Kanar: Gerçek pusu davaları KCK davalarıdır

KCK davalarının Gülen cemaatinin kumpas davaları olarak sayılmamasına tepki gösteren hukukçu Ercan Kanar, KCK ve sol dosyalarında yapılan hukuka aykırılıklarının Ergenekon ile Balyoz davalarından kat be kat fazla olduğunu vurguladı.

ANF’ye konuşan Kanar, gerçek siyasi pusu davalarının KCK davaları olduğunu söyledi. Mevcut iktidar ve yargı pratiğinin söz konusu Kürt ve sosyalist muhalifler olunca eski uygulamaları aynı katılıkla devam ettirme eğilimde olduğuna işaret eden Kanar, Ergenekon, Balyoz davalarında olduğu gibi, KCK ve sol davalarında da yapılan işlemlerin geçersiz kabul edilip, derhal beraat kararı verilmesi gerektiğini kaydetti.

‘KCK VE SOL DAVALARINDA Kİ HUKUKSUZLUK KAT BE KAT FAZLA!’

Mevcut hukuk sisteminde ve yargı pratiğinde egemen olan anlayışın geçmişteki anlayışlardan farklı olmadığını vurgulayan hukukçu Ercan Kanar, “Özellikle Kürtlerle ve sol kesimlerle ilgili davalarda Kemalistlerden, Fethullah Gülen Cemaatine yakın yargıç ve savcıların dönemine, AKP yargı pratiğine egemen olduğu bu döneme kadar hep çifte standart uygulamaları yapılmıştır” diye konuştu. KCK ve sol dosyalarında yapılan hukuka aykırılıklarının, Ergenekon ile Balyoz davalarından kat be kat fazla olduğuna işaret eden Kanar, Ergenekon ve Balyoz davalarında da hukuka aykırılıklar yaşandığını, savunma hakkının kısıtlandığını, suni deliler üretildiğini ancak KCK ve sol davalarında bu hukuksuzlukların zirveye çıktığına dikkat çekti. Kanar, bu hukuksuzluklardan birkaçını şöyle örneklendirdi: “O dönem uygulanan Ceza Muhakemesi Yasasına göre ağır cezalık tüm soruşturmalarda bizzat savcının bulunması gerekirken, KCK ve sol dava dosyalarında yapılan tüm işlemeler emniyetin keyfine bırakılmıştır, savcı hiçbir ciddi denetimde bulunmamış, nezaret dahil etmemiştir. Yine Ergenekon ve Balyoz davalarında gizli tanıklar bizzat savcı tarafından dinlemiştir ama KCK ve sol davalarında gizli tanıkları dileme lüzumu dahil bulmayan savcı, emniyetin düzenlendiği tutanaklara dayanarak gizli tanıkların beyanlarını gerçek kabul etmiş ve tutuklama istemiyle şüphelileri mahkemeye sevk etmiştir. Diğer soruşturma işlemleri için de bu geçerlidir; gerek arama, yer gösterme gibi işlemler de tamamen emniyetin inisiyatifine bırakılmıştır. Bu anlamda gerçek siyasi pusu davaları KCK davalarıdır. Bunu vurgularken Ergenekon ve Balyoz davalarının normal soruşturulduğunu, normal yargılanmalar yapıldığını demiyorum elbette. O davalarda torba davalardı ve birçok kişi hiç ilgisi olmadığı halde sanık konumuna düştü ve ceza aldı. Ki o davalarda sanık olanların bir kısmı esas olarak failli meçhul cinayetlerden, gözaltındaki kayıplardan, Kürtlere yapılan zulüm fillerden yargılanması gerekirdi ancak bu konulara hiç değinilmedi. İktidar sadece kendisine yapılan muhalefeti temel alarak bu davalardaki senaryoları kurguladı.”

SÖZ KONUSU KÜRT VE SOSYALİST MUHALİFLER OLUNCA…

Darbe girişimin ardından cemaat üyesi olmak iddiasıyla pek çok yargı mensubunun tutuklandığını hatırlatan Kanar, tutuklanan bu yargı mensuplarının içinde KCK davalarını yürüten hakim ve savcıların da yer aldığına işaret etti. Kanar, “Basından öğrendiğimiz kadarıyla cemaate yapılan son operasyonda KCK davalarına bakan yargıç ve savcılar da var. Mesela KCK avukatlar dosyasına bakan mahkeme başkanı tutuklandı. Yine KCK ana davasına bakan heyette ki yargıçların da tutuklandığını basından öğreniyoruz. Bunun dışında, Savcı Zekeriya Öz yurtdışına kaçarken, KCK ana davasının iddianamesini hazırlayan Savcı Adnan Çimen de havaalanında kaçarken yakalandı. Şu anda o dönemin KCK davalarına bakan yargıçların önemli bir bölümünün suni deliler üretmek ve Gülen cemaati yanlısı olmak iddialarıyla gözaltına alınıp, haklarında soruşturma başlatıldığını biliyoruz” dedi. Ergenekon, Balyoz davalarında olduğu gibi, KCK ve sol davalarına bakan söz konusu yargıç ve savcıların yaptığı işlemlerin de geçersiz kabul edilmesi, yeniden ele alınması ve derhal beraat kararı verilmesi gerektiğini vurgulayan Kanar, Ceza Muhakemesi Yasasında da bu yönde bir düzenleme olduğunu hatırlatarak, “Ama ne var ki, bugün ki mevcut iktidar ve yargı pratiği söz konusu Kürt ve sosyalist muhalifler olunca eski uygulamaları aynı katı bir şekilde devam ettirme eğilimdeler” diye konuştu.

‘GEÇİCİ MADDE ANAYASAYA AYKIRI!’

Avukatlar olarak yaklaşık iki senedir Özel Yetkili Mahkemeleri kaldıran yasaya son anda eklenen geçici maddenin anayasaya haykırı olduğunu belirtiklerini aktaran Kanar, “Geçici madde maalesef 6526 sayılı yasasına, yani Terörle Mücadele Kanunu'nun (TMK) 10. maddesi uyarınca kurulan Özel Yetkili Mahkemelerini kaldıran yasasının ruhuna aykırı olduğunu söyledik. Çünkü 6526 sayılı yasasında, Özel Yetkili Mahkemelerde görev yapan yargıç ve savcıların, dürüst yargılama hakkını ve masumiyet karinesini ve silahların eşitliği ilkesini ihlal ettiklerini, suni deliler ürettiklerini gerekçeyle bu mahkemelerin yargılama hukukunun tüm temel kurallarına aykırı olduğunu belirtiliyordu. Yani bizim yıllardır savunmalarda söylediğimiz sözler, bu yasanın gerekçesinde vurgulanmıştı. Ancak yasanın gerekçesinde bu belirtilmesine rağmen, meclisten geçerken ek bir madde eklendi ve bu yargıç ve savcıların yaptığı işlemlerin geçerli olduğu ve yargılamaların kaldığı yerden devam edileceği gibi yasanın ruhuna aykırı bir düzenleme koydular” diye konuştu.

‘DAVALAR TEKRAR GÖZDEN GEÇİRİLİP, BERAAT KARARI VERİLMESİ GEREKİR!’

Avukatlar olarak KCK İstanbul ana davasında ve KCK Basın davalarında bu geçici maddenin anayasanın eşitlik ilkesine, anayasanın ikinci maddesine ve yine dürüst yargılanma hakkını düzenleyen 36. İle 38. Maddelere aykırı olduğunu öne sürerek iptal edilmesi için Anayasa Mahkemesine (AYM) gönderilmesini talep ettiklerini hatırlatan Kanar, İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesinin de hukuka uygun bir karar vererek bu talebi kabul ettiğini ve dosyaları AYM’ye gönderdiğini söyledi. “Ne yazık ki şu ana kadar AYM kararını henüz açıklamış değil” diyen Kanar, AYM’nin karar verdiği fakat gerekçesi hazır olmadığı için kararın açıklanmadığını aktardı. Böyle bir süreçte kararın derhal açıklanması gerektiğini belirten Kanar,” AYM bizim düşüncemiz yönünde karar verilmesi gerekir. Kararı bu yönde olmasa da bile, yerel mahkemeler mevcut durumu dikkate alması gerekiyor. Madem bu savcı ve yargıçların birer hukukçu gibi davranmadıklarını, tamamen cemaatin istemlerine, iradesine uygun bir şekilde ve cemaatin bir memuru gibi davrandıkları iddia ediliyor, o zaman mevcut davalarda da tekrar gözden geçirilip, beraat kararı verilmesi lazım” dedi.

‘CEMAAT KADAR AKP ‘DE SORUMLU!’

Bu hukuksuzluklardan cemaat kadar AKP iktidarın da sorumluluğu olduğunu belirten Kanar, her şeyin cemaatin üstüne atarak iktidarın kendi sorumluluğundan kurtulamayacağını kaydetti. Devlet adına yapılan tüm bu işlerin bir kahvehanede veya bir aile ortamında yapılan işler olmadığını hatırlatan Kanar, bu işlerin yapıldığı süreçte iktidarda olanların da hukuki ve siyasi sorumluluğun olduğunu söyledi. Yapılan tüm hukuksuzluklarda hem cemaatin hem de iktidarın rolü olduğunu vurgulayan Kanar, “Eğer cemaat aktif olarak bu işlerin santraforluluğunu yaptıysa, oyun kuruculuğunu da iktidar yapmıştır” diyerek, şu hatırlatmalarda bulundu: “KCK operasyonları kapsamında avukatlar gözaltına alınmadan önce Tayyip Erdoğan’ın uzun süre danışmanlığını yapan Yalçın Akdoğan gazete köşesinde İmralı’ya giden avukatları hedef gösteren yazılar yazıştı ve daha sonra başbakan olan Erdoğan da Asrın Hukuk Bürosunu hedef gösteren açıklamalarda bulunmuştu. O konuşmadan 1.5 ay sonra, Kasım 2011 ‘de ülke çapında Kürt avukatlarına yönelik cumhuriyet tarihinin en büyük operasyonu yapıldı. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan ve tüm bakanlar o dönem yapılan tüm operasyonlara sahip çıkmışlardır ve savunmuşlardır. Ergenekon ve Balyoz davalarında kendilerini savcı bile ilan etmişlerdir. Ama bu savcılık esas KCK ve sol davalarında yapılmıştır, AKP iktidarı kuvvetler ayrılığını ayaklar altına alarak savcılık rolüne soyunmuştur. O nedenle iktidarın da hukuki sorumluluğu vardır ve o dönem bu işlerde rol alanlar da yargı önüne çıkartılmalıdırlar.”