Karayılan: Önderliğimizin çözüm perspektifini destekliyoruz
Karayılan: Önderliğimizin çözüm perspektifini destekliyoruz
Karayılan: Önderliğimizin çözüm perspektifini destekliyoruz
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın Kürt sorununun çözümü için gönderdiği mektubu değerlendiren KCK, mektubun yanıtını gönderdiklerini açıkladı. KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan ANF’ye verdiği röportajda, yetkili karar organlarının tümümün toplantılar yaparak Öcalan’ın mektubunu değerlendirdiklerini ve Öcalan’ın mektubunda çerçevesini çizdiği perspektife güçlü katılma kararı aldıklarını belirtti.
"Sürecin gerçek anlamda pratikleşebilmesi ve başarılı bir biçimde birinci, ikinci ve nihai son aşamada sonuç alıcı bir gelişmenin yaşanabilmesi için bizim de bir takım görüş ve önerilerimiz vardır. Biz mektubumuzda bunları ifade etmiş ve sunmuş bulunmaktayız. Biz dürüst yaklaşacağız ve bu konuda karşı taraftan herhangi engelleyici ve boşa çıkarıcı bir tutum olmazsa sürecin derinleşmesini esas alacağız” diyen Karayılan, Öcalan’ın Newroz’da yapacağı açıklamaya dikkat çekti. “Başkan Apo’nun Newroz’da açıklama çerçevesi önemlidir. Herkes onu beklemelidir. Başkan Apo’nun yapacağı açıklama, tüm hareketimizi, tüm yurtsever halkımızı bağlayan bir çerçevede olacaktır” dedi.
En önemli endişe kaynağının devletin net bir projesinin olmaması olduğunu da ekleyen Karayılan, hiç kimsenin ‘herşey oldu bitti’ gibi yaklaşmamasını istedi, en riskli döneme girildiğinin altını çizdi.
Kamuoyu Sayın Öcalan’ın gönderdiği mektuplara vereceğiniz cevabını bekliyor. Basında BDP ve Avrupa'dan cevapların geldiği fakat sizin cevabınızın henüz ulaşmadığı belirtiliyor. Siz Öcalan’ın mektubunuza cevabınızı gönderdiniz mi?
Evet. Biz mektubun cevabını hazırlayıp gönderdik.
Cevabı yazdığınız sürece dönük neler belirtebilirsiniz? Hangi çerçevede yazıldı mektup?
Mektup bize ulaştıktan bu yana çok yoğun ve çok yönlü bir tartışma içerisindeyiz. Öncelikle hareketimizin yetkili karar organları olan kurumların toplantılarını gerçekleştirdik; PKK Meclis Toplantısı ve KCK Yürütme Konseyi Toplantısı gerçekleşti. KCK Toplantısı’na sistemimizin yasama ve yargı kurumlarının temsilcileri de katıldı. Yine Kadın Hareketi’nin yönetim toplantısı gerçekleşti. Bütün bu toplantılarda Başkan Apo’nun mektubunda ortaya konulan yeni perspektif detaylı bir biçimde tartışıldı. Yürütülen bu tartışmalarda Önderliğimizin ortaya koyduğu çözüm perspektifinin ideolojik ve felsefi boyutları olan, önemli ve derinlikli bir perspektif olduğu bir kez daha tespit edilmiştir.
Şurası açık ki, bizim hareket olarak mevcut pozisyonumuz ve mücadele koşullarımız oldukça elverişli hale gelmiş ve mücadeleyi yükseltmenin, savaşı yürütmenin koşulları her zamankinden çok daha fazla gelişmiştir. Bölgenin mevcut konjonktürel yapısı Kürdistan’da yaygın bir savaşın geliştirilmesine elverişlidir; bölgede siyaset yapma ve manevra zemini oldukça genişlemiş bulunmaktadır. Bununla birlikte hareketimizin savaş güçleri, 2012’de geliştirdiği hamleyle birlikte yeni savaş tarzına adaptasyon sağlayarak 30 yıllık tecrübenin de katkısıyla, daha etkili, daha yetkin, daha ölçülü, daha derinlikli ve ustalıklı bir savaş performansını sergileyebilecek bir düzeyi yakalamıştır. Bunlar bizim için önemli şeylerdir, özellikle de taktik bir hamle için önemli hususlardır.
'TAKTİK AVANTAJLARI GÖRÜP STRATEJİK BÜTÜNLÜĞÜ GÖZARDI EDEMEYİZ'
Yani bu dönemde taktik bir hamleyi başarılı kılmanın olgunlaşmış zeminleri de diyebileceğimiz imkanlar mevcuttur. Taktik açıdan bu imkanı değerlendirmek ve bu çerçevede savaşı derinleştirerek sonuca gitmek anlaşılır bir şeydir. Fakat Önderliğimizin ortaya koyduğu perspektif, bunu çok daha aşan bir düzeyde daha kapsamlı, daha geniş ve stratejik bir düzeyi içermektedir. Önderlik, perspektifinde Kürt halkı açısından geleceğin yönünü tayin eden bir çerçeve koymaktadır. Kürt halkı ve bölge halklarının ilişkileri açısından yön tayini vardır. Halklar ittifakını esas alan bir eksende Kürt-Türk birlikteliğini öngören bir bakış açısını oluşturmaktadır. Dolayısıyla bizim bir takım taktik avantajları görüp bu stratejik bütünlüğü göz ardı etmemiz düşünülemez. Biz, Önderliğimizin yaşanan süreci çok boyutlu bir biçimde değerlendirdiğini ve buradan bir çıkış gerçekleştirerek demokratik barışçıl çözümü gerçekleştirmeyi öngördüğünü konulan perspektifte net bir biçimde görüyoruz. Yani bölgenin ve hareketin yakaladığı bu koşullar savaşı geliştirmek için avantaj arz etse de bu koşullar aynı zamanda farklı açıdan ele alındığında yeni bir sürecin, demokratik-barışçıl bir sürecin de gelişmesine zemin olabilecek koşullardır. Bölge adeta kaynıyor, herkes bir arayış içerisinde; savaş ve çatışma var ama aynı zamanda uzlaşı ve barışçıl yollarla çözüm bulma arayışları da vardır. Bu süreç, bunların hepsinin iç içe geliştiği bir süreçtir.
‘ÖNDERLİĞİMİZİN SUNDUĞU PERSPEKTİFE GÜÇLÜ KATILACAĞIZ’
Bu dönem sonuç alma dönemidir. Bu dönem, Kürt sorununun çözülebileceği bir dönemdir. Ama bu mutlaka savaşla çözülebilecek anlamına gelmemektedir; sorunun barışçıl yöntemlerle de çözülebileceği koşullar mevcuttur. Dolayısıyla yönetim toplantılarımızın tartışmalarında bu eksende yoğunlaşma ve bir çerçevenin somutlaşması durumu gelişmiştir. Bu temelde, daha önceden de ifade ettiğimiz bazı kaygıları taşımakla birlikte, eğer işler ters dönerse bölgesel avantajları ve taktik performansın başarı kazanabileceğine olan inancımızı da korumakla birlikte, Önderliğimizin ortaya koymuş olduğu stratejik perspektifin daha doğru olduğunu, buna çok güçlü bir biçimde katılmanın kararlaşması ve iradeleşmesi oy birliğiyle gerçekleşmiştir. Bu temelde büyük bir birlik ruhuyla bir irade ve kararlaşma ortaya çıkmıştır. Fakat giderilmesi gereken bir takım kaygı ve pürüzler de vardır. Bu anlamda biz, geliştirdiğimiz tüm toplantılarda net bir biçimde Önderliğin ortaya koyduğu perspektifin doğru olduğuna ve katılacağımıza dair karar kılmış bulunuyoruz; ancak bir takım görüş ve önerilerimizi de cevabı mektubumuzda sunmuş bulunmaktayız.
'YERİNE GETİRİLMESİ GEREKEN ÖNEMLİ HUSUSLAR VAR'
Başkan Apo'nun ortaya koyduğu, halkımız ve bölge halklarının barışı açısından stratejik bir perspektiftir; çok önemli ve değerli bir içerik taşımaktadır. Bu nedenle hem Türkiye açısından hem de Kürt halkı açısından önemli bir perspektif durumundadır. Bu, Türkiye’de demokrasinin gelişmesi, barışın tesis edilmesi ve Kürt sorunun çözülmesi için önemli bir olanak sunmaktadır. Tabii ki Türkiye’nin yetkilileri bunu kendi açılarından değerlendireceklerdir ama bizim açımızdan da mutlaka değerlendirilmesi gereken çok önemli ve anlamlı bir çerçeve oluşturmaktadır. Oldukça dengeli, her iki tarafı düşünen ve sorunun çözümünü hedefleyen, bu konuda kararlı bir duruş ve vurguyu ifade eden bir çerçevedir. Fakat bunun teknik ve taktik açıdan da pürüzsüz bir biçimde hayata geçmesi için bizce yerine getirilmesi gereken bir takım önemli hususlar da vardır. Bunların yerine getirilmemesi, beraberinde sorunlu durumları yaratabilir ve tıkanmaya yol açabilir.
Kısaca önemli gördüğümüz hususlar söz konusudur: Sürecin gerçek anlamda pratikleşebilmesi ve başarılı bir biçimde birinci, ikinci ve nihai son aşamada sonuç alıcı bir gelişmenin yaşanabilmesi için bizim de bir takım görüş ve önerilerimiz vardır. Biz mektubumuzda bunları ifade etmiş ve sunmuş bulunmaktayız.
‘HAREKETİMİZİN DURUŞU NETTİR, ÖNDERLİK ETRAFINDA YEKVÜCUTTUR’
Aldığımız bilgilere göre, Avrupa ve BDP de kendi mektuplarını hazırlamışlardır. Dolayısıyla bu biçimde artık Kürt tarafı olarak Önderliğimize ulaştırılması gereken mektuplar hazır hale gelmiş bulunuyor. Sanırım bugünlerde ulaştırılacaktır. Artık Önderlik bunları değerlendirecek ve son kararı Önderliğimiz verecektir. Bir açıklama yapıp yapmama konusu dahil, açıklamanın çerçevesi hakkında takdir Önderliğimizindir.
Türk tarafının da tabii dikkate alması gereken önemli hususlar söz konusudur: Gerekenlerin yapılması halinde biz bu konuda üstümüze düşeni yapmada tereddüt göstermeyeceğiz ve oldukça açık ve samimi davranacağız. Bizim en büyük avantajımız hareketimizin tüm bileşenlerinin ve yönetim organlarının Önder Apo etrafında yekvücut bir duruşu sergilemesidir. Bu şimdi ortaya çıkan bir durum değil, aslında giderek yoğunlaşan, şekillenen bir gerçekliktir. Yani bu anlamda kamuoyunun ve tüm halkımızın şunu iyi bilmesi gerekir; hareketimizin duruşu nettir ve duruşu tamamen ruh, akıl ve ekip birliği çerçevesindeki bir duruştur. Bu konuda hiçbir sorunun çıkması da söz konusu değildir. Bu anlamda biz, Önderliğimizin kapsamlı perspektifinin doğru yaşamsallaşması için yapılması gerekenleri de ifade eden mektubumuzun da dikkate alınması ile sürecin çok daha sağlıklı pratikleşebileceğini düşünmekteyiz.
Peki, bu süreç başarıya ulaşır mı? Ya da başka bir deyişle bu sorun bu süreçte çözülür mü?
Biz Kürt tarafı olarak sorularımızı, kaygılarımızı ve görüşlerimizi açık ve net koyuyoruz. Biz bu konuda samimiyiz. Bütün Türkiye, Kürdistan ve dünya kamuoyu şunu bilmeli: Biz PKK hareketi olarak savaşa da hazırız, barışa da hazırız. Savaşta da kendimize güveniyoruz, barışta da kendimize güveniyoruz ve tercihimiz bu sorunun barışçıl yöntemlerle çözülmesidir. Bu net bir biçimde böyledir. Ama sorunun çözülmesi için karşı tarafın da yapması gerekenler vardır. Yani sorun tek taraflı çabalarla çözülebilecek bir sorun değil. Bu, herkesin takdir etmesi gereken bir husus. Biz Kürt tarafı olarak samimi yaklaşmayı esas alacağız.
‘ZAYIFLATMA YAKLAŞIMI OLURSA SİL BAŞTAN OLUR’
Sorunun çözüme gidip gitmeyeceği konusunda, her şeyden önce şunu belirteyim: Önderliğimizin aşamalar halinde koyduğu maddeler var ve yine bizim de öneri olarak sunduğumuz, eklenebilecek hususlar vardır. Eğer karşı taraf, yani Türk devlet tarafı bunları es geçmezse, o çerçevede kendileri de kendi üzerlerine düşeni yaparlarsa biz sürecin başarıya gidebileceğine inanıyoruz. Başarının yolu her iki tarafın da hile yapmadan, dolandırmadan, oyalamadan yapabileceğini yapmasından geçmektedir. Bu konuda ciddiyet ve samimiyet olursa ben sorunun çözüleceğine tabii ki inanıyorum. Ama şu bir gerçek: her şey bitmiş değil. Çünkü her şey bizim karar vermemizle ya da yarın öbür gün Önderliğimizin çağrı yapmasıyla çözülmez. Karşı tarafın da kendi üstüne düşen yükümlülüklerin gereğini yerine getirmesi gerekmektedir.
Şurası açık: Zor bir sürece girdik ve bu sorun çözümü kolay bir sorun değil. Kürt sorunu Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana sürekli bir biçimde Türkiye’nin ve Kürtlerin gündeminde olan bir sorundur. Şimdi tarihin bu aşamasında sorunu çözme şansı doğmuştur. Bu sorunun çözümünde rol oynayanlar elbette ki adını tarihe yazdıracaktır ve yeni-tarihsel bir sürecin startını da vermiş olacaklardır. Ama bu konuda gerçekten kararlılık, cesaret ve samimiyete ihtiyaç vardır. Bunlar olursa Kürt sorununun çözülmesi, Türkiye’nin de büyük bir hamle yapması, siyasi, sosyal, ekonomik, bütün konularda kendi önünü açması olanakları vardır. Bunun için dar milliyetçi bakış açısını bir tarafa vererek çağcıl bir bakış açısıyla sorunlara el atma önemlidir. Bu biçimde geleceğe doğru bakma ve var olan sorunları çözerek sorun olmaktan çıkarma tarzı esas alınırsa başarmak mümkündür. Yoksa herhangi bir tarafın diğer tarafı yok etme, zayıflatma ve eritme niyetiyle yaklaşımı olursa, bu tekrardan sil baştan olur. Umarım artık böyle bir şey olmaz.
Bana göre kimsenin tekrardan Türkiye toplumunun ve Kürt halkının psikolojisiyle oynama hakkı da yoktur. Kaç kezdir çözüm, çözüm deniliyor, sonra tekrar tıkanıyor. Toplum gerçekten çözüm istiyor. Zaten yapılan anketler de Türkiye toplumunun büyük bir ekseriyetinin de bu sorunun çözümünden yana tercih koyduğunu gösteriyor. Dolayısıyla TC Hükümeti de cesaretli davranmak durumunda olmalıdır.
‘EN ÖNEMLİ ENDİŞE KAYNAĞI DEVLETİN NET PROJESİ OLMAMASI’
Peki ya sorunun çözümüne karşıt olanlar…
Tabii ki karşıt olanlar olabilir ama gerçekler ayrı şeylerdir. Geride kalmış yüzyılın bakış açısıyla sorunlara yaklaşanlar bir gelecek vaat edemez. Gelecek, yeni-çağdaş bakış açısında aranabilir. Toplum da artık bunları biliyor. Dolayısıyla çözümün olanakları bugün gelişmiştir fakat çözümün önünde engel olan, dıştan ve içten çeşitli çabalar da vardır. Yani bu sürecin önünde engel olmak isteyen provokatif girişimler de mümkün. Kürt sorunu kördüğüme dönüşmüş bir sorun olduğu gibi, Kürt sorununun sorun olmasından çıkarı olan çok çeşitli ulusal ve uluslararası çevreler de vardır. Bunu şuan çok açma gereği duymuyorum ama burada önemli olan, tarafların olası engelleri de düşünerek ve onlara karşı da kararlı bir duruşu sergileyerek çözüm perspektifini net bir biçimde ortaya koymasıdır.
Sizce, karşı tarafta bu perspektif var mı?
Şimdi bu konuda net bir şey söylemek zor. Çünkü belli ki Önderliğimiz bu koyduğu çerçeveyi ilgili kurum veya kurumlarla tartışmış ve tartışmalarının sonucunda bir kanaate ulaşmış. Bu anlamda karşı tarafta da bir projenin oluşumu var mı, yok mu konusunda net bir şey söylemek zor. Ortaya konulan net bir proje yoktur. Zaten en önemli endişe kaynağı da budur. Yani bu kadar derin toplumsal-tarihsel bir sorunu çözmek üzereyken, esas önemli rolü olan bir tarafın çözüme dair açık ve net bir görüş ortaya koymaması, haliyle bizlerde ve kamuoyunda çeşitli kaygılara yol açmaktadır.
Yani AKP’ye dönük bir güvensizlik mi söz konusu?
Biz burada birilerine güvenerek adım atmıyoruz. Biz adım atıyorsak, Önderliğimizin yaklaşımı çerçevesinde ölçüp biçerek ve atılacak adımın doğruluğuna bakarak adım atıyoruz. Yani biz birilerine değil kendimize güvendiğimiz için bu adımı atıyoruz. Elbette karşıdan da beklentilerimiz vardır fakat ona buna güvenmekten ziyade kendimize güvendiğimiz için Önderliğimiz yeni-stratejik bir hamleyi gündemleştirmiştir ve biz de bu temelde bu hamleye dahil olmaktayız.
Bu anlamda biz daha önceden de belirttiğim gibi, “hükümetin şu davranışı bu davranışına güvenmiyoruz” noktasına takılmıyoruz, halkımız da bu noktaya fazla takılmamalı. Gerçek şu ki hala hükümetin mevcut yaklaşım ve politikalarında kaygı duyulabilecek birçok boyut vardır. Ama biz bu adımın, yani demokratik çözüm hamlesinin doğru olduğu sonucuna vardık. Dolayısıyla bu doğru adımı atmada kendimize güveniyoruz ve bu adımı bu biçimde geliştirmek durumundayız. Tabii ki bunu, tedbirlerini alarak yapmak zorundayız. Çünkü hassas bir süreçtir; her an işler tersine de dönebilir. Biri çıkar çomak sokar ve yeniden sil baştan yaşanabilir. Bu açıdan biz Ocak ayı sonunda gerçekleştirdiğimiz toplantımızda iki eksene dayalı bir planlama yapmıştık; Bir eksen savaşa hazırlanma, kapsamlı bir savaş hamlesini geliştirmeydi. Diğer eksen ise demokratik çözüme göre gereken adımları atma idi. Mevcut durumda bu planlamayı askıya aldık ama yedekte tutmak zorundayız. Bu bir süre böyle gider. Ancak süreçle karşılıklı güvenin gelişmesiyle bu tür hususlar aşılır.
‘40 YILLIK TECRÜBEMİZ VAR, KENDİMİZE GÜVENİYORUZ’
Bizim "kendimize güveniyoruz" dediğimiz, öyle kuru kuruya bir kendine güven değildir. Herkes çok iyi biliyor ki hareketimizin kırk yıla dayanan bir tecrübesi vardır. Örgütsel ve siyasi tecrübesi vardır. Dolayısıyla biz bu dönemde hata yapmamak zorundayız. Deyim yerindeyse kılı kırk yararcasına süreçleri irdelemek, analizlere tabii tutmak ve bütün boyutlarıyla netleştirdikten sonra adım atmak durumundayız. Böyle bir yöntemi esas alıyoruz. Her olgu üzerinde çok yönlü düşünüyoruz ve böylece planlayarak adım atmayı geliştirerek sonuç almayı ön görüyoruz.
Burada herhangi bir daralma, sıkılma filan yoktur; böyle bir şey söz konusu değildir. Bu tür lafları ortaya atmak, gerçekleri görmemektir. Hayır, oldukça temkinli, oldukça derinlikli ve planlı bir yaklaşımı esas almak durumundayız. Bizim de geliştirmeye çalıştığımız şey budur.
Bu durumda, gelişen yeni süreçte her şeyin netleşmediği belirtilebilir…
Tabii ki hiçbir şey şimdiden net değildir. Biz bu adımın başarılı olması için herkesin üstüne düşeni yapması gerektiğini söylüyoruz. Yani mesela biz şimdi ne yapıyoruz? Şu anda yoldaşlarımız hemen her yerde tartışma içerisindedir. Öncelikle kendi kadro yapımızı ikna etme faaliyetini yoğun bir biçimde gündemimize almış bulunuyoruz. Belki Kuzey güçleri, vb. uzak yerlerin hepsine ulaşamayız ama ulaşılan tüm güçlerle süreci paylaşma, sürece ilişkin görüş oluşturma, önerilerini alma, kaygılarını not etme ve bu temelde bir algı oluşturma faaliyetini şimdiden başlatmış durumdayız.
‘KÜRDİSTANİ ÖRGÜTLERİN DE GÖRÜŞLERİNE BAŞVURUYORUZ’
Biz bunu yaparken, sadece yapımızla sınırlı bir çalışma biçiminde bunu ele almıyoruz; biz bütün tabanımızla birlikte bu süreci algılamayı esas alıyoruz. Bu açıdan tabanımızla, halkımızla, bütün yurtsever kesimlerle ve bunlardan da öte, Kürdistan’ın tüm parçalarında bulunan dışımızdaki örgütlerle de paylaşma, bilgi sunma ve onların görüşlerini alma faaliyetini şu anda yoğun bir biçimde yürütüyoruz. Tabii ki ulaşamayacaklarımız vardır ama büyük oranda dışımızdaki Kürt örgütlerine ulaşma ve onların görüşlerini de alma imkanı vardır. Yine Türkiye'den ve diğer ülkelerden dostlarımız vardır. Onların da görüş ve önerilerini alarak bu konuda geniş bir konsensüsle bu sürece yönelmek istiyoruz.
Ama şimdiden kesin ve net bir şey söz konusu değil. Henüz kararlaşma sürecindeyiz ve son kararı da Önderliğimiz verecektir. Zaten eğer herhangi bir anormal durum olmazsa, Newroz günü veya Newroz gününden 1-2 gün önce Önderliğimiz bizzat kendisi kamuoyuna açıklayacaktır. Şimdi herkes bunu bekleyecektir tabii. Biz de bekliyoruz. Ama biz büyük bir kararlaşmayı geliştirerek Önderliğimizin bu perspektifi etrafında bir konsensüs oluşturmayı öngörüyoruz.
‘EN RİSKLİ DÖNEME GİRDİK, HER ŞEY OLDU BİTTİ DENMEMELİ’
Bu bir tartışma sürecidir. Öncelikle yapılacak çağrı ardından bizim adım atmamız söz konusu olacaktır. Belirttiğim gibi tabi bu adımların karşılıksız kalmaması, tarafların adım adım süreci ilerletmesi yaşanırsa gayet tabii sonuç verecek ve böylece sürecin derinleşmesi söz konusu olacaktır. Ama riskli bir süreçtir ve bu açıdan da zor bir döneme girmiş bulunuyoruz. Bu süreç, belki de mücadele tarihimizin en zor dönemi, en riskli dönemi de diyebileceğimiz bir süreç oluyor. Bu açıdan bütün yoldaşlarımız ve halkımız hiçbir zaman, “her şey oldu, bitti” dememeli. Ne karamsar olmalı, ne de öyle düz bir iyimserlik içinde olmalı. Daha önce de belirttiğimiz gibi "temkinli bir iyimserlik"le sürece yapılması gereken katkıyı yapabilmelidir. Şimdiki kararlaşma düzeyimiz böyledir.
Bu hassas dönemde tüm güçlerimizin yüksek bir disiplin ruhu ve kararlılıkla sürece katılım göstermesi gerekmektedir. Herhangi bir biçimde gevşeme ve esneme asla kabul edilemez. Şu durumda kesinleşmiş ve netleşmiş hiçbir şey söz konusu değildir. Özellikle gerilla güçlerimiz her an her şey olabilecek şekilde pozisyon almalı, disiplinli duruşunu ve askeri performansını daha güçlü ve canlı tutmalıdır. Provokatif girişimlere karşı tedbirli olduğu kadar kendisi de hal, hareket ve davranışlarında tahrik edici değil, tedbirini alan, kararlı duruşunu sergileyen, her ihtimale hazır olan bir pozisyonda olmalıdır. Çünkü her an kapsamlı bir savaş durumu da kendisini dayatabilir. Bu açıdan bizim her ihtimale hazır olmamız gereken bir dönemde olduğumuzu bilmemiz gerekiyor. Tüm yoldaşlar böyle yaklaşmalı ve yüksek bir duyarlılıkla güçlü pozisyonunu muhafaza etmelidir. Kısaca bu süreçte gerek askeri, gerekse siyasi alanda herkesin yüksek bir özveri ve kararlı bir biçimde katılım göstermesi kadar, tedbirli, planlı davranması da gerekmektedir. Süreç için şimdilik ancak bunları belirtebilirim.
‘ÖNDERLİĞİMİZİN YAPACAĞI AÇIKLAMA HAREKETİMİZİ HALKIMIZI BAĞLAR’
Elbette ki önümüzdeki günlerde bakacağız, Önderliğimizin açıklaması olacak. Ardından karşı tarafın tutum ve davranışı bir biçimde netleşecek; bunlara bakılarak süreç götürülecek. Bu anlamda gerçekten hassas, aynı zamanda rizikoları bulunan bir süreçte bulunuyoruz. Biz dürüst yaklaşacağız ve bu konuda karşı taraftan herhangi engelleyici ve boşa çıkarıcı bir tutum olmazsa sürecin derinleşmesini esas alacağız. Ama tabi nihai karar Başkan Apo’ya aittir. Başkan Apo’nun açıklama çerçevesi önemlidir. Herkes onu beklemelidir. Başkan Apo’nun yapacağı açıklama, tüm hareketimizi, tüm yurtsever halkımızı bağlayan bir çerçevede olacaktır. Çünkü herkesin görüş ve önerilerini almış bulunuyor. Bu çerçevede bunları da sentezleyerek kendi çerçevesini netleştireceği için kapsayıcı olacağını düşünüyorum. Şimdiden neleri içereceğini söylememe, burada mahal yoktur, gereği de yoktur.
Peki, mektubun içeriğine dönük açıklayabileceğiniz hususlar var mı?
Mektubun içeriğini burada benim açıklamama gerek yok. Fakat genel doğrultusunu zaten ifade ettim. Yine Önderlik zaten kendisi açıklayacak. Dolayısıyla benim buradan herhangi bir şey belirtmeme gerek yok, diye düşünüyorum. Bu açıdan herkesin Newroz’u beklemesi gerekiyor.
Medya Savunma Alanları’nda yapılan bir törenle hareketinizin elinde esir olarak bulunan devlet görevlilerini serbest bıraktınız. Birçok farklı yorum da yapıldı…
Evet. Biz tabii, sürecin bir ilk adımı olarak Önderliğimizin istemi temelinde elimizde esir olan devlet görevlilerinin bırakılmasını kararlaştırdık ve bu kişiler bırakıldılar. Elbette kamuoyu bunu değerlendiriyor. Tabii ki bu, birçok açıdan birçok anlama geliyor; Bir jesttir, ortamı yumuşatmadır, iyi niyet göstergesidir, çözüme dair bir kararlaşmadır, vb. Bütün bu anlamlara geliyor. Artık değerlendirmesi karşı tarafa kalmıştır. Biz kendi cephemizden bu anlamda üstümüze düşeni yaptık.
ESİRLERİN BIRAKILMASI PAZARLIK DEĞİL İYİ NİYET GÖSTERGESİ
Bu jestinizin karşılığında KCK adı altındaki davalar kapsamında tutuklu bulunan kişilerin de bırakılması bekleniyor mu?
Biz bu insanları bırakırken herhangi bir pazarlık temelinde bırakmış değiliz. Önderliğimiz istedi, biz de kararlaştırdık ve bıraktık. Öyle bir pazarlık sonucu bırakılma gibi bir durum söz konusu değildir. Bunu bazı çevreler bilinçli çarpıtarak pazarlık temelinde bırakıldıklarını belirtiyor. Hayır, öyle değil. Çok önemli ve çok tarihsel bir sürecin başlangıcındayken ilk adımın bu biçimde bizden gelmesi bizim açımızdan olumlu bir çıkıştır. Yarın öbür gün yaşanacak olan gelişmelerle birlikte bu adımın da ne kadar önemli olduğu daha fazla görünmüş olacaktır.
‘KCK’ DAVALARININ HÜKMEN DÜŞMESİ GEREKİYOR
Fakat şu da var; eğer bir toplumsal uzlaşma durumu söz konusu olacaksa ve bir köktenci barış süreci varsa, o zaman bir özgürleşme süreci de yaşanacaktır. Özellikle hiçbir yasal suçu olmayan, belediye başkanlarının, milletvekillerinin ve daha birçok il başkanı, belediye meclis üyesi, il genel meclisi üyesi, vb.’nin, yani Kürt toplumunun siyasetçilerinin binlercesinin tutuklu olduğu bir ortamda toplumsal bir barış sürecinin yaşamsallaşacağından bahsetmek mümkün mü? Hayır, mümkün değil. Bir kere bu insanlar Kürt siyasetini yürüttükleri ve kimlikli Kürt duruşuna sahip çıktıkları için içerideler. Onların yanında bir bıçak bile yakalanmamıştır. Yasa dışı herhangi bir faaliyetleri yoktur. Konuşmaları dinlenilmiş, gizli bir biçimde ortam dinlemesi ve telefon dinlemesi yapılmış ve “bak sen busun, bunun için içeridesin” denilmiş. Bu, Kürt siyasetine karşı bir tutumdur. Eğer devletle Kürt siyaseti barışacaksa, o zaman bu tutumun da değişmesi gerekiyor. Yani KCK denilen bu davaların da hükmen düşmesi gerekiyor.
Biz “hemen şimdi olsun“ ya da “biz bıraktık, siz de böyle yapın” demiyoruz. Siz sorduğunuz için ben de ifade ediyorum; sürecin gidişatının buna doğru gitmesi gerekiyor, diye düşünüyorum. Böyle olması gerekiyor. Zaten böyle olmazsa sürecin derinleşmesi ve giderek bir barışa dönüşmesinin koşulları da gelişemez. Bu bir gerçektir. Ama biz kendi cephemizden atılması gereken adımları attığımızı ve yapılması gerekenleri yaptığımızı düşünüyoruz. Artık gerisi kamuoyunun takdiridir, karşı tarafın kendi takdiridir. Bizim yaptığımız bir iyi niyet göstergesidir.