Karayılan: Davutoğlu bir yıldır silahlı gruplarla özel ilgileniyor
Karayılan: Davutoğlu bir yıldır silahlı gruplarla özel ilgileniyor
Karayılan: Davutoğlu bir yıldır silahlı gruplarla özel ilgileniyor
KCK Genel Başkanlık Konseyi Üyesi ve Halk Savunma Merkezi Komutanı Murat Karayılan, Batı Kürdistan’daki saldırıların “Kürt iktidarlaşmasını boğmaya dönük bir plan çerçevesinde geliştirildiğini” belirtti. Karayılan, “Hiçbir gücün saldırısı Rojava halkının direnişi ve YPG savaşçılarının göstermiş olduğu savaş performansı karşısında başarılı olamaz. Başarı ve zafer kesinlikle Rojava halkının olacaktır” dedi.
Halk Savunma Merkezi Komutanı Murat Karayılan, Batı Kürdistan’da Temmuz ayından bu yana süren saldırıların amacını, bunlara sunulan dış destek, YPG güçlerinin direnişi ve PKK’nin burada üs kurduğu yönündeki iddiaları değerlendirdi. ANF’ye konuşan Karayılan, Rojava’daki durumun Türk medyası ve hükümeti tarafından çok abartıldığını ifade ederken, AKP hükümetini silahlı gruplara destek verdiğini vurguladı ve çarpıcı bir açıklamada bulundu: “İyi biliyorum ki Sayın Ahmet Davutoğlu bir yıldan fazla bir zamandır özel olarak bu güçlerle ilgileniyor.”
Karayılan, saldırıların amacının halk iktidarlaşmasının önüne geçmek olduğunun altını çizerken, bu saldırıların başarılı olamayacağını da kaydetti.
TÜRK HÜKÜMETİ ROJAVA’DAKİ DURUMU ABARTTI
Karayılan Batı Kürdistan’daki gelişmeleri şöyle değerlendirdi:
Aslında Rojava'daki durum çok abartıldı. Öncelikle Türk basını ve Türk hükümeti bunu çok abarttı. Yine bazı marjinal Kürt grupları çok aşırı abarttılar. Halbuki tüm Suriye'deki gelişmelerle bağlantılı bir biçimde orada bulunan 3 Kürt bölgesindeki gelişmeler de, komşuları olan Suriye kentlerindeki gelişmelerle aynı paraleldedir. Yani orada farklı bir şey yoktur. Nasıl? İşte diyelim Cerablus'ta, Mimbic'de, Til Ebyad'da iktidar güçleri zayıfladı, halk ve oradaki örgütler iktidara el koydular. Kendilerine göre bir sistem kurdular. Aynı şeyi Kürtler de yaptılar; çünkü sağında solunda yapıldı, onlar da aynı şeyi yaptılar. Ama buna karşılık olarak “orada Kürtler kendi kendilerini yönetiyor; yönetime el koydular, kendilerini yönetir hale geldiler, bir sistem kurmak istiyorlar” diyerek feryat koparmanın ne anlamı vardır. Bu ancak ve ancak düşmanlıkla izah edilebilir. Yok efendim, ‘orada PYD'nin iktidarı varmış.’ İyi de PYD zaten orada halk gücüdür; tabanı en geniş olan bir örgüttür. Fırsat doğmuş, halk bu fırsatı değerlendirerek kendini iktidar haline getirmiş, kendi kendini yönetir hale gelmiş; dolayısıyla orada da Suriye'nin diğer bazı kentlerinde olduğu gibi doğal bir gelişim seyri yaşanmıştır. Ama bunu özellikle bazı marjinal-hain Kürtler ile Türk devleti çok abarttılar. Hatta ABD ve Avrupa'ya çok farklı raporlar sunarak 'buralarda çok anormal bir durum oluyor' gibi bir hava vermek istediler. Halbuki öyle değil. Orada Kürt halkının diğer komşu il ve ilçelerde yaşanan gelişmelere benzer bir gelişmeyi yaşaması durumu söz konusudur. Özgürleşme bu temelde oluşmuştur. Bu neden kıskanılıyor ve niye bundan korkuluyor? Niye bu kadar kuşatma ve bu kadar müdahale üstüne müdahale yapılıyor?
ROJAVA’DAKİ KÜRT İKTİDARLAŞMASINI BOĞMAYA DÖNÜK BİR PLAN
Mevcut durumda Rojava Kürtleri etrafında bir kuşatma ve ambargo geliştirilmek isteniliyor. Öncelikle El Nusra harekete geçirilmiş, diğer bazı silahlı çete grupları da dahil edilmiş, onların saldırıları ve içeriden uyguladıkları ambargo var. Türk devleti de sınır olduğu alanlarda Kürt bölgelerine ambargo uyguluyor. Aynı şeyi Güney Kürdistan Federe Hükümeti de yapmaktadır. Onlar da Rojava'yla sınırlarını kapatmış ambargo uyguluyorlar. El Nusra'nın yürüttüğü bu saldırılar Rojava'daki Kürt iktidarlaşmasını boğmaya dönük bir plan çerçevesinde geliştirilen saldırılardır.
Bakınız, Türkiye'yle sınırı bulunan ve Arapların yaşadığı kentlerde sınır diye bir şey kalmamış ve her şeyin serbest olduğu bir durum söz konusudur. Kapılar çalışıyor. Ama Kürtlerin bulunduğu bölgelerde sınır kapıları tamamen kapatılmıştır ve giriş çıkış durdurulmuştur. Bu bir ambargodur ve bir tutumdur. Bununla birlikte çok değişik silahlı gruplar oluşturulmuştur. Bu değişik silahlı grupların kendi aralarında çelişkileri vardır. Örneğin, El Nusra ile ÖSO (Özgür Suriye Ordusu)'nun çelişki ve çatışmaları vardır. Ama Kürt bölgesine karşı bunlar bir araya getirildi. Türk devleti Salih Müslim'i Türkiye'ye davet etti ve görüşme yaptı. Ancak Salih Müslim Türkiye'de bulunuyorken, ÖSO güçleri de Antep'te toplantı yaptılar ve orada El Nusra'nın Kürtlere karşı geliştirdiği saldırılara katılma kararını aldılar. ÖSO içindeki en etkili gruplardan biri olan Lîva El Tevhîd grubunun bir askeri sorumlusu olan Abdulcebbar Egîdî Antep'te açıklama yaptı ve “artık Kürtlerden kurtulma zamanı gelmiştir” dedi. Bunların Türk devletinden bağımsız yapılmış olması mümkün mü? Mümkün değil.
ÇETECİLERE UÇAKSAVAR, TOP VE TANKLAR NEREDEN GİDİYOR?
Diğer yandan bu çeteci grupların elinde en modern silahlar vardır; bir devlet gibi donatılmış uçaksavar, top ve tankları vardır. Bunlar nereden geldi? Herhalde havadan gelmedi, deniz hattının da Suriye rejiminin kontrolünde olduğunu biliyoruz; o zaman bunlar nereden geldi? Çok açık ve bizim için yüzde yüz düzeyinde bir gerçeklik olan şey şu ki, bütün bunlar Türkiye üzerinden Suriye'ye sokuldu. Hatta El Nusra'nın savaşan kadrolarının önemli bir bölümü Suriyeli değildir; dünyanın çeşitli bölgelerinden toplanan kişilerdir. Bunların da önemli bir bölümü Türkiye üzerinden giriş yapmaktadır. Şimdi tüm bu güçler ve silahlar Kürt halkının üzerine yönlendirilmiş bulunuyor. Yani bu silahlı grupları Kürtlere yönlendirme durumu vardır.
Aynı politika çerçevesinde Güney'deki Kürt Federe Hükümeti de kendi sınırını kapatmış ve ambargo uyguluyor. Sayın Güneyli siyasetçiler ne derlerse desinler; sonuçta Rojava üzerinde bir abluka var ve kendileri de buna katılmış bulunuyorlar. Bu hakikatin üstü değişik gerekçe ve izahatlarla örtülemez. Açık ki bütün bunlarla Rojava'da Kürt halkını aç bırakmak, ülkeyi terk etmesini sağlamak, zayıflatmak, direnen güçleri de desteksiz bırakarak yenilmelerini sağlamak, böylece Rojava'daki özgürleşme devrimini boğmaya çalışmayı amaçlamaktadırlar. Bütün amaçları PYD iktidarı dedikleri mevcut halk iktidarlaşmasını önlemektir.
TÜRKİYE HAVUÇ-SOPA POLİTİKASI YÜRÜTMEZSE ÇATIŞMA İKİ GÜNDE DURUR
İşte Rojava'ya karşı bu biçimde bir tahammülsüzlük ve oradaki gelişmeleri boğma saldırıları vardır. Mevcut durumda Irak sınırından Efrîn'e kadar geniş bir cephede savaş vardır. Her tarafta uçaksavarlarla, tanklarla, bombalarla Kürtlere ve Kürt yerleşim merkezlerine, köylerine saldırılar vardır. Kürtler de tabii ki buna karşı çok onurlu ve şerefli bir biçimde kazanımlarını ve kendini savunma savaşını veriyor. YPG böyle ortaya çıktı. YPG'nin bu kadar güç kazanmasının temel nedenlerinin başında hiç kuşku yok ki Kürtlerin varlığını korumaya dönük sergilediği kahramanca direniş geliyor.
Yani kısacası oradaki mevcut çatışma düzeyi bu konsept temelinde yürütülmektedir. Şimdi Salih Müslim tekrar Türkiye'de. Eğer Türkiye bu konuda mevcut politikasını değiştirir, birinci görüşmedeki gibi politik yaklaşarak havuç-sopa politikasını yürütmezse, gerçekten Kürtlere düşmanlık yapmaktan vazgeçerse, Rojava'daki bu çatışma 2 gün içinde durur. Tabii Türkiye'de böyle bir fikir değişikliği yaşanırsa, bunun aynı zamanda Kuzey'deki sürecin de ilerlemesinde de rolü olur.
PKK ROJAVA’YI ÜS YAPAMAZ ÇÜNKÜ…
Başbakan Erdoğan bazı dostlarına, "PKK, Rojava'yı üs haline dönüştürmek ve oraya dayanarak bildiğini okumak istiyor" demiş. Bu doğru bir tespit değildir. Bir kere PKK oraya dayanamaz. Oranın ne coğrafik yapısı, ne de nüfus yoğunluğu PKK'nin mücadelesini göğüsleyecek bir alan değildir. 3 parça halinde genellikle ova olan bu zemine PKK dayanıp ne yapacak ki! Biz biliyoruz ki bu daracık bölgeler bizim ağırlığımızın altından kalkamaz. Sadece Rojava'nın coğrafyası düz ova değil, aynı zamanda onun karşısındaki Kuzey Kürdistan bölgeleri de gerillanın her türlü hareket tarzına elverişli olmayan düz alanlardır. Eğer Rojava'nın karşısında Botan gibi bir yer olsaydı, durum farklı olabilirdi. Ama Urfa veya Mardin karşısına üslenmiş bir gerilla Türkiye'ye dönük ne yapabilir ki! Bu nedenle biz hiçbir zaman Rojava'yı sömürgecilikle bir hesaplaşma yeri olarak düşünmedik, böyle bir tasarıya sahip olmadık. Rojava ancak mücadelemize destek sunabilir. Yoksa bir dayanak yeri olmasına koşulları uygun değildir. Belli ki yanlış bilgilendirmeler ve raporlaşmalar söz konusudur.
KİMİN ELİ KİMİN CEBİNDE BELLİ DEĞİL
Türkiye resmi olarak "El Nusra ile bir ilişkim yok" diyor. Fakat ÖSO'yla ilişkisini gizlememektedir. Antep'teki karar ardından El Nusra'ya güç veren ve Kürtlere karşı Halep, Kobanî ve Efrîn'de savaşı tırmandıran ÖSO'ya bağlı bazı gruplardır. Zaten ÖSO ve El Nusra özünde ortak çalışıyorlar. Bazen aralarında çatışma olsa da (şu anda Rakka'da aralarında çatışmalar var) genel olarak ortak hareket ediyorlar. El Nusra Amerika'nın terör listesinde olmasına rağmen Amerika'dan, Batı'dan ve diğer ülkelerden gelen yardımı ÖSO El Nusra ile paylaşmaktadır. Her yerde iç içedirler. Birlikte Kürtlere karşı savaşıyorlar; tüm silahları da paylaşıyorlar. Böyle ilginç bir denklem oluşmuş. Kimin eli kimin cebinde belli değil; at izi it izine karışmış. Bir taraftan deniliyor ki, “Cephet El Nusra Amerika'nın terör listesinde” ama öbür taraftan aynı grup Amerikan silahlarıyla savaşıyor. Türkiye'nin yardımlarıyla bunu yapıyor. Yani bu biçimde karmaşık bir durum söz konusudur ve bunun hepsini Kürtlere yönlendirme durumu vardır.
AHMET DAVUTOĞLU BİR YILDAN FAZLADIR ÖZEL OLARAK İLGİLENİYOR
Halep'in batısında, Arap bölgesinde yer alan iki belde, Til Eran ve Til Hasil'da Kürtlere dönük bir katliamın geliştirildiği, bugün artık belgelenmiş bulunmaktadır. Aynı biçimde Til Ebyad'da Kürtlere dönük topyekun bir yönelim geliştirilmiş, tüm Kürtler şehirden çıkarılmış, tüm malzemelerine el konulmuş, evleri yakılmıştır. Köylerine saldırılar yapılmakta ve talan edilmektedir. Bu faaliyet devam ediyor. Camilerde, “Kürtlerin malına el koymak, kadınlarına el koymak helaldir” denilerek fetvalar verildiği biliniyor. Şimdiye kadar Til Eran ve Til Hasil'da en vahşi, insanlık dışı yöntemlerle 70 Kürdün katledildiği ve 400 civarında Kürdün de kaçırıldığı bilinmektedir. Muhtemelen bunların içerisinden de bir çok kişi katledilmiş olabilir.
Şimdi bu gruplara silah veren AKP yönetimi, bu olaylar karşısında ne düşünüyor acaba? İyi biliyorum ki Sayın Ahmet Davutoğlu bir yıldan fazla bir zamandır özel olarak bu güçlerle ilgileniyor ve PYD ile YPG güçlerinin bastırılması için şimdiye kadar çok özel çabalar da sergiledi. Şimdi acaba bu Til Eran'da yapılanlar karşısında vicdanı sızlıyor mu diye merak ediyorum? Orada Kürtlere karşı bir katliam politikası vardır ve bunu Avrupa'nın, yine Türkiye'nin verdiği silahlarla yapıyorlar. Bu anlamda Türkiye'nin yani AKP'nin ve Avrupa'nın bugüne kadar Til Eran ve Til Hasil'da olanlara karşı sessiz kalması, nasıl izah edilebilir? Suç ortaklıklarının açığa çıkmasından korktukları için mi sessiz kalıyorlar? Ama bu tarihi gerçeklerin üstü örtülemez. Bu bir hakikattir; mutlaka açığa çıkacaktır. Orada mazlum Kürt halkına karşı büyük bir zulüm uygulanmaktadır.
ZAFER KESİNLİKLE ROJAVA HALKININ OLACAKTIR
Kısaca Rojava'da halkımıza karşı sömürgeci ve işbirlikçi kesimlerin politikaları sonucu saldırılar geliştirilmektedir. Ancak derin yurtseverlik duygularına sahip olan Rojava Kürdistanı'ndaki halkımızın büyük bir fedakarlık ve kahramanlıkla bugüne kadar direndiği gibi bundan böyle de direneceğine ve yiğit YPG militanları öncülüğünde direnişini zafere taşıyacağına güçlüce inanıyorum. Özellikle YPG'nin kazanmış olduğu mevcut tecrübeden sonra, pratik de ortaya çıkardı ki hiçbir gücün saldırısı Rojava halkının direnişi ve YPG savaşçılarının göstermiş olduğu savaş performansı karşısında başarılı olamaz. Başarı ve zafer kesinlikle Rojava halkının olacaktır.