Her türlü şiddetin kaynağı, kadın üzerindeki şiddettir
Kadına yönelik şiddete karşı çıkmadan, kadınların bu mücadelesini desteklemeden hiç kimse mazlumdan, mağdurdan yana olduğunu söyleyemez.
Kadına yönelik şiddete karşı çıkmadan, kadınların bu mücadelesini desteklemeden hiç kimse mazlumdan, mağdurdan yana olduğunu söyleyemez.
25 Kasım kadına yönelik şiddete karşı mücadele gününde kadınlar her yerde ayakta olacaktır. Son yıllarda kadına yönelik şiddete karşı mücadele daha bilinçli biçimde yapılmaktadır. Kadına yönelik şiddete karşı mücadele ile kadın özgürlük mücadelesi birleştirilmektedir. Kadın özgürlüğü anlayışı ile şiddete karşı mücadele verilmektedir. Çünkü kadın özgürlüğü doğrultusunda şiddete karşı mücadele verilmezse köklü sonuçlar alınamaz. Kadın özgürlüğünün sağlanmadığı bir sistemde kadınlar çok yönlü şiddete uğrarlar.
Kadın üzerinde egemenlik, ilk toplumsal sorunu doğurmuştur. Sömürücü sistem ancak bu egemenlik sağlandıktan sonra kurulmuştur. Kuşkusuz kadına yönelik şiddet, kadın üzerindeki egemenlikle başlamıştır. Bu açıdan kadına yönelik şiddet sadece sosyal değil, siyasal sorundur da. Sömürücü sınıflaşmanın ve devletin oluşumunda ilk adım, kadın üzerinde gelişen erkek egemenliğidir. Baskı, zulüm ve egemenliğin kökeninde kadın üzerinde egemenlik, dolayısıyla şiddet vardır. Kadın üzerinde uygulanan şiddetin kökü kurutulduğunda her türlü egemenlik biçiminin de kökü kurutulur. Her türlü egemenlik, kadın üzerindeki egemenlik etrafında dal budak salmıştır. Bu açıdan kadına yönelik şiddete karşı mücadele en temel siyasal mücadeledir. Kadına yönelik şiddete karşı mücadele, her türlü egemenliğin kökünü kurutma mücadelesidir.
Bu gerçeklik nedeniyle kadın üzerindeki şiddete karşı mücadele etmek isteyenler tüm egemen güçleri karşılarında bulurlar. Ya da egemen güçler kendi egemenliklerinin kökünü kurutmasını önlemek için bu mücadeleyi saptırırlar. Kadına yönelik şiddete karşı mücadelenin bu şiddetin kaynağına yönelik olmasının önüne geçmeye çalışırlar. Sadece somut şiddet olayları öne çıkarılarak ağaçtan ormanın görülmesini engellemeye çalışırlar.
Kadına yönelik şiddet bir sistem sorunudur. Devletçi tüm sistemler kadın üzerinde şiddet üretir. Çünkü kadın üzerinde egemenlik olmadan hiçbir iktidarcı devletçi sistem ayakta kalamaz. İktidarın kaynağı kadın üzerinde şiddettir. Erkeğin kadın üzerindeki hakimiyetini bir iktidar sorunu olarak görmesi de bu nedenledir. Bütün devletçi sistemlerin kadın özgürlük mücadelesine karşı direnmeleri bu nedenledir. En ince, derinleştirilmiş ve kapsamlılaştırılmış kadın üzerindeki egemenlik de kapitalist sisteme aittir. Kapitalist sistemde kadın üzerindeki egemenlik çok zengin yol ve yöntemlerle geliştirilmektedir. Pornonun yaygınlaştırılması da tamamen kadın üzerinde egemenliğin geliştirilmesiyle ilgilidir. Kışkırtılmış ‘erkeklik’ egemenlik zihniyeti ve kültürü üretmekte ve bunu toplumsallaştırmaktadır.
Kadına yönelik şiddet kadar toplumsal ve siyasal yanı iç içe geçmiş başka bir olgu yoktur. Bu açıdan kadına yönelik şiddete karşı mücadele bir sistem mücadelesi olarak sürmek zorundadır. Erkek egemenlikli sistemin aşılarak kadın özgürlükçü bir siyasal, sosyal sistemin ortaya çıkarılması gerekmektedir. Bu açıdan kadına yönelik şiddete karşı mücadele bir siyasal mücadele olarak ele alınırsa gerçek anlamına kavuşur.
Kuşkusuz temel bir toplumsal sorundur. Bir toplumsal sorun olarak ortaya çıkmış, ama siyasal sistemlerin temeli haline gelmiştir. Bizzat tek tek erkeklerden bağımsız olarak sömürücü iktidarcı devletçi sistemler kadın üzerinde şiddet kültürünü, dolayısıyla şiddet üretmektedirler. Dolayısıyla bir sosyal sorun olarak mücadele edilirken, siyasal bağlamından koparmamak, temel çözümün kadın özgürlükçü siyasal sistemle gerçekleşeceğini görmek gerekir.
İlk baskıcı, sömürücü, devletçi sistemden bu yana kadın üzerindeki egemenlik ve şiddet biçimi o kadar artmış, zengin yol, yöntem ve üsluplar haline gelmiştir ki, yaşamın her anı kadına yönelik şiddetle doludur. Erkek egemenlikçi sistem kadın etrafında egemenlikçi ve şiddete dayalı bir toplumsal yaşam örmüştür. Bu, bazen bir bakıştır, bazen kadının karşısında ses yükseltmektir, bazen kadını küçümsemek, ciddiye almamaktır. Dolayısıyla şiddeti sadece fiziki olarak görmek de yetmez. Sosyal ve kültürel şiddet fiziki şiddetten katbekat uygulanmaktadır. Hatta fiziki şiddet, kadına uygulanan toplumsal şiddetin en az kısmıdır. Bu açıdan mücadeleyi daha bilinçli, kapsamlı ve çok yönlü vermek önemlidir.
Kadına yönelik şiddete karşı mücadele en başta da her türlü baskıcı sisteme karşı mücadele olarak ele alınmalıdır. Dolayısıyla günümüzde somut olarak da kapitalizme karşı mücadele içinde olmak, antikapitalist mücadele içinde yer almak önemlidir. Tabii ki günlük fiziki ve her türlü şiddete karşı mücadele etmek de önemlidir. Bu açıdan güncel somut şiddete karşı mücadele ile sistem mücadelesini birleştirmek önemlidir. Bu iki mücadele biçimi birbirini tamamlayarak kadına yönelik şiddetin olmadığı, kadın özgürlükçü bir siyasal ve toplumsal yaşam sistemi ortaya çıkaracaktır.
Kadına yönelik şiddete karşı çıkmayanlar hiçbir şiddette ve haksızlığa karşı çıkamazlar. Her türlü şiddet, zulüm ve baskıya karşı çıkmak ancak kadına yönelik şiddete karşı çıkmakla olur. Dolayısıyla kadına yönelik şiddete karşı çıkmayan, kadın özgürlük mücadelesi içinde olmayan her baskı, zulüm ve sömürüye karşı çıkış söylemi ve tutumu ya yalandır, sahtedir ya da şiddet ve zulme özlü bir karşı çıkış değildir.
Kim zalimden, kim mazlumdan yana; kim baskıya, zulme ve şiddete karşı çıkıyor, bunun ölçüsü kadına yaklaşımdır. Kadına yönelik şiddete karşı çıkmadan, kadınların bu mücadelesini desteklemeden hiç kimse mazlumdan, mağdurdan yana olduğunu söyleyemez.
Artık her kesimin, herkesin karakterini ortaya koyan kadın karşısındaki duruşu ve kadına yaklaşımdır.
KAYNAK: YENİ ÖZGÜR POLİTİKA