Kadın bedeni üzerindeki egemenlik çabasının geçmiş sonuçları

Kadın bedeni üzerindeki egemenlik çabasının geçmiş sonuçları

Primitif toplumlarda kadının doðurması ile cinsellik arasındaki baðın kurulduðu günden bu yana kadın bedeni üzerinde erkek egemen toplumun amansız bir iktidar kurma çabası süregeliyor. 9 bin seneden bu yana toplumun kendini üretme aracı olarak görülen kadın bedeni bugün de iktidarların üzerinden kendini geliştirdikleri bir meta konumunda. (bkz: Recep Tayyip Erdoðan’ın son dönem açıklamaları)

Kadın konusundaki ilk tabular Paleolitik zamanlara rastlar. Bu dönemde kadınlarla regl dönemlerinde ilişkiye girilmesi yasaktı. Daha sonraki dönemlerde bazı toplumlarda (ör. Yahudiler) regl dönemindeki kadının dokunduðu herşey kirlenmiş sayılırdı. Kadın regl dönemi bitene kadar dışlanırdı. Öyle ki eðer bir erkek regl olan kadınla aynı yataða girer sonra gider başka bir yataða yatarsa dahi onun yattıðı yataðın yakılması gerekirdi.

ARÝSTO’YA GÖRE KADIN

Antik Yunan’da Aristo’ya göre kadınların vücudu erkeklerin tohumlarını ekeceði bir pasif varlıktı. Sofokles ise sürülecek bir tarla gözüyle bakardı. Atina şehir devletinde kadınlar sadece çocuk doðuran bir varlık olarak görüldükleri için kamu hayatına katılmalarına izin verilmezdi. Kadınlar evlerinde oturur ve sadece aile ve köleler ile iletişim kurabilirlerdi.

BAKÝRE RAHÝBELER

Roma’daki dini zümre içerisinde en önemli konumdaki kadınlar bakire rahibelerdi. Tanrıça Vesta’nın hizmetkarı olduðuna inanılan bu kadınların bakireliði ile Roma’nın bekası arasında sıkı bir bað kurulmuştu. Öyle ki tarihte birçok defa Roma Ýmparatorluðunun orduları yenilgiye uðradıðı zaman bu bakire rahibelerin bir günah işledikleri ve artık bakire olmadıkları düşünüldüðünden canlı canlı gömülürlerdi. Bu gelenek neredeyse 1000 yıl sürdü. Hıristiyanlıðın gelmesiyle bu gelenek son buldu ancak bakire rahibeler manastırlarda yaşatılmaya devam etti.

ŞEYTANIN TEMSÝLCÝSÝ OLARAK KADIN

Ortaçað Avrupasında Hıristiyan din adamları kadınları “şeytanın yeryüzündeki kapısı” olarak deðerlendirirdi. Din adamlarına göre kadın “günaha davet” eden bir yapıya sahipti bu yüzden sıkı bir şekilde kontrol altında tutulmalıydı. Kadın cinselliði toplumun aðır denetimi altındaydı. Bu nedenlerdir ki Ortaçað Avrupasında 60 bini aşkın kadın hasatları bozmak, çocukların ölü doðmasına neden olmak, hastalık yaymak gibi “suçlardan” cadılıkla itham edilip öldürüldü. Bu davaların her birinin bir yerinde cinsellik vardı. Kadınların vücutlarında şeytanın izi aranırdı.

Hatta bir kadının çocuðu olmuyorsa o erkekleri kısırlaştırdıðı ve onların “tohumlarını” öldürdüðü gerekçesiyle öldürüldükleri dahi olurdu. Toplumun kendini yeniden üretmesini engelledikleri düşünülen cadılar hakkında akla hayale gelmedik hikayeler uydurulurdu. Bunlardan en ünlüsü cadıların erkeklerin penislerini keserek sakladıklarına ilişkin olanlardı.

KADIN CÝNSELLÝÐÝ SUÇ

18. yüzyılla birlikte cadı yargılamaları tarihe karışırken toplumun kadın cinselliði üzerindeki egemenliði bitmek bilmedi. Cinsel hastalıkların yayılmasının nedeni olarak “kötü kadınlar” gösterilirken birçok ülkede çok eşli olduðu düşünülen kadınlar fişlendi. Bunlardan en ciddisi Viyana’da yaşandı. Viyana polisi 19. yüzyılın başında şehirdeki “hafif meşrep” kadınların hepsini fişlemişti.

Kadın bedeni özellikle feodal ölçülerin egemen olduðu toplumlarda aşiretin, kabilenin, toplumun kendini yeniden üretme aracı olarak görülmesinin getirdiði uygulamaların sadece bir kısmı bunlar. Bugün de Recep Tayyip Erdoðan’ın bir ulusun kendini üretmesi için kadın bedeni üzerindeki tahakkümü ne gibi uygulamalar doðuracak göreceðiz.