti.
Halep Suriye için olduğu kadar uluslararası ve bölgesel güçler için de önemli. Ve Suriye, uluslararası, bölgesel güçler için olduğu kadar Kürtler için de!
PLANLAR HALEP'TE BOĞULDU
Tunus, Mısır, Libya'dan sonra halk Suriye'de rejimi değiştirmek için ayaklanmaya başladı. 15 Mart 2012'de Deraa kentinde başlayan isyan kısa süre içinde Suriye'nin Hama, Humus, Idlip, Kuseyr ve Suriye'nin diğer kentlerine sıçradı. Bu kalkış henüz tam silahlı olmadan Tayyip Erdoğan kalkışan gruplara Hür Suriye Ordusu ismini koydu. Belki gruplar kendilerine böyle bir isim koydu ancak uluslararası kamuoyu bu ismi Erdoğan'dan duydu. Çok geçmeden Türkiye'de daha önce yuvalanmış olan Müslüman Kardeşler'den oluşturulan gruplar Halep ve İdlip çevresinden Suriye'ye sokuldu. O yüzden kısa süre içinde Suriye'deki savaşın merkezi Halep olmaya başladı. Türkiye Halep çevresine gönderdiği gruplara çeşitli isimler verdi. Liva Tevhid, Asifet Şimal, Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman, Kanuni'nin Torunları, Nurettin Zenki, Ehrar Suriye, Ehrar Şam vb. isimlerini alan bu gruplar daha ilk günden Türkiye ile olan ilişkilerini gizlemediler. Bu grupların dışında bir de El Kaide kökenli Cephet El Nusra, Ehrar Şam gibi gruplar mevcuttu. Bu grupların hepsine birden Erdoğan Hür Suriye Ordusu adını verdi. Zamanla El Kaide grupları deşifre olup terörist örgütler listeni alındı. ÖSO adı ile savaşı sürdüren gruplar hırsızlık, talanla anılmaya başladılar. Grupların ideolojik yapılar ve kirli işleri açığa çıkınca 2013 yılında hepsi bir araya getirilerek bir çatı altında toplanmak istendi. Bir araya getirilen bu gruplara İslami Cephe adı verildi; ömrü bir yıl bile sürmedi. Bu kez Şam Cephesi adını aldı. Şam Cephesi adından sonra Türkiye artık tamamen kendi rengini belli etmek için bu grupların hepsine bu kez açıktan sahip çıkarak Sultan Murad adını verdi. Sultan Murad'ın amaç, hedefi ile Türkiye'ye bağlı oldukları anlaşılıp, yaptıkları hırsızlık, talan gibi kirli işleri de açığa çıkınca bu kez isimleri Kuzey Ordusu adı olarak değiştirildi.
Halep'te Marea'dan başlayıp kısa süre içinde Anedan, Haritan, Selahattin, Bostanbaşi, Hayderiyê, Henderat, Hıllok, Hemdaniyê, Benizêd gibi yerleri ele geçirdi. Hedefleri tüm Halep'i ele geçirmekti. Ancak Rejim Azaziye, Cemiliye, Muhafaza, Halep Cedid, Bab El Hedid, Mogambo, Sıryan, Süleymaniye gibi yerlerde gücünü toplayarak Halep'te ellerinde kalan yerleri korudu.
Bu durum savaşın uluslararası güçlerin bir savaşı olmasını beraberinde getirdi. Zira Türkiye, Suudi Arabistan, Katar ile birlikte hareket ederek Esad'ın gidip yerine Müslüman Kardeşler'e dayalı bir sistemin gelmesi için çaba gösterdi. Bu sistemde elbette ki Kürtler yine inkar ediliyordu. ABD, Rusya, İran, Fransa, İngiltere, İtalya, Almanya vd. batılı ülkeler de kendilerine göre bir sistemin oluşturulması için çaba gösterdiler. O yüzden Suriye'deki gelişmeler Halep'te tıkanarak giderek daha kanlı olan bir iç savaşa dönüştü. Hiç kimsenin üstünlük elde edemediği Halep'te deyim yerindeyse tüm plan ve politikalar boğuldu. Plan ve politikalar boğuldukça iç savaş daha kirli, kanlı bir hal aldı.
TÜRKİYE-RUSTA SAVAŞIN EŞİĞİNE GELDİ
Uluslararası ve başta Türkiye ile onun stratejik ortağı KDP olmak üzere bölgesel güçler arasında yaşanan bu çelişki ve çatışmalı durum, bazı güçleri savaş noktasına kadar getirdi. Türkiye'nin Rusya'ya ait savaş uçağını düşürmesinden sonra yaşanan süreç bunu somut bir şekilde ortaya koydu. Bu durum aslında Türkiye ve onunla birlikte hareket eden güçlerin izledikleri politikaların çöküşüydü. Bunun farkına varan Erdoğan ve AKP İran'ın arabuluculuğuyla Suriye ile ilişki kurma arayışına girdi. Bu arayış bu gün artık sır olmayan ve birçok çevre tarafından tartışılan Cezayir görüşmelerini sağladı. Bölge güçleri arasında bu arayış sürerken ABD ile Rusya Suriye için biraz daha yakınlaştılar, her ne kadar ciddi ve derin çelişkileri olsa da. Bu yakınlaşma karar almaya kadar ilerledi. Şubat ayında başlatılan ancak Kürtleri, Kürt bölgelerini kapsamayan ateşkes ilan edildi. Bu gelişmeler aslında bir anlamda Türkiye'nin Rusya ile biten, savaş noktasına gelen ilişkilerini düzeltme arayışı ve adımlarıydı. Çünkü bölgede özellikle de Suriye'de Rojava yönetimi, savunma güçleri giderek gelişme kaydediyorlardı. İzledikleri doğru politika ve insanlık için büyük bir tehlike olan DAİŞ'e karşı verdiği mücadelede elde ettiği başarı, gerek uluslararası gerekse bölgesel güçler açısından vazgeçilmez bir güç haline gelmişti. Türkiye'nin İran, Suriye ve bunlarla bağlantılı bir şekilde Rusya ile geliştirmek istediği ilişki, Kürtlerin yani Rojava üzerinden Kürtler açısından baş gösteren gelişmeleri durdurmak içindi. Buna güçleri yeter mi; uluslararası güçlerle geliştirdikleri ilişkiler ve bu güçlerin Kürtlere olan yaklaşımları belirler.
ERDOĞAN TESLİM OLDU
Kürtler açısından yaşanan gelişmelerin hızlı olduğunu gören Erdoğan, Rusya ve Suriye ile olan sorunlarını çözmek için adeta kayıtsız şartsız bir şekilde Rusya'ya teslim oldu. Savaş uçağının düşürülmesinden ötürü özür diledi. "Bizi affedin" ifadelerini kullandı. 15 Temmuz danışıklı darbe girişiminden sonra da uçağı düşüren pilotları tutuklattı. Bu sadece Rusya değil Rusya ile birlikte aslında Suriye'ye de teslim olmak demekti. Ancak Rusya buna karşı temkinli adımlarla bu süreci izlemeye devam etti. Konuya ilişkin çeşitli açıklamalarda bulundu. Açıklamalardan biri "uyguladığımız ambargoyu öyle bir anda kaldırmak gibi bir niyetimiz yok" şeklindeydi. Diğer bir açıklama ki en önemli açıklamadır, "Türkiye ile ilişkilerimizi, Türkiye'nin Suriye'de izlediği, izleyeceği politikalar belirler" şeklindeydi.
Rusya ile ABD'nin Türkiye daha doğrusu Erdoğan'a bir şartları da vardı. Şartları muhalefet adına hareket eden çete gruplarına olan desteklerini çekmesiydi. Bunların başında DAİŞ, Nusra gibi gruplar geliyordu. Erdoğan ve Türkiye bu şartları dengeleme çabalarını gösterdi. Bazı konuşma ve açıklamalarında "neden Nusra'ya terörist diyorsunuz" şeklinde sorular da oldu. Ancak her iki gücün talebi bu yönlüydü. Bunu gören Erdoğan önce Azaz-Halep çevresinde etkili kılmaya çalıştığı grupların hepsini bir çatı altında toplayarak Kuzey Ordusu adını verdi. Ardından Nusra onun manevralarına uyarak adını Fethe Şam olarak değiştirerek, El Kaide'den de ayrıldığı açıklamasını yaptı. Ancak uluslararası güçler bu manevrayı kabul etmedi. Nusra'nın mücadele edilmesi gereken terörist bir yapı olarak kalacağını duyurdu.
Ayrıca Türkiye ile Rusya ve dolayısıyla Suriye'nin yakınlaşması Kürtlere nasıl yansır gibisinden bir soruyu akıllara getirdi. Rusya yaptığı açıklamalarla bu durumun Kürtlere olan yaklaşımlarını değiştirmeyeceğini en yetkili ağızlardan dile getirdi. Ancak yarının ne olacağını da şimdiden kestirmek zor.
REJİM HALEP'TE İLERLEDİ
Türkiye Rusya'ya boyun eğdiği için ister istemez Suriye'deki gelişmelerin kilit noktası olan Halep'te var olan kendisine bağlı gruplardan tümüyle olmasa da elini çekti. Türkiye bu gruplardan elini çekince Suriye Baas rejimi bunu fırsat bilerek Halep'te ilerledi. Bu grupların elindeki birçok yeri geri aldı. Şeyh Meqsud Mahallesi'ni koruyan, savunan YPG ve QSD güçleri de Kürt mahallesi olan Eşrefiye ve Sekin Şebap'ı ele geçirdi. Bunun yanı sıra Benized Mahallesi'nin bazı bölümlerini ele geçirdi. Baas Rejimi güçleri YPG ve QSD güçlerine baskı yapmak istedi. Aldıkları bazı yerleri bırakmalarını söyledi. Bırakmamaları durumunda savaşın başlayacağını ima etti. Daha doğrusu saldırı başlatacaklarını ima etti. YPG ve QSD güçleri "savaşa savaş" diyerek aldıkları yerleri bırakmayacaklarını söyledi. Bu birkaç gündür gerginlik şeklinde devam ediyor. Demokratik Suriye Meclisi Eş Başkanı İlham Ahmed bu durumu "Halep'teki gelişmeler kaygı verici" diye değerlendirdi. Bu açıklamalardan sonra Rusya, "Ne Şam ne de Moskova'da Halep'te bir saldırı planı var" şeklinde bir açıklama yaptı. Bu aslında Kürtler ve birlikte yaşadıkları halkların duydukları kaygılarına karşı cevap niteliğini taşıyan bir açıklamadır.
MİT-MUHABERAT GÖRÜŞMESİ VE KDP'NİN TEMSİLCİLİK AÇMASI
Halep üzerinden yürütülen ve yapılan görüşme, özür dileme, Rejimin başlattığı hamle ile süren bu gelişmelere yeni boyutlar ekleniyor.
Zira Türkiye-Rusya, Rusya'nın şartı dolayısıyla Türkiye-Suriye ilişkileri bağlamında yeni gelişmeler var. Elbette Türkiye-Suriye ilişkilerinde baş gösteren gelişmeler aynı zamanda KDP ile Suriye Baas Rejimi arasındaki ilişkilere de yansıyor.
Güvenilir bazı kaynakların verdikleri bilgiler, son bir aylık süre içinde bu konuda önemli gelişmelerin yaşandığını gösteriyor. Bilgiler, son günlerde Rusya'nın üç taraf olarak denetiminde Suriye İstihbaratı olan Muhabarat ile MİT arasında bir görüşmenin yapıldığı yönünde. Bu görüşmede Türkiye'nin bir heyet ile önümüzdeki günlerde Şam'ı ziyaret etmesinin konuşulduğu ve bunun bir karara bağlandığı belirtiliyor. Bu görüşmenin de önümüzdeki günlerde Şam'da yapılmasının kararlaştırıldığı belirtiliyor. Elbette bu gelişmeler Cezayir'de İran arabuluculuğuyla başlayan görüşmelerin bir devamı olarak gelişiyor. Türkiye ile Suriye Baas Rejimi arasında bu yönlü gelişmeler olurken bunun KDP'de yeni bazı arayışlara neden olduğu şeklindedir. Bu arayışların sonucu olarak KDP'nin Suriye'de çatışmalar başladığında kapattığı Şam Temsilciliğini açma yönünde karar aldığı ifade ediliyor. KDP önümüzdeki günlerde bunun için Suriye ile bazı görüşmeler yapacağı da güvenilir kaynaklardan gelen bilgiler arasında.
Bu yeni ilişki, anlaşma ve girişimler neyi getirir şimdiden kestirmek zor. Ancak bir biçimde Rojava'ya yansımalarının olacağı kesin. O yüzden Rojava yönetimi, savunma güçleri ve federal sistem yöneticileri bu durumu değerlendiriyor. Buna göre yapılması gerekenler doğrultusunda adımlar atıyor.