Kalkan: Çözüm anahtarı İmralı’dadır
PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, Öcalan’ın özgürlüğü için mücadelenin yükseltilmesi gerektiğini vurgudı ve Çözüm anahtarı İmralı’dadır’ dedi.
PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, Öcalan’ın özgürlüğü için mücadelenin yükseltilmesi gerektiğini vurgudı ve Çözüm anahtarı İmralı’dadır’ dedi.
PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra gündeme gelen Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın sağlık ve güvenlik durumunu değerlendirdi. Öcalan’ın özgürlüğü için mücadelenin yükseltilmesi gerektiğini vurgulayan Kalkan, ‘Çözüm anahtarı İmralı’dadır’ dedi.
Kalkan, Kürt Özgürlük Hareketinin bundan sonraki tutumuna ilişkin yöneltilen sorulara şu yanıtları verdi.
Rojava’da da öne çıkan üçüncü yol stratejiniz var. Toplum eğer hem sıkıyönetime hem de OHAL’e halk mahkum değilse, bundan sonraki süreçte üçüncü yol stratejiniz Türkiye’de nasıl bir rol oynar? Ve halk nasıl bir mücadele izlerse bu gidişatı değiştirebilir?
DARBE GİRİŞİMİNİN DIŞ ETKENLERİ
Türkiye toplumu ulus-devlet faşizminin farklı versiyonları arasındaki iktidar çatışmasına mahkûm değil. Şuan olan da budur. Bu iktidar kavgasının küresel kapitalist modernite sistemiyle de bağlantısı var. Bu Ortadoğu’da süren bir çatışma...
Bu darbe girişiminde de dış destekler olabilir mi?
Kesinlikle. Şimdi ortaya çıkıyor ve çatışmaya dönüşüyor. Bu darbeyi Ortadoğu’da 26 senedir yaşanan ve 3. Dünya Savaşı denen savaştan kopuk ele almamak lazım. Bu, çatışmaların gelip Türkiye’ye dayanmasının bir sonucudur. Savaş şimdi Türkiye’den çözüm aramaktadır. Niye? Çünkü bu savaş ulus-üstü küresel sermaye güçleri ile bölgenin ulus-devlet statükoculuğu arasında bir savaştı. Ulus-devlet statükoculuğunu temsil eden birinci güçte TC devletidir. Dolayısıyla Türkiye değişime uğratılmadan Ortadoğu’nun hiçbir yerinde değişiklik olmadı.
Savaş körfezden başladı, Arabistan’ın, Güney Asya’nın birçok alanını dolaştı geldi ve Türkiye’de tıkandı. Şimdi bu çatışmanın, darbe girişimlerinin, karşılıklı darbe saldırılarının bu savaşla bağlantısı var. Bu da Türkiye’de iktidar kavgasıdır. Sistemin farklı iktidar blokları arasındaki iktidarı ele geçirme kavgası oluyor. Çatışmanın esası budur. Bu iktidar bloklarının birbirlerinden kısmen farkları var.
İKTİDAR ÇATIŞMASI
Türkiye bu çatışmaya mahkûm değil. Bunun dışında kendilerinin varlıklarını, özgürlüklerini garanti altına alacak, geliştirecek yeni bir sistem alternatifleri vardır; buna demokrasi deniliyor. Eğer bu çatışmaların taraflarını iki taraf sayarsak, o zaman üçüncü taraf denebilir. Ama onların dışında bir çizgidir. Devleti ele geçirme çatışması görülmeli. Çünkü bu toplum için değil iktidar bloklarının kendi çıkarlarını ve geleceklerini garanti altına almayı öngören bir çatışmadır. O halde burada halklara bir yarar yoktur.
Toplumun çıkarı bu çatışmanın dışında, Türkiye’yi demokratik birliğe götürecek gerçek demokrasidedir. Büyük edebiyatçı “ya gerçek demokrasi ya da hiç!” demişti. Yani demokrasi dışındaki her şey bir azınlığa hizmet ediyor; Fetullah’a mı Erdoğan’a mı! Al birisini vur ötekine! Bir birlerinden farkları ne?
Hatırlamak gerekirse, bir kaç yıl öncesine kadar da ittifak halindeydiler...
Birdiler; birlikte buraya geldiler. Şimdi bu kadar kanlı bıçaklı olmaları da birbirlerinin açıklarını çok fazla biliyor, birbirleriyle çok iç içe geçmiş olmalarından. Daha doğrusu suç ortağı olmalarından kaynaklanıyor. Bugün suçları açığa çıkmasın diye karşılıklı birbirlerini yok etmek istiyorlar.
Erdoğan “beraber yürüdük” diyordu ama beraber yürüdüklerinin hepsini atıyor. Öbürü de atıyor. Demek ki bu iktidarcı-çıkarcı güçler aslında beraber yürümüyorlar, çıkarları el verdiği ölçüde beraber yürüyor. Çıkar bitince beraberlikte bitiyor. Sonra büyük kavga başlıyor.
‘BARIŞ BLOKU’ ACİLEN ÖRGÜTLENDİRİLMELİ
Türkiye toplumunun çıkarı ise şimdi “çatışıyoruz” diyen taraflara tavır alacak bir demokratikleşmededir. Bunun için en geniş bir Barış ve Demokrasi Bloku’nun acilen Türkiye’de örgütlendirilmesi lazım. Bunun için birçok çevre toplandı ve bunun için çabalar var. O çabayı olumlu buluyoruz ve sonuna kadar destek veriyoruz. Bu birlik temel demokratikleşme ilkelerine dayanarak herkesi katabilecek özellikte olmalı. Herkesi içine almalı. Bir de herkes katılmalı.
Çünkü biz geçmişte de Kürdistan’a AKP saldırıları oldukça Türkiye’deki birçok kesime çağrı yaptık. “En geniş bir Demokrasi Bloğu olsun. AKP’nin yöneldiği faşist diktatörlüğü önleyelim” dedik. Böyle güçlü devrimci-demokratik blok oluşmadı. AKP faşizmine karşı nasıl bir demokratik birlik içinde olunması gerektiğini göstersin diye HBDH’yi oluşturduk.
Şimdiye kadar en geniş bir Demokratik Blok oluşsaydı Türkiye Fetullahçı-Tayyipçi çatışmasına mecbur kalmayacaktı. Darbe-Karşı Darbe sarmalı içeresinde gücünü ve potansiyelini tüketmeyecekti. Ortadoğu’ya örnek olacaktı. Bunun şimdiye kadar yapılamamasından dolayı herkes özeleştiri gereklidir. Biz hareket olarak özeleştirel yaklaşıyoruz. Herkes böyle yaklaşmalı ve biraz birbirimizi dinlemeli, eleştirileri dikkate almamız gerekli. Bir de sorumlu yaklaşarak “ben görevimi yaptım, ancak bu kadar oldu” denilemez. Görevi yapan başarır da.
Türkiye’de demokratik güçlerin bir başarısızlılığı var. Çünkü Türkiye’nin darbe çatışmalarına sahne olmasını engelleyememişlerdir. Demokratik birlik oluşturamadıkları için etkili demokrasi mücadelesi yürütemediler. Şimdi doğru özeleştiri, yapılamayanın hemen yapılmasıdır.
Böyle bir demokratik birlik Türkiye’yi darbe sarmalından çıkarabilir mi?
Kesinlikle değiştirebilir.
Böyle bir sonucun doğabileceğine inanç zayıflığımı var?
Tersine çok inançlı olunmalı. Şunu söyleyebilirim: Darbeciler birbirlerine darbe vurdular ve her iki tarafta da en zayıf konumunu yaşamaktadır. AKP sözde iktidarı eline almış ve güçlenmiş. Bu gerçek dışıdır. Kendini öyle göstererek toplumu bastırmak, demokratik güçleri mücadeleden uzaklaştırmak istiyor. Ama bilinmeli ki, mevcut durumda iktidar odakları en zayıf konumunu yaşıyorlar. Böyle bir darbeci çatışmaya götüren tekçi ulus devlet sistemi parçalanmış durumdadır. Bunun direği orduydu, bu ordunun da ne olduğu görüldü.
BU SİSTEMİN ÖMRÜ BİTMİŞTİR
Demokratik siyasetin işlemediği bir sistemin caniler ürettiği ortaya çıktı. Biz “Sur, Cizre ve Nusaybin’de caniler var” derken, “kahramanlar var” diyenler şimdi onların cani olduğunu kabul ediyorlar. O halde bu sistemin ömrü bitmiştir. Hiç kimse tamir edemez.
Erdoğan’ın karşıtlarını tasfiye ederek, sistemi kendi çıkarları doğrultusunda tamir etme çabaları kesinlikle sonuç vermeyecektir. İstediği kadar çabalasın, en kısa zamanda demokratikleşmenin önünü açmaz ve OHAL ile diktatörlüğünü geliştirmeye çalışırsa yeni darbeler olacak. Bu sefer kendi içlerinden darbeciler çıkacak, bunlar Erdoğan’ın en yakınları olacak.
Bunu söylemek bir kehanet değil. Ben daha önce “Erdoğan 24 Temmuz, 1 Kasım’ı göremeyebilir.” Davutoğlu da bu şekilde düştü. Bunu bilmek için kahin olmaya gerek yok. Mevcut zihniyet ve politika ile Türkiye toplumunu yürütemezsin. Çünkü bu zihniyet ve siyaset kendi içinde çelişki ve çatışma üretiyor. Eğer bu durum değiştirilmez darbe üstüne darbe gelişecek. Türkiye’yi daha ağır bir çelişki ve çıkmaz içine sürükleyecekler.
Erdoğan ve AKP çevreleri “elimdeki polis gücüne dayanarak tahakküm kurarım” diyor. Bunun karşısında tüm ezilenler birlik olmalılar. Cesaretli olmalıdırlar. Birlik olup, mücadele ederlerse diktatörlüğü yıkmanın, Türkiye’de demokratik devrimi gerçekleştirmenin imkan ve fırsatları her zamankinden fazla var.
Kurtuluş darbecilerde de, Erdoğan’ın diktatörlüğünde de değildir. Kurtuluş demokraside, özgürlüğe ve demokrasiye dayalı barıştadır. Kurtuluş demokratik Türkiye, özgür Kürdistan’dadır. Bu mücadeleye hizmet etmeyen her çaba diktatörlüğe hizmet ediyor ve Türkiye’yi çatışma içinde tutuyor.
Şimdi insanlar gerçekten onurlu ve şerefli, kardeşçe ve birlik halinde bir yaşam olsun istiyorlarsa, bunun iktidar blokları halindeki darbeci çatışmalar ile mücadeleden geçtiğini bilecekler. Bunun yolu demokrasi bloğunu geliştirmekten ve her türlü diktatörlüğe ve darbeciliğe karşı demokratik Türkiye’yi oluşturma mücadelesinden geçiyor.
DARBE SÜRECİ DEVAM EDİYOR
Darbe girişimiyle başlayan süreci yeni bir dönemin başlangıcı olarak değerlendirebilir miyiz?
Aslında bu süreç devam eden bir süreçtir. Sürecin bu hale gelmemesi için Önder Apo insanüstü bir çaba harcadı. Bunun üzerine İmralı’da görüşmeleri de durdurdular. 15 aydır Önder Apo ile herhangi bir görüşme olmuyor. İmralı’da neler olduğunu bilemiyoruz. İmralı’nın kapıları muhakkak açılmalı, Kürtler bu kapıları açana kadar da durmamalıdır. Net olarak söyleyebiliriz, bizim elimizde herhangi bir bilgi yoktur. Sadece Adalet Bakanı bir açıklama yaptı, eğer onun dediği gibi ise o zaman kapıları açsın.
Kendi meclislerinin bile vurulduğu bir ortamda bu açıklama Kürt halkını ikna edebilir mi?
Yanında çalışan insanların, yaverinin, komutanının kafasına silah dayadığı bir ortamda nasıl inanılsın, kim inanır? Dolayısıyla inanılırlığı yoktur. Bundan dolayı Önder Apo’nun güvenliği ve özgürlüğü için mücadeleyi yükseltmek, sokaklara dökülmek, Önder Apo’ya özgürlük nöbetleri geliştirmek gerekiyor. Bu işin bir boyutudur.
ÇÖZÜM ANAHTARI İMRALI’DADIR
İkincisi, süreç Önder Apo’nun çabası ile başladı ve devam ediyor. Önderlik aynı noktada duruyor. Bütün bu çatışmaları durdurmak isteyen varsa, onun düşünce yaratanı da politika üreteni de İmralı’dadır. Çözüm anahtarı oradadır.
Acil olarak demokratik çözüm gereklidir. Bunun dışında Türkiye’yi kurtaracak bir yol yoktur. Düne kadar bazı demokratik çevreler bu gerçekliği görmediler. Darbeyi görmediler, iç çatışma etkenlerini görmediler. Basitçe sorunların çözülebileceğini veya durumun idare edilebileceğini sandılar. Şimdiki gelişmeler de yeni olan, durumun öyle olmadığının açığa çıkmış olmasıdır.
Çok büyük bir tehlike var. Mesela her şey Cumhurbaşkanlığı muhafız alayında yürütülmüş. Erdoğan herkesi suçluyor, ama kendi yaveri, muhafızı o durumda çıktı. Kendi çalıştıkları öyledir. Yani bozulma, ahlaksızlık çok ileri düzeydedir. Bu sadece kendilerine yaratmıyor, toplum için tehlike yaratıyor.
Birbiriyle vuruşuyorlar ve biz “Allah belalarını versin” diyemeyiz. Bütün toplum bu durumdan zarar görüyor, o zaman hepimizin sorunudur. Durum ciddidir, tehlike onlar için değil daha çok ezilenler için, emekçiler için, halklar için var. O halde ezilenler, emekçiler, halklar kendi gerçeğine sahip çıkmalıdırlar.
Türkiye için artık şunu söyleyebiliriz: Lozan Antlaşması temelinde gelişen ve Kürdü inkar ve parça eden sistem artık yıkılmıştır. Kendi içerisinde bir iç çatışmaya girmiştir ve artık yeni bir Türkiye kurulacaktır. Bu yeni Türkiye nasıl kurulacak, bu yeni Türkiye’de kimler nasıl yer alacak; Şimdi bunun mücadelesi veriliyor.
YENİ BİR BAŞLANGIÇ YAPILMALI
Bu anlamda demokrasi bloğunun oluşturulması yeni bir süreç olmalıdır. Yani bir başlangıç yapılmalı ve bu cesaret ve bilinç ile olmalıdır. Kimse bu konuda en küçük bir tereddüt ve endişe taşımamalıdır. Türkiye’yi yıkmaya çalışanlar bu kadar gözü karalar. O halde devrimci ve demokratik güçler de fedakar olmalı ve kendi aralarındaki nüans farklarını aşıp, büyük bir mücadele gücü haline gelmelidirler.
Kürt özgürlük hareketi ve Kürt halkı direnişini bu temelde geliştirecek. Kürt halkının direnişçi tutumu bütün Türkiye halklarının özgürce var olduğu demokratik sistemi birlikte yaratmak için ortak mücadeleye çağırıyor.
Darbe girişimiyle birlikte Kürt halkı açısından yeni tehlikeler de ortaya çıkmış mıdır? Süren bir savaş var ama halka dönük saldırıların artmasını bekliyor musunuz?
Darbeci girişimlere karşı süreç demokratikleşme temelinde geliştirilmezse, darbeciler de dahil olmak üzere, herkes için tehlike vardır. Herkese saldırı olabilir. Bu sistem ve ortamda kimsenin güvenliği yoktur; rahat vermesi mümkün değildir. Bu bakımdan ilan edilen OHAL ile amaç AKP’ye muhalif olan herkesi ezmek istiyorlar. Bunu zaten bir yıldır Kürtler üzerinde uyguluyorlar.
AKP KÜRDİSTAN’DA ÖZEL SAVAŞI EN FAZLA TIRMANDIRAN İKTİDAR OLDU
Kürdistan’da OHAL süreci şimdi değil, 24 Temmuz 2015’ten bu yana pratik olarak zaten var. Bir yönüyle de Kürdistan’da OHAL hep vardı. Hep kaba şiddetle olmadı, yöntemleri değişti. Ama AKP iktidarı Kürdistan’da özel savaşı en fazla tırmandırdan iktidar oldu. Askeri boyutta sürdürmediği zaman polis terörü biçiminde sürdürdü; ekonomik, hukuki terör ve psikolojik savaş biçiminde sürdürdü. Yalan, hile, oyalama biçiminde sürdürdü.
Son bir yılda AKP iktidarının Kürdistan’da yaptığı ancak Dersim soykırımıyla kıyaslanabilir. Cizre ve Sur’da olanlarla ancak Dersim’de olanlar kıyaslanabilir. AKP böyle bir saldırı sistemi uyguladı. Bu nedenle OHAL Kürdistan için yeni değildir.
FAŞİZMLE UZLAŞMA OLMAZ
Biz daha önce de uyardık. Türkiye’de demokrasi mücadelesini geliştirmezseniz, Faşizmle uzlaşma olmaz. Yarın sana da gelir, ortak bulamazsın. Ve geldi tabi. Dün Kürtlerle birlik olunsa ve mücadele edilseydi bugün Türkiye’de OHAL terörüne maruz kalmayacaktı.
Kürt toplumu ise tehlikenin büyüklüğünü görmeli. TC rejiminin, onun zihniyetinin Kürde biçtiği soykırımdır. Erdoğan, “ya baş verecekler, ya baş eğecekler” dedi. Karşımızdaki rejim böyledir.
O halde Kürt, Kürt olarak kalacaksa dişini tırnağına takarak, bilinçlenip örgütlenerek bu rejimi yıkması gerekiyor. Mücadelesizliği vaaz eden bütün düşünceler yanlıştır.
Cizre, Sur ve Kürt kentlerindeki halklar, 94’ köylerde, şimdi ise kentlerde büyük bir cesaret ve fedakarlık örneği gösterdiler. Hepsini selamlıyorum, büyük anlam biçiyoruz, büyük değerlerdir. Bunda ısrarlı olmamız lazım. Yaşam sistemimizi bir mücadele olarak örgütlemeliyiz. Bu soykırım dayatmasına karşı, ancak bilinçli ve örgütlü olup mücadele edebilirsek var oluruz.
AKP 24 Temmuz saldırıları ile başlattığı saldırılarını, ikinci yılında OHAL ile başka bir aşamaya geçirdi. Onun için AKP’nin yeni yöneliminin en büyük hedefi yine Kürtler olacak. OHAL ile yine en fazla Kürtlere saldıracaklar. Kürdistan’da başlattıkları soykırımı devam ettirmeye çalışacaklar. O bakımdan demokratik özyönetim direnişi gelişerek sürecektir. Yeni yöntem ve taktikler belirlenmelidir. Hedeflerinin daha iyi belirlemeli, öyle gereksiz hedeflere vurmamalıdır. Vurduğu hedefler kendisini güçlendirmelidir. Hem kentlerde, hem de kırsal alanda böyle yapmalıyız.
GERİLLA DİRENİŞE ÖNCÜLÜK EDECEKTİR
Gerilla ve öz savunma bu direnişe öncülük edecektir. Kürt gençliği kahramanlık çizgisinde yürüyor. Kürt gençliği şimdiye kadar kahramanca direndi, AKP’nin OHAL saldırılarını da yenilgiye uğratmak için ne gerekiyorsa yapacaktır. Bu bakımdan hareket olarak daha etkili bir özgürlük direnişini geliştireceğiz. Bütün halk ve yurtseverler bu demokratik öz yönetim direnişini kendine görev bilecek ve katılım göstereceklerdir. Kürdistan halkının bütün dinamiklerine çağrımız; daha başarılı yöntemlerle demokratik özyönetim direnişini geliştirme çağrısıdır.