Karasu: Komployu tamamlamak istiyorlar

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, 1999’da başlatılan uluslararası komplonun, bu son hamlelerle Kürt Özgürlük Hareketi tasfiye edilerek, tamamlanmak istendiğini söyledi.

Son saldırıların, ABD’nin desteğiyle Türkiye ve KDP tarafından planlandığını; herkesin rolünü oynadığını belirten KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, “KDP'nin, Metîna kuşatması, gerilla alanları arasında kopukluk yaratması bir plan dahilindedir. Bu planın özü şöyle; KDP örs olacak, Türk devleti de saldırıp çekiç olacak. Böylelikle Kürt Özgürlük Hareketi tasfiye edilecek” dedi. Bunun, Kürt soykırımın tamamlanması, bütün kazanımların berhava edilmesi anlamına geleceğini vurgulayan Karasu, Kürdistanlıların bu bilinçle yaşananlara bakması ve buna uygun tavır geliştirmesi gerektiğinin altını çizdi.

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, Medya Haber TV’nin özel programına katılarak soruları yanıtladı. Söyleşinin tamamını paylaşıyoruz.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, avukatları ve ailesiyle görüştürülmüyor. Hiçbir şekilde başvurulara cevap verilmiyor. Uzun bir süreden beri kendisinden sağlıklı bir haber alınmış değil. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Önder Apo’ya tecritten önce Önder Apo'ya büyük bağlılık gösteren ve bu temelde fedai eylemi yapan Sema Yüce, Zeynep Kınacı (Zilan) yoldaşları minnet ve saygıyla anıyorum. Onlar, Önder Apo'ya bağlılığın, nasıl olması gerektiğini, partiye bağlılığının nasıl olması gerektiğini, bir militanın nasıl olması gerektiğini ortaya koymuşlardır. Daha o zaman Önder Apo'nun halk için, bu ülke için, bu insanlık için kadınlar için ne anlama geldiğini derin bilincine vararak yaşamlarını feda etmişlerdir. Açıkça Önder Apo için, Önderliğin düşünceleri için, Önderliğin felsefesi için her türlü fedakarlık yapılabilir, yaşam ortaya konulabilir. Önderliğe sahiplenme, insanlığa sahiplenmedir. Önderliğe sahiplenme, Kürt halkına sahiplenmedir, kadına sahiplenmedir, bilinciyle hareket etmişlerdir. Onların bu bilinci ve bu bilinç temelinde yaptıkları eylem bugün de bize yol göstericidir. Önder Apo'ya nasıl sahiplenmemiz gerektiğini, Önder Apo'ya nasıl bağlanmamız gerektiğini onlardan öğrenmemiz gerekiyor.

Bu yönüyle onların Önder Apo'ya bağlılık tutumları, yaklaşımları bugün de militanlarımızın, fedailerimizin tutumlarında yaşıyor. Bugün büyük bir fedai direniş yürütülüyorsa bu işte 14 Temmuz zindan direnişinden Zilanlara, Semalara kadarki fedai ruhun temsil edilmesidir. Bugün bu fedai ruh soykırımcı sömürgeciliğe karşı dağda, zindanda her yerde fedaice direnmektedir. Bu yönüyle şehitlerimizi minnetle anarken bu yolda fedakarca direnen yoldaşlarımızı da saygıyla selamlıyorum.

Önder Apo üzerinde ağır tecrit var. Kürt halkı üzerinde bu kadar yoğun baskı varken, soykırım politikası yürütülürken, işgal hareketi yürütülürken, her türlü yol ve yöntemle Kürt halkının özgürlük mücadelesi bastırırken tabii ki daha fazla tecrit uygulanacaktır. Önder Apo üzerindeki tecrit de halka yönelik baskının parçasıdır. Halk üzerindeki baskıyı daha da hissettirmek için Önder Apo üzerinde tecrit uygulanıyor. Önder Apo'nun tecridi bir de böyle anlamak lazım.

Önder Apo'yla, Kürt halkının özgürlük mücadelesini, Kürt halkının varlık yokluk mücadelesini birbirinden ayırmak, Kürt halk gerçeğini, düşman gerçeğini, Önder Apo gerçeğini anlamamak olur. Bu yönüyle şu andaki tecrit, zaten 5 Nisan 2005'ten bu yana Türk devletinin izlediği politikaların bir parçasıdır. Kürt halkı üzerindeki soykırım politikalarının parçasıdır. Böyle anlamak gerekiyor. Buna karşı mücadeleyi de bütünlüklü görmek gerekiyor. Kürt halkının özgürlük mücadelesiyle Önder Apo'ya sahiplenme mücadelesinin birleştirilmesi önemlidir. Kürt halkının özgürlük mücadelesini geliştirmeden, Türk devletinin soykırım saldırısına karşı etkili mücadele vermeden, zaten tecride karşı da doğru bir mücadele verilmiş olmaz. Bu yönüyle Önder Apo'ya sahiplenme, tecride karşı mücadele, bugün en başta da soykırım sömürgeciliğin saldırılarına karşı yürütülen mücadeledir. Bu saldırıları boşa çıkarma mücadelesi, aynı zamanda tecridi boşa çıkarma, tecridi kırma, yıkma ve özgürlüğü sağlamadır. Bu bakımdan tecridi kırmakla, faşizmle, Kürt halkının özgürlüğünü sağlama mücadelesi arasındaki bütünlüğü görmek gerekiyor. Zaten biz ‘Dem dem a azadiyê ye’ hamlesi ile bu bütünlüğü ortaya koyduk. Gelişmeler bu hamlemizin ne kadar doğru olduğunu, ne kadar doğru ve anlayışla başlatıldığını ve yürütüldüğünü göstermektedir.

Bu tehdide karşı halkımızın mücadelesi sürüyor. İçeride sürüyor, dışarıda sürüyor, her yerde Önder Apo'ya sahiplenme devam ediyor. Bunun sürdürülmesi gerekiyor. Kürt halkının mücadelesiyle önder Apo'ya sahiplenme mücadelesinin birbiriyle ayrılmadan ayrışmadan sürekli kestirmesi gerekiyor. Bunu gerilla da yapıyor. Gerilla hem işgale karşı mücadele ederken, işgalcilere bozguna uğratmaya çalışırken aynı zamanda Önderliğe sahipleniyor. Zaten Önder Apo'nun düşüncesi, duygusu, ruhuyla işgalcilere karşı mücadele yürütüyor. Bu yönüyle de tecridin neden yapıldığı bilincine varmak, Önder Apo üzerindeki baskıların ne anlama geldiğini derinine kavramak ve bu temelde de mücadeleyi her yerde geliştirmek gerekiyor.

Türk devletinin işgal saldırıları sürerken, KDP Metîna’da gerillanın bulunduğu noktaya girmeye çalıştı ve gerillalara saldırdı. Bu saldırılar devam ederken Türk savaş uçakları da özellikle KDP'nin gerillaların üzerine gittiği yerlerde hava saldırıları gerçekleşmeye başladı. KDP, faşist devletin işgaline hiçbir şekilde ses çıkarmazken gerillalara yönelik bu saldırısını nasıl karşıladınız?

Şimdi bu saldırıları anlamak için sadece bu olayı ya da KDP'nin şu anda gerilla alanlarında kuşatmasıyla ele almak ve böyle değerlendirmek yetersiz kalır. Bunu bir bütün içinde ele alırsak doğru anlarız, doğru tutum ortaya koyabiliriz.

Şimdi 2 yıl önce Zînî Wertê’ye KDP güçlerini yığmıştı. Biz o zaman bunun sadece Zînî Wertê’ye KDP'nin askeri güçlerinin gelmesi değil, bir konsept; Kürt Özgürlük Hareketi'ni tasfiye etme hareketinin KDP tarafından pratiğe geçilmesi olarak değerlendirdik. ABD,Türkiye-KDP ilişkileri, onların PKK’nin öncülük ettiği özgürlük mücadelesini tasfiye etme konseptinin bir parçası olarak gündeme gelmişti.

Daha sonra Heftanîn’de saldırılar başladı. Türk devletinin işgal hareketi başladı. Yine Xinerê’de KDP’nin Irak sınır güçleriyle birlikte belirli alanlara yerleşmek istemesi, Irak sınır birlikleri komutanının KDP'nin isteği doğrultusunda hareket etmemesi sonucu bizim arkadaşla birlikte görüştüğü zaman vurulması. Hem bizim alan komutanının şehit edilmesi hem gerilla ile görüşme içinde olan Irak sınır birlikleri komutanının şehit edilmesi böyle bir plandı.

Bu saldırılar Garê ile devam etti. En son Zap, Avaşîn, Metîna işgal saldırıları, bu konseptin daha kapsamlı biçimde yürütülmesi, harekete geçirilmesidir. Bunu böyle görmek gerekiyor.

Gerillalar, gerilla şahsında Özgürlük Hareketimiz tasfiye edilmek isteniyor. Bu temelde de Türk devleti, öngördüğü Kürt soykırımı rahatlıkla gerçekleştirmeyi hedefliyor. Bu konuda KDP kullanılıyor.

Yani şunu söyleyebiliriz; Şam'da, 1999'da Türk devleti, ABD ve İsrail’in içinde olduğu, KDP'nin de dahil olduğu bir uluslararası komplo gerçekleştirildi. '99'daki o komployla Özgürlük Hareketimiz tasfiye edilmek istendi. Ancak bu 20 yıldır, 22 yıldır bütün saldırılara rağmen Özgürlük Hareketimiz tasfiye edilmediği gibi daha da gelişti. PKK daha da büyüdü. Ortadoğu'da siyasi etkisi daha da arttı ve bu yönüyle komployu gerçekleştiren güçler, tabii eskisi gibi güçlü değil ya da bu eski komplo ittifakı bu kadar kapsamlı değil. Aralarında çeşitli sorunlar olsa da '99'daki hedef, yani Önder Apo şahsında PKK’yi tasfiye etme politikası, Özgürlük Hareketimizi tasfiye etme politikası, komplosu, şimdi Medya Savunma Alanları’nda yürütülmeye çalışılıyor. Bir konsepttir.

Bu, Türkiye ve KDP'nin birlikte planladığı bir saldırıdır. Hepsi kendi rolünü oynuyor. KDP'ye kendine göre bir rol biçmiş. Türkiye bir rol biçmiş. Arkasında da uluslararası güçler var. Bu temelde, saldırı yürütülüyor. Bu yönüyle de KDP'nin, Metîna kuşatması, gerilla alanları arasına girerek alanlar arasında kopukluk yaratması bir plan dahilindedir. Bu planın özü şöyle; KDP örs olacak, Türk devleti de saldırıp çekiç olacak. Böylelikle Özgürlük Hareketi tasfiye edilecek.

Şu anda böyle bir rol üstlenmiştir. İşte Garê’de gerilla alanları kuşatıldı. Geçen yıl böyle bir kuşatma yapıldı. Garê’de o gerilim yaşandı. Orada da belli çatışmalar oldu. Sınırlı, sonradan sakinleşti. Şimdiyse Metîna, Zap, Avaşîn ile birlikte bu saldırı kapsamlı hale geldi. Bu saldırı artık mevzi bir saldırı olmaktan çıkmıştır. PKK’yi tasfiye ederek Türk devletinin Kürt soykırımı önündeki engeli kaldırmak haline gelmiştir. Ya da bu konseptin, bu komplonun son aşaması tamamlanmak isteniyor. PKK tasfiye edilerek Şam’da başlatılan 99'da başlatılan komplo şimdi tamamlanmak isteniyor. Bu konseptin böyle görülmesi gerekiyor.

Gerilla buna karşı çok fedaice direniyor. İşte Garê’de direndi, Heftanîn’de direndi. Türk devleti bu saldırılarla amacına ulaşamadı. Son bir buçuk aydır yürütülen saldırıda da Türk devleti çıkmaza girmiştir. Evet, Türk devleti bütün imkanlarını kullanarak gerilla alanlarına saldırmasına rağmen çıkmaza girmiştir. Gerillanın gösterdiği direniş gerçekten fedaicedir. Türkiye bir nevi bataklığa girmiştir. Bir buçuk aydır çok sınırlı, Türkiye sınırına, Türkiye'deki siyasi sınırlarına yakın yerde bazı yerlere hakim olma dışında ilerleme sağlamadığı gibi gerilla her gün darbe vurmaktadır. Türk ordusu askerleri gerillanın kuşatması altında. Her gün gerillanın darbesi altında yıpranmaktadır. Böyle bir durum yaşanmakta. Son bir buçuk ayda bu direnişin geldiği nokta böyleydi. Şimdi KDP'nin gerilla alanlarını kuşatması, aslında Türk devletinin imdadına yetişmektir. Türk devleti yenilgiye uğrayacakken, Türk devleti saldırıları boşa çıkarılmışken, her gün darbelerle yıpratılırken KDP gelip Türk devletini kurtarmaya çalışıyor. Gerçekten ciddi bir durum. Kabul edilecek bir durum değildir. Şimdi bir Kürt hareketi, Kürt soykırımcısı bir devletle PKK karşı karşıya gelmiş mücadele ederken KDP güçlerinin, Türkiye'yi kurtarma gibi bir görevi olabilir mi? Şimdi bu alanlar Medya Savunma Alanları'dır. Biz buna Medya Savunma Alanları, dedik; askeri alandır buralar. Öyle KDP'nin dediği gibi gerillanın köylerdeki yaşamı engellediği, zorladığı, zorluk çıkardığı gibi bir durum yok, aksine gerillanın bulunduğu her yerde halk rahatlıkla işlerini yapmaktadır.

Türk devleti, bu alanları bombalayarak, halka saldırarak, oraları boşaltarak, halkın bağını, bahçesini, evini barkını yıkarak gerillayı tasfiye etmek istiyor. İşte bir söz var. Gerillayı tasfiye etmek için ne yapmak gerekiyor? İşte yaşam alanını suyu kurutup balığı nasıl öldürmek gerekiyorsa da alanlardaki halkı ama köyleri göçerterek, o yaşam alanlarını ortadan kaldırarak gerillaya daha ağır saldırılar yürütmek istiyor. Böylelikle Medya Savunma Alanları’ndaki, dağ taş bombalanarak gerillanın yaşam alanı ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Şimdi bu durum karşısında tabii ki KDP’nin bu işgale karşı çıkma yerine, bu işgale tutum alma yerine, gerillalarla Türk devleti arasındaki savaş önemli boyuta gelmiş, Türk devleti çıkmaza girmiş, bataklığa girmiş bir durumdayken, gerilla alanlarını kuşatarak Türk devletine destek sunması kabul edilemez. Bunu kabul etmemiz mümkün değil. Şimdi böyle bir tutumu herhangi bir başka parti yapsa nasıl değerlendirilir? İhanetle değerlendirilir. Başka türlü bunun açıklaması olamaz. Yani bunu KDP yaptığı zaman meşru mu olacaktır. KDP yaptığı zaman farklı bir değerlendirmeye mi tabi tutulacaktır. Bu yönüyle gerçekten de KDP'nin yaptığı Kürt tarihi açısından Kürt halkının özgürlük mücadelesi açısından kabul edilemez bir durumdur. Kürt halkının özgürlük mücadelesi açısından en olumsuz tutumlarından, en kabul edilmeyecek tutumlarından birini ortaya koymaktadır, bu kadar da olmaz. Bir buçuk aydır şiddetli bir savaş var. Türk devleti sıkışmış. Şimdi gelip gerilla alanlarını kuşatarak, Türk devletinin bu sıkışıklığını gidermek ve gerillayı kendiyle uğraştırmak istiyor. Açıkça gerillayı KDP kendi askeri güçleriyle uğraştırarak Türk devletinin sonuç almasını sağlamaya çalışıyor. Şimdi görüyoruz. KDP nasıl ilerliyor? Türk devletinin SİHA'ları var. Onlar alanları tespit ediyor. Koordinatları tespit ediyor. Savaş uçakları vuruyor. KDP güçleri de ilerlemeye çalışıyor. Bu açıktan açığa. Normal pêşmergeler PKK’ye karşı savaşmadığı için özel kuvvetlerini sürüyor. Türk savaş uçakları korumasında, SİHA’lar korumasında ilerliyor. Böyle bir şey olabilir mi? Bu ne anlama geliyor? Doğrudan bu savaşa KDP’nin Türkiye'yle birlikte girmesi anlamına geliyor. Bunun başka türlü izahı olamaz. Bu kabul edilemez. Bu yönüyle gerçekten durum ciddidir. Özgürlük Hareketimiz açısından ciddidir.

Şimdi işte KDP askeri güçleri gerillayı kuşatıyor, kuşatmaya çalışıyor, o alanda bazı KDP’liler yaşamını yitiriyor. Yani KDP'nin askeri güçlerinden bazıları bu özel kuvvetler yaşamlarını yitiriyor. İlk önce açıklanan Türk savaş uçakları tarafından vurulduğu söyleniyor. Çünkü iç içedir KDP ile gerilla. Bu mümkündür. Böyle olmuş olabilir. Biz daha gerçeği tam bilmiyoruz. Ancak gerilla alanlarını kuşatmak, gerilla kamplarına girmek çatışma demektir zaten. Ne yapacak gerilla? Bu kampları teslim mi edecek? Şimdi KDP’nin yaptığı şu: Türk devleti gerillayı buradan çıkarmak, tasfiye etmek istiyor. KDP de gerilla oradan çıksın, ben gireceğim diyor. Böyle olabilir mi? Aynı Türk devletinin yaptığını KDP de bu biçimde yapıyor. Şimdi bu konuda gerilla ne yapacak? Bırakıp gidecek mi, teslim mi olacak? Tabi ki gerilla bulunduğu alanda, alanlarda Türk devletine karşı direnecek. KDP açıkça Türk devleti saldırıyor sen direnme, diyor. Şimdi bu burada kabul edilecek bir şey değil. Gerilla 40 yıldır buradadır. Burada savaşmaktadır, mücadele etmektedir. Bu alanlarda binlerce şehit vermiştir. Türk devletinin bu yeni bir operasyonu değil, 20 midir, 30 mudur? Defalarca girmiş, çıkmıştır. Binlerce gerilla şehit düşmüştür. Yani Medya Savunma Alanları’nda binlerce şehit vererek kalmaktadır. Şimdi Türk devleti tasfiye etmek istiyor, KDP de kendi cephesinden aynı şeyi yapmak istiyor. Aynı şeyleri yapmak istiyor. Benzer şeyler söylüyor. Gerillanın oraları bırakması, TC'nin saldırılarının amaca ulaşmasına yol vermesi düşünülemez. Çünkü öyle diyorlarmış. Gerilla bırakıp gitsin. Şöyle bir şey olamaz, yani açık değil mi? Metîna’ya Türk devleti saldırdı. Zap’a, Avaşîn’e Heftanîn’e saldırdı. Gerillayı tasfiye etmek için saldırıyor.

Aslında bu alanlar, Başûrê Kurdistan’ın en hakim alanlarıdır. Yarın Güney Kürdistan'ın işgaline, ilhakına kadar yol açacaktır. Bu saldırı böyledir. Şimdi Türk devleti böyle kapsamlı bir saldırı yaparken, Türk devleti ile PKK'yi aynı görüp, eşit görüp, yani ikisi de bıraksın gitsin demek, açıkça gerilla teslim olsun demektir.

Ya saldırgan ortadadır saldırıyor, ne yapacak gerilla? Teslim mi olacak. Herhangi bir Kürt partisinin böyle bir yaklaşımı olabilir mi? Köyleri yakan yıkan da Türk devletidir. Nasıl geçmişte Saddam yapmış, şimdi Türk devleti yapıyor. Türkiye’nin işgaline karşı bir şey var mı, sözü var mı? Yoktur. Aksine Türk devletinin saldırılarını meşrulaştırıyor. İşte PKK orada var, PKK şöyledir böyledir deyip Türk devletinin saldırılarını meşrulaştırıyor.

Bunu kabul etmemiz mümkün değildir. Kürt halkı da bunu kabul etmez. Tarih de bunu kabul etmez. Bu konuda Kürt kamuoyunda herkesin de gerçeği görmesi gerekir.

Bu sadece bir yerde orada gerillaları kuşatmak, orada gerillayı tasfiye etmek değildir. Evet, o onu da yapıyor ama bunların bütün amacı bütünlüklü PKK'yi tasfiye edip PKK şahsında Kürt Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etmek, dolayısıyla Türk devletinin soykırım politikasının önünü açmaktır.

 Bu yönüyle KDP'nin bu yaklaşımı Türk devletinin Kürt soykırım politikasına hizmet etmektir. Şu anda Türk devletinin Bakurê Kurdistan’daki politikası nedir? Türk devleti Bakur’da ne yapıyor? Kürt siyasetçilere ne yapıyor, Kürt halkı üzerinde ne uyguluyor? Açıkça bunu dünya görüyor. Rojava'da yaptıkları ortada. Kürt’ün varlığını kabul etmiyor, Kürt’ün varlığına tahammül etmiyor. Başûr’a da tahammül etmiyor. Zaten sürekli söylemedi mi? ‘Kuzey Irak'ta yaptığımız hatayı Kuzey Suriye’de yapmayacağız’ diye. Referandum sırasında tutum ortada. Türk devleti, Kürt’ün varlığını kabul etmiyor. Bu yönüyle KDP'nin şu andaki yaklaşımı Kürt’ün varlığını kabul etmeyen, gelecekte bütün Başûrê Kurdistan’ın da soykırımcı egemen sistemle alınmasını hedefleyen bir politikanın parçası oluyor. Destekçisi oluyor. Bunu herkesin görmesi gerekir. Bunu başka türlü izah etmek, başka türlü anlatmak, ifade etmek gerçekleri çarpıtmaktır. KDP zaten böyle yapıyor. Türk devletinin saldırısına ortak oluyor. Bu soykırım politikasına ortak oluyor. Şimdi bunu şöyle böyle ifadelerle örtmeye çalışıyor. KDP'nin bütün açıklamaları aslında kendisinin Türk devletine yaptığı bu ortaklığı, bu desteği örtme amaçlıdır. Gerillanın kuşatılması başka ne anlama gelir? Kuşatıp harеkеt alanını daraltacak böylece biraz önce de belirttiğim gibi KDP örs olacak, Türk devleti de çekiç olacak ve böylelikle Özgürlük Hareketi tasfiye edilecek.

Erdoğan, Maxmûr’u hedef aldı ve Maxmûr’a saldıracağını belirtti. KDP’nin gerilla alanlarına saldırdığı gün Türk savaş uçakları da Mexmûr’u bombaladı. SİHA’larla bombardıman gerçekleştirdi. Erdoğan’ın tehdidi ardından ve KDP'nin Metîna’ya saldırdığı gün Maxmûr'a hava saldırı gerçekleştirilmesini nasıl bağlantılandırmak gerekir?

Şimdi tabii ilginçtir. Bu bir tesadüf değildir. Nasıl ki KDP gerilla alanlarını kuşatarak Türk devletini rahatlatmak istiyorsa, böyle bir politika izliyorsa Türk devleti de KDP’nin askeri güçlerinin gerillayı kuşattığı dönemde Maxmûr’a saldırarak KDP'nin politikasına destek sürüyor. Bu açıktır. Bu yönüyle böyle bir günde tabi ki saldırı üretmesi konseptin bütünlüklü olduğunu gösteriyor. Biraz önce anlattığım gibi bu sadece bir mevzi, bir saldırı değil. Kürt halkının, özgürlük güçlerinin ya da özgür Kürt’ün her yerde tasfiye edilmesini hedefliyor. Bunu böyle görmek gerekiyor. Şimdi Maxmûr’a niye saldırıyor. Maxmûrlular niye göç etti? Köyleri yakıldı. Özgürlük talep ettiler. Özgürlük Hareketi’ne sempati duydular. Türk devletinin soykırım politikasına karşı çıktılar. Bu nedenle Şırnak ve Hakkari’deki köyleri içine alan, yani Botan’da halk, Türk devletinin dayatmasını, -çünkü korucu ol diyor, korucu yaparak gerillaya karşı savaştırmak istiyordu- kabul etmedi. Başûrê Kurdistan’a geçtiler. Burada işte Başûrê Kurdistan Kürt olduğu için burada bu baskıdan kurtuluruz, diyerek buraya geçtiler. Şimdi zaten Maxmûr halkı, yani Botan’daki bu köyler Başûrê geçince diğer köylerin önemli bölümü koruculuğu kabul etmişti. Ova köylerinde zaten Türkiye’nin belli bir denetim oluyordu. Bunlar böyle geldiler, baskıdan kaçarak geldiler, bu zulümden kaçarak geldiler. Siyasi mülteciler. Kürt halkının özgürlüğünü talep ediyorlar. Anadilinde eğitim talep ediyorlar. Varlıklarının kabul edilmesini talep ediyorlardı. Türk devleti de soykırımcı olduğu ve gerilla alanının geliştiği alan olduğu için oradaki köyleri boşalttı. Yaktı, yıktı. Bunun sonucu Maxmûrlular Güney Kürdistan'a, Başûrê Kurdistan’a geldi. Şimdiye kadar da Maxmûr üzerinde Türk devletinin hep saldırıları oldu.

Şimdi Maxmûr’u neden hedef alıyor? Bu soruya cevap vermek lazım. Niye hedef alıyor? Şimdi Bakurê Kurdistan’da halkı nasıl hedef alıyor, siyasetçileri nasıl hedef alıyor? Özgürlüğü için mücadele eden her Kürt’ü tutukluyor, zindana atıyor, işkence yapıyor, helikopterden atıyor, sokak ortasında vuruyor. Özgürlük talep eden Kürtlüğünü sahiplenen Kürt şu anda Bakurê Kurdistan’da hedef değil mi? Bu nedenle Maxmûr’un hedef olması aynı amaçlı. Maxmûrlular da özgürlük talep ediyor. Kürtlüğünü talep ediyor. Tabii ki Önder Apo'nun Özgür Kürdistan, Demokratik Türkiye, Demokratik Ortadoğu Projesine, düşüncesine destek veriyorlar. Bunu sahipleniyorlar. Bunun için hedef alınıyorlar. Özgürlük istedikleri için. Kürt halkının özgürlüğünden, özgür Kürdistan'dan vazgeçmedikleri için hedef alınıyor. Açık değil mi? Bilmem orası kuluçka olmuş. Dediği nedir? Niye Kürtlüklerinden vazgeçmiyorlar. Hala Kürtlüklerini sürdürüyorlar. Ben içeridekileri nasıl ezersem dışarıda da işte Kürtlüklerini sahiplenenleri ezerim, diyor. Çünkü onlar da işte Botanlıdır. Hala Botan’da akrabaları var. Bakurê Kurdistan'da Kürt bilincini ve Kürt halkının özgürlük düşüncelerini ezmek için Bakur’da yaptığı uygulamaları, saldırıları, Rojava'da yaptığı uygulamaları, saldırıları bu defa da Maxmûr’a yapmak istiyorlar. Bunu böyle görmek lazım, başka bir nedeni yok. Tek nedeni özgür Kürt olmaları, Özgür Kürdistan istemeleri. Kürtlüklerine sahip çıkmaları. Önder Apo'ya sahiplenmeleri. Bu nedenle hedefleniyorlar, başka bir nedeni yok. Bu açıdan tabii ki Maxmûr halkı buna karşı direnecektir. Ama sorun sadece Maxmûr'a halkın direnmesi değil. Orası bir siyasi kamptır. Evet mültecidir. Siyasi düşünceleri vardır. Kimse Maxmûrluların siyasi düşünceleri var diye suçlayamaz. Niye Önderliğe sempati duyuyorlar diye suçlayamaz. Bu nedenle Türk devletinin saldırılar haklı ve mazur görülemez. Bu açıdan BM’nin de Irak’ın da ABD'nin de Avrupa'nın da bu saldırıya karşı koyması gerekiyor. Bu gizlenemez. Türk devletinin saldırılarına ses çıkarmamak o saldırıları meşru görmektir. O zaman onlar da “niye Kürtlüğünüze sahip çıkıyorsunuz? Niye Türk devletinin soykırım politikalarına karşı çıkıyorsunuz? Niye Önder Apo'ya sempati diyorsunuz?” bіçіmіndе bu halkı suçlamaktır. Bu yönüyle Maxmûr'a yapılan saldırıyı görmek gerekir. Yeni değil tabii. Defalarca oldu, birçok şehit de verildi ama halk buna karşı direndi.

Tabii ki KDP kalkar kuşatma yaparsa Maxmûr halkını suçlu görmektir. Türk devletinin saldırganlığını orada da meşrulaştıran KDP'dir. Nasıl ki Medya Savunma Alanları’na saldırıyı meşrulaştırıyorsa, Rojava'da meşrulaştırıyorsa, Maxmûr'da 2 yıldır kuşatma yaparak Türk devletinin saldırılarını meşrulaştırıyor. Maxmûr halkı kültüründen mi vazgeçecek? Siyasi bilincinden mi vaz geçecek? Bir halk özgürlük mücadelesini siyasi bilinçle kazanabilir. Siyasetten koparak beni Türk devletinin soykırım politikası ilgilendirmez, Kürt halkının özgürlük mücadelesi ilgilendirmez mi diyecek Maxmûrlular. Tabii ki siyasi düşünceleri olacak, kendi kimliklerine sahip çıkacaklar. Bunun için de saldırıyorsa tabii ki Türk devletine karşı direnecekler. Köylerini bırakıp geldiler. Niye düşünceden vazgeçmemek için, kültürlerinden vazgeçmemek için, onurlarını korumak için binlerce yıllık yaşadıkları köyleri bırakarak savundular. Yani bırakmak zorunda kaldılar kendilerini savunmak için. O baskılar karşısında Kürt kalmak, koruculuğu kabul etmemek için geldi. Köylerini bıraktılar. Burada tabi ki Maxmûr'da da Türk devletinin saldırısına direnecektir. Benim söyleyeceğim şudur: Halk birliğini korusun. Birlik olsunlar. Demokratik direnişlerini, bu saldırıya karşı direnişlerini ortaya koysunlar. Bundan daha haklı mücadele olamaz. Haksız bir saldırıdır. Türk devletinin saldırısının hiçbir gerekçesi yoktur. DAİŞ nasıl saldırdı ise Türkiye öyle saldırıyor. İşte o oraya niye saldırdı? Siyasi bir mülteci kampını kendi düşüncelerine göre orayı düşman görüyordu saldırdı. Maxmûrlular da direndiler. Maxmûrlular DAİŞ’e direnirken haklı da, DAİŞ'e direnişini alkışlayacaksın, Türk devletine karşı ise direnişine karşı çıkacaksın, ya da Maxmûr'da teslim ol, diyeceksin. Bu bakımdan her Kürt’ün, Maxmûr'a sahip çıkması gerekiyor. Mexmûr halkı, Kürt halkının onurudur. Büyük bedel vermişlerdir. Köylerini bırakıp gelmişlerdir. Zaten Botan’ın binlerce genci gerilla saflarına katılmıştır. Botan halkının binlerce şehidi vardır. Maxmûrluların da vardır.

Bu bakımdan bütün halkımızın, Kürt yurtseverlerin Maxmûr halkına sahip çıkması lazım. Bu konuda KDP'nin de politikalarını tabii ki teşhir edilmesi gerekir. Irak'ın da Birleşmiş Milletler'in de işte uluslararası kuruluşların da Türk devletinin saldırısına tutum almaları gerekiyor. Bu yönüyle zaten Maxmûrlular bir açıklama yaptılar. Biz de Mexmûr halkının bu tutumunu destekliyoruz. Bugüne kadar direndiler, onurlarını korudular. En güzel şey onuru korumaktır. Maxmûr halkı şu anda onurlu bir halktır ve takdir edilen bir halktır. Sıradan yaşamı kabul etmedi. Bedel ödedi. Kürdistan tarihine geçti. Bu onurlu duruşunu Türk devletinin bu saldırı karşısında da korumalıdır.

Başûr siyasetinin Türkiye’nin işgaline karşı sessizliğinin, KDP'nin gerilla alanlarına saldırısındaki etkisi, payı nedir? Başûr’daki siyasi partilere düşen sorumluluklar nelerdir?

Başûr’da bir işgal saldırısı var. Zaten Hewlêr ve Musul hayallerini sürekli söylüyorlar. Yeri geldiğinde “Kerkük Türkmen şehridir. Kürt şehri değildir” diyorlar. Hep bunu dile getiriyorlar. Buraların kendilerine ait topraklar olduğunu söylüyor. 100 yıl önce ellerinde olduğunu söylüyorlar. Kürt topraklarını kendi toprakları olarak görüyorlar. Bakur’da nasıl öyle görüyorlarsa Başûr’da öyle görüyorlar. Şimdi bu böyle bir yaklaşım ortadayken Kürt siyasi partilerin tutumu gerçekten gaflettir.

Bırakalım kendileri ses çıkarmayı, Kürt halkının, aydınların ses çıkarmasını engelliyorlar. KDP açıkça tehdit ediyor bütün Kürt siyasi partilerini. Kürt halkını tehdit ediyor. Türk devletinin işgaline karşı çıkmayın, diyor. Şu anda Türk devletinin işgaline karşı çıkışı engelleyen, halkın tepkileri engelleyen KDP’dir. KDP, YNK üzerinde baskı kuruyor. Bu bakımdan YNK de benzer yaklaşımlar gösteriyor. Bu bakımdan Kürt siyasi partilerin sessizliği bir yönüyle özellikle de KDP’nin siyasi partiler demokratik kuruşlar ve halk üzerindeki baskı nedeniyledir. Doğru dürüst bir açıklama yapıldığını gördünüz mü? Bırakalım Başûrê Kurdistan’ı, aslında Kürt siyasi partileri başka bir parçada bu kadar saldırı olduğu takdirde bile seslerini çıkarması lazım. Ama kendilerine yönelik, Başûrê Kurdistan’a yani bu parçaya yönelik saldırı olduğu halde ses çıkarmamaları gerçekten çok ilginç. Böyle bir şey olabilir mi? Bu tarihi sorumsuzluk, gaflettir. Bu gelecekte izah edilemez. Onlar sanıyorlar ki; işte ABD var, çeşitli güçler var, bizi Türkiye karşısında korur. Bilmem kazanımlarımızı korur. Bu gaflettir, kazanımlar Kürt birliğiyle korunabilir. Kürtlerin ortak tutumuyla korunabilir. Başûrê Kurdistan halkı bu sessizlikte Türkiye'ye teslim olarak, Türkiye'nin tehditlerine boyun eğerek, Başûrê Kürdistan’ı koruyamazlar. Bunu sanmaları yanılgıdır. Referandumda bu yanılgı görülmedi mi? Kerkük işgalinde bu yanılgı görülmedi mi? Kaldı ki konjonktür değişebilir. Siyasal işlerin ne zaman ne nereye varacağı belli değil. İşte şimdi diyorlar ya, işte ABD artık Ortadoğu için giderek önemi azalıyor, Uzakdoğu'ya yayılacak. Yani demek ki siyasette bazen bazı yerlerin önemi azalır. Başka yerlere kayabilir. İlişkiler farklılaşabilir. Tabii ki biz Ortadoğu'nun öneminin azalacağını düşünmüyoruz ama siyasal mücadelede özelde bizim gibi soykırımcı sömürgecilik altında olan halklar açısından esas güvencenin kendi halkının birliği, işte bugünkü Kürt ve Kürdistan parçalarındaki halkın birliğinden alması gerekiyor.

Güvence buradan olmazsa gerçekten bu tarihi bir yanılgıdır. Bundan çıkmak lazım. Türk devletinin bu işgalinin en azından doğrudan gerillaya destek veremiyorsanız bile bu işgali gayrı meşru görün. Normalleştirmeyin. Böylelikle bu tutumla bu işgali zayıflatıp Türk devletinin politikalarının dünyada, Ortadoğu'da teşhir olmasını sağlayın. Gerilla sizin için de güvencedir. Bırakalım gerillaya destek verilmesini, işgale karşı çıkılmasını sessizlikle onaylıyorlar. Bu yönüyle bu konuda gerçekten yaklaşımları kabul edilemez.

İşte bir de açıklamalar yapıyorlar. İşte Meclis Başkanı açıklama yapıyor. KDP açıklama yapıyor. İşte Türk devleti ile gerillayı işgalcilere direnen gerillayı aynı görüyorlar. Aynı biçimde suçluyorlar. Gerillanın direnişini sanki haksız bir direnişmiş gibi gösteriyorlar. Niye direniyor yaklaşımı gösteriyorlar. Köylerin bombalanmasından işgalcileri değil de PKK’yi, gerillayı sorumlu görüyorlar. Bu kabul edilemez. Türk devleti ile PKK aynı kefeye konulamaz. Aynı biçimde değerlendiremez, gerillanın direnişiyle saldırganları, işgalcileri aynı görmek bir saptırmadır. Bir algı operasyonudur. Gerçekleri̇ Kürt halkının gözünden saklamaktadır. Kendi iş birlikçilerini meşrulaştırmaktır. Açıktır Türk devleti ile iş birliği yapıyorlar. Meşrulaştırıyorlar, normalleştiriyorlar. Gerillayı kuşatarak bu işgale destek veriyorlar. Ama işte Türk devleti ile PKK aynı düzeyde bizim topraklarımıza zarar veriyor biçiminde bir değerlendirme yapıyorlar. Bu kabul edilemez. Bu açıktan açığa Türk devleti nasıl gerillaya saldırıyor, ezmek, tasfiye etmek istiyorsa benzer amacı farklı biçimlerde dile getirmektir. Gerilla 40 yıldır buradadır, direniyor, direnecektir. KDP bu direnişin önüne geçemez. Geçmemelidir. Siyasi partiler bunu görmeli. KDP'nin bu yaklaşıma tutum almalı. KDP askeri güçleri gerilla alanlarını kuşatırsa çatışma çıkar. Bunun sorumlusu KDP'dir. Türk devletini rahatlatmak isteyen KDP’dir. Sen güçlerini neden oraya koyuyorsun. KDP açıklama yaptı. 25-30 yıldır gitmediği yerlere şimdi niye gidiyor? Türk devleti bir taraftan saldırıyor, kendisi bir taraftan saldıracak. Hareket tasfiye edilecek. Böyle olabilir mi? Olaya başka türlü yaklaşılamaz, böyle yaklaşılması lazım. Hiç kimse gerillanın direnişini engelleyemez. Gerilla direnecektir. Türkiye ile birlikte gerillayı oralardan çıkarmak tasfiye etmek Kürt siyasilerin dillendireceği bir şey olamaz.

Niye halkın tepkisini engelliyorsunuz? Evet, Kürt halkı bilsin. Başûr’da halkın tepkisini KDP engelliyor. Öyle ki tepki gösterecek insanlara gidiyor, imzalar attırıyorlarmış. Eylem yapmayacaklarına dair. Yani onlar eylem yaparsa yarın onların üzerine gidecek. Böyle bir şey olabilir mi? Bu bakımdan Kürt halkı gerçeği görmelidir, gerçeği görmelidir. KDP'nin şu anda yaptığını PKK yapsa ya da başka bir parti yapsa ihanet olarak değerlendirilir. Şimdi diğer Kürt siyasi partileri, farklı Kürt siyasi partileri KDP yaptı diye meşru mu görecek? Bu meşru mu olacak, böyle olabilir mi? Kürdistan sadece Hewlêr ve Süleymaniye'yle sınırlı değildir. Şu anda KDP’nin yaklaşımında Kürdistan deyince sadece Duhok-Hewlêr anlaşılıyor. Orada kendisi hakim olsun, rahat olsun diye Kürtlere, Kürdistan paçalarına ne olursa olsun. Küçük birkaç yerde hakim olmak için bütün Kürtleri feda ediyor. Böyle olabilir mi? Bu kabul edilebilir mi? Kürt siyasi partileri bu konuda biraz daha gerçekçi olmalı. Evet, biz bu direniş için söylüyoruz, gerilla direnişi için belirtiyoruz ama aynı zamanda Başûrê Kurdistan için de belirtiyoruz. Bu yaklaşım bütün Kürtleri tehlikeye atmaktır. Başûr’u da tehlikeye atmaktır. Mantık bu olursa tabii ki Kürt halkının özgürlük mücadelesinin hiçbir yerde başarıya götürmek mümkün değildir. Bu bakımdan Kürt siyasi partileri gerçekten bu duruma ciddi yaklaşmalı. Böyle KDP'nin baskısıyla, başka güçlerin baskısıyla gerçekleri görme yerine KDP'nin tezlerini savunmamalıdır. Şimdi de Mesrur Barzani kalkmış ne diyor? İşte Meclis toplansın, tutum alsın. Meclis toplanıp tutum alacaksa işgale karşı tutum almalı. Direnişe karşı nasıl tutum alacak? Böyle bir şey olmaz. Zaten bu savaş daha başlamadan birkaç gün önce Fazıl Miranî ve Babekir Zebarî ne dedi? Gerillayla savaş çıkabilir. Anlaşılıyor ki; bu savaşı meşrulaştırmak için söylenmiş sözlerdir. Bunu böyle görmesi gerekiyor. Bu yönüyle, yani Kürt siyasi partilerin gerçekten gerçekleri doğru görmeleri lazım. Bu KDP'nin tezleri desteklememeleri gerekiyor.

KDP’nin tezi şu: Gerilla olduğu için Türk devleti saldırıyor. O zaman gerilla direnişi bıraksın… Bu teze kimse destek veremez. Hiçbir Kürt siyasi partisi destek veremez. Meclis olaya böyle bakamaz. İşgale karşı çıkması lazım. İşgale karşı çıkmıyor, tutum almıyor. KDP özel kuvvetleri gidip gerillayı kuşatınca gerilla tutum alınca gerillaya karşı tutum alacak. Böyle bir şey olabilir mi?

Şunu söyleyebilirim KDP bu tutumu bıraksın. Askeri güçlerini geri çeksinler. Biz Türk devleti ile savaşırken, gerilla savaşırken onlar araya girmemelidir. Tüm siyasi güçlere de bu gerçeği hatırlatmak istiyoruz.

Kürt halkı, KDP'nin Türk devletiyle işbirlikçilik yaparak gerilla salınmasına karşı nasıl bir tavır almalı?

Başka bir hareket, başka bir parti KDP'nin yaptığını yapsa nasıl tavır koyacaksa öyle tavır koymalı. Şimdi PKK, KDP'ye ya da başka bir Kürt partisine herhangi bir sömürgeci güç saldırsa, biz de gitsek o sömürgeci güçle birleşip KDP'ye karşı tavır koysak bunun adı nedir, ne olur? İhanet olmaz mı? O yönüyle yani şunu bütün Kürt kamuoyu, Kürt halkı KDP'nin yaptığının ne olduğunu ortaya koymalıdır. Karşı çıkmalıdır. Kürt aydınları, yazarları tutum koymalıdır. Siyasi partiler tutum koymalıdır. Rojava yönetimi de. Kuzey-Doğu Suriye yönetimi de açık tutum koymalıdır. Başûr partileri açık tutum koymalıdır. Bakur partileri açık tutum koymalıdır. Böyle bir durumda sessiz kalınamaz. Kürt Özgürlük Hareketi tasfiye olursa bütün Kürt parçaların, durumunun ne olacağını herkes düşünmelidir. Şimdi PKK’nin mücadelesi ile varlık sürdürüyor ama böyle bir tasfiye olduğu zaman KDP'nin de durumunun ne olacağını herkes düşünmelidir. Bu yönüyle her yerde ayağa kalkmak gerekiyor. Her yerde KDP'nin bu tutumda açık tavır koymak gerekir. KDP'nin o tezlerine, kendini normalleştiren ya da tutumunu gizleyen yaklaşıma karşı çıkmalıdır. Böyle konuşamaz. Böyle açıklama yapamaz. Böyle değerlendirme yapamaz. İşgale karşı çıkmıyorsa hiç değilse işgalcilere destek sunmasın, yardımcı olmasın. Halkın, aydınların, yazarların bu tutumu ortaya koyacağını düşünüyoruz.

Özgürlük gerillalarından ağır darbe yiyen faşist Türk ordusu Kürdistan doğasını talan etmeye devam ediyor. Başûrê Kurdistan'da kimyasal silah kullanırken aynı zamanda bir ağaç kıyımı da gerçekleştiriyor. Nasıl değerlendireceksiniz?

Şimdi bu kimyasal silah kullanma konusu önemlidir. Şimdiki Başûrê Kurdistan açısından en temel gündemlerinden veyahut da tarihi bilinçten biri de Halepçe'de kimyasal silah kullanılması var.  Bu konuda Kürt halkının gerçekten Başûrê Kurdistan’da bir hassasiyeti var.

Şimdi gerillaya karşı kullanıyor. Gerilla kimyasal silahla katlediliyor. Kimyasal silahlarla doğamız zehirleniyor. Bu ağaç kesmeler ne ki? Her bombardıman sonucu yangın çıkıyor, günlerce, haftalarca ormanlar yanıyor. Başûrê Kurdistan'da on yıllardır Türk devletinin saldırılarında ormanlar yok oluyor. Şimdi yurt sevmek, aynı zamanda doğasını sevmek, ormanı sevmektir, ağacını sevmektir, suyunu sevmektir, havasını sevmektir. Çünkü bu doğa içinde yaşam oluyor. Bu doğa olmadan insan yaşayabilir mi? Şimdi Başûrê Kurdistan’da bu konuda da bir duyarsızlık var. Bu kadar bombalama var, ağaçlar yanıyor, su zehirleniyor, kimyasal silah kullanılıyor fakat ses yok. Bugün Başûrê Kurdistan’da bir kadın diyordu bir ağaç kesmek, bir Kürt’ü öldürmektir, diyordu. Evet, bu bilinçte olmak lazım. Hele günümüzde 21. yüzyılda ekolojik bilinç çok önemlidir. Doğa bilinci çok önemlidir. Dünyada gelişiyor zaten. Bu dünyada gelişirken Kürt doğasına sahiplenmeyecek mi? Dünyanın her yerinde kendi doğasına sahiplenirken Kürt doğasına sırtını mı dönecek. Türk devleti her gün televizyon reklamlarıyla ormanlarımıza sahip çıkalım; orman demek vatan demek, orman demek büyük ülke demektir, diyor. Her gün böyle propaganda yapıyor. Bu konuda duyarlık geliştirmek istiyor ama Bakurê Kurdistan’da, Başûr’da doğaya bu kadar saldırıyor. Bu konuya sessiz kalmamalılar. Yurt sevgisi bizde böyle ortaya çıkar. Siyasetçilere, aydınlara sesleniyorum. Başûrê Kurdistan böyle bombalarken yakılıp yıkılırken sessiz kalmak gerçekten kabul edilemez. Bu da başka bir işgaldir. En azından işgal kadar Kürt halkının geleceğini olumsuz etkileyen bir durumdur. Bu konuda da tutum konulması gerekiyor. Halkın ayağa kalkması gerekir. Kendi doğasını zehirlenmesinde yakılıp yıkılmasına müsaade etmemesi gerekir.

AKP-MHP ittifakı her ne kadar soğutmaya çalışsa da Sedat Peker’nin ifşaları sıcaklığını koruyor. Bu konuda kapsamlı bir röportaj da verdiniz. Sedat Peker son olarak Aleviler üzerinden bir provokasyon yapılarak Alevilere bir saldırı olacağını ifşa etti. Faşist devletin bu tür provokasyon, saldırı ve katliamları olduğunu düşünürsek uzak ve yakın tarihinde bu iddialar ne kadar ciddiye alınmalı? Aleviler bunun karşında nasıl bir tutum içinde olmalı?

Şimdi Alevilerle ilgili soruya cevap vermeden önce Türkiye bu kadar kirlenmiş, çetelerin, mafyanın devleti haline gelmiş. Her türlü kirli iş, ahlaksızlık, vicdansızlık diz boyu. Şimdi bu nereden kaynaklanıyor? Kürt sorununun çözülmemesinden kaynaklanıyor. Kürt’ü soykırıma uğratmak, tasfiye etmek için hukuksuzluk, vicdansızlık, yasa dışı her şey yapılıyor. Çünkü mevcut kanunlarla, kukla yasalarla Kürt soykırımı yapılamaz. Türk devleti, Kürtleri soykırıma uğratmak için bu hale geliyor. Bu kadar kirleniyor, işte bunu Başûrlu Kürtlere de belirtmek istiyorum. Görsünler; bu Türk devleti Kürtleri soykırıma uğratmak için kendisini ne hale getiriyor? Bu sadece Bakur için değil, aynı şeyi Rojava için de Başûr için de bütün Kürtler için uygulayacaktır. Bu gerçeği herkesin görmesi gerekiyor. Kürt politikasının Türkiye’yi ne hale getirdiği ortada. Türk halkını ne hale getirdiği ortada. Siyaseti ne hale geldiği ortada. Bu gerçekliğin görülmesi gerekiyor. Türkiye’de çözülmeyen iki temel sorun var. Biri Kürt sorunu, biri de Alevilerin sorunudur. Türkiye'de en az 20 milyon civarında Alevi var. Daha fazla olduğu da söyleniyor. Aleviler de kültürel asimilasyona, yani inanç asimilasyonuna uğratılıp nasıl ki tek millet, tek ulus diyorlarsa tek inanç yaratmak istiyorlar.

Bu bakımdan her türlü politika, Aleviler üzerinden uygulanıyor. Diğer taraftan Aleviler ezildikleri için demokrasi mücadelesi içinde yer alıyorlar. Demokratik tutum ortaya koyuyorlar. Demokratik tutum demek, demokratik mücadele demek, aynı zamanda Kürt halkının özgürlük mücadelesinin müttefiki olmak demek. Türk devleti demokrasi güçlerine niye düşman. Çünkü demokrasinin olduğu yerde Kürtler yararlanır diye demokrasi düşmanlığı yapıyorlar. Aleviler de demokratik tutumda olduğu için onların üzerine gidiyor, ezmek, sindirmek istiyor. Bir taraftan tek inanç yapıp onları soykırıma uğratmak istiyor. Diğer taraftan Aleviler demokrasi mücadelesinde yer aldığı için onları ezmek istiyor. Çünkü demokrasi mücadelesi demek, demokratik tutum demek. Kürt halkının özgürlük mücadelesinin de bir nevi destekçisi olmak demek. Bu bakımdan Alevilere hem inanç yönünden hem de demokratik tutumlarından dolayı bu düşmanlık yapılıyor.

Şimdi bu yönlü provokasyonlar olabilir. Sedat Peker'in dediği doğrudur. Evet, böyle bir provokasyon yapılarak nasıl ki Maraş’ta katliam yapıldı, Maraş göçertildi. Sivas Katliamı oldu, Aleviler çökertildi. Şimdi Maraş'ta Alevi Kürt kalmadı. Sivas'ta Alevi Kürt kalmadı. Malatya'da benzer olaylar oldu. Alevi Kürt kalmadı. Dersim'de yoğun saldırılarla Dersim'in çoğu boşaltıldı. Anlaşılıyor ki böyle bir provokasyon var. Şu anda biraz kendine gelen, gelmek isteyen Aleviler tümden ezilmek, etkisizleştirmek isteniyor. Aleviler tehlikeyi görmeli. Evet provokasyonlara gelmemeli ama bu şu anlama gelmemeli; onlar saldıracak, Aleviler sessiz kalacak. Yok. Aleviler örgütlenmeli, her yönde örgütlü hale gelmeli, bu tür saldırılara karşı tutum koymalılar. Tabii şu anda Aleviler için bir daha vurgulayayım; en büyük ibadet demokrasi mücadelesidir. Çünkü Türkiye demokratikleşmediği müddetçe Aleviler kendi inançlarını koruyamaz. İnanç soykırımına uğrarlar. Soykırımdan kurtulmanın yolu, Türkiye'nin demokratikleşmesidir. Türkiye demokratikleşmediği takdirde Alevilere, hiç kimse inanç soykırımından kurtaramaz. Bu bilinçte olmaları gerekir. Bu yönüyle demokrasi mücadelesinde uzak durmak, aslında inanç soykırımına boyun eğmektir, boyun uzatmaktır. Bunu kabul etmektir. Bu bakımdan Sedat Peker'in iddialarını ciddiye almak lazım. Doğrudur. Demek ki daha büyük amaçları var. Aleviler hala demokratik duruşlarıyla, bu zulme karşı çıkışlarıyla bu devlet için tehlikedir, tehdit olarak görülüyor. Zaten zaman zaman söylüyorlar ya, işte dış güçler Kürtleri de destekliyor. Alevileri de destekliyor. Aleviler de işte bu devlet için tehlikedir biçimde değerlendirme yapanlar var. Bu bakımdan Alevilerin gerçekliği görmeleri; örgütlenmeleri, tedbir almaları gerekiyor.

Sadece provokasyon ama provokasyon deyip geçmemek lazım, bu provokasyonun mutlaka amacı var. Amacını bilince çıkarmaları gerekiyor. Bu da tarihte görülüyor. İşte Maraş'ta, Sivas'ta, Dersim'de neler yapıldığı ortada.

Bir de Mehmet Ağar Elazığlı. Bu ister ki Elazığ çevresinde Alevi kalmasın, Dersim Alevilikten tümden uzaklaşsın, Dersim Alevi coğrafyası olmaktan çıkarılsın. Evet,  içinde bu tür amaçlar da var. Gördük. Maraş'ta o kadar Kürt vardı, şu anda Kürtler soykırıma uğramıştır.

Bu bakımdan Peker'in değerlendirmeleri ve verdiği bilgi doğrudur. Ya işte, çete reisidir, onun söylediklerine inanmamak lazım, deniliyor. Öyle değil. O zaman çete reisiydi şimdi bir çete reisi değil. Türk devleti onu boğacak, elinden gelirse. Evet, geçmişte öyleydi. Ama anlaşılır, kendi içindeki bazı nedenlerden dolayı onu boğmak, yok etmek istiyorlar. Bu da ölmemek için yok olmamak için bazı gerçekleri ifşa ediyor. Bu gerçeği görelim. Söyledikleri çok ciddiye alınmalı. Onların itirafları çok önemli görülmeli. Ona göre herkes tutumunu ortaya koymalıdır.

Devletin kirli politikaları içeriden bu kadar ifşa olmuşken, muhalefet buna karşı güçlü bir tutum koyabildi mi, nasıl bir tutum içinde olmalı?

Muhalefetin Türkiye'de durumu ciddidir. Şimdi Türkiye bu noktaya gelmiş, niye bu noktaya gelmiş? Bu çeteciler mafya niye ortaya çıktı? Bunu nedenleri, kaynak, bataklık görülmezse buna karşı mücadelede doğru bir tutum alınamaz. Demokrasi güçlerinin bu konuda ortak tutum takınması gerekiyor. Kürt politikasında doğru tutum takınmadan bu tür çetelerle mücadele edilmez. Bu tür işte kirlilik de ortadan kaldırılamaz. Bu yönüyle muhalefetin bu olayların kaynağına inmesi gerekir. Kaynağına gelmezlerse bugün Mehmet Ağar gider, yarın başkası gelir. Türkiye bundan kurtulamaz.

Siyasetçinin görevi nedir? Türkiye bu durumdan kurtarmak değil mi? Demokratikleştirmek değil mi? Devleti bu durumdan çıkarmak değil mi? O zaman siyasilerin bu konuda daha böyle tutarlı tavır takınmaları lazım. Gerçekten önlerine tarihi fırsat çıkmıştır. Kürt halkı da Türkiye halkları da bu devletin bu çeteleşmesini kabul etmezler, kabul etmiyorlar. Zaten görülüyor. Toplum dinliyor. Toplum Peker'i niye dinliyor? Ciddi şeyler söylüyor. Önemli şeyler söylediği için dinliyor.

Demek ki bu Türkiye'deki olanlara bu toplum karşıdır, tutum alacaktır. O zaman demokrasi güçlerinin, halkın bu yaklaşımını görerek iyi değerlendirmeleri, ortak tutum takınmaları, AKP'ye karşı net tutum içine girmeleri gerekir.

Bu savaş politikası, kirli politikalara karşı çıkmaları lazım. Savaşa karşı çıkmayacaklar. Kürt politikasına karşı çıkmayacaklar, o zaman izah edemezler. Çünkü adam diyor ki; ben bunu Kürt halkının özgürlük mücadelesini ezmek için yaptım. Vatan-millet-Sakarya için yaptım. Öyle diyor. Öyle kendini meşrulaştırıyor. Bu vatan-millet-Sakarya, devlet için yaptım, millet için yaptım tezine karşı çıkılmadığı müddetçe doğru mücadele verilemez. Bu bakımdan muhalefetin gerçekten etkili ve doğru mücadele vermesi açısından çeteleşmeyi bu noktaya getiren kaynaklara dokunmaları gerekir.

15 Haziran'da bir NATO toplantısı gerçekleşecek ve bu toplantıda Erdoğan-Biden görüşmesi olacak. Bu görüşmeden sonra Amerika-Türkiye ilişkilerinin netleşeceği konuşuluyor. Demokrasi ve Kürt halkı açısından bu görüşmenin yaratacağı sonuçlar ne olur?

Şimdi Türkiye'de nasıl bir iktidar var? AKP-MHP ittifakı yok mu? Kürtlere zulüm yapmıyor mu, demokrasi güçlerine zulüm yapmıyor mu? Gazetecilere, aydınlara her türlü zulmü yapmıyor mu? Binlerce aydın, gazeteci, yazar dışarı çıkmadı mı?

 NATO’da görüşüldüğü zaman Türkiye demokratikleşecek, AKP-MHP iktidarı demokratik bir iktidar mı olacak? Şimdi Biden, demokrasi iddiasında bulunuyordu. ABD'yi demokratik değerlere sahip çıkan ülke haline getireceği iddiasında bulunuyordu.

ABD'nin, Avrupa'nın samimi olması lazım. Türkiye'de faşizm varsa, diktatörlük varsa, ki kendileri söylüyorlar, o zaman destek vermemeleri gerekir. Tabii ki Türkiye halkının yanında olması gerekiyor. Türkiye halkının çıkarlarına karşı çıkan bir tutum içinde olmamaları gerekiyor ama AKP-MHP faşizmi Türkiye halkını temsil etmiyor. Şimdi tabii AKP-MHP iktidarının şu andaki temel politikası Kürt halkının özgürlük mücadelesini tasfiye etmektir. Bunun için de demokrasi düşmanlığı yapıyor. Bağırıyor, çağırıyor. ABD şöyle, ABD böyle, diyor. Yani böyle ABD'yi, Avrupa'yı çeşitli biçimlere töhmet altında bırakarak, Kürt soykırımına destek almaya çalışıyor. AKP'nin, Erdoğan'ın bütün politikası bu. Bu bakımdan Biden’ın Avrupa'nın, AKP'nin, Erdoğan'ın bu bağırma çağırmaları tutumuna karşı Kürt Soykırımı konusunda Erdoğan'a taviz verme gibi bir duruma düşmemesi lazım. Kürt soykırımına ortak olmamalı.

Öyle KDP ile biraz ilişkileri var yaklaşımıyla bütün parçadaki Kürt soykırımı politikasına ortak olamazlar. Bu ortaklığını, bu Kürt soykırımına ortaklıklarını KDP ilişkisiyle örtemezler. Bu onların Kürt soykırımına ortak olma gerçeğini ortadan kaldırmaz.

ABD, AKP'nin Kürt düşmanı politikasına destek veriyor. Şu anda Medya Savunma Alanları’na saldırılarına destek veriyor. Bu destekle yapıyor. ABD, bu desteği vermezse Türk devleti bu kadar hareket yapamaz. KDP bu kadar Türkiye’ye destek veremez. Bu saldırının arkasında ABD var. ABD’nin bu politikayı bırakması gerekiyor. Kürt soykırım politikasına ortak olmaması gerekiyor. Bütün Kürt halkının da bu gerçeği görmesi gerekiyor. Niye Türk devleti bu kadar saldırıyor? Hatta KDP niye bu kadar Türk devletiyle iş birliği yapıyor? Nedeni ABD'nin politikalarıdır. Eğer KDP, bu kadar Türk devletiyle iş birliği yapıyorsa biraz da ABD’nin politikasından kaynaklanıyor. Bu yönüyle biz de takip ediyoruz.

AKP-MHP politikasına destek verirlerse gerçekten Kürt soykırımına ortak olurlar. Biz de tabi bu gerçekliği ifşa etmeye devam ederiz. Bir daha sesleniyoruz. Avrupa ülkeleri de destek veremezler. Biz ABD halkının da, Avrupa halkının da, AKP politikalarına destek verdiğine inanmıyoruz. Bu yönüyle herkes, bütün siyasi liderler kendi halkının yaklaşımını da dikkate alarak buna göre politika üretmeleri ve doğru tutum takınmaları gerekiyor.

Avrupa, Türkiye'ye bir yardım paketini onayladı. Varını yoğunu Kürt halkının özgürlük mücadelesine karşı kullanan ve bundan dolayı ağır bir ekonomik buhran yaşayan Türkiye'ye para yardımında bulunacağını ve bu parayı Türkiye'de reformlar için de verdiklerini açıkladılar. Devletin bu parayı reformda kullanacağına inanmak mümkün mü?

Türk devletinin nasıl bir devlet olduğu görüldü. Son zamanlarda Türkiye'de soruluyor; 128 Milyar nereye gitti? CHP soruyor, muhalefet soruyor. Cevap veremiyor. Niye cevap vermiyor? Halka harcasa, doğru işleri harcasa şuraya şuraya harcadım, der. Kirli işlere harcıyor. Savaşa harcıyor. Çetelere veriyor. İşte ajan örgütü kurmuş, onlara veriyor. Bu yönüyle Türkiye halkına değil, kendi savaş politikasına, kendi iktidarını ayakta tutan politikalara o paraları harcıyor. Bunun için açıklayamıyor. Açıklamamasının nedeni bu. İşte CHP de diğer muhalif partiler bu gerçeği görmüyor. Açıklayamıyorsa nedeni bu. Kirli politikalar, o zaman bu kirli politikalara karşı çıkacaksınız. Kirli işlere verdiği için açıklayamıyor, açıklamaz da. Zaten niye soruyorsun?

Şimdi Avrupa'da alacağı paraları da bu kirli politikalara harcayacak. Kendi iktidarını ayakta tutmaya harcayacak. Zaten AKP iktidarı zayıflamış, düşmek üzere. Bütün anketler bunu göstermiyor mu? Ama Avrupa Birliği kalkıyor, Türkiye’ye destek veriyor, AKP iktidarını ayakta tutmaya çalışıyor. Türkiye halklarının iradesine karşı çıkıyorlar. Türkiye halkları bu iktidarı düşürmek isterken bunlara siyasi destek vererek, ekonomik destek vererek ayakta tutmak istiyorlar. Aldatıyorlar, bu kabul edilemez.

Öyle Türkiye'nin Suriye'de mülteciler için harcadığı para yoktur, yalandır. Böyle bir şey yok. Evet belki belli bir şey harcamıştır ama o Suriyeli mülteciler ucuz iş gücü. Onları köle gibi çalıştırdı. Türkiye ekonomisinin ucuz iş gücünü bunlarla sağlıyor. Eskiden Kürtlerdi şimdi bunlar Kürtlerden daha ucuza çalışıyorlar. Türkiye bu mültecilerden herhangi bir zarar etmedi. Zaten onların getirdiği altınları her şeyi kendi ekonomisine koydu. Hatta fabrikalar bile çaldı getirdi. Şimdi Efrîn zeytinlerini çalıyor, getiriyor. Bu bakımdan Türkiye'nin mülteciler için çok para harcadığını, bundan zarar gördüğünü düşünüp Türkiye'ye işte bu nedenle para vermek gerçekte fidye vermektir. Aslında Türkiye fidye alıyor. Vermezsen mültecilere sana gönderirim, diyor. Türkiye fidyeci olmuş, şantajcı olmuş. Avrupa da şantaja boyun eğiyor. Açıkçası budur. Bu para yardımları da Türkiye'deki faşist iktidarı kurtarmaktır, yardım etmektir. Onu sıkıntıdan kurtarmaktır. Avrupa Birliği'nin bu politikalarını demokrasi düşmanı ve Kürt düşmanı AKP iktidarına nefes aldırma, onu ayakta tutmak politikaları, tutumu olarak değerlendiriyoruz.