‘Karakol yapımını sürdüren Türk devleti savaş hazırlığında’

‘Karakol yapımını sürdüren Türk devleti savaş hazırlığında’

Lice’nin Hêzan (Kayacık) Köyü’nde askerlerin halkın üzerine ateş açması sonucu yaşamını yitiren 19 yaşındaki Medeni Yıldırım’ın ailesi içinde bulunulan ‘barış’ sürecinde karakol yapımını sürdüren Türk devletinin savaş hazırlığında olduğunu ifade etti. “Yanındayken değerini bilmiyorsun, kaybedince anlıyorsun” ifadesini kullanarak gözyaşları içerisinde oğlu Medeni’yi anlatan anne Fahriye Yıldırım, “Gerilla da asker de kardeştir. Biri dağda biri askerdedir. Askerler öldüğü zaman anneleri ‘PKK haindir’ diyor. ‘Vatan sağ olsun’ diyor. Böyle bir vatan sağ olmasın, batsın. Senin canın orada ölürken vatan niye sağ olsun?” dedi.

Amed’in Lice ilçesi Hêzan (Kayacık) Köyü’nde karakol yapımına karşı 28 Haziran günü gerçekleştirilen yürüyüş sırasında Kayacık Jandarma Karakolu’nda askerlerin ateş açması sonucu 19 yaşındaki Medeni Yıldırım vurularak yaşamını yitirmişti. Jandarma karakolundan ve tepe karakolundan açılan çapraz ateş sonucu yaralanan yirmiyi aşkın kişiden 9’u tedavi olurken geri kalan yaralılar ise cezaevlerine konulma korkusuyla ölümü göze alarak hastaneye gitmemişti.

Barış sürecinde karakol yapımlarına karşı demokratik haklarını kullanan halkın çapraz ateşe alınması sonucu yaşamını yitiren 19 yaşındaki Medeni Yıldırım’ın amcası Adnan Yıldırım ise 1994 yılında Savaş Buldan ve Hacı Kalay ile beraber faili meçhule kurban gitmişti. ANF’ye konuşan Yıldırım ailesi, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın tarihi 2013 Amed Newroz’undaki çağrısıyla başlayan ve KCK’nin kararıyla HPG güçlerinin Kuzey Kürdistan sınırları dışına çıktığı ‘Barış’ sürecinde karakol yapımlarını hızlandıran Türk devletini ‘barış’ta samimi bulmadığını ifade ederek, Türk devletinin karakol inşaatlarıyla savaş hazırlığında olduğunun altını çizdi.

Medeni’nin sakin ve sessiz bir çocuk olduğunu abisi Mehmet ile beraber okula gittiğini anlatan anne Yıldırım Medeni’nin çocuk yaşta yüklendiği sorumlulukları ise şöyle özetledi: “Medeni çok çekti. Hastaydım yanlış iğne yaptılar iki yıl yatalak olarak yattım. Mehmet evde bana bakıyordu, Medeni daha küçük ama köyden eşekle koca koca bidonlarla su taşıyordu, o bidonları kaldırırken üstü hep ıslanırdı. Bu aklımdan hiç gitmiyor. Medeni’nin çektiği acıları hep hatırlıyorum.”

‘YANINDAYKEN DEĞERİNİ BİLMİYORSUN, KAYBETTİĞİNDE ANLIYORSUN…’

Medeni’nin bu yaz sınavlara çalıştığı için köye gitmediğini Amed’de kaldığını anlatan anne Yıldırım gözyaşları içerisinde oğlunu anlatmaya devam etti. Anne Yıldırım, “Köyde çamaşır makinesi bozulmuştu Medeni bana dedi, sen makineyi al git ben sınavdan sonra gelirim dedi. Ben gittim, Medeni burada ders çalıştı sınavdan sonra Salı günü çıktı köye geldi. Medeni sınav yorgunluğunda burada iki gün yemek yemeden durmuş. Medeni şehit olduğu gün biz bahçe ekecektik. Medeni kışlık kabakta ekelim istedi. Kışlık kabağı ekmek için geç kalmıştık ama senin için ekeceğim dedim. Bahçe öylece kaldı, ekmedim. Kimin için ekeyim? Medeni gitti ben bahçeyi ne yapayım?” diye konuştu.

“Yanındayken değerini bilmiyorsun, kaybettiğinde anlıyorsun değerini” ifadesini kullanan anne Yıldırım, Medeni’nin kendisinin eli kolu olduğunu ifade etti.

‘BEN BÜYÜĞÜM AMA KÜÇÜK KALIYORUM’

Anne Yıldırım, Medeni katledilmeden bir hafta önce Medeni’ye ve kardeşlerine aldığı terlik üzerinden gelişen diyalogu ise gözyaşları içerisinde şu şekilde dile getirdi: “Sınavdan önce pazara gittim Medeni’ye, abisine ve kardeşine terlik aldım. Medeni “ayaklarım yanıyor, terlik almadın mı” diye sordu. Gösterdim ‘orada’ diye. Sonra gitti terlikleri giydi ve ‘Anne çok güzel bir sıralama yapmışsın’ dedi. Nasıl bir sıralama dediğimde, ‘Ben büyüğüm ama küçük kalıyorum. Beytullah büyüyor ben küçük kalıyorum’ dedi. Medeni’nin son bir iki aydır söylediği her söz adeta öleceğinin mesajı gibiydi. Gerçekten küçük kaldı. Medeni her sözünde ölümden bahsediyordu. Kim katledilse Medeni diyordu, ‘ben de öyle olacağım’  Medeni gitti, geri gelmiyor.”

AMCASI ADNAN YILDIRIM DA FAİLİ MEÇHULE KURBAN GİTMİŞTİ

1993 yılında yapılan baskılar sonucu Ortaç Köyü’nden bir çiftliğe taşındıklarını dile getiren anne Yıldırım, ailelerinde katledilen ilk kişinin Medeni olmadığını belirttiği konuşmasında Medeni’nin amcası Adnan Yıldırım’ın da 1994 yılında Savaş Buldan ve Hacı Karay ile beraber JİTEM tarafından kaçırılarak faili meçhule kurban gittiğini anlattı. “Medeni daha üç günlüktü, ben adını Adnan koydum ancak daha sonra bu acı tekrarlanmasın, tazelenmesin diye Medeni olarak değiştirdik” diyen anne Yıldırım eşi Hacı Yıldırım’ın Türk ordusu tarafından maruz kaldığı işkenceyi ise “1993 yılında herkes Lice’den kaçtı. Biz de çiftliğe gittik. Daha Medeni dünyaya gelmemişti. Babam, Ersin ve Remzi köyde kalan tavuklarımız ve odunları getirmek için traktörü alıp köye gittiler. O gün akrabalarla piknik yapılmıştık. Bulaşıkları yukarı bıraktık tam ahırın karşısına çıktık bir baktık zırhlı araçlarla beraber siviller ve askerler geldi, ‘siz teröristler için ikram yapmışsınız’ dedi. Ağaçlıdere Köyü’nde çobanlık yapan bir çocuğu kimliği olmadığı için ‘terörist’ diye yolda yakalayıp, ellerini kelepçeleyip işkence yapmışlar. Köye getirdiler sonra eşim Hacı’ya çocuğu tanıyıp tanımadığını sormuşlar. Eşim çocuğun çobanlık yaptığını söylemiş. Bu defa çocuğu bırakıp eşimin üzerine geldiler. Kazma kürek isteyip evin içini kazdırdılar, ‘siz teröristsiniz, keleşlerin çıkarın’, ‘Allah tatile gitmiş, peygamber de izinde hadi Allahınız gelsin sizi kurtarsın’ dediler. Ben o an anladım ki bunlarda vicdan yok. Hacı’yı 4-5 kişi içeri götürdü. İki kişi de dışarıda nöbet tuttu. Hacı kazmaktan yorulup durduğu zaman silahı Hacı’ya doğrultuyorlardı. Bir şey olmadığını görünce Hacı’yı odaya çektiler, baktılar bir makarna poşeti gördüler. Onu poşeti Hacı’nın kafasına geçirdiler. Ama fare poşeti kemirmiş farenin açtığı o delikten Hacı nefes almıştı. Ben o an fareye dua ettim. Hacı’nın kafasında makarna poşeti varken silahın dipçiğiyle vuruyorlardı bir taraftan da. Yaklaşık bir saat işkence yaptıktan sonra kafasından poşeti çıkarıp Hacı’yı dışarı çıkardılar bu defa bizim gözümüzün önünde işkenceye devam ettiler. Hacı’nın kafasına üzerine, kollarına ayakla basıyorlardı. Ben bağırdım orada bir asker bana ‘sen böyle yaptıkça onlar daha zevk alıyor işkenceyi arttırıyor’ dedi. Biz de öyle sustuk. Bir süre sonra Hacı’yı bıraktılar” diye anlattı. Eşi Hacı’nın bırakılmasının ardından askerlerin köyde bulunan başkalarına yönelerek işkencelerine devam ettiklerini anlatan anne Yıldırım, zırhlı araçların arkasına bağlanarak köyde gezdirilerek işkence yapılan, otların arasına eli bağlı atılarak ateşe verilip katledilenlere kadar birçok işkence ve katliamı hatırlattığı konuşmasında karakol yapımlarına tepkisini, “O karakollar Kürtlerin mezarıdır. Umarım Medeni son olur” ifadesiyle dile getirdi.

ANNE YILDIRIM: BÖYLE BİR VATAN SAĞ OLMASIN

Halklar arasındaki barışı bozmaya Türk devletinin gücünün yetmeyeceğine işaret eden anne Yıldırım son olarak asker annelerine ve Türkiyeli annelere ise, “Gerilla da asker de kardeştir. Biri dağda biri askerdedir. Askerler öldüğü zaman anneleri ‘PKK haindir’ diyor. ‘Vatan sağ olsun’ diyor. Böyle bir vatan sağ olmasın, batsın. Senin canın orada ölürken vatan niye sağ olsun? “ diye seslenerek sözlerini tamamladı.

‘BEN YARALILARLA İLGİLENİYORDUM, KARDEŞİM VURULUP DÜŞMÜŞ’

Medeni Yıldırım’dan iki yaş büyük olan abisi Mehmet Yıldırım ise Medeni ile iki kardeşten daha çok iki arkadaş gibi olduklarını anlattı. Çevresi tarafından sevilen ve eğitim hayatın boyunca başarılı olan Medeni’nin, 34 Kürt’ün TSK’ye ait F-16 uçakları ile katledildiği Roboskî katliamına ilişkin tepkisine de değinen abi Yıldırım, kardeşinin haksızlığa tahammülü olmadığını belirtti.  Abi Yıldırım, “Bu ülkede gerçekten bir adalet sorunu var”  diye ekledi.

Katliamın işlendiği 28 Haziran günü kendisinin de katliam yerinde olduğunu belirten abi Yıldırım, “Olayın olduğu gün ben de oradaydım. Kardeşimin vurulup düştüğünü görmedim ben. O sırada açılan ateş sonucu yaralananlar olmuştu ve ben yaralılarla ilgileniyordum. Sonrasında yaralandığını öğrendim ve o şokla telefonu arabayı olay yerinde bıraktım. Bana ulaşmak isteyenler ulaşamayınca vurulanın ben olduğunu sanmış. Demokrasiden bahsediliyor ancak en demokratik hakkımızı kullanılırken de üzerimize ateş açılıyor” diye konuştu. Katliamın ardından Türk devlet yetkililerinin yaptıkları açıklamalardaki “uyuşturucu” ifadelerine de dikkat çeken abi Yıldırım, “Devlet uyuşturucuya bağladı. Son birkaç yıldır yani AKP Hükümeti’yle burada uyuşturucu gelişti. Ve bu uyuşturucu karakolun izni olmadan yetiştirilmez orada. Bu uyuşturucunun Lice’de yetiştirilmesinde Türk devletinin eli var. Bakıyoruz oraya görev için gelen devlet görevlileri ev alarak dönüyor. Senin karakolunun önünde esrar yetiştiriliyor sen o kadar mı acizsin izin veriyorsun buna. Esrar, uyuşturucu devletin bilinçli olarak bu toplumun içerisine yerleştirdiği bir şeydir” ifadelerini kullanarak, Türk devletinin yozlaştırma politikalarıyla Kürt halkını mücadelesinden uzak tutmak istediğinin altını çizdi.

Abi Yıldırım, katliamda yaralanan birçok kişinin ise cezaevlerine konulmak korkusuyla ölümü göze alarak hastaneye gitmediğini kaydettiği konuşmasına şöyle devam etti: “Barış diyorsun, barıştan bahsettiğin bir ortamda savaş hazırlığı yapıyorsun.  Yüzyıllardır bu coğrafyada katliamlar yaşanıyor. Ermeni katliamını gerçekleştiren ve bugün inkar eden Türk devleti katliamlarını Kürtler ve Aleviler üzerinde sürdürüyor.”

MEDENİ SINAV SONUÇLARINI ÖĞRENEMEDİ

Kardeşinin hayallerinden bahseden abi Yıldırım, “Medeni geleceğe ilişkin kamuda çalışmak istiyordu. Çünkü bir vali, kaymakam veya başka bir pozisyonda olursa halkının acılarının, baskıların önüne bir parça da olsa geçebilmek istiyordu. Ancak bu ülkede baskıların, katliamların önüne geçmek isteyenler hep katledildi. Medeni’yi de vurdular. Medeni LYS sınavına girdi, sınav sonuçlarını öğrenemeden katledildi. İktisat ve Kamu Yönetimi okumak arasında kararsız kalıyordu. Aldığı 318 puan ikisi içinde yeterliydi” diye konuştu.

‘YILLARDIR KÜRTLERİN KUYRUĞU OLDUĞUNU SANANLAR BUGÜN GERÇEĞİ FARKINDA’

“Biz sınır çizip ayrı bir devlet kurmak gibi bir niyette değiliz. Önderliğin yazılarını dikkatli okusalar bunu aslında görebilirler. Ancak yıllardır ülkeyi böleceğimiz şeklinde tanıtıldık” diyen abi Mehmet Yıldırım, “Ben bugün Türkçeyi çok iyi konuşabilirim çünkü ilkokuldan bu yana bu dil bana dayatıldı. Ancak kendi dilimi konuşurken zorlanıyorum, kendimi kendi dilimde ifade edemiyorum. Ve ne yazık ki bugün Türkçeyi Türklerden çok daha iyi kullanan Kürtler var. Çünkü bu dil bize dayatılıyor” ifadeleriyle Kürt dili üzerindeki baskı ve asimilasyon politikalarına da dikkat çekti.

“Dağa çıkan mı çıkaran mı suçlu?” diye soran abi Yıldırım katliamlar karşısında Türk basının tutumunu da eleştirdi. Medeni’nin haksızlıklar karşısında sessiz kalmadığını yineleyen abi Yıldırım, “Medeni zulme karşı susup da zulme karşı direnenleri eleştirenlerden değildi. Yıllardır bu ülkede ikinci sınıf insan olarak yaşadık. Biz tepki göstermeyelim de kim göstersin?” dedi.

Gezi Parkı direnişini de değerlendiren abi Yıldırım, “Ethem’in ailesi buraya geldi ‘Acınız acımızdır’ dedi. Bugün Gezi Parkı direnişiyle Türk halkı da burada yaşananları net olarak gördü. Şimdiye kadar basınla kandırılan halklar burada bizim yaşadıklarımızı şimdi biliyor. Yıllardır Kürtlerin kuyruğu olduğunu sananlar bugün gerçeği farkında” diye kaydetti.

‘ORTADA BİR BARIŞ SÜRECİ VARSA BU KARAKOL YAPIMLARI NEDEN?’

 “Ortada bir barış süreci varsa bu karakol yapımları neden?” diye soran abi Ersin Yıldırım, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın tarihi Amed Newroz’u ve KCK’nin kararıyla HPG güçlerinin Kuzey Kürdistan sınırları dışına çıkmasıyla başlayan “barış” sürecini değerlendirdi. Kürt tarafının üzerine düşeni yaparken Türk devletinin adım atmamasını samimiyetsizlik olarak değerlendiren abi Yıldırım, “Burada insanlar katlediliyor. Batıda da insanlar artık isyan etti ve Gezi direnişinde yaşananları da gördük. Türk devleti sadece oyalıyor, barışa yönelik adım atmıyor. Barışta samimi değil. Şimdiye kadar batı Kürt halkının neler yaşadığını tam olarak bilmiyordu. Gezi direnişi ile ‘terörist’ denilen bizlerin yıllardır burada nelere maruz kaldığımızı halklar gördü. Benim kardeşimin yerinde bir başkası da öldürülebilirdi. Orada tam bir katliam amaçlandı ve bu insanlık dışıdır” diye konuştu.

Türk devlet yetkililerinin Lice katliamının ardından yaptığı açıklamalarda uyuşturucu ifadelerine dikkat çeken abi Yıldırım, “Burada halkın direnişini karalamak için uyuşturucu diyorlar. Medeni kendi halinde sınavlarına hazırlanan bir gençti” dedi.

Halklar arasında sağlanan barışı Türk devletinin bozamayacağını ifade eden abi Yıldırım Türk devletine, “30 yılı aşkındır yaşanan savaşta silahlarla bir çözüme ulaşılmadı. Bir adım atıldı ve mademki bir barış ortamı var öyleyse bu yönde bir adım atılsın. Ölümlere, katliamlara bir son verilsin ve failler cezalandırılsın” diye seslenerek sözlerini tamamladı.

AMCA YILDIRIM: ERDOĞAN GEÇMİŞTEKİ KATLİAMLARIN SÜRDÜRÜCÜSÜ OLDU

Askerlerin ateş açması sonucu yaşamını yitiren 19 yaşındaki Medeni Yıldırım’ın amcası Mehmet Yıldırım ise, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın çağrısıyla başlayan ‘barış’ sürecinde 30 yıldır süren savaşın sona ermesi ve kanın durması yönünde halklarda büyük umutlar doğduğunun vurguladığı konuşmasında, ancak Türk devletinin yaptığı barajlarla Kürt coğrafyasını sular altında bırakmak istediğine bununla da yetinmeyerek karakol yapımlarına başladığına dikkat çekti. Amca Yıldırım, “İçinde bulunulan süreçte tüm bunlar görülürken büyük kaygılar oluştu” dedi ve 90’lı yıllarda yaşanan katliamları hatırlattı.

Hêzan (Kayacık) Köyü’nde karakol yapımına köylülerin sessiz kalmayarak demokratik haklarını kullandıklarını ancak bu hakları karşısında çapraz ateşe alındıklarını ve bir katliam gerçekleştiğini ifade eden amca Yıldırım, Gezi Parkı direnişine yönelik yapılan saldırılar sonucu Abdullah Cömert, Ethem Sarısülük, Mehmet Ayvalıtaş ve Ali İsmail Korkmaz’ın yaşamını yitirdiğini hatırlattı. Amca Yıldırım, “Gerçeği Türk halkı da görsün artık. Gezi Parkı’nda gördük bunu, ya koyun olacaksın ya da mezara gideceksin zihniyeti ile kendi halkını da katletti. AKP yasaktan, cezaevinden, uyuşturucudan başka bir şey geliştirmemiştir bu halk için. Erdoğan geçmişteki zulümlerin, katliamların devamcısı oldu. Büyüterek devam ettiriyor. Erdoğan kendi koltuğunu kaybetmemek için insanları katliamdan geçiriyor. Ancak o hesap senden sorulacak Erdoğan. Sen cezaevinle, gazınla, topunla bu halkı korkutamazsın. Osmanlıdan bu yana bin yıllardır bu halk katlediliyor. Erdoğan bunu aklına soksun; sen katliamlarla bize ne geri adım attırabilirsin ne de yok edebilirsin. Biz kimliğimizle, dilimizle, kültürümüzle özgür bir şekilde yaşamak istiyoruz. Neden dilimiz yasak olsun. Din diyorsun, Allahtan korkuyorsan dilimizi kültürümüzü niye yasaklıyorsun. Erdoğan’ın ne dini ne imanı var. Basın önünde demogoloji yapıyor, din üzerinden siyaset yapıyor halkı kandırıyor. Aslında müthiş bir halkı kandırma dili gerçekleştirmiş. Halkın değerlerini bildiğini için o değerleri kullanıyor. Ancak halklar artık gözünü açmalı ve bu katliamlara göz yummamalı” diye konuştu.

‘BAŞKAN APO ÖZGÜR OLANA KADAR DURMAYACAĞIZ’

“Sen Medeniyi katlettin ancak binlerce milyonlarca Medeni var. Medeninin mücadelesine sahip çıkacağız onu unutmayacak unutturmayacağız. Sonuna kadar Medeninin istediği özgür yaşam mücadelesinin bayrağını taşıyacağız” diyen amca Yıldırım, “Bu halkın irademdir diyerek kabullendiği başkan Apo özgür olana kadar durmayacağız. Onun karakolları polisi gazı copu bizi yıldırmayacak. Sonuna kadar demokratik mücadelemizi sürdüreceğiz” ifadesini kullandı.

 “Gezi direnişinde bir kardeşlik kilitlenmesini gördük. Ve bunu büyütmemiz gerekiyor. Örgütlü halk her zaman kazanan halktır” diyerek örgütlü mücadelenin önemine dikkat çeken amca Yıldırım son olarak, Gezi Parkı direnişinde katledilenlerin ailelerinin Lice’ye gelmesinin Lice halkı için büyük bir önem taşıdığını vurgulayan Yıldırım, “Acınız acımızdır” diyerek katliamda yaşamını yitirenlerin ailelerini selamlayarak sözlerini tamamladı.

KÖYLÜLER TÜRK DEVLETİNİN SAMİMİYET GÖSTERGESİ OLARAK ADIM ATMASINI İSTEDİ

ANF’nin sorularını yanıtlayan Ortaç ve Hêzan köylüleri ise, Kuzey Kürdistan’daki barajların ve karakol yapımlarının içinde bulunulan ‘barış’ sürecini sabote etmek amacı taşıdığını vurguladılar. “Biz barış, özgürlük istiyoruz” diyen köylüler, bu taleple Kayacık Jandarma Karakolu önüne yürüdüklerini ancak üzerlerine ateş açıldığını söyleyerek bir kişinin yaşamını yitirdiği katliam gününü anlattılar. “Asker de gerilla da bizim evladımız ve biz evlatlarımızın ölmesini istemiyoruz” diyen Ortaç ve Hêzan köylüleri, Türk devletinin adım atmaması durumunda sürecin tıkanacağına dikkat çekerek, Türk devletinin ‘barış’ta samimiyse adım atması gerektiğini söylediler ve karakol yapımlarına son verilmesini istedi.