Hoşça kal kardeşim!
Hoşça kal kardeşim!
Hoşça kal kardeşim!
1993’te Karakoçan Tirkan köyünde düşürüldüğü pusuda yaşamını yitiren Cudi kod adlı Yıldırım Çelik’in yıllardır izini süren kardeşi tiyatrocu ve yönetmen Garip Çelik, cenazesini bulup mezar taşına bir çiçek bile koyamadığı abisiyle, çektiği “Hoşça kal Kardeşim” adlı belgeselle vedalaştı. Abisinin Karakoçan’da 5 gerilla arkadaşıyla birlikte pusuya düşürüldüğü evi bulan Çelik, gerillaların kurşunla değil kimyasal silahla öldürüldüğünü öğrendi. Abisinin cenazesinin götürüldüğü askeri helikopterden atıldığını düşünen Çelik yaşadıklarını ANF’ye anlattı.
Cudi kod adlı Yıldırım Çelik doğup büyüdüğü Muş ‘un Varto İlçesine bağlı Alangöz köyünde devletin Kürt kimliği üzerinde bitmek bitmeyen inkar, imha ve baskı politikalarına karşı 1992 yılında kırsala çıkmıştı. 1993 yılında Karakoçan Tirkan köyünde 5 gerilla arkadaşıyla bir eve sığınan Cudi, köy muhtarının ihbarı sonucunda pusuya düşürülerek saatlerce süren bir çatışma sonrasında yaşamını yitirmişti.
Çelik ailesi 21 senedir oğullarının cenazesini arasa da, birçok gerilla gibi Cudi’nin cenazesine de ulaşılamadı. Abisi öldürüldüğü zaman henüz 9 yaşında olan tiyatrocu ve yönetmen Garip Çelik, onun anısına çektiği “ Hoşça kal kardeşim” belgeseli için Karakoçan ‘a abisinin izini sürmeye gitti. Cudi’nin 5 arkadaşıyla pusuya düşürüldüğü evi ve evin sahibini bulan Çelik’in Karakoçan’da derlediği tanıklıklar Kürt halkının çocuklarının nasıl bir vahşete tabi tutulduğunu gözler önüne serdi.
GERİLLALAR KURŞUN İLE DEĞİL KİMYASALLA ÖLDÜRÜLDÜ
Bugüne kadar abisinin toplu mezarda olduğunu sanan Garip Çelik, seneler sonra eski Karakoçan Belediye Başkanı Abdulselam Çiçek’in kızından, abisinin akıbeti üzerine bir mail almasıyla Karakoçan’a doğru yola koyuldu. Garip Çelik, 1993’te Tirkan köyünde abisini ve 5 arkadaşını evlerine alan insanlarla konuştu. Abisinin 5 arkadaşıyla pusuya düşürüldüğü ve saatlerce çatışarak yaşamını yitirdiği evi bulan Çelik, yaşadığı o anları şöyle aktardı: “Aradan seneler geçmesine rağmen boş kalan ev çatışma günü yaşanan vahşetin canlı tanığı gibiydi. Her duvarında kurşun izi vardı. İsmini veremeyeceğim ev sahibiyle tanıştım. O gün abimin de aralarında bulunduğu 5 gerillaya kapıyı kollarında 3 aylık bebeğiyle ev sahibinin gelini açmış. Ancak köy muhtarının gerillaları ihbar etmesiyle saat 08.00’de sabahın sessizliği silah sesleriyle bozulmuş. Gerillalar hemen evdeki genç kadın ve 3 aylık bebeğine siper olup, evden kurtarmış ve arka odaya girerek saatlerce çatışmış. Saat 21.00’da çatışma sona ermiş. Gerillaların bulunduğu odada diğer odalara nazaran duvarlarda hemen hemen hiç kurşun izi bulunmadığını söylediğimde, ev sahibi gerillaların kurşun ile değil askerlerce atılan kimyasal gaz nedeniyle boğularak öldüğünü anlattı. Abimin de aralarında bulunduğu 3 kadın, 2 erkek toplam 5 gerillanın cenazesinin köye inen bir helikopter tarafından götürüldüğünü, bir daha da haber alınamadığını söyledi. Bu olay sonrasında ev sahibi gözaltına alınmış, gelinini ise Elazığ’a taşınmış ve bir daha köye gelmemiş.
36 SAHİPSİZ, 100’E YAKIN TOPLU MEZAR
Daha sonra o dönemde defin işlerine bakan ve hala Karakoçan Belediyesinde çalışan Adil Gürses ve Baki isimli işçilerle konuştum. Belediye’nin jandarma tarafından getirilen 36 gerillanın cenazesini sahipsiz mezarlara defnettiğini ve çevre köylerden aldığım bilgiye göre ayrıca civarda 100’e yakın toplu mezarın olduğunu öğrendim.”
Abisinin cenazesine ulaşamayan ve büyük ihtimalle helikopterden atıldığını belirten Çelik, “Oysa belgeseli çekmek üzere Karakoçan’a gitmeden önce anneme abimin cenazesini bulacağıma dair söz vermiştim. Çok umutlanmıştım. Sözümü tutamadım. Ama Karakoçan ‘da bir gerçeğin daha farkına vardım ki Kürdistan adeta devlet tarafından ölüm tarlalarına dönüştürülmüş” dedi.
GERİLLA CENAZELERİNDE İŞKENCE İZİ
36 gerillanın cenazesini kimsesizler mezarlığına bizzat gömen Karakoçan Belediye çalışanı Adil Gürses, ANF’ye konuştu. Karakoçan belediyesinin Karakoçan Jandarma Komutanlığı tarafından getirilen gerilla cenazelerine karşı duyarlı davrandığını belirten Gürses, tüm cenazelerin kimsesiz mezarlığa gömüldüğünü aktardı. Karakoçan Jandarma Komutanlığının aynı duyarlılığı gösterdiğini söylemeyeceğini, gelen tüm cenazelerde işkence izi olduğuna dikkat çeken Gürses, “ 1990’lı yıllarda jandarma tarafından getirilen tüm gerilla cenazeleri tanınmaz haldeydi. Kiminin kulağı, kiminin burdu kesilmiş, kiminin kollu yoktu. Bazıların vücutları yanmışçasına siyahtı. Bu görüntüler yıllar geçmesine rağmen gözlerimin önünden gitmiyor” dedi.