Son Dakika: PKK sonuç bildirisi açıklandı: PKK adıyla yürütülen çalışmalar sonlandırıldı

Karasu: Rojava’da Kürtlere saldıranların İslam'la alakası yoktur

Karasu: Rojava’da Kürtlere saldıranların İslam'la alakası yoktur

KCK Genel Başkanlık Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, Rojava’daki saldırıları ortaya çıkaran siyasal durumun, Suriye rejimi karşısında bir tıkanmayı yaşayan muhaliflerin bunu aşmak için Kürdistan’ı ele geçirme strateji olduğunu belirtti.

Kendilerine muhalif diyen, devlete karşı savaşmayı bırakıp Kürt bölgelerine işgal harekatı başlattıklarına dikkat çeken Karasu, “Rojava’da Kürtlere yönelik saldırı İslamcı olduğunu söyleyen, ama İslam’la alakası olmayan grupların siyasal dengeleri lehlerine çevirme çabasıdır. Saldıranların İslam’la alakası yoktur” diye belirtti.  

Mustafa Karasu, Almanya’da yayın yapan Yeni Özgür Politika gazetesinde yayınlanan Rojava’daki gelişmeleri değerlendirdiği yazısı şöyle:

“Rojava Kürdistan’ında saldırılar ve katliamlar devam ediyor. Kürtlerin kendi kendini yönettiği topraklara dışarıdan bir saldırı var. Yaşananlar Kürtler arasındaki bir sorun değil, bir işgal harekatı başlatılmıştır. Yine bazı şehirleri, kasabaları ve köyleri Kürtsüzleştirme saldırısı yapılmaktadır. Kürt coğrafyasına en azından yüz yıldır yapılan bir Kürtsüzleştirme saldırısı var. Rojava Kürdistan’ındaki saldırıların bir yönü de budur. Saldırıyı yapanlar İslam maskelidir. Şimdiye kadar Kürtlere saldırı yapanlar da hep İslam kardeşliğinden söz etmişlerdir. Zaten Kürtlerin yaşadığı en büyük trajedi de budur. İslam coğrafyasında kendisine yaşam hakkı tanınmamaktadır. 

Rojava’da Kürtlere yönelik saldırı İslamcı olduğunu söyleyen, ama İslam’la alakası olmayan grupların siyasal dengeleri lehlerine çevirme çabasıdır. Suriye’de darbe yediler, rejim karşısında bir duraklamayı yaşadılar. Öte yandan Mısır’da İhvan-ı Müslim iktidardan düşürüldü. Bu, kendine İslamcı diyen güçleri sıkıştırdı. Bu durum karşısında pozisyonlarını güçlendirmek için en kolay olduğunu düşündükleri Kürtlere saldırdılar. Bu saldırıların başka bir nedeni yoktur. Rojava Kürdistan’ındaki devrimci güçler bu gruplarla kendilerine saldırmadığı müddetçe iyi ilişki kurdular. Kürdistan’a yakın bazı yerlerden geçtiklerinde ses çıkarmadılar, göz yumdular. Kendilerine saldırmadığı müddetçe ne muhalif güçlerle ne de devletle çatışma içine girdiler. 

Kürtler tabii ki kendi bölgelerini kontrol etmek için devlet güçlerini şehir, kasaba ve köylerden çıkardılar. Qamişlo’da bir mıntıka dışında Rojava Kürdistan’ında kendi demokratik otoritelerini inşa ettiler. Bu durumu ilk başlarda devlet de muhalif güçler de kabul etmek zorunda kaldılar. Ancak ne zaman devlet muhalifler karşısında konumunu güçlendirince muhalif olduğunu söyleyen İslamcı güçler Halep ve çevresinde Kürtlere yönelik saldırılara başladılar. Muhalifler de devlet karşısında bir tıkanmayı yaşayınca bu tıkanmayı aşmak için Kürdistan’ı ele geçirme stratejisine yöneldiler. Şu anda kendine muhalif diyen bu güçlere devlete karşı savaşmayı bırakıp Kürt bölgelerini işgal harekatı başlatmışlardır. Rojava saldırılarını ortaya çıkaran siyasal durum budur. 

Demokratik zihniyete kavuşmadığı müddetçe devlet de kendini güçlendirdiğinde Kürtlere yönelecektir. Muhalif güçler de Kürtlerin kendi kendini yönetmesini kabul etmeyeceğinden Kürtlere saldıracaktır. Çünkü onların ideolojik ve siyasi programları da merkeziyetçidir. Tüm farklılıkları siyasi olarak reddetmektedirler. Sözde farklılıkları kabul ettiğini söyleseler de pratikleri budur. Özellikle son iki yüzyılda İslam’ın ümmetçi anlayışı zehirlemiştir. Sadece farklı toplulukları egemenlikleri altında tutmanın ideolojik argümanına dönüştürülmüştür. Kürtler üzerinde yürütülen kültürel soykırımın bu örtü altında yürütülmek istendiği bilinmektedir. 

Şu anda saldırılar da tamamen milliyetçi-şovenist zihniyetin siyasetinin sonucudur olmaktadır. Din sadece bu siyasetlerine ve saldırılarını örtmeye ve meşrulaştırmaya yönelik ideolojik bir kılıftır. Rojava’da Kürtlere karşı saldırıyı İslam kılıfı altında yapsalar da esas olan kapitalist modernitenin son iki yüz yılda Ortadoğu’ya soktuğu ulus-devlet ve milliyetçilik fitnesinin harekete geçmesidir. 

PYD de Kürt Özgürlük Hareketi gibi inançlara saygılıdır. Kültürel İslam’ı Ortadoğu’nun bir değeri saymaktadır. İslam’a inananların istediği gibi yaşaması ve ibadetini yapması demokrasi ve özgürlük anlayışlarının gereğidir. İslam’a kapitalist modernist, pozitivist ve oryantalist yaklaşıma karşıdır. İslam da bu toprakların değeridir. Diğer inançlar da bu toprakların değeridir. Kürt Halk Önderi ve Kürt Özgürlük Hareketi Batı’nın kapitalist modernist, pozitivist yaklaşımına karşıdır. Özne-nesne ayrımının kapitalist modernitenin anlayışı olduğunu ve sömürüyü bununla meşrulaştırdığını söylemektedir. Batı’nın maddeci anlayışının da bu pozitif ve egemenlikçi zihniyetin bir parçası olduğunu vurgulamaktadır. İnsanın metafizik bir varlık olduğunu söylemektedir. Bu yönüyle alternatif bir felsefe ve düşün yaklaşımı vardır. Özellikle Batı’nın düşünce tarzına karşı esasta doğunun düşünce tarzını ve değerlerini esas almaktadır. Bu nedenle Kürt Halk Önderi kendi savunmalarını ve pozisyonunu Ortadoğu’nun Batı’ya karşı savunması olarak ortaya koymuştur. Musa, İsa ve Hz. Muhammed’de somutlaşan hakikatten ve bunun içerdiği değerlerden söz etmektedir. Tabii ki kuru kuru bir Batı karşıtlığı yoktur. Batı’nın felsefe ve biliminden olumlu değerlerini de almaktadır. Zaten Rönesans ve Reformu da ‘Batı’ya gitmiş Ortadoğu’nun sürgün çocuğu’ olarak tanımlamaktadır. Aslında Kürt Halk Önderi her şeye hakkını vermektedir. En başta da Peygamberler ve peygamberlik gerçeğine hakkını vermektedir. 

İslam’a gerçek hakkını ve değerini de veren Kürt Halk Önderi ve Kürt Özgürlük Hareketidir. Yüzüne İslam maskesi takmış bu çeteler İslam’ı kirleten karşıt İslam yüzleri açığa çıkmasın diye bu kadar Kürt Özgürlük Hareketi’ne saldırmaktadırlar. 
Bugün Rojava’da Kürtlere saldıranlar da Kürt Halk Önderi’nin belirttiği gibi karşıt İslam’dır. Kapitalist moderniteden şerbetlenmişlerdir. Bugün Türkiye’de AKP ve Fethullahçılar Kapitalist modernitenin Ortadoğu’daki ajanları konumundadır. Kapitalist modernite ürünüdürler. Kapitalist modernite merkezlerinin zaman zaman bunlara karşı olumsuz yaklaşımları, bunları terbiye etme yöntemidir. Kapitalist modernitenin şu andaki Ortadoğu stratejisi İslamcı grupları terbiye etme politikasıdır. Aslında Mısır’daki son darbe de İhvan-ı Müslim’i terbiye etme harekatıdır. Nasıl ki 28 Şubat Darbesi’yle AKP doğurtulmuşsa Mısır’da da benzer bir amaç edinilmiştir. 

Mısır’da Selefiler darbecilerden yana olmuştur. Suudi gerçeği ve Selefiler’in Mısır’daki tutumu bunların kapitalist modernitenin ajanı oldukları ve kapitalist modernite adına toplumları egemenlik altında tutmak istediklerini göstermektedir. 

Rojava’ya İslam maskesi takanlar saldırıyor. Saldırıyı İslam adına yapıyorlar. Ama bunların böyle hakikat değeri taşıyan Hz. Muhammed’in İslam’ı ile alakası yoktur. İktidarcı ve devletçi İslam’dırlar. Zaten İslam iktidar ve devletle buluştuktan sonra bazı güçlerin iktidar aracı haline getirilmiştir. Şu andaki eğilim de budur. Bunlar sadece toplum içinde hakikat değeri bulunan kültürel İslam’ı, İslami değer ve kavramları kendi iktidarcı emelleri için kullanmaktadırlar. Rojava’da ne İslam’la çatışan bir siyasi güç vardır ne de İslam’ın birileriyle savaşması vardır. Sadece İslam maskesi takmış çetelerin saldırısı vardır. Bazı kesimler bu çetelerin saldırılarını saptırmak istese de gerçek budur. İslam birçok güç tarafından iktidarcı ve sömürücü emelleri için kullandıkları en etkili argüman olarak ele alınmaktadır. 

Kürtlerin vatanına, malına, canına, namusuna dışarıdan yöneltilen bir saldırı vardır. Dışarıdan yapılan bu saldırı hiçbir gerekçe ile haklı gösterilemez. Dışarıdan gelen haksız ve saldırgandır. Buna karşı Kürtlerin direnişi meşrudur. Tek meşruiyet budur. Saldırganlar ise zalimdir. İslam dininin de mahkum ettiği Deccal’dirler. Bu nedenle Rojava saldırısını İslam’la İslam olmayanın savaşı gibi yansıtmak en büyük münafıklıktır. Zalimin yanında olmaktır. Bu saldırı İslam’a göre de, Hıristiyan’a göre de, Yahudi’ye göre de, burjuvaya göre de, sosyaliste göre de, Alevi, Êzidî ya da başka bir inanca göre de haksızdır, haksızdır, haksızdır! Şu anda Rojava’da bir haçlı saldırısı vardır. Bilcümle ne kadar Nemrut, harami, deyyus, zorba, firavun varsa harekete geçmiştir. Zihniyetleri, politikaları farklı olsa da tek birleştikleri nokta Kürt iradesini kırmak ve Kürtlerin kendi kendilerini yönetmesini ortadan kaldırmaktır. 

Bu gruplar hem haksız oldukları için duvara toslamışlardır, hem de Kürtlerin direniş iradesine toslamışlardır. Suriye’de kazansalar da, başka yerde kazansalar da Rojava Kürdistan’ında mutlaka kaybedeceklerdir. Rojava’da gerçek yüzleri açığa çıkmıştır. Artık her yerde baş aşağı gideceklerdir. Çünkü mazlumun ahını almışlardır.

Rojava’ya bu çetelerin saldırısı, Esad rejiminin ve Türkiye’nin tutumu anlaşılırdır. Yine diğer bölge devletlerinin ve bir kısım dış güçlerin tutumu anlaşılırdır; ancak KDP’yi anlamak zordur. Şu anda Rojava halkına karşı en büyük kötülüğü bu saldıran çeteler değil, KDP yapmaktadır. KDP Rojava’ya yönelik kuşatmanın ve ambargonun öncüsü haline gelmiş bulunmaktadır. Rojava sorununa Kürt ulusal çıkarları çerçevesinde bakmıyor. Tamamen KDP’nin diğer Kürt siyasi gruplar ile ideolojik ve siyasi mücadelesi çerçevesinde bakmaktadır. Böylece en geri ulusal pozisyonda bulunmaktadır. Bu yaklaşım bile KDP’nin Ulusal Konferans konusundaki yaklaşımlarını kuşkulu hale getirmektedir. 

Şu anda tüm Kürtler, İslam maskeli çeteler kadar KDP’nin mevcut tutumunu da sorgulamalıdır. Ulusal Konferans’ın sağlıklı geçmesi için de bu gereklidir. KDP şu anda Ulusal Konferans’a gölge düşürmektedir. Bunu hiçbir gerekçe ile de izah edemez. Her gerekçesi kendisini özrü kabahatinden daha büyük duruma düşürür.”