Geçtiðimiz günlerde Albaraka-Türk adlı bankanın Hewler şubesinin açılış töreni nedeniyle Federal Kürdistan Sanayi ve Ticaret Bakanı Sinan Çelebi’nin yaptıðı konuşma, Türkiye’nin ‘Kürdistan sevgisinin’ nereden kaynaklandıðını anlamamız için hayli öðretici oldu. Çelebi’nin verilerine göre Federal Kürdistan’da bulunan yabancı firmalar içinde Türk firmaların payı yüzde 52.7. Yani Güney Kürdistan’da her yabancı firmadan en az birisi Türk ‘kökenli’. Türkiye’yi ikinci sırada Ýran izliyor.
Çelebi’nin verdiði bilgiye göre çok kısa bir zaman dilimi içinde 6-7 Türk bankası daha faaliyete başlayacak. Veriler gösteriyor ki, Federal Kürdistan sadece ABD ve Avrupa Birliði üyesi ülkeler için deðil, daha çok Türkiye için ‘bakîr’ bir pazar alanı oluşturuyor. Veriler doðru ise- ki doðru- Güney Kürdistan giderekten Türkiye’nin ‘ikinci ekonomisi’ için, yani kayıt dışı ekonomisi için, paha biçilmez bir ‘arka bahçeye’ dönüşmüş durumda.
AKP KÜRDÝSTAN’I TÜCCAR GÝBÝ SEVÝYOR
Türkiye bir taraftan ret ve inkar üzerine oturttuðu geleneksel Kürt politikasını devam ettirmek, içte Kürtleri baskı altına alıp, ezmek istiyor. Diðer taraftan, dünyanın ciddi bir ekonomik krizle boðuştuðu bu zor günlerde, kendi ekonomisi için taze para akışı saðlayan ve adete Türkiye ekonomisi için ‘can simidine’ dönüşen Güney Kürdistan ile sıkıla sıkıla bir ‘ilişki’ oluşturmaya çalışıyor. Yani anlayacaðınız tek eliyle her an düşüp parçalanma ihtimali olan iki karpuzu bir arada tutmak istiyor. Hem de Ortadoðu gibi coðrafyada.
Mesele sadece bu kadarla kalmış olsa sorun deðil. Irak’taki merkezi yapının yerli yerine oturmaması, Hewler-Baðdat arasında kopma düzeyine gelen ilişkiler, Kürt-Suni, Kürt-Şii ilişkileri, Ýran’ın bölgede ki ekonomik-politik çıkarları, Suriye’deki iç savaş ve bütün bunlarla birlikte Kuzey Kürdistan özgürlük hareketinin tasfiye edilememesi, Türkiye’nin Kürdistan için kurduðu tatlı rüyaların, her sabah yeniden kabusa dönüşmesine neden oluyor.
Çünkü Türkiye Kürdistan için öngördüðü sömürgeci-işgalci politikadan vazgeçmeden, konjonktürün kendisine saðladıðı ilişkileri paraya çevirmeye, aç gözlü bir tüccar gibi Kürdistan’ın bu parçasını tekrardan ‘işgal’ etmeye kalkıyor. Bunun için envai türlü alavere-dalavere çeviriyor.
Hakkını teslim etmek gerekirse, Türk hükümeti bu konuda, bulduðu her türlü malzemeyi iyi kullanıyor. Sınırın bu ‘tarafındaki’ elamanları kafi gelmediði zaman, halk deðimiyle ‘elinde tuzluk, her gördüðü hıyarın peşinde koşan’ tipleri, bu kez sınırın ‘ öte tarafından’ transfer ederek konuşturtuyor. Ancak para etmiyor. Çünkü Kürt hareketine karşı yürütülen bu psikolojik savaşın etkisi, yaşadıðımız bu iletişim çaðında bir-iki saat içinde, saman alevi gibi sönüp gidiyor.
Dahası gelişmeler Türkiye’nin sömürgeci-tüccar mantıðının çok ötesine geçmiş durumda. Türkiye’nin tek eliyle taşımaya çalıştıðı karpuzlar, Newton’un ‘yer çekimi yasasına’ uygun olarak aðılaşıyor. Her an düşüp, parçalanacak gibi duruyor. Tek tek düşüyor da.
TÜRKÝYE’NÝN BÖLGESEL POLÝTÝKALARI ÇÖKÜYOR
Türkiye’nin Suriye politikası çökmüştür. Türkiye, Baas rejimini dönemindeki siyasal ve ekonomik imkanlarını, Kürt düşmanlıðı üzerinden elde ettiði ‘imtiyazlarını’ yitirmiştir. Ve Türkiye açısından daha da kötüsü yeni kurulacak Suriye ile ilişkiler, ona bir önceki rejim dönemindeki gibi olanaklar saðlayamayacaktır.
Kaldı ki AKP hükümeti KCK Yürütme Konseyi üyesi Cemil Bayık’ın dikkat çektiði gibi Suriye’de Ýhvan-ı Müslim hareketini esas alarak, ona destek vererek stratejik bir hata yaptı. Kısmen ABD ve Avrupa Birliði’nin yeni kurulması düşünülen Suriye’ye ilişkin politikalarıyla açıktan olmasa da, alttan bir çatışmaya girdi.
Türkiye’nin Irak politikası da çökmüştür. Baðdat ile hiçbir zaman olmadıðı kadar ipleri germiştir. Federal Kürdistan yönetimiyle, tüccar mantıðıyla kurulan ilişki, dönemsel olarak bir işe yarasada, gelecek açısından Türkiye’yi açmaza itmiştir. Gelinen aşamada Türkiye, Kürdistan ile olan ilişkilerini yarı-meşru, yarı-illegal tarzda artık yürütemez. Ya Federal Kürdistan’ı meşru olarak tanıyacak, onunla kurduðu ikili, çok taraflı ilişkilerde protokol neyi gerektiriyorsa onu uygulayacak ve dahası olası bir baðımsızlık ilanında, kem küm etmeden onu tanıyacak yada şuan zirvede görünen ‘iyi ilişkiler’ yerini çatışmaya kadar gidebilecek bir krize bırakacak.
GÜNEYÝN GELECEÐÝ KUZEYDEN GEÇÝYOR
Ancak Türkiye’nin Federal Kürdistan’ı içine sindirmesi, Hewler’de banka şubesi açmaktan geçmiyor. Amed’ten, Botan’dan, Dersim’den Serhat’tan, Ýmralı’dan ve Qandil’den geçiyor. Türkiye, Kürtlerin kendi geleceðini belirleme hakkı çerçevesinde çözüm için adım atmadan, Kürtlerin ‘öz yönetim’ hakkı da dahil olmak koşuluyla, kolektif haklarını tanımadan, Federal Kürdistan’ı’ için esindirmesi mümkün görünmüyor. Bu iş öyle tüccar kafasıyla yarı illegal, yarı meşru, yarı protokol uygulayarak geçiştirilecek bir durum deðil artık.
Fakat AKP kurmayları gerçeði algılama, kabul etme yerine, onu öldürmeyi tercih ediyorlar. Mesela PKK’yi Federal Kürdistan’ın tehdit eden bir oluşum gibi sunmaya çalışıyorlar. PKK’nin varlıðı, Federal Kürdistan için asla bir tehdit unsuru deðildir. Bunun böyle olduðunu iddia eden tek güç AKP iktidarı ve onun özel savaş koordinatörleridir. Bunun tam tersi daha doðrudur.
Yani Kürdistan Özgürlük Hareketi hem Federal Kürdistan’ın iç dengeleri açısından, hem de dış tehdit açısından temel istikrar aktörlerinden birisidir. PKK’nin varlıðı ve etkisi her şeyden önce PDK ve YNK’nin altını oymaya çalışan Türkiye-Suudi Arabistan tarafından desteklenen siyasi Ýslamcı güçlere karşı önemlidir. Kürdistan Özgürlük Hareketinin siyasal duruşu, dışa baðımlı ve esas olarak ta Güney Kürdistan’ı istikrarsızlıða itmek isteyen, işbirlikçi siyasi Ýslamcıların etki alanını daraltmaktadır.
Ýkincisi Kürdistan Özgürlük Hareketi, Federal Kürdistan’a dıştan gelebilecek saldırıya karşı hem bir ‘öne cephe’ işlevine sahip, hem de caydırıcı bir aktördür. Federal Kürdistan’ın güvenliði açısından, elde edilen kazanımların koruması ve geliştirilmesi açısından stratejik bir role sahiptir. Kerkük sorunu başta olmak üzere, Baðdat yönetiminin nüfus alanını genişletmek için bir oldu bittiye karşı en önde direnecek bir güçtür. Türkiye’nin, Kürdistan bu parçasına yönelik gizli ajandası PKK’den dolayı uygulanamaz hale gelmiştir.
PKK BAÐIMSIZLIÐA KARŞI DEÐÝL
Üçüncüsü, Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin baðımsızlık ilanına karşı olduðu veya karşı çıkacaðı tümüyle bir safsatadan ibarettir. PKK’nin son on yılı aşkındır ideolojik olarak ‘ulus-devlet’ modelinden yana olmadıðı, bunu bir çözüm modeli olarak görmediði biliniyor. Kendi çözüm modeli için çaba sarf ettiði de bir gerçek. Ancak PKK reel politik parametreleri iyi okuyan bir örgüttür. Bu nedenle Irak’taki son durumu yakından takip etmektedir. Kendisinden baðımsız olarak gelişecek koşullara göre politik tavır alacaktır.
Yani, Baðdat merkezi yapısı tümden çöker, Suni ve Şiiler ararsındaki çatışma Kürdistan’ı için alacak şekilde genişler ve Kürtler birleşik Irak içinde kalamaz duruma düşer, Kürt halkı ve siyasi güçleri de baðımsızlık yönünde bir karar alırlarsa, bunu ilk destekleyen ve ortaya çıkacak bu yeni kazanımı savunanın en önemli güçlerin başında Kürdistan Özgürlük Hareketi olacaðını söylemek bir müneccimlik olmasa gerek.
Bu nedenle bazı çevrelerinin Kürdistan Özgürlük Hareketi’ni olası baðımsızlık ilanına karşı göstermeleri doðru deðil. Kaldı ki ortada bugünden yarına bir baðımsızlık ilanı da söz konu deðil. Bu bir süreçtir. Ucu açık bir süreçtir. Birden fazla bölgesel ve uluslar arası faktörün bir araya gelmesiyle, şartların ya kaçınılmaz olarak, ya da olgunlaşmasıyla mümkün olabilir. Bu nedenle Kürtlerin ve Kürdistan’ın kendi geleceði belirleme hakkı üzerinden, Kürt hareketini karşı karşıya getirme çabaları son derece art niyetli girişimlerdir.
Dördüncüsü, AKP’nin psikolojik savaş koordinatörleri işi o kadar zıvanadan çıkardılar ki nerdeyse Kürdistan Ulasal Kongresi’ni Kürtler adına onlar toplayacaklar. Gündemini onlar belirleyecek. Alınacak kararları ve sonuç bildirgesini onalar yazacaklar. Bu konuda bir kaşık suda fırtına koparmaya çok meraklılar. Ama boşuna bir çaba içindeler. Kürdistan siyasi güçlerinin geldiði politik düzey ve tecrübe sömürgeci güçlerinin inisiyatifinde gerçekleşecek bir Kongreyi neredeyse olanaksız kılıyor. Bin kez söylendi bir kez daha söyleyelim. Kürdistan Kongresi toplanacaksa eðer bu Türkiye veya başka bir devletinin politikalarını onaylamak için toplanmayacak. Kürdistan Özgürlük Hareketine karşı hiç, ama hiç toplanmayacak. Hiç kimse bu konuda ne hayal kurmalı, nede beklenti içinde olmalıdır.
ANF NEWS AGENCY