Son Dakika: PKK sonuç bildirisi açıklandı: PKK adıyla yürütülen çalışmalar sonlandırıldı

Kaya: Yaşamak için oradalar

Kaya: Yaşamak için oradalar

Hür Bakış internet sitesinin İslami yazarı Hüda Kaya, geçtiğimiz günlerde Kandil bölgesine giderek, gerillalarla görüşmelerde bulunarak izlenimlerini bir yazı dizisi olarak yayınladı.

Kandil izlenimlerini ANF’ye anlatan Kaya, yaşadıkları büyük dramlara rağmen asıl barış isteyen tarafın Kürtler olduğunu bir kez daha anladığını belirtti, “Bu barış eli tutulmalı. Barışa emek verenlerden olalım” dedi.

Gitmeden önce Kandil’i sadece bir dağ olarak tahayyül ettiğini anlatan Kaya,  “Ama bir bölge olduğunu gördüm.  Devlet olmayan özgür topraklar. İnsan önce bunu anlamaya çalışıyor. Gerillalarda yıllardır dağlarda olmalarına rağmen, beklediğimden çok daha üstün bir entelektüel üretim ve bilinç ile karşılaştım” dedi.

28 Şubat postmodern darbesinin yarattığı mağduriyete karşı mücadele eden ve bu nedenle yargılanan Kaya, AKP’ye oy verdiğini ancak referandumdan sonra yaşadığı kırılmalar nedeniyle artık oy vermeyeceğini söyledi.

İslami yazar Hüda Kaya’nın ANF’nin sorularına verdikleri yanıtlar şöyle:

Geçtiğimiz günlerde gerillanın denetimindeki Kandil bölgesine gittiniz... Bu ziyaret neden gerçekleşti?

30-40 yıldır devam eden bir hareket var. Biz Batı halkları -özellikle Türk halkı- olayları bunca yıldır hep tek taraflı izledik ve gördük. Sadece Kürt meselesinde değil, bölgedeki tüm olaylar, egemen güçlerin elindeki medya ile istedikleri şekilde deforme edilerek aktarıldı. Bu deccal medya, siyahı beyaz, beyazı siyah gösteren bir özelliğe sahip. 'Bu hak mıdır, adil midir, doğruluk mudur?' demeden, sadece egemenlerin istediği şekilde halkların zihinleri iğfal edilmiştir. Bütün bu kuşatılmışlıkların içinde anlamaya, doğruları kapmaya çalışıyorduk. Ama ya rejim tarafından dayatılanlardı ya da hareketin içerisinde olanların dilinden yazılan, çizilenlerdi. Gerçek anlamda objektif bir değerlendirme nasıl olabilirdi? Bizim için böyle bir açlık vardı.

Daha önce gitmeyi düşünmediniz mi?

Doğrusu daha öncesinde şahsım adıma gitmek hiç aklıma gelmemişti.

Ne oldu da gitmeye karar verdiniz?

Diyarbakır'da 'Ortak Geleceğin İnşasında Buluşan Kadınlar' olarak bir toplantımız oldu. Sonraki hafta Ortadoğu Kadın Konferansı'na katıldım. O toplantıda, şimdiye kadar hiç fark edemediğimiz bir gerçekle karşılaştım. Ciddi bir Kürt kadın hareketi vardı. Türkiye'de kültürel, siyasal, sosyal alanda çalışanlar hep kadınlar. Ama o emeğin üzerinden bir yerlere gelenler hep erkeklerdir. Bütün bunlara rağmen kadınların özgün, bağımsız, kendi inisiyatiflerinde özerk bir yapıları olamamıştır, hep erkeklerin gölgesinde kalagelmişlerdir. Orada ise gerçek anlamda bağımsız bir kadın hareketini gördüm ve çok etkilendim. Gitme fikri Diyarbakır'da oluştu ve oğlumun desteğiyle daha da netleşti.

Gitme kararınızda çözüm sürecinin bir etkisi oldu mu?

Bilemiyorum. Benim için birinci derecede etkili olan kendi şahitliklerim. Ama çözüm sürecinde kanların durması, insanların biraz daha nefes alabiliyor olması da gitmekte etkili olmuştur mutlaka. Özellikle İslami camiadan, kadını bırakın, erkek de hiçbir şekilde bugüne kadar, Kürt hareketine, ‘Bunlar ne diyorlar?’ diye böylesine yakın bir temas içinde bir değerlendirme, analiz maalesef kamuoyuna ortaya konulamadı. Özellikle de kendi referanslarımla, İslami kimliğimle, hem de bir kadın olarak, gitmenin yararlı olacağını düşünerek böyle bir adım attım.

DEVLET OLMAYAN ÖZGÜR TOPRAKLAR

Giderken Kandil'e dair ne vardı kafanızda? İlk izleniminiz ne oldu?

Bir dağ ve orada ilkel koşullarda yaşamaya çalışan insanlar. Yıllardır savaş ortamında bulunan insanlarla karşılaşacağız diye düşündük. Özellikle kadın gerillalarla, kadın hareketine yönelik ne kadar çok görüşme yapabilirsem, iyi olur diye düşündük. Kandil'i sadece bir dağ zannediyordum, ama bir bölge olduğunu gördük. İlk kontrol noktasına varmadan önce, şoförümüz, 'Bu noktadan sonra bizim özgür bölgemiz. Bu topraklar, bu dağlar bizim. Buralar bizim özgür topraklarımız, devlet olmayan topraklarımız' dedi. Devlet olmayan özgür topraklar! İnsan ilk önce bunun ne anlama geldiğini anlamaya çalışıyorsunuz. Doğaya, dağlara, taşlara, yeşilliklere bakıyorsunuz, 'Yıllardır bombalanan buralar mı?' diyorsunuz. Yıllardır dağlarda olmalarına rağmen, beklediğimden çok daha üstün bir entelektüel üretim ve bilinç ile karşılaştım. Yıllardır bir şeylerin davasındalar, diyorsunuz. Pek çok şeyin de gerisinde kalmış olabileceklerini düşünüyorsunuz ama her şeye çok vakıflar. Öyle şahsiyetlerle, yetkililerle görüştüm ki, siyasi, tarihi, sosyal, kültürel alanda inanılmaz bir bilinç, büyük bir entelektüel bilinç var. Sadece silaha, ölüme mahkûm bir hayat değil, aslında yaşamak, hayatı güzelleştirmek, manalaştırmak için de yapılması gerekenleri yapıyorlar. Çözüm olduğunda gençlerimiz, ister sınırların içinde isterse dışında, dünyanın neresinde olursa olsun, insanlığa yararlı hizmette bulunacaklar insanlar. Hayattan kopmamışlar. Bu etkileyiciydi.

DAĞLARDA KADIN OLDUĞUNU FARK ETMEK İLGİNÇ

Kadın gerillalara ilişkin gözlemleriniz...

Elif Pazarcık'la görüşmem benim için çok anlamlıydı. Tam da KCK’nin kongresinin tamamlanmasının ve yeni sisteminin oluşturulmasının ardından oraya gittik. Kadın ve erkeğin eşit temsil edildiği, inanılmaz bir yapı ve bir sistem. Genel Başkanlık Konseyi üyesi, 3 kadından biri olan Elif Pazarcık ile görüştüm. İnanılmaz bir kadın hareketi bilinci var. Şu sözü çok etkileyiciydi: Harekete katıldıktan sonra kadın bilincimi fark ettim. Bu çok etkileyiciydi. Sivil hayatta da vardır, özellikle bazı mesleklerde, kadınlar, farkında olmadan erkekleşebiliyor. Dağlarda büyük bir mücadelenin içindeyken kadın olduğunu fark etmek de çok ilginç.

Çok etkilenmiş gözüküyorsunuz...

Bu gerçekleri fark etmem, mutlaka daha sonraki süreçler içerisinde daha anlamlı olacak.

Bu ziyaret, gerillaya bakışınızda bir değişikliğe yol açtı mı?

Gitmeden önce de -Kandil noktasında olmasa da- Kürt halkının, Kürt kadınlarının yaşadıkları, evlatlarının yaşadıkları, Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihsel kırılmaları, ideolojinin, sisteminin akredite ettiği kimliğin haricinde bütün kimlikleri yok etmeye yönelik çalışmaları, tehcirler, soykırımlar. İnanılmaz, sabıkalı bir sistemin içinde olduğumuzun farkındaydık. Orada ise bunu birebir yaşayan, mücadelesini veren insanlarla karşılaşıyorsunuz. Bu anlamda daha çok içselleştirmeye sebep oluyor.

KÜRTLER BARIŞ İSTİYOR

Çözüm sürecini de konuşmuşsunuzdur... Gerillalar ne diyorlar bu konuda?

Çok önemli bir nokta. Egemenlerin kontrolündeki iletişim araçları ve medya vasıtasıyla, yıllarca 'Biz barış istiyoruz, fırsat veriyoruz ama onlar bunu anlamıyorlar. Biz barış istedikçe, onlar saldırılar yapıyorlar’ gibi bir imaj oluşturmaya çalıştı. Bunun farkında olmakla beraber bu noktada çok mutmain bir noktaya geldim. Kürt halkı, kesinlikle rejime, yaşadıklarına rağmen, geri dönüşümsüz bir şekilde barış istiyor. Bu çok önemliydi benim için. Bütün yaşadıklarına, dramlarına rağmen hala barış diyenlerin kimler olduğuna şahit oldum...

9 Mayıs'tan bu yana gerilla sınır dışına çekiliyor. İkinci aşama denilen demokratikleşme aşamasına gelindi. Bundan sonra ne yapılması gerekiyor?

Şu anda en büyük endişemiz, yüreğimizin ağzında olduğu nokta da bu. Her iki taraf da barış için artık geri dönüşümü olmayan bir yola girdi. Hele ki Kürt tarafının gelecekte barışın bölgede de hâkim olması için, son derece bilinçli adım attıkları ve programlarının olduğunu görüyoruz. Şu ana kadar barışın arkasında sürüklenmekte olan Türk tarafı. Meclis açıldığında gerçek anlamda bir yol kazasına uğramadan, bu barış sözü Meclis'te tekrar hâkim olabilecek mi? Bu demokratikleşme adımları atılabilecek mi? Bu konuda hükümetin de artık geri dönüş lüksü yok.

Hükümet kararlı mı bu konuda?

Belki kararlı olmakla beraber, pek çok hesap denklemleri içerisinde yerini ayarlamaya çalışıyor gibi geliyor bana. Önümüzde bir seçim var. Derin milliyetçi, muhafazakâr bir tabanı var. DNA'lara işlenmiş olan rejimin hassasiyeti, kırmızıçizgileri bulunuyor. Bütün bunlarla beraber kolay değil. Eğer bu barış fırsatını gerçekten kaçırmazlar ve Kürtlerle barış noktasında bir ittifak oluşturabilirse, hem bölgesel hem de küresel anlamda daha etkili bir Türkiye olabilme fırsatını yakalayacak aynı zamanda.

Bunu göremiyor mu iktidar?

Bunu görememesi mümkün değil. Başbakan, çok başarılı profesyonel bir siyasetçi. Bütün bunları değerlendirememesini düşünemiyorum.

Ancak adım atmıyor...

Belki çekincelerden dolayı. Ama hangi taraf olursa olsun, eğer bu barıştan bir tek adım geriye adım atma gibi bir durum olursa, buna sebep olanlar, barışa gölge olanlar, kesinlikle telafisi -hem bölgesel hem de küresel anlamda- mümkün olmayan büyük bir vebalin altına girecekler. Çok daha korkunç sonuçlara sebep olabilecekler. Gerçekten bu tarihi bir fırsat. Ne olursa olsun barış diyen bu insanların elleri havada kalmamalı. Barış tesis edilmeli, bu Türkiye halkları için de çok önemli. Kürt halkı, her şeye rağmen barış diyerek inisiyatif alırken, bizim de Türk kamuoyunda barışın artık geri dönülmesi mümkün olmayan bir hakikat olduğunun fark edilmesi için, ne gerekiyorsa sesimizi yükseltmemiz gerekiyor. Bu ziyaret aslında bizim mesuliyetimizi de artırdı aslında.

Çözüm sürecinde, Batı'da Gezi isyanına tanık olduk. Siz de yer aldınız orada... Sizin için ne anlama ifade ediyordu Gezi direnişi?

Orada AK Parti'ye vermiş insanlar da vardı. Ben de AK Parti'ye oy vermiş bir insanım ve aileye sahibim. Fakat adalet, özgürlük, insan hakları noktasında şikâyetlerim vardı. Oy vermiş olmam yapılan adaletsizlikleri, haksızlıkları görmezden gelmeme sebep olamazdı. Geçmişimizde kendimiz de başörtüsü özgürlüğü için mücadele eden bir kökene ve harekete sahibiz. Bundan dolayı mağdur edildik, hapislerde yattık, idamla yargılandık. İktidarda kim olursa olsun, sistemin mağdur ettikleri varsa, onların yanında olmak bizim insani borcumuzdur. Bu anlamda bigâne kalamazdık bunlara. Gezi, bu rahatsızlıkların düzeltilmesi için kulağının çekilmesi anlamında bir fırsattı. Ama Gezi’ye katılan Kemalist ulusalcı kesimlerin varlığı nedeniyle hükümet farklı yönlere çekerek bir darbe karşıtlığı söylemiyle cepheleşmeye yönelik bir ortam oluşturuldu. Bütün bu çekincelere rağmen Gezi’nin kendi inisiyatifinin daha güçlü tutulması, özgürlük, hak ve adalet arayışına dönüşmesi gereken bir hareketin, farklı ideolojik, Kemalist ulusalcı yapıların dezenformasyonuna uğratılmaması gerekiyor.

Orada başörtünüzden dolayı bir tepkiyle karşılaştınız mı?

Hayır, böyle bir şey olmadı.

Hükümet, bu yönde propaganda yaptı.

Evet. Ancak ben böyle bir tepkiyle karşılaşmadım.

Önümüzdeki seçimlerde AKP’ye oy verecek misiniz?

Son 3 yıllık, özellikle referandumdan sonraki süreçte – belki de psikolojik anlamda gücün en zirvesinde hissettiği, ustalık dönemi dediği süreçte- artarak devam eden kırılmalarımız oldu. Bundan sonra zor artık.

Siz de bahsettiniz, 28 Şubat’ın yarattığı mağduriyete karşı mücadele ettiniz. AKP’ye 28 Şubat’ın yarattığı mağduriyetle mücadele edecek diye mi oy verdiniz?

Evet. Ancak sadece o süreci telafi edeceği için değil. Siyasal anlamda, bizim gibi sıkıntıya maruz kalan insanların içinden çıkan birileri vardı ve bizim için tek alternatifti. Başbakan’ın balkon konuşmasında ağlamıştım. ‘Ben 75 milyon insanın başbakanıyım’ ifadesi çok önemliydi. Keşke bu söylem pratiğe geçirilebilseydi. Bu çok anlamlıydı. Ama bunlar gerçekleştirilemedi.

BARIŞA EMEK VERENLERDEN OLALIM

Son sözleriniz…

Ortadoğu halkları olarak –Türkler, Kürtler, Ermeniler, Rumlar, Süryaniler, ismini sayamadığım bütün kimlikler- Allah, bizlerin yüreklerine, topraklarına, barışı hakim kılsın şu mübarek günde. Bu bilince sahip olalım. Barışı gökten inecek olan melekler hâkim kılmayacak. İnsanlar kendi iradeleriyle, tercihleriyle bu noktada bir eylemsellik gösterdiklerinde, bir irade ortaya koyduklarında bu barış gerçekleşecek. İnşallah hepimiz o barış günlerini yaşarız ve şahit oluruz. Barışa emek verenlerden olalım.