Son Dakika: DEM Parti Heyeti İmralı’dan döndü

İsmail Beşikçi'ye açık mektup - Mustafa Delen

İsmail Beşikçi'ye açık mektup - Mustafa Delen

Bizler, 68 kuşağının efsaneleriyle büyüdük hocam. Marx, Engels ve Mao’yu büyük insanlar olarak bildik, ancak idolümüz Che Guevara’ydı.

Bugün de enternasyonal sosyalizmin öğretisi nedir diye sorarsanız, cevabım yine Che’nin anıları olacaktır…

80’li yıllar, çocukluğumuzun çalındığı yıllardır… Bu yıllara damgasını vuran 12 Eylül faşizminin sosyal tahribatlarını bizden daha iyi bilirsiniz. Zira sizler de o dönemin hem tanığı, hem sanığı, hem de mağdurusunuz! Sizlerinki de dahil, o dönemlere ait bildiğimiz tüm anılar zindan, işkence ve sürgünle başlar, idamla son bulur… Popüler kültür haline getirilen arabesk anlayışla toplumsal fikirlerin nasıl erozyona uğratıldığını ve egoların ise nasıl kamçılanıp hortlatıldığını bir sosyolog olarak yine en iyi siz analiz edebilirsiniz.

Ve 90’lı yıllar hocam, yani bizim kuşağımızın şekillendiği yıllar.

Yaralı bilinçaltlarımızla yeniden devrim diye haykırdığımızda artık Sovyetler Birliği yoktu. Che’yi unutmamış, tam aksine albümü daha da büyütmüştük. Artık ufuklarımızı Hakiler, Kemaller, Mazlumlar ve Denizler sembolize etmeye başlamıştı.

Sovyetlerin yıkılması elbette ki yüreğimizin sol köşesini incitmiş ancak hayallerimizi söndürememişti. Zira bundan sonraki devrimciliğimizin rehberliğini Önder Apo üslenmiştir. Onunla yürümüş, onunla büyümüş, onunla çoğalmıştık…

Bu yıllarda Türk devletinin ve ardı ardına değişen iktidarların PKK ve taraftarlarına karşı yürüttükleri özel savaş uygulamaları belleklerimizin dışında, istatistikleriyle arşivlerde mevcuttur. Tek kelimeyle vahşetin kol gezdiği zamanlardı… Siz de birçok gazete, dergi ve kitapta bu vahşetleri belgelemişsiniz.

Ama buna rağmen Kürdistan’ın dört bir tarafında serhildanlar yükselmiş, halk kurşunların ve panzerlerin üzerine yürümüştür… Devletin şiddeti arttıkça gençler ve kadınlar dağlara akın etmiş ve bu temelde Kürdistan dağlarında gerilla ordusu gün be gün büyümüştür. Che’nin anısı Cudi’de, Zagroslarda, Munzurlarda ve Engizeklerde yaşatılmış, Agit olarak yeniden ruh bulmuştur.

İşte sözünü ettiğim bu yıllarda siz bizim Sarı Hoca’mızdınız. Hiçbir üniversite hocamız sizin yerinizi tutamazdı. Sınıf geçmek için bazen okul kitaplarımızı, devrim yapmak için ise daima sizin kitaplarınızı okurduk. Siz, bizim için sadece bir Herbert Spencer veya Max Weber değil, aynı zamanda Kürt özgürlük mücadelesi uğruna bedel vermiş bir kahramandınız.

Ama devir değişti Hocam! Sistemler değişti. Devrim teorileri, stratejiler… Her şey değişti. Hem ‘değişmeyen tek şeyin değişim olduğunu’ biraz da sizden öğrenmemiş miydik?

Ancak adreslerimiz değişmedi Hocam. Bugün de özgürlük, eşitlik ve demokrasi diyoruz. Amaçlarımız aynıdır. Değişen sadece yol, yöntem ve mücadele biçimleridir!

Ama inanın şunu çok üzülerek söylüyorum, siz, o zamanı geçmiş ulus-devlet ezberleriniz uğruna özünüzü feda ediyorsunuz!

Şimdi sizlere soruyorum;

-Tarihte ulus-devlet eksenli fikirlerin insanlığa vermiş olduğu zararları hiç düşündünüz mü? Örneğin ırkçılık veya milliyetçilik gibi!

-Kürtlerin özgürlüğü düşüncesiyle öne sürdüğünüz tezlerinizin bir zamanlar için aydınlatıcı ve ön açıcı olduğunu kimse inkar edemez. Ancak günümüz siyasal ve sosyal koşullarının yeni tahliller gerektirdiğini çok iyi bildiğiniz halde kendinizdeki bu ısrarın sebebi ne olabilir?

-Bilimcilik veya pozitivizm hastalığından ne anlıyorsunuz?

-Mevcut düşünceleriniz dikkate alındığında, toplumsal barıştan ve halkların kardeşliğinden yana olduğunuzu söyleyebilir misiniz?

Ve son bir sorum daha var hocam;

-Özellikle de son dönem duruşunuzu ve yaptıklarınızı, kendinize yakıştırıyor musunuz?

Aslında daha çarpıcı ve sarsıcı sorularım var ama sizlere kıyamadığım için onları şimdilik bağrıma basıyorum. Hani olur ya belki bir gün yine bizim sınıfa döner, yine mazlumlardan yana dersler veririsiniz diye!

Özgürlük, eşitlik ve demokrasi davasına gönül vermiş tüm ezilenlerin ve emekçilerin 1 Mayıs bayramını kutluyor, mücadelelerinde başarılar diliyorum.

www.hakikatin-izi.com