Karayılan: Kış operasyonları sonuçsuz

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, Türk iktidarının büyük bir propagandayla kış boyunca ‘Eren’ adıyla duyurduğu operasyonlardan sonuç almadığını söyledi.

Türk devletinin, ‘terörle mücadele’ yalanıyla NATO ve uluslararası güçlerin desteğiyle Kürt halkına ve Özgürlük Hareketi’ne saldırdığını belirten PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, şunların altını çizdi: “Halbuki en büyük terörü ve ırkçılığı Kürdistan’da uyguluyor. Ülkemiz işgal altında talan edilmiş, dilimiz yasaklanmış, onurumuz ayaklar altına alınmış. Biz ise devlet terörüne karşı en insani direnişi sergiliyoruz. İnsan ve halk olarak izzet-i nefsimizi savunuyoruz. Kendimizin ve halkımızın şerefini ve onurunu koruyoruz. Varlığımız için meşru savunma yapıyoruz. Bu, kutsal bir haktır. Tek yaptığımız şey budur.”

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, Dengê Welat Radyosu’nun sorularını yanıtladı. Garê’ye işgal saldırısı öncesi yapıldığı için bununla ilgili soruların yer almadığı söyleşinin tamamını paylaşıyoruz.

Uluslararası Komplo’nun 23. yılına giriyoruz. Bugün itibarıyla neler söylemek istersiniz?

Halkımız ve insanlık için 15 Şubat günü kara bir gün olarak tarihe geçti. Önder Apo şahsında halkımızın geleceği ve Hareketimize karşı hain bir komplo geliştirildi. Bu komplo, Önderliğin esaretiyle sonuçlandı. Bundan dolayı da halkımız için kara bir gün haline geldi. Uluslararası Komplo’ya dahil olan tüm güçleri şiddetle kınıyorum. ‘Güneşimizi Karartamazsınız’ şiarıyla bedenlerini ateş topuna çeviren fedaileri ve bu şekilde Uluslararası Komplo’ya karşı tutum sergileyen kahramanların hepsini anıyor, anıları önünde saygıyla eğiliyorum. Onlara verdiğimiz sözü yineliyorum. Şehitlerin bize talimatı; komployu yenilgiye uğratmamızdır. Önümüzdeki en önemli görevimizdir. Bu görevi yerine getirmeyene kadar başarılı olduğumuzu belirtemeyiz. Bu temelde sözümüzü yerine getirmede kararlıyız. Mücadelemiz, kahramanların çizgisinde devam edecektir.

Haince ve hukuksuz bir şekilde gerçekleştirilen komplo, halkımıza karşı bir suçtur. Başta ABD olmak üzere bu komployu gerçekleştirenler halkımıza karşı suç işlemişlerdir. Üzerinden 22 yıl geçti, tarih bu hakikati daha iyi açığa çıkardı. Bu anlamda tüm komplocu güçler bu tutumlarını değiştirmeli, ahlaki olmayan ve hukuksuz bir biçimde yaptıkları bu komplodan dolayı Kürdistan halkından özür dilemelidirler.

Şimdi komployu, yalnızca Önder Apo ve Hareketimize karşı geliştirilmiş gibi gösteriyorlar. Hatta bunun bir ayağını kimi Kürt çevrelerin oluşturduğu da biliniyor ama esas olarak bu komplo, Kürt halkına karşı geliştirilmiştir. Önder Apo, Kürt sorununu çözmek istiyordu. Bunun için ateşkes ilan etmişti. Bu sorunun çözümü için Avrupa’ya gitti ama çözüm arayışına karşı bu haince saldırıyı gerçekleştirdiler. Yani Kürt sorununun çözümünü istemediler. Bu açıdan komplo, Kürt halkının tamamına karşıdır. Kürt halkına dönük olan soykırımın devam ettirilmesi için bir saldırıdır. Bu temelde doğru anlamak gerekiyor. Komplo, Kürt halkının yarınına ve halkımızın varlığına karşıdır. Vaktinde belki bunu bazıları anlamamıştı ama bugün anlamalı ve herkes buna göre tutum sahibi olmalıdır.

Önder Apo’nun bugüne kadar geliştirdiği fikir ve direnişin yanı sıra Hareketimizin kadrolarının yürüttüğü mücadele ve halkımız ile dostlarımızın fedakarlığı temelinde bugün genel olarak komplo sonuçsuz bırakılmıştır. Komplocu güçler 6 ay içerisinde Önderliğin çizgisini tamamen ortadan kaldırmayı ve Hareketimizi tasfiye etmeyi planlıyordu fakat geliştirilen direniş ve sergilenen tutum, komplonun böyle bir sonuç almasına izin vermedi. Bundan ötürü “komplo sonuçsuz kaldı” diyoruz.

Komplo tamamen yenildi mi?

Komplo tamamen yenilmemiştir. Şimdi yeniden komployu canlandırmak istemektedirler. Uluslararası Komplo çizgisi Hareketimize karşı saldırılarına devam etmektedir. Belki bugün eskisi gibi güçlü değil ve zayıflamıştır ama komplo süreci halen devam etmektedir; bu konsepti güçlendirmek istiyorlar. Bu da önemli bir husustur.

Komploya karşı Önder Apo’nun geliştirdiği tavır ve tutumu doğru anlamalıyız. Başta arkadaşlarımız olmak üzere halkımız ve dostlarımız bunu doğru görmeliler. Komplo, Önder Apo şahsında sonuca gitmek istemektedir. Onlar, yani sadece TC değil, komplo içerisinde yer alan tüm güçler, Önder Apo’ya özel bir zindan hazırlayarak ve onu tecrit altında tutarak, Önderliğimizin sağlıklı düşünmesinin önüne geçmek, bu temelde aklını kaçırarak yaşamını yitirmesini sağlamak istediler. İmralı sistemi, aslında imha, yok etme sistemidir. Önder Apo’ya karşı olan bu sistemi bu temelde geliştirdiler ama Önderliğimiz büyük bir yaratıcılık, sabır ve akıl ile zihinsel bir gelişme yarattı ve Demokratik Ulus Paradigması’nı ortaya koydu. Savunmalar yoluyla dışarıya ulaşan bu paradigmasal değişim ile Hareketimiz nefes aldı ve önü açıldı. Bu şekilde Hareketimiz büyüdü.

Bunun yanı sıra Önder Apo 22 yıldır gerçekten insan üstü bir güçle bir direniş yürütüyor ve çok yönlü geliştirilen psikolojik işkenceye karşı şu anda direniyor. Önderlik, bu tarihsel direniş ve duruşuyla komployu boşa çıkardı. Evet, komplonun boşa çıkarılmasında halkımızın ve Hareketimizin direnişinin rolü büyüktür. Binlerce şehit verdik. Halkımız 22 yıldır büyük emekler veriyor. Bunların hepsinin komploya karşı mücadelede önemli bir yeri vardır ama bu direnişe öncülük eden, kuşkusuz Önder Apo’dur. Önderlik, o işkence koşullarında bile büyük bir irade, sabır ve derin bakış açısıyla öncülük rolünü oynayarak bizlere komploya karşı mücadele etme ve savaşma imkanı yarattı. Komplonun sonuç alması demek, Kürt halkı için soykırım ve imha demektir. Onun için komploya karşı direniş, aynı zamanda ulusal varlık ve özgürlük mücadelesidir.

Önder Apo yalnızca dışarıdayken değil, zindandayken de geliştirmiş olduğu toplamda 50 yıllık mücadele ve direniş süreci ile halkımız için önemli hizmetlerde bulunmuştur. Halkımızın yok olmasının önüne geçmiştir. Düşman halkımızı çok geride ve bilinçsiz bırakmıştı. O, 200-300 yıllık geri bırakılmışlık, Önder Apo’nun geliştirdiği düşünceler temelinde aşılmıştır. Çağdaş fikirlerle halkımız yenilenmiştir. Önder Apo öncülüğünde Kürdistan’da gelişen mücadele ve ideoloji, yalnızca halkımızı yok olmaktan kurtarmamış, aynı zamanda halkımızı Ortadoğu’da bir öncü haline getirmiş, strateji sahibi olan halkımız bölgede önemli bir aktör olmuştur. Eğer bugün Kürt halkı Ortadoğu’da böylesi bir güç haline gelmişse bunda en temel etken, Önderlik çizgisinin oynadığı rol ve vermiş olduğu emektir. Eğer bu çizgi ve ideoloji olmasaydı, acaba Kürt kızları ve erkekleri bu fedai ruhla mücadele edip dünyada kimsenin yenemediği DAİŞ’e diz çöktürerek, onların başkentlerini ele geçirebilir, Kürt halkını savunarak destanlar yazabilir miydi? Önder Apo’nun fikirleri olmasaydı bu ilham nereden gelirdi? Yani Önder Apo’nun Kürt halkı şahsında Ortadoğu’ya vermiş olduğu şeyler çok büyük ve paha biçilemez değerdedir.

Önder Apo İmralı zindan sürecinde geliştirdiği demokratik modernite paradigmasıyla tüm dünyada var olan tıkanmayı aşmıştır. Bilindiği gibi Reel Sosyalizmin yıkılışı ardından sol dünyası perspektif açısından bir arayış içerisindeydi. Önder Apo, demokratik modernite paradigmasıyla, kapitalist moderniteye karşı ne yapılması ve nasıl çıkış gerçekleştirilebileceği yönündeki arayışlara yanıt olmuştur. Yani kapitalist moderniteye karşı çaresiz olunmadığı, demokratik modernite paradigması temelinde demokratik konfederalizmin ve demokratik sosyalizm perspektifinin çare olduğunu ortaya koymuş, bu temelde soldaki çıkmazın aşılmasını sağlamıştır. Bu biçimde küresel anlamda kapitalist moderniteye karşı toplum ve emekçilerin mücadele çerçevesini berraklaştırmıştır.

Kapitalist modernitenin ulus devlet sistemine karşı ortaya konulan demokratik ulus, yeni bir çözüm biçimini ifade etmektedir. Şu an Rojava Devrimi’nde kısmi olarak gelişen bu paradigmanın yarattığı gelişmeler gözler önündedir. Bunu gören herkes şaşırıyor.

Bunun yanı sıra Önder Apo’nun geliştirmiş olduğu kadın özgürlük çizgisi ve Jineoloji, hem Kürt kadının gücünü açığa çıkarmış hem de dünya çapında kadınların kurtuluşu bağlamında yeni bir çizgi çekmiştir. Bu da dünya çapında bir rol oynamıştır.

Yine bugün bilindiği üzere korona ve çeşitli hastalıklardan dolayı insanlığın yaşadığı sorunlar vardır. Bu hastalıklar, yeryüzünde ekolojik dengenin bozulmasından kaynağını almaktadır. Önder Apo, 20 yıl önce paradigmasını ortaya koyarken bunu dile getirmiştir ve “ekolojik bir devrime ihtiyaç var” demiştir. Bu bakış açısıyla Önder Apo, dünya çapındaki öncülüğünü ortaya koymuştur.

Şu anda dünya çapında çeşitli halklar ve kesimler de özgürlüğü için kampanyalar yapıyor...

Kuşkusuz bunlardan dolayı bugün dünya çapında özellikle emekçi sınıflar, sendikalar ve sivil toplum örgütleri Önder Apo’ya sahip çıkıyor. Önder Apo, geliştirmiş olduğu bu paradigma ile yalnızca Kürt halkının değil, dünya halklarının sorunlarına da cevap olmaktadır. Belki biz Önderliğimizin paradigmasını tüm dünyaya zamanında yayamadık. Doğrusu, bu hususta geç kaldık ama yine de Önder Apo’nun fikirleriyle tanışan herkes, bu düşüncede yeni bir şeyler olduğunu görüyor. Bunun için de bugün Britanya’da, Norveç’te, İspanya’da, İsviçre’de, Güney Afrika’da, Almanya’da ve daha birçok yerde çok çeşitli kesimler tarafından Önder Apo’nun özgürlüğü için kampanya başlatılmış durumda. Bu anlamda bugün Önder Apo’nun, dönemin Mandelası konumunda olduğu belirtilebilir.

Mandela, Apartheid rejimine karşı yürüttüğü mücadele ile 20. yüzyılın sonlarında dünya çapında bir figür haline geldi ve bir sembol oldu. Bugün Önder Apo da Türk faşizmine karşı yürüttüğü mücadele ile tıpkı Mandela gibi dünya çapında bir sembol haline gelmektedir. Bugün AKP, MHP, Ergenekon ve ulusalcılar öncülüğünde geliştirilen TC rejimi, esas olarak Güney Afrika’daki Apartheid rejiminden çok daha fazla ırkçıdır. Apartheid, beyazların rejimi olarak Güney Afrika’da ırkçılık yaparak siyahi insanları ötekileştiriyordu. Bu anlamda yaptığı bu ırkçılık çok bariz şekilde göz önündeydi. Bugün faşist-ırkçı TC rejiminin Kürtlere karşı yürüttüğü ırkçı uygulamalar da aynı şekildedir; hatta daha serttir. Öyle ki TC Anayasası’nın 66. maddesinde açık bir şekilde, “Türkiye vatandaşı olan herkes Türk’tür” biçiminde yazmaktadır. Yani bizi zorla Türk yapmak istemektedirler. Bundan daha büyük ırkçılık mı vardır? Türk rejiminin ırkçılığı da tıpkı Apartheid rejiminin ırkçılığı gibidir. Kısacası bugün Erdoğan ve Bahçeli şahsında Türkiye’de Güney Afrika’daki Apartheid rejimi yaşatılmaktadır. Buna karşı geliştirilen mücadelenin sembolü de Önder Apo’dur. Bunun için Önder Apo 21. yüzyılın Mandelasıdır. Rêber Apo sadece Kürt Halk Önderi değil, aynı zamanda demokratik modernite paradigmasının önderliğidir. Rêber Apo geliştirdiği paradigma ile Kürdistan’ın ve Ortadoğu’nun sınırlarını aşmış, bir dünya lideri konumuna ulaşmıştır. Önder Apo, yapmış olduğu çalışmalar ve ortaya koyduğu paradigmasıyla bu gerçekliği ortaya koymuştur.

Bu hususta son günlerde dünya çapındaki basın organlarında Önder Apo’nun kitaplarını okuyan çeşitli tanınmış bilim insanlarının yazmış olduğu makaleler yayınlanmakta. Bu makaleler yer yer Kürt basınında da çıkıyor. Çok dikkat çekici şeyler söylüyorlar. Önderliğin pozisyonu artık evrensel bir karakter kazanmıştır. Bunu artık görmeli ve ona göre yaklaşım sergilenmelidir. Şu anda Kürtlerden daha fazla dışarıdaki halklar sendikalar ve sivil toplum örgütleri öncülüğünde Önder Apo’nun özgürlüğü için kampanya geliştiriyorlar. Bu hususta bizlerden kaynaklı eksikliklerin olduğunu belirtebiliriz.

Kürt Halk Önderi’nin özgürlüğü için yapılan eylemleri yeterli buluyor musunuz?

Gerçekten de bu hususta yetersizliklerimiz vardır. Bunu daha çok Hareketimiz açısından söylüyorum. İstenildiği gibi hem Önderliğin fikir ve düşüncelerini yaymada hem de Önderliğin özgürlük mücadelesini geliştirmede eksik kaldık. Önderliğin ve Kürt halkının özgürlüğü birbirine bağlıdır. Devrimin başarılması, kendisiyle birlikte Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü de getirecektir. Dolayısıyla bizler mücadeleyi ne kadar geliştirirsek Önder Apo’nun özgürlüğü de o kadar yakınlaşır. Belirttiğim gibi, bu hususta yetersiz kaldık. Öz eleştirel bir konumdayız. Zaten Hareket olarak böyle bir pozisyondayız ama bunu aşmaya çalışıyoruz. Bu hususta belli bir kararlılık ve önemli bir duruş da söz konusudur. Yine fedai bir ruh vardır. Genel açısından bunları belirtebilirim. Önder Apo’nun özgürlüğü mücadelesi için bu halkın evlatları şimdiye kadar çok emek verdi. Şehadetler yaşandı. İşte gördük; 2019’daki direniş sürecinde yalnızca zindanlarda 7, toplamda 9 şehadet yaşandı. Büyük bir emek verildi. Şimdi de yine zindanlarda açlık grevleri vardır. Şehit Rüstem Cudi Kampı’nda, yine Yunanistan’daki Lavrion Kampı’nda açlık grevleri vardır. Bu vesileyle bütün eylemcileri selamlıyorum ve başarılar diliyorum.

Bu sürece öncülük yapması gerekenler, biz dışarıdakilerdi. Bilindiği gibi, 12 Eylül 2020’de Hareketimiz tarafından ilan edilen Özgürlüğü Sağlama Hamlesi önemli bir hamledir. Ama bu hamleye genel bir katılım sağlamamız gerekir. Bunun için çalışmak gereklidir. Şimdi zindanlarda, Avrupa’da, Rojava’da ve başka bazı alanlarda rol oynanıyor; şüphesiz bir emek vardır fakat esas olarak Kuzey Kürdistan önemlidir. Kuzey Kürdistan’da da yalnızca bazı resmi kurumların girişimi değil, genel olarak yurtsever halkımızın harekete geçmesi gereklidir. Bu noktada eksiklikten bahsedilebilir. Esas olarak faşizmin zulmü vardır, polisin zulmü vardır ve düşman istihbaratının insanları düşürmeye yönelik çalışmaları vardır. Şimdi Kuzey’de ‘ben yurtseverim ve prensip sahibiyim’ diyen insanlarımızın öncelikle düşmanın ajanlaştırma çabalarına karşı toplumda uyanış sağlaması gerekiyor. Her bir kişi bu konuda kendisini sorumlu görmeli. Yani bu durdurulmalı ve böylece düşmanın etkisi kırılmalı ve halkta devrimci-direnişçi ruh örgütlenerek bir serhildan biçiminde ortaya çıkarılmalıdır. Kuzey Kürdistan’daki yurtseverlerimizden ve devrimcilerden bu beklenti vardır. Amed’den Van’a kadar tüm Kuzey Kürdistan’da, halkımızın sokaklara çıkması ve yollara düşmesi gerekir. ’90’lı yılların büyük zulmünün altında serhildan böyle gelişti; bugün de aynı şekilde gelişebilir. Yurtsever halkımız ve arkadaşlarımız daha çok bunun üzerinde durabilirler. Bu biçimde hamle süreci geniş kitlesel bir süreç olabilir. Aynı zamanda gerilla da bu hamleye katılmaktadır ve önümüzdeki süreçte daha fazla katılacağına inanıyoruz.

Dünya çapında da bir gelişme söz konusudur. Dünyanın her köşesinde çeşitli kurumlar bu hamleye katıldıklarını ilan ediyorlar. Yani hamle, aynı zamanda küresel bir karakter kazanıyor. Bu çok önemlidir. Faşist-soykırımcı Türk sistemine karşı dünya çapında tutum alınması ve Kürt halkının davasının evrensel bir dava halini alması durumu söz konusudur. Soykırımcı Türk devleti şimdiye kadar bize karşı komplocu güçlerin desteğiyle savaşıyordu. Zaten Türk devleti hiçbir zaman bize karşı tek başına savaşmamıştır. Her zaman dışarıdan, NATO’dan destek almıştır. Şimdi de komplocu güçlerin yardımıyla bize karşı savaşmak istemektedir. Bunu ‘terörle mücadele’ adı altında sağlamaya çalışmaktadır. Halbuki en büyük terörü onlar Kürdistan’da yürütüyorlar. En büyük ırkçılığı onlar Kürdistan’da uyguluyorlar. Biz ise devlet terörüne karşı en insani direnişi sergiliyoruz. Bizler insan olarak, halk olarak izzet-i nefsimizi savunuyoruz. Biz kendimizin ve halkımızın şerefini ve onurunu savunuyoruz. Biz varlığımız için meşru savunmamızı yapıyoruz. Bu kutsal bir haktır. Ülkemiz işgal edilmiş, talan edilmiş, dilimiz yasaklanmış, bütün onurumuz ayaklar altına alınmış ve biz bunlara karşı tutum geliştirmek, varlığımızı göstermek istiyoruz. Tek yaptığımız şey budur. Terörü uygulayan ise Türk devletidir. Şimdi bu gerçekleri tersyüz ederek bize ve önderimize karşı dünya çapında komplo gerçekleştirmektedirler. Dolayısıyla buna karşı mücadelemiz de evrensel bir mücadele olmalıdır.

Bu çerçevede Avrupa’da gelişen eylemler için neler söylersiniz?

Doğrusu, Avrupa’da yaşayan halkımız her zaman rolünü oynamıştır ve şu an yapmakta oldukları eylemler de çok önemlidir. Zaten eğer Kürdistan halkının ve Önder Apo’nun özgürlüğü mücadelesi bugün dünya çapına yayılmışsa bunda Avrupa’daki halkımızın ve halkımızın örgütlülüğünün rolü büyüktür. Bir emek, direniş ve rol oynama durumu söz konusudur ama bu dönemde artık bunun da değişmesi gerekiyor. Dünyanın her yerine yayılmış bir Hareketiz. Davamız artık evrensel ve uluslararası bir davadır. O zaman eylemlerimiz de daha çok buna hizmet etmelidir. Yani kamuoyu oluşturmaya dönük olmalıdır. Mesela cumartesi ve pazar günleri yapılan eylemler, daha çok kendi toplumumuza hitap etmektedir. Eylemlerimizin bundan sonra daha çok yabancı halklara hitap etmesi gerekiyor. Örneğin; şimdi gençliğin yürüyüşü vardır. Biz de basından izliyoruz. Gerçekten çok değerlidir; gençlerimiz o karda kışta yürüyorlar. Bir emektir. Eylemcilerin hepsini selamlıyorum ve onlara başarılar diliyorum. Aralarında birçok enternasyonalist kişi de vardır. Aslında bu, bu mücadelenin artık enternasyonal bir mücadele olabileceğini işaret etmektedir. Bunun için biz artık eylemlerin yöntemlerini de değiştirmeliyiz. Mesela şimdi duyduğumuza göre Birleşmiş Milletler’e e-mail gönderme kampanyası vardır. Bu çok önemlidir. Bu tür eylemlere daha fazla ağırlık verilebilir. Yani BM gibi uluslararası kurumlara ve dünya kamuoyuna ağırlık veren girişimler olabilir. Mesela büyük kitlelerin desteğindeki heyetlerin bir televizyon binasının ya da bir parlamentonun önünde yapacağı çıkışların ve görüşmelerin daha fazla faydası olabilir. Yani artık direk dünya kamuoyuna hitap etmeliyiz. Kürdistan davasını ve Önder Apo’ya özgürlük mücadelesini birebir olarak dünya kamuoyuyla paylaşmalıyız. Avrupa’daki eylemlerimiz artık bu biçimde bir değişimi yaşarsa çok daha sonuç alıcı olacağına inanıyorum.

Bir süredir Boğaziçi Üniversitesi’nde öğrencilerin geliştirmiş olduğu direniş vardır. Bu eylem süreci hakkında neler dersiniz?

Bir üniversitenin öğrencileri taleplerini dile getirmek için eylemler yapıyor. Türk devleti bundan çok korktu ve hızla eylemcilerin üzerine gitti. Erdoğan da Bahçeli de bu eylemleri terör olarak göstermeye çalıştı. Öncelikle belirtmek gerekir ki, Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin öncülüğünde gelişen bu eylemlerde Türkiyeli gençlerin potansiyeli açığa çıkmıştır. Zaten iktidarı korkutan da budur. İşte bu eylemler önce İstanbul geneline, sonrasında ise Ankara’ya ve diğer alanlara yayıldı. Daha da yayılma ihtimali vardır. Rejim, bundan korkmaktadır, çünkü rejim zayıflamıştır ve daha da kötü bir yöne doğru gitmektedir. Bunun için korkmaktadırlar.

Bu gençlerin çıkışı Türkiye’de Deniz Gezmişlerin, Mahir Çayanların, İbrahim Kaypakkayaların ve Kemal Pirlerin ruhunun ölmediğini ve dipdiri olduğunu göstermiştir. Bu eylemsel tutum, Türkiye gençliğinin özünü yansıtmaktadır. Tüm eylemcileri selamlıyorum. Kürdistanlı yurtseverler ve Kürdistani kurumlar da dahil herkesin doğal taleplerle yola çıkan bu gençleri desteklemesi gerekir.

Şimdi HBDH milislerinin eylemleri de gelişmektedir. O eylemcileri de selamlıyorum. Onların geliştirdiği eylemler de çok anlamlıdır. Türkiye’de bulunan devrimci öz bugün kendini gençler şahsında dile getirmektedir. Hareket olarak geçmişten beri Türkiyeli devrimci-sosyalist gençliğe dönük inancımız olduğu gibi, bu inancımız hiçbir zaman kopmamıştır. Gençlerin Boğaziçi’ndeki bu yeni çıkışı da aslında bu inancımızın ne kadar yerinde olduğunu göstermektedir. Gençliğin bu hareketliliği faşist rejimi sıkıştırmaktadır. Bu çıkışın daha da yükseleceğine olan inancımı belirtiyor ve kendilerine başarılar diliyorum.

Son dönemde sömürgeci TC devleti tarafından ‘Eren’ ismiyle başlatılan kış operasyonları serisi söz konusu. Medyada bu konuyla ilgili birçok yaygara koparılıyor. En son Amanos’ta bir operasyonun başlatıldığı duyuruldu. Bu operasyonların sonuç alıcılık durumu nedir?

Öncelikle bugün Cizre öz yönetim direnişi sürecinde bodrumlarda yaşanan şahadetlerin yıldönümüdür. Değerli devrimciler Mehmet Tunç ve Asya Yüksel’in şahsında bütün öz yönetim direniş şehitlerini saygıyla anıyor, onlara verdiğimiz sözü bir kez daha yineliyorum.

Bahsettiğiniz Amanos’taki operasyon, Türk sömürgeciliğinin bu kış sürecinde Kuzey’de başlatmış olduğu 8. operasyondur. Şimdiye kadar operasyonlarında elde ettikleri herhangi başarı yoktur, yenilgi vardır. Yani herhangi bir sonuç alamamışlardır. Hatta aldığımız bilgilere göre; Ağrı Dağı’nda yaşanan çatışmalarda çok sayıda kayıp da verdiler. Tabii bunları toplumdan gizliyorlar. Zaten Türk devleti yenilgilerini basına yansıtmıyor. Çok ender bazı zamanlarda, mecbur kalırsa basına veriyor ama o zaman da küçülterek veriyor. Ayrıca Amed-Lice bölgesi üzerinde de o kadar durdular ama operasyondan sonra orada da önemli bir eylem oldu ve bir darbe yediler. Lice’deki o eylem de gerçekten anlamlı bir eylemdi.

Kısacası bu geliştirmiş oldukları kış operasyonlarında başarısız olmuşlardır. Kendi propagandalarında şimdiye kadar üç gerillanın şehit düştüğünü belirtiyorlar. Bununla Mardin’de şehit düşen Rêber arkadaşların grubunu kast ediyorlar. Aslında bu arkadaşlar onların bu kış operasyonları kapsamında şehit düşmemiştir. Bu arkadaşlarımız yetersiz bir hareket tarzı sonucu açık vermiş ve düşman üzerlerine gidince direnerek şehit düşmüşlerdir. Yani bu üç arkadaşımız resmi bir operasyon sırasında şehit düşmemişlerdir. Kısacası bu ismini verdiğiniz operasyonlar, şimdiye kadar güçlerimize herhangi bir zarar vermemiştir. Tabii buradan arkadaşların tedbirlerinin ve yerinde olan kış üslenmelerinin düşmanın bütün tekniğini boşa çıkarttığı da anlaşılıyor. Şu anda Amanos’ta operasyon devam etmektedir. Aslında bunlar operasyona başladıkları zaman bunu duyuruyorlar ama sonuç alamadıkları zaman insan o operasyonun bitip bitmediğini anlayamıyor. Çünkü o durumda hiçbir şey söylemiyorlar. Amanos için de halen farklı bir şey belirtmiş değildirler. Oradan da herhangi bir sonuç alamadıkları görülüyor.

Amanos’ta geçmiş dönemde, Ekim ayının ortalarında yaşanan çatışmalarda kayıplarımızın olduğu açığa çıktı. Düşman bu kayıplarımızın yönetim düzeyinde olduğunu anladığı için Amanos üzerine gitmek ve sonuç almak istiyor. Bu nedenle şu an o kadar yöneliyor.

Bu vesileyle öncelikle Dilşêr Herekol ve fedai Harun Fırat yoldaşların şahsında bütün Amanos direnişi şehitlerini anıyorum. Doğrusu Dilşêr arkadaşın şehadeti büyük bir talihsizlikti. Arkadaşımız iki yıldan uzun bir süredir yaralıydı; hareket edemiyordu. Tam oradan çıkarılacağı sırada, düşmanın fark etmesi ve arkadaşların üzerine gitmesi sonucu Dilşêr arkadaş ve diğer arkadaşlar şehit düştüler. Tabi onu getirmesi gereken arkadaş Harun arkadaştı. Harun arkadaşımız Şehit Zîlan Taburu’nun üyesi olan fedai bir yoldaşımızdı. Harun arkadaş, Dilşêr arkadaşın şehit düştüğünü ve artık kendisini getiremeyeceğini görünce, o da Zinar arkadaşla birlikte yönünü önce Peyanus’a veriyor; orada çatıştıktan sonra İskenderun’a geçiyorlar ve orada gerçekleştirdiği fedai eylem ile şehadete ulaşıyor. Zinar arkadaş ise çatışarak şehit düşüyor. Yani bu yoldaşlarımızda fedaice bir şekilde hedefe kilitlenme söz konusudur. Bu da çok anlamlı bir duruştur.

Dilşêr arkadaş sıradan bir arkadaş değildi. Tarihte bazı zamanlar bazı kişiler olağanüstü önemli rol oynarlar. Onların oynadıkları bu rol çok önemli gelişmelere yol açar. Dilşêr arkadaş da böyle bir arkadaştı. Özellikle de halk arasında Derwêşê Evdi’nin 12 Süvarisi denilen ve Şengal’e müdahale eden grup süreci vardır. Eğer bu grup Derwêşê Evdi’nin 12 süvarisiyse, tabii ki Dilşêr arkadaş da bu grubun komutanı olarak çağdaş bir Derwêş’tir. Şengalliler de zaten arkadaşı böyle tanımladı ve şehadeti duyulunca bu şekilde tören yapıp anmalar gerçekleştirdi. Bu çok doğru bir şeydir. Dilşêr yoldaş, DAİŞ’in Şengal’den sökülmesi mücadelesinde ilk günden son güne kadar tarihi bir rol oynadı. Tıpkı Egîd Civyan arkadaş gibi, onun da çok büyük emekleri oldu. Doğrusu, çok değerli bir yoldaşımızı şehit verdik. Arkadaşın şehadet biçimi bizleri çok üzmüştür. Hareketimiz onu oradan çıkartmak istedi ama o esnada arkadaş şehadete ulaştı ve özgürlük kervanına katıldı. Dilşêr yoldaşa ve tüm şehitlerimize verdiğimiz söze bağlı kalacağımızı ve kanlarını yerde bırakmayacağımızı belirtiyor, değerli şehidimizin ailesine ve yurtsever halkımıza başsağlığı diliyorum.