Halkı kayyuma ikna edemediler

HDP Eşbaşkan Yardımcısı Salim Kaplan, iktidarın önceki kayyumda gerekçe sunma ihtiyacı bile duymazken bugün kapı kapı dolaşıp her yönteme başvurarak meşru göstermek istediğini ama kimseyi ikna edemediğini söyledi.

Büyük borç bataklığıyla devraldıkları belediyelerden gasp edilmeyen 56’sında İller Bankası dahil tüm kesintilere rağmen büyük bir gayretle çalışmayı sürdürdüklerini belirten HDP Eşbaşkan Yardımcısı Salim Kaplan, hukukun artık esamesinin bile okunmadığı, iktidarın keyfi uygulamalarının sıradanlaştığı bir dönemde kalan belediyelere de saldırının mümkür olduğunu söyledi.

HDP Yerel Yönetimlerden Sorumlu Eşbaşkan Yardımcısı Salim Kaplan ile belediyelerin gasp edilip devlet memurlarının olarak atanması kayyum sürecini, yeni kayyum hazırlıklarını ve HDP’nin yerel yönetimlerdeki durumunu konuştuk.

HDP’li üç belediyeye kayyum atandı, ardından birçok belediye meclis üyesi de görevden alınıyor. Yeni gasp ve kayyum atamaları söz konusu olabilir mi?

Bize gelen ya da tespit ettiğimiz bir bilgi yok bu anlamda. Aslında bir bilgiye de gerek yok. Hukukun artık esamesinin bile okunmadığı, iktidarın keyfi uygulamalarının sıradanlaştığı bir ülkede bunlar artık ihtimal değil. O yüzden elimizde böyle bir emarenin olmaması, kalan belediyelerimize böyle saldırıların olmayacağı anlamına gelmiyor.

Zaten 1 Nisan sabahı bizim 6 belediye eşbaşkanımız KHK’li olduğu gerekçesiyle iradeleri gasp edildi. Bu zaten bir kayyumdur.

Yetmedi Amed Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı’nın da içinde bulunduğu 8 belediyemizde, eşbaşkanlarımız yine KHK’li oldukları gerekçesiyle görevlerinden uzaklaştırıldı.

Toplamda mazbatası gasp edilmiş meclis üye sayımız 56.

Bunlarla yetinilmedi ve hemen akabinde bir belediye eşbaşkanımıza 7,5 yıl ceza geldi.

Yine Karayazı Belediyesi’nde diğer eşbaşkanımız ve meclis üyelerimiz 10 gün gözaltında tutuldu.

Cizre, İdil ve Kızıltepe’nin olduğu 26 belediyemize X-ray cihazları ya da polis kontrol noktaları getirildi.

Bunlarla uğraşırken meclis çoğunluğunun bizde olduğu Tatvan’da 10 belediye meclis üyemiz, Çaldıran’da 10 belediye meclis üyemiz görevlerinden uzaklaştırıldı.

Kayapınar Belediyesi’ne daha önce kayyumlar döneminde eğitim ve öğretim faaliyetleri devam eden bir kreş, kaymakam tarafından müftülüğe verilmişti. Nisan’da arkadaşlarımız meclis kararıyla bunu iptal ettiler ki mevzuata ve hukuka aykırı bir durumdu, buna rağmen Kayapınar’a ait olan o yer Müftü, Kaymakam ve özel hareket polisleri ile ablukaya alındı. Kreş eğitimi alan yaşları 4 ila 6 arasındaki onlarca çocuğun gözü önünde belediye meclis üyelerimiz darp edildi. Kaymakam orada tüm basının gözü önünde bizim itiraz eden Belediye Eşbaşkanımıza “Ben burada işgalciyim” demişti. Aslında 2016 ve bugün yaşadığımız şeylerin tamamı o sözlerle apaçık ortaya serildi.

Akabinde Diyadin Belediyesi Eşbaşkanlarımız darp edilerek göz alına alındı.

Edremit Belediyesi’nde 5 meclis üyemizin yerine kayyum atandı.

Son olarak kamuoyuna yansıyan Muş’ta 7 İl Meclis üyemiz görevlerinden uzaklaştırıldı.

Daha önceki yıllarda kesinleşen sonuçlar açıklandıktan bir iki gün içinde eşbaşkanlar gidip mazbatalarını alırlardı. 31 Mart yerel seçimlerinden sonra buna bir direnme vardı. Mesela Bedia Özgökçe Ertan, 16 Nisan’da aldı mazbatasını. Daha sonra açığa çıktı ki; 1 Nisan sabahı, daha bizim seçilen belediye eşbaşkanlarımız mazbatasını almadan zaten valiler, İçişleri Bakanlığı’na görevden alınmaları için başvurmuş. Bunun adı darbedir, kayyum değil. Sadece HDP seçmenine değil, 82 milyonun yurttaşın seçme ve seçilme hakkına bir darbedir.

Üç büyükşehre kayyum atanınca Türkiye’nin batısından da sesler yükseldi, itiraz edildi; İstanbul ya da Ankara’da da olur mu kaygısı vardı. Üç şehirdeki Kürt seçmenler bu kaygının dışına çok taşmayan tepki hakkında ne düşünüyor ve beklentisi nedir?

Halkın daha partimiz hiçbir karar almadan, MYK olağanüstü toplantısı devam ederken bu kadar ciddi anlamda tepki göstermesi çok önemli. Zira bizim tabanımız gerçekten çok politik ve bazen kendi partisinden bile süreci çok daha iyi okuyabilen, iradesini ortaya koyabilen bir halktır. Kürt halkı, çok iyi biliyor ki; kendisine çizilen sınırlar, aslında 82 milyonluk halka uygulanan tecrittir. Kayyum atanacak korkusuyla bir tepki vermek hem bizim tabanımızın hem de Türkiye halkının görmek istediği şey değil. Ülkenin hepsinin demokrasiye sahip çıkmasıdır görülmek istenen şey. Bugün Amed'de parkta oturan, yaşlı bir amcaya da sorsanız size “Bugün Amed'de belediyeye savunamıyorsak yarın İstanbul düşer” diyecektir. Burada kasıt size de gelebileceğinden dolayı bunları savunmak değil. Sahip çıkmazsak korunabilecek herhangi bir demokratik mevziinin kalmayacağına işaret etmektir. Beklenti, kuzeyinden güneyine, batısından doğusuna kadar bu coğrafyadaki bütün vicdanlı insanların demokrasiye sahip çıkmasıdır.

Erdoğan, iki hafta önce büyükşehir belediye başkanları ile buluştu. O toplantıda HDP’siz tablo için “Terörle arasına mesafe koyanlarla beraberiz. Burada ortaya koyduğumuz fotoğrafı çok önemli görüyorum” dedi. Bu tabloyu siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

HDP’nin olmadığı, halkın iradesini gasp edenlerin oraya temsilen gittiği bir toplantı, Türkiye demokrasisi açısından talihsiz bir görüntüydü. Erdoğan, en başından beri HDP’nin ortaya koyduğu seçim stratejisini ve kendisine rıza göstermeyen tabanların bir araya gelişini bozmaya çalıştı. 17 yıllık AKP iktidarı boyunca tüm toplumu kutuplaştırdı, ayrıştırdı. Parçalı olan muhalefet yapısı üzerinden de kendi iktidarını gerçekleştirdi. 31 Mart yerel seçimleri için de böyle düşünüldü; herkes kendi adayını çıkarır, AKP de 35-40 bandında yine tek başına yereldeki iktidarını kuvvetlendirir… HDP stratejisi bunu bozdu. Bu yüzden bugünkü kayyum atamaları tamamen o dönemin intikamını almaya dayalıdır. Bunun geçmişi 2014'e kadar gider. Erdoğan bu hamlesiyle istediği gibi muhalefete bir darbe vurup buradan bir başarı sağlayamayacak. Çünkü bir araya gelişler, siyaseti üst perdeden yapanların ya da genel merkezlerin değil, tabanların ürünüdür.

Kayyum protestoları devam ederken HDP Amed İl binası önüne bazı aileler oturtuldu. Hatta iki bakan ve AKP’li oyuncu ve şarkıcılar da destek verdi. İki bakanın HDP önüne gitmesi sizce ne anlama geliyor?

30 yıla yakın siyasi mücadelemizde yaşatmayı ve barışı savunmak dışında herhangi bir talebimiz olmadı. Cumartesi Anneleri ile dayak yiyenler de HDP’li milletvekilleriydi, Suruç'ta ya da miting meydanlarında yuhalatılan Berkin Elvan'ın annesinin yanında duran da yine bizlerdik. Soma'daki acılı annelerin yanında olan da bizdik.

Bugün barış diyen binlerce akademisyeni, kamu emekçisini işten atıp cezaevine koyan; Cumartesi Anneleri’ne meydanları yasaklayan; savaş siyaseti yapan ise mevcut iktidardır. Tüm bu savaş çığırtkanlığına rağmen HDP'nin barış mücadelesini, bu tür algı operasyonlarıyla bertaraf edemeyecek.

Bir hükümet düşünün ki kendi bakanını siyasi bir partinin önüne gönderiyor. O zaman siz çözümü bu siyasal partiden bekliyorsunuz! Madem yönetemiyorsunuz ve çözümü başka yerde arıyorsunuz o zaman bir an önce istifa edin. Biz iddialıyız; sadece savaş mağduru ailelerin değil, tüm annelerin demokrasiye, özgürlüğe ve barışa dair taleplerini yerine getireceğiz. Bu ülkenin ekonomik sorunlarından kadın cinayetlerine, eğitiminden sağlığına tüm sorunlarını sadece üç ayda çözeceğiz.

Elbette kayyum atanan belediyeler gündemde ama şu an HDP’li diğer belediyelerde önceki kayyumun izleri nasıl siliniyor, ne tür hizmetler ve ilerlemeler kaydedildi?

Bugün kayyum atanmış üç büyükşehir belediyemize kayyumların bıraktığı toplam borç 3,5 milyar.

Yüksekova Belediyesi'nin bir önceki kayyumlardan kalan borcu 681 milyon. Yüksekova Belediyesi'nin kapısına kilit vurun, tüm personeli işten çıkarıp hiçbir hizmet yapmayın ve İller Bankası'ndan gelen parayı olduğu gibi borca verin yine de 16 yıl boyunca bu ilçenin borcunu ödeyemiyorsunuz.

Kayyumdan aldığımız bütün belediyelerin akıbeti böyle, en az borçlu olan belediyelerimizin bile toplam borcu 32 milyon.

Tüm bu ekonomik imkânsızlıklara, İller Bankası ya da başka kaynaklardan kesintilere rağmen hem belediye eşbaşkanlarımız hem de belediye meclis üyelerimiz bu halka en iyi hizmeti vermeye çalışıyor.

Amed Büyükşehir Belediyesi üzerinden örnek verecek olursak. Biz yeniden aldığımızda belediyenin 1 milyar borcu vardı. Belediye eşbaşkanlarımız toplamda 3-4 ay gibi bir zaman zarfında 102 milyon borcu verdi. Ayrıca çocuklara oyun alanları, Suriçi’nin birçok mahallesinde yollara parke döşeme, yine daha önceki kayyumların kapattığı kadın derneklerini ve faaliyetlerini hayata geçirerek halkçı belediyeciliğin gereğini yaptı.

Mardin Büyükşehir Belediyesi'nin belediyeye ait olan borcu 686 milyon, MARSU’nun borcu 600 milyondur. MARSU, kayyumlar dönemi elektrik şirketine tek bir fatura dahi ödememiş. Bunu ödemediği için de biz orayı devralır almaz hemen MARSU’nun elektrikleri kesildi, dinamolar çalışmadığı için de halkın suyu gitti. Hem de Ramazan Ayı’nda. Ama tüm bunlara rağmen gidecek bir araç bile bulmakta zorlanılan Kızıltepe’nin ana arterlerinin çok büyük bir bölümünün asfaltlama çalışması başlatıldı. Yine orman yangınlarına karşı bölgenin birçok yerine ağaçlandırma çalışmaları yapıldı. Daha önce belediyeye ait olan birçok merkez yerel ekonomiyi kalkındırmak için kooperatifleşerek oradaki kadın ve gençlerin üretime katılabilmesi için yol ve yöntemler geliştirildi.

Üç büyük şehrimize kayyum atanmış olmasına rağmen geriye kalan 56 belediyemizde arkadaşlarımız gerek yollarda parke taşı düşüyor gerekse çocuklarla fidan dikiyor gerekse de asfaltlama çalışmalarını son hızıyla yerine getiriyor. Halkı da bu çalışmalara katarak ilerliyoruz. Çünkü biz üç temel prensip üzerinden hareket ediyoruz belediyecilikte;

* HDP’li belediyeler öncelikli olarak kadın özgürlükçü belediyelerdir.

* Ekolojik belediyelerdir.

* Üçüncü olarak da müşterek, demokratik halkçı belediyelerdir.

Bu üç maddenin temel dinamiği de halkın katılımcı ve söz hakkı sahibi olmasıdır. Biz görevi devralır almaz ilk 6 ay içinde 5 yıllık strateji belgesini planlaması yapıyoruz. Tüm belediyelerimiz bunu halkla görüşerek, muhtar toplantılarıyla sivil toplumla; parkta oynayan çocuğun görüşünden yine aynı parkta dinlenen 70 yaşındaki bir kadının düşüncesine kadar hepsini bir araya getirerek hayata geçiriyor. Alınan görüşler çevre mühendislerimiz, şehir planlamacılarımız, eşbaşkanlarımız ve uzman bir ekibin süzgecinden geçerek uygulanıyor. Bunu Türkiye'de ilk başlatan Gültan Kışanak ve Fırat Anlı’nın eşbaşkan olduğu Amed Büyükşehir Belediyesi’dir. Bugün arkadaşlarımız da bu mirası devralarak sürdürmeye devam ediyor.

HDP’nin ısrar ettiği eşbaşkanlık sistemine de büyük saldırı var. Kayyumlara gerekçe gösterilmeye başlandı. Yasal değil deniliyor, buna ne diyorsunuz?

Eşbaşkanlık hem anti-demokratik hem eril tüm yapıların en korktuğu sistem. Eşbaşkanlık sistemini şimdi birçok yerde yasadışıymış gibi göstermeye çalışıyorlar. 5393 sayılı Belediyeler Kanunu 3. maddesi belediyeleri tarif ederken: “Belediyeler beldede yaşayan tüm halkın toplumsal bütün ihtiyaçlarını karşılamak üzere kurulmuş yarı özerk kurumlardır” der. Kadının toplumsal ve siyasal hayata dâhil olmasından daha toplumsal bir ihtiyaç olabilir mi? Eğer yasallık konuşalım diyorlarsa bundan daha yasal bir şey yoktur ama biz sürece siyasal bakıyoruz ve HDP eşbaşkanlık kurumundan asla geri adım atmayacaktır. Dikkat ederseniz; 2016'da kayyumlara bir gerekçe bile sunmayı gerek duymayan iktidar, şimdi kendi gerekçesini savunmaya çalışıyor. İçişleri Bakanı’nın gitmediği kanal, TV, kapısını çalmadığı STK kalmadı ama yine de bu ülkenin insanlarını kayyuma ikna edebilmiş değiller.