Kaplan: Kayyum zihniyeti kazanamaz

HDP Eşbaşkan Yardımcısı Salim Kaplan, bin yıl geçse de bu coğrafyada kayyum zihniyetinin seçim ve sonuç kazanmasının mümkün olmadığını söyledi.

HDP Demokratik Yerel Yönetimlerden Sorumlu Eşbaşkan Yardımcısı Salim Kaplan, Kürdistan’ın egemenlerin laboratuvar çalışmalarıyla teslim alınabilecek bir coğrafya olmadığını vurgulayarak, "Bu saatten sonra da olması tarihin akışına ters olur. İktidar bundan bir sonuç alamayacaktır, ancak bu uygulamalar yaşanan acıları giderek derinleştiriyor ve bizleri toplumsal barıştan uzaklaştırıyor. Oysa bu yaralı coğrafyanın ihtiyaç duyduğu tek şey barışla yaralarını sağaltmasıdır" dedi.

HDP Demokratik Yerel Yönetimlerden Sorumlu Eşbaşkan Yardımcısı Salim Kaplan, Türk devletinin kayyum rejimiyle ilgili ANF'ye konuştu. Kaplan, 2015’ten sonra derinleşen savaşla birlikte devletin Kürtleri artık bir dış düşman olarak gördüğünü söyledi. Kaplan, buna paralel olarak da topyekun bir iradesizleştirme, hafızasızlaştırma, değersizleştirme ve toplumu iğdiş etmenin hedeflendiğini kaydetti.

KAYYUM REJİMİNDE DİRETME

Kayyumların devletin bu yöneliminin bir parçası olarak iktidarın yeni yönetsel aygıtı olduğunu vurgulayan Kaplan, şöyle devam etti. "İktidar bu yönelimiyle vesayetçi bir rejim inşa etmek istiyor. Kayyumlar yeni bir rejim inşası olarak karşımızda duruyor. Bu yeni rejim, hafızasını ise Şark Islahat Planı, Umumi Müfettişlik, OHAL pratiklerinden alıyor. Kürt halkının özgürlük talebi, bu talebin Türkiye'de bulunan işçi-emekçi kesimlerle buluşması, Anadolu ve Mezopotamya’nın kadim halkları ile bir araya gelmesi, büyüyen ve gelişen kadın özgürlük güçleriyle ortaklaşması mevcut iktidarı derinden sarsan bir tehlike olarak okundu. Dolayısıyla iktidar kendi varoluşunu Kürt’e mutlak kaybettirmede görmeye başladı. Yerel yönetimler ile kendi kendisini yönetecek ve bunun üzerinden güçlenebilecek bir halk gerçekliği, iktidarını baki kılmak isteyen AKP-MHP için aşılması gereken en büyük engel olarak tanımlandı. Siyasal hedefine ulaşabilmek gayretiyle sürekli ve ısrarlı bir şekilde kayyum rejiminde diretmeye devam ediyor."

TEKÇİ, CİNSİYETÇİ VE İKTİDARCI

Kayyumların, vesayetçi rejimin yönetim aygıtı olarak Kürdistan halklarının değerler merkezine ve hafızasına saldırarak göreve başladıklarını söyleyen Kaplan, "En nihayetinde yaşam bağınızı dil ve kültür; politika bağınızı da hafıza birikimi ile yaparsınız. Bu bağlamda dil, kültür ve hafıza birikiminiz komşu halklar ile inşa ettiğiniz değerler merkeziniz haline geliyor. Sonuçta en yalın haliyle kentler insani etik birlik merkezidirler. Bu kentlerde politik ve ahlaki olarak varsınız ve bunlar üzerinden kurumsallaşırsınız. HDP'nin demokratik, halkçı, ekolojik ve cinsiyet özgürlükçü bir paradigması var. Türkiye Cumhuriyeti'nin tekçi, iktidarcı, bürokratik, hiyerarşik ve cinsiyetçi kamu idare yapısına alternatif olabilecek evrensel bir anlayıştan bahsediyoruz. Demokratik dünyanın birçok ülkesinde benzer bir yönetim anlayışı olmakla beraber yerel yönetimlerde uyguladığımız eşbaşkanlık sistemi ile dünyaya da örnek olabilecek bir yönetimle topluma hizmet etmeye çabalıyoruz" şeklinde konuştu.

KURDÎ SEMBOLLERE SALDIRILAR

Kaplan, tüm bu uygulamaların halkta muazzam karşılık bulan, umut vaat eden başka bir yaşamın da mümkün olduğunu gösteren çalışmalar olarak rıza almayı başardığını ifade ederek, şunları ekledi: "Rıza alma başarısının yarattığı yeni yaşam hikayesini sönümlendirmek için bizim bin bir emekle oluşturduğumuz kurumlara saldırılar oldu ve devam ediyor. Belediyelerimizden çok dilli tabelaları indirerek, çok dilli hizmet veren internet sitelerini tek dile çevirerek, tüm kadın kurumlarını kapatarak ve hatta kadın kurumlarına erkek müdürler atayarak; en başta Roboskî anıtı olmak üzere Ehmedê Xanî, Orhan Doğan, Uğur Kaymaz ve Seyit Rıza'nın anıtını kaldırıp yerine ucube şekiller dikerek bu yönelimlerini devam ettiriyorlar. Bunların hepsi hafıza ve değer kırım politikalarının sonucu olarak bir sistematik bütünlük içerisinde yapılıyor. Sonuçta kayyumların yüz yıldır devam eden asimilasyon politikalarının günümüzde güncellenmiş hali olduğu bu uygulamalarla ispatlanmış oldu. Hafızalarda yer eden Kayapınar belediyemize ait çok dilli eğitim veren kreşe yönelik saldırı bunun en iyi izahını yapmaktadır."

ÖRGÜTLÜ KÖTÜLÜK HALİ

HDP'li belediyelerin gasp edilmesi karşısında cılız kalan kamuoyu tepkisine ilişkin de konuşan Kaplan, şu değerlendirmelerde bulundu: "Karşımızdaki iktidar kötücül hegemonik bir zihniyete sahip. Örgütlü bir kötülük hali var. 1933-1944 Nazi Almanya'sını aşan kolektif saldırı uygulamaları var. Binlerce düşünür, aydın, siyasetçi ve gazeteci tutuklu şu an. Onlarca seçilmiş belediye başkanı ve parlamenter arkadaşımız rehine durumunda. On binlerce kamu emekçisini işlerinden attılar. Çocuğa dair cinsel istismarın ve kadına yönelik cinayetlerin sıradanlaştığı, adalete güvenin yüzde 3'lerde düzeyinde olduğu bir ülke gerçekliği var karşımızda. Erdoğan ile ilişkisini oldukça sorunlu bir pazarlık üzerinden götüren bir Batı dünyası gerçekliği ile karşı karşıyayız. Haliyle böylesi ortamlarda toplumdan çok kitlesel tepkilerin gelişmesini beklemek sosyolojinin akışına ters olur."

DEMOKRATİK POLİTİK TUTUM

İktidarın 18 yıllık uygulamalarına karşı muazzam bir öfkenin biriktiğini vurgulayan Kaplan, şöyle sürdürdü: "Birikmiş öfke haline örgütleme konusunda en başta HDP ve muhalefetin geri kalanın üzerine düşen rolü tam anlamıyla oynadığını söylemekte yanılgılı olur. 31 Mart seçimlerinde ortaya koyduğumuz kaybettirme stratejisi ve devamında gelen demokrasi ittifakı çalışmalarımız ile bir ivmenin kazanıldığını da söylemek mümkün. Burada en belirleyici olan olgu, iktidarın ceberut uygulamalarına rıza göstermeyen toplumun bütün dinamiklerini demokrasi, özgürlükler emek ve toplumsal barış taleplerinin etrafında buluşturmayı sağlamak olacaktır. Bunları gerçekleştirmeye çabalarken de demokratik bir mücadele hattını kararlılıkla sürdürmek önemlidir. Toplumun rıza göstermeyen milyonları ile demokratik ittifakı sağlamak etkin ve sonuç alıcı demokratik mücadele hattını büyütmek için HDP'nin muazzam bir yoğunlaşması ve kararlaşması söz konusudur. Önümüzdeki birkaç gün içerisinde alacağımız demokratik politik tutumumuzu Türkiye halkları ile paylaşacağız."

YEREL YÖNETİMLERİN ÇÖZÜMDEKİ ÖNEMİ

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın yerel yönetimlerle ilgili fikirlerine dikkat çeken Kaplan, şunları dile getirdi: "Sayın Öcalan, Kürt sorununun çözümünün yüzde 95'nin yerel yönetimler sorunu olduğunu belirtiyor. Dolayısıyla Kürt sorunun barışçıl çözümü noktasında yerel yönetimlere tarihi misyon biçiyor. Çok haklı olarak yurttaşların yönetimlere etkin katılımı ile aşılmayacak hiçbir sorunun olmayacağını söylüyor. Bizler de yirmi yıllık deneyimlerimizde bu olguları gözlemleme şansına sahip olduk. Yerel yönetimlerin bahsedilen tarihsel misyonlarını yerine getiremediğine, var olan kazanımların da korunamadığına yönelik eleştirilerini avukatlarının kamuoyuna yaptıkları açıklamalardan öğrenebildik. Temelde yatan sorunun atfedilen tarihsel misyonun kavranmasında ve bunu pratikte yoğunlaşma eksikliğinde olduğu kanaatindeyim. Etkin bir yerel yönetimler pratiğiyle bugün toplumsal barıştan söz ediyor olabilirdik. Bu bağlamda ciddi eksiklikler yaşadığımız aşikardır."

MUHALEFETİN SESSİZLİĞİ

Türkiye muhalefetinin HDP'li belediyelerin gasp edilmesiyle ilgili tutumlarını da değerlendiren Kaplan, şunları vurguladı: 'İkinci kayyum dönemi' olarak tanımladığımız 19 Ağustos 2019 ile başlayan saldırılara yönelik toplumun birçok kesiminden, meclis içi ve meclis dışı siyasal partilerden, Abdullah Gül'e kadar uzanan kimi şahsiyetlerden, uluslararası platformlara kadar ciddi ve anlamlı tepkiler gelişti aslında. Gelişen bu tepkiler karşısında mevcut iktidar ne ulusal ne de uluslararası kamuoyunda kayyum politikalarını savunabilecek argüman bile geliştiremedi. Hele de Nisan tarihli yani mevcut belediye eşbaşkanlarımız daha mazbatalarını bile almadan seçimlerin ertesi günü hazırlandığı anlaşılan kayyum belgesinin ortaya çıkması, iktidarı oldukça zora soktu. Bu zorlanma hali iktidarın kayyum politikalarını toplum nezdinde mahkum etme ve gasp ettiği yerleri iade etme konusunda muazzam fırsatlar doğurdu. Ancak gelen tepkilerin süreklileşmemesi muhalefet partilerinin HDP ile ortak demokratik bir mücadelede yan yana görünmek istememeleri tepkinin sadece açıklamalar ile sınırlı kalması iktidarın elini güçlendiren bir gerçekliğe dönüştü."

MESLEK ÖRGÜTLERİNE DE KAYYUM REJİMİ

İktidarın, muhalefetin cılız tepkilerinden güç alarak saldırılarına devam etme durumunu eleştiren Kaplan, "Oysa biz Ağustos tarihli MYK adına yaptığımız açıklamamızda kayyım politikalarının Türkiye demokrasisine bir darbe olduğu tespitini yapmıştık. Bu bağlamda eğer HDP belediyelerinin etrafında bu ülkenin seçme ve seçilme hakkı demokrasisini bugün hep birlikte savunmazsak, koruyabileceğimiz tek bir demokratik kurumun kalmayacağını belirtmiştik. Toplumun tüm kesimlerine, en başta da mecliste bulunan siyasi partilere ve sivil toplum örgütlerine demokratik mücadeleyi birlikte yükseltme çağrılarında da bulunduk. Ancak kimi oldukça kıymetli dayanışma gösteren kurumlar olsa da bu çağrıya istenilen düzeyde bir karşılık bulamadık. Bugün barolar ve meslek örgütlerinin seçim yöntemlerine müdahale aslında 19 Ağustos kayyım darbesine birlikte karşı koyamadığımızdan gelişiyor. Maalesef bu tepkisizlik hali kimi çevrelerin bir türlü kurtulamadıkları devletçi reflekslerden ve buna paralel söz konusu Kürt halkı olunca gözlerin kör kulakların sağır kalmasının tarihsel tercihinden kaynaklanıyor" şeklinde konuştu.

İKTİDAR SONUÇ ALAMAYACAKTIR

Kürdistan’ın egemenlerin laboratuvar çalışmalarıyla teslim alınabilecek bir coğrafya olmadığını vurgulayan Kaplan, şunları ekledi: "Bu saatten sonra da olması tarihin akışına ters olur. İktidar bundan bir sonuç alamayacaktır. Bin yıl geçse de bu coğrafyada kayyum zihniyetinin seçim ve sonuç kazanması mümkün değildir. Ancak bu uygulamalar yaşanan acıları giderek derinleştiriyor ve bizleri toplumsal barıştan uzaklaştırıyor. Oysa bu yaralı coğrafyanın ihtiyaç duyduğu tek şey barış ile yaralarını sağaltmasıdır."