İsveç Parlamentosu’ndaki Türkiye paneli
İsveç parlamentosunda Türkiye’deki gelişmelerin; insan ve basın özgürlüğü ihlalleri, Kürt Halkı ve HDP’ye yönelik saldırıların tartışıldığı bir panel düzenlendi.
İsveç parlamentosunda Türkiye’deki gelişmelerin; insan ve basın özgürlüğü ihlalleri, Kürt Halkı ve HDP’ye yönelik saldırıların tartışıldığı bir panel düzenlendi.
İsveç Parlamentosu’nda Türkiye’de İnsan Haklarını Destekleme Komitesi'nin ev sahipliğini yaptığı Diyarbakır Barosu Başkanı Ahmet Özmen, Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı Şebnen Korur Fincancı ve Gazeteci-Yazar Cengiz Çandar, Sınır Tanımayan Avukatlar'ın İkinci Başkanı Loise Gunven ve Uluslararası Af Örgütü'nden Andrea Boden'in konuşmacı olarak katıldıkları, Türkiye’deki gelişmelerin; insan ve basın özgürlüğü ihlalleri, Kürt Halkı ve HDP’ye yönelik saldırıların tartışıldığı bir panel düzenlendi.
Panelin açış konuşmasını yapan Türkiye’de İnsan Haklarını Destekleme Komitesi Başkanı ve Hıristiyan Demokrat Parti Milletveklili ve Dış Politika Sözcüsü Desirre Pehtrus, Türkiye ve Kürdistan’daki son gelişmeleri, Kürt yerleşim birimine yönelik askeri operasyonları ve HDP’li milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmalarını kaygı ile izlediklerini söyledi.
Türkiye'de gazetecilerin tutuklandıklarını ve özgürce mesleklerini yerine getiremediğini, insan hakları savunucularının tehdit edildiğini, terör yasalarının farklı düşünenleri susturmak için kullanıldığını söyleyen Pethrus, “Rejim yeniden şiddete başvurdu ve şu anda Türkiye'nin bazı bölgelerinde savaşa benzer gelişmeler sürüyor. PKK ile Hükümet arasındaki barış görüşmelerinin kesintiye uğraması yıkıcı sonuçlara yol açtı” şeklinde konuştu.
TÜRKİYE AB ÜYELİĞİNİN GEREKTİRDİĞİ REFORMLARI YAPMALI
Suriyeli mültecilerin bir şantaj aracı olarak kullanılmalarının kendini demokrasi olarak adlandıran Türkiye'ye yakışmadığını, Avrupa Birliği'nin Türkiye ile mülteci anlaşması imzalamasının Türkiye'nin kendi halkına karşı yaptığı saldırıları ve insan hakları ihlallerini eleştirmeyeceği anlamına gelmediğini söyleyen Pethrus, “Biz reformların sürmesini ve hukuk devletinin temel ilkelerini uygulamasını talep etmeliyiz. Eğer Türkiye AB üye olmak istiyorsa AB üyeliğinin gerektirdiği reformları yapmalıdır” dedi.
İsveç Gazeteciler Federasyonu'nun yayın organı “Journalisten”in Genel Yayın Yönetmeni Helena Giertta'nın moderatörlüğünü yaptığı panelin ilk konuşmacısı Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı Şebnem Korur Fincancı, devletin şiddet eğitimindeki artışı somut veri ve rakamlarla verdikten sonra konuşmasını Kürdistan'daki yerleşim birimlerine yapılan saldırılar üzerinde yoğunlaştırdı.
AKP ŞAVAŞ SUÇU İŞLİYOR
AKP Hükümeti'nin Kürdistan'da korkunç insan hakları ihlallerini gerçekleştirdiğini, aralarında çocukların da bulunduğu sivilleri katlederek savaş suçu işlediğini söyleyen Fincancı, “Eğer Türkiye tarihiyle 1915 ve 1938 soykırımlarıyla yüzleşseydi 1980-90'lı yıllardaki ve günümüzdeki katliamlar olmayacaktı. Eğer bu yapılsaydı günümüzde yeni katliamları engelleyecek mekanizmalar oluşturulurdu” dedi.
Fincancı, tüm olumsuz gelişmelere rağmen gelecekten umutlu olduğunu söyledikten sonra” Umutluyum. Çünkü biz haklıyız ve mücadele ediyoruz. Haklılığımızı anlatabilme ve çoğalabilme olanağımız var” diyerek konuşmasını sonlandırdı.
Diyarbakır Barosu Başkanı Ahmet Özmen, kurulduğundan beri insan hakları ve demokrasi mücadelesi veren Diyarbakır Barosu'nun en ağır bedeli geçtiğimiz yılın 28 Kasım'ında Baro Başkanı Tahir Elçi'nin katledilmesiyle verdiğini söyledi.
Elçi'nin neredeyse canlı yayın yapıldığı sırada katledildiğini ama buna rağmen dosyada fail bir yana her hangi bir şüphelinin bile bulunmadığını söyleyen Özmen, “Etkili ve hızlı bir soruşturma yapılmadığını net bir biçimde her fırsatta dile getiriyoruz. Bunu burada bir kez daha söylüyorum” dedi.
ELÇİ'NİN KATLİNDEN DEVLET SORUMLU
Uluslararası sözleşmeler ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarının etkili bir soruşturma yapılmaması durumunda yaşam hakkı ihlallerinden devletin sorumlu tutulacağına işaret ettiğini söyleyen Özmen, Türk devletinin Kürt sorununda geriye dönerek yeniden savaş politikasına yöneldiğini hatırlattı.
Savaş politikasına dönülmesinin sonuçlarını; sokağa çıkma yasakları, HDP'li milletvekillerinin dokulmasının kaldırılması, güvenlik güçlerin yargılanması engelleme için yapılan düzenleme olarak sıraladıktan sonra aylarca süren sokağa çıkma yasaklarının var olan yasalara bile aykırı olduğunu, sokağa çıkma yasağının uygulandığı yerlerde hakların sınırlanmayıp tamamen ortadan kaldırıldığını söyledi.
AKP'nin halkı topraklarından sürmek için yıkılıp yakılan yerleşim birimlerini kamulaştırdığını, 50 bin nufüslu Sur'dan 24 bin kişinin göç etmek zorunda kaldığını, ancak devletin Sur'un % 80'ine el koyduğunu ve bunun hiç bir biçimde kabul edilemeyeceğini söyledi.
SUR'DA YAŞAM YOK EDİLME RİSKİYLE KARŞI KARŞIYA
Tarihi yapıtlarının yanı sıra yaşam biçimi ve farklı kültürlerin bir arada yaşamasından dolayı UNESCO'nun Sur'u koruma altına aldığını söyleyen Özmen, “Ama ne yazık ki bu kültürler yok edildi ve edilmeye devam ediliyor... Sur'da 6 -7 bin yıldır süren yaşam yok edilme riski ile karşı karşıya” şeklinde konuştu.
Gazeteci-Yazar Cengiz Çandar, 2 gün önce Cenevre'de Birleşmiş Milletlerin İnsan Hakları Oturumu'nun başladığını ve BM İnsan Hakları Komiseri Zeid Raad Al Hussein'in konuşmasında Türkiye'de yaşanan insan hakları ihlallerini ve Nusaybin'în yerle bir edilmesini gündeme getirdiğini söyledi.
Birkaç önce aynı şekilde Cizre'nin yakılıp yıkıldığını ve Türkiye'nin insan hakları ihlallerinde dünya rekoru kırdığını söyleyen Çandar, son bir yıl içinde Türkiye'de ağır insan hakları, ifade, basın ve düşünce özgürlüğü ihlallerinin yaşandığını ve muhalif medyanın baskı altına alındığını, gazetecilerin tutuklandığını ve haklarında davalar açıldığını dile getirdi.
Erdoğan'ın tüm bu uygulamaları terörizme karşı mücadele ettiğini söyleyerek meşrulaştırmaya çalıştığını söyleyen Çandar, Erdoğan döneminde yapılanlarla Hitler döneminde Almanya'daki uygulamaların benzerliğine dikkat çekti.
TERÖRLE MÜCADELE YASASI MUHALİFLERİ SUSTURMAK İÇİN KULLANILIYOR
Pek çok kez Türkiye'ye gittiğini ve KCK duruşmalarına katıldığını söyleyen Sınır Tanımayan Avukatlar'ın İkinci Başkanı Loise Gunven, Türkiye'de terörle mücadele yasalarının muhalifleri susturmak amacıyla kullanıldığını, akademisyenler, gazeteciler ve aydınların yanı sıra sırf mesleklerini yaptıkları için bazı avukatların yargılandıklarını dile getirdi.
Uluslararası Af Örgütü'nden Andrea Boden, Türkiye'de ifade özgürlüğünün ağır bir kriz içinde olduğunu, her türlü muhalif sesin baskıyla susturulmaya çalışıldığını, haklarında davalar açıldığını ve en vahim gelişmelerin de Güneydoğu Anadolu'da yaşandığını söyledi.
Ceza yasalarındaki 301 ve 299. maddelerinin halkı ve aydınları baskı altına almak için kullanıldığını, Ağustos 2014 ila 2016 Mart'ına kadar olan sürede Cumhurbaşkanı'na hakaretten 1845 dava açıldığını söyleyen Boden, terörle mücadele yasalarının da özyönetim, ana dilde eğitim isteyenler ve protesto gösterilerine katılanlara karşı kullanıldığını ifade etti.