KCK: AKP / MHP iktidarı yenilecek, Türkiye demokratikleşecektir

KCK: AKP iktidarı MHP ile birlikte hegemonik otoriter soykırımcı sistemin kurucu aktörleri olma amacıyla bir ittifak kurmuşlardır. Şu anda Türkiye'deki tüm politikaları yönlendiren bu ittifaktır.

Yazılı bir açıklama yapan KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı, AKP iktidarının 30 Ekim 2014’te Milli Güvenlik Kurulu’nda alınan Kürt Özgürlük Hareketi’ni savaşla, baskıyla, zorla ezme kararının yeni bir aşamaya ulaştırmış bulunduğunu belirtti.

Kürt Halkının iradesini tümden kırıp bunun üzerinden Kürt soykırımını tamamlamayı hedeflediğini kaydeden KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı açıklaması şöyle: “Kürt demokratik siyasetinin kökünü kazıma ve Özgürlük Hareketi'ni tasfiye etme amaçlı saldırılar bunun için yürütülmektedir. AKP iktidarı Kürt Özgürlük Hareketi'ni ezme ve Kürt soykırımını gerçekleştirme temelinde Türkiye'nin yeni hegemonik otoriter gücü olmak istemektedir. AKP iktidarı MHP ile birlikte hegemonik otoriter soykırımcı sistemin kurucu aktörleri olma amacıyla bir ittifak kurmuşlardır. Şu anda Türkiye'deki tüm politikaları yönlendiren bu ittifaktır.

Kürt Özgürlük Hareketi'nin ezildiği ve tasfiye sürecine sokulduğu düşünüldüğü süreçte iktidara gelen AKP'ye verilen görev, Kürt halkını rehabilite edip yeniden soykırımcı sömürgeci sisteme entegre etmekti. Bu nedenle Tayyip Erdoğan’a Kürt sorunu sorulduğunda ‘düşünmezseniz böyle bir sorun da olmaz’ demiştir. Bu yaklaşım nedeniyle Kürt sorununun çözümünde adım atılmayınca gerilla direnişi yeniden başlamıştır. AKP iktidarı gerilla direnişi karşısında zorlanınca özel savaş ağırlıklı politikalarla Özgürlük Hareketini tasfiye etme politikalarına yönelmiştir. Kürt Özgürlük Hareketi'ni tasfiye etme kapasitesinin sadece kendisinde olduğunu iddia ederek iktidarda kalmıştır. 2007 yılında zamanın genelkurmay başkanı Yaşar Büyükanıt ile Kürt Özgürlük Hareketini ezme konusunda bir mutabakata varmaları bu temelde gerçekleşmiştir. Bir taraftan psikolojik savaş ve özel savaş yöntemleriyle, diğer taraftan baskı ve zor araçlarıyla Kürt Özgürlük Hareketi'nin tasfiye edilmesi konusunda anlaşmışlardır. Bu mutabakat içinde daha sonra genelkurmay başkanı olan ve kendini özel savaş uzmanı olarak gösteren İlker Başbuğ da yer almıştır.

AKP iktidarı bir taraftan demagojik demokrasi söylemleri ve birçok çevrede yarattığı beklentilerle kendisini iktidarda tutmak isterken, diğer taraftan Kürt Özgürlük Hareketi'ne karşı savaş yürütmüştür. Savaşın AKP iktidarını zorladığı dönemlerde İmralı’ya giderek çatışmasızlığın sağlanmasını istemişlerdir. Önder Apo bu zorlanmayı görerek devleti ve toplumu Kürt sorununun demokratik çözümüne hazırlayıp AKP iktidarına adım attırmak için çatışmasızlığı sağlamıştır. Önder Apo ve Özgürlük Hareketi AKP iktidarının çözüm için adım atma ihtimalini zayıf bulsalar da böyle bir sürecin Kürt Özgürlük Hareketi'ne de kazandıracağını görerek Oslo ve İmralı sürecini kabul etmişlerdir.

‘ETKİSİZLEŞTİRME POLİTİKASI SONUÇ VERMEYİNCE SAVAŞLA EZME POLİTİKASINA YÖNELMİŞTİR’

Ancak AKP'nin Kürt sorununda çözüm zihniyeti ve politikası olmadığından, özel ve psikolojik savaşla Kürt Özgürlük Hareketini kontrol edip etkisizleştirme politikasının sonuç vermediğini görünce savaşla ezme politikasına yönelmiştir. AKP'nin özel savaş politikasının bırakalım sonuç almasını, 2014 yazına gelindiğinde Kürt Özgürlük Hareketi sadece Türkiye ve Bakurê Kurdîstan’da değil, tüm Ortadoğu'da büyük bir güç kazanmıştır. Kürt Özgürlük Hareketi Irak ve Suriye başta olmak üzere tüm Ortadoğu'da güçlenmiş ve tüm dünyada dikkate alınan siyasi aktör haline gelmiştir. Özel savaşın, onun psikolojik yöntemlerinin Kürt Özgürlük Hareketi'ni etkisizleştirmede sonuç almadığı anlaşılınca 30 Ekim 2014 Milli Güvenlik Kurulu toplantısında Kürt Özgürlük Hareketi'nin ezilmesi kararı alınmış ve bu yönlü planlamalar yapılmıştır.

Kürt Halk Önderi üç aşamalı müzakere taslağı sunarak, bu temelde Dolmabahçe Mutabakatını sağlatarak AKP iktidarının savaşla ezme politikasının karşısına demokratikleşme gündemini koymuştur. Ancak savaşla ezme kararı alındığından, hükümet üyelerinin de içinde yer aldığı Dolmabahçe Mutabakatı reddedilmiştir. Kürt Halk Önderi ve Özgürlük Hareketi 7 Haziran seçimleriyle bu politikanın önüne geçmek isteseler de Tayyip Erdoğan ve Saray Gladyosu 7 Haziran seçimlerine yürüttükleri savaş için meşruiyet örtüsü olarak yaklaşmışlardır. 7 Haziran seçimleri kaybedilince seçim sonuçlarını yok saymışlar, savaş yüzlerini tüm çıplaklığıyla ortaya koymuşlar, 24 Temmuz’da da Kürt Özgürlük Hareketini yok etme ve halkın iradesini kırma savaşı başlatmışlardır. Soykırım amaçlı hegemonik otoriter sistemin kuruluşunu sağlamak için Lozan Antlaşmasının yıldönümünde başlatılan topyekun savaş tırmandırılarak sürdürülmektedir.

7 Haziran seçimleriyle birlikte Kürtlerin kaybedildiği görülmüştür. Özel savaşla Kürtleri soykırımcı sistem kıskacına almanın mümkün olmadığı görülmüş, bu nedenle savaş halkı da içine almak üzere topyekun hale getirilmiştir. Bu ezme harekatına karşı Kürt halkının yerel demokrasiyi yaratma temelinde Türkiye'yi demokratikleştirme hamlesine de kadın, çocuk, yaşlı demeden tankla, topla ve her türlü ağır silahla saldırılmıştır. AKP iktidarı için halkı kazanma biçimindeki özel savaş süreci bitmiş, halkı her türlü yol ve yöntemle ezme ve sindirme süreci başlatılmıştır. Şehirlerin yakılıp yıkılması 2014 yazındaki çöktürme planıyla gündeme alınmış, 2015 yazıyla birlikte de bu çöktürme planı öngörüldüğü biçimde pratikleştirilmiştir. Kürt Özgürlük Hareketi ve Kürt halkı bu soykırım saldırısına karşı direnince, Kürt Halk Önderinin defalarca vurguladığı gibi darbe mekaniği devreye girmiştir.

‘15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİ KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMSÜZLÜĞÜNÜN YARATTIĞI BİR DARBEYDİ’

15 Temmuz darbe girişimi, Kürt sorununun çözümsüzlüğünün yarattığı bir darbe olduğu gibi, AKP iktidarının 15 Temmuz darbesini gerekçe yaparak darbe içinde darbe yapması da Kürt sorununun çözümsüzlüğüyle ilgilidir. Nitekim 20 Temmuz’da ilan edilen Olağan Üstü Hal ile esas savaşın Kürt halkına karşı yürütüldüğü bir daha gözler önüne serilmiştir. İktidar kavgası olan darbe girişimi bastırıldıktan sonra, bu darbe bahane edilerek Kürt demokratik güçlerinin tasfiye edilmesi ve bu temelde soykırım saldırılarının arttırılması esas amacın ne olduğunu ortaya koymuştur. AKP iktidarı Kürt soykırımı hedefli ittifaklar temelinde Türkiye'de hegemonik otoriter bir sistem kurmayı amaçlamaktadır. Bu amacın kurbanı da Kürtler seçilmiş ve Kürt soykırımına yönelinmiştir.

Kürtleri ezme üzerinden milliyetçi mezhepçi hegemonik sistemin kurucu iktidar gücü olmak isteyen faşist bir güçle karşı karşıyayız. AKP ve MHP artık tek bir siyasi çizgi haline gelerek Kürt soykırımını yürütmektedirler. Tüm demokrasi güçlerini ezmeye yönelmeleri ve dışarıdan gelen eleştirilere karşı çıkmaları da bu soykırım amacına itirazları ortadan kaldırmak ve soykırımı kolay yürütmek içindir.

‘DEMOKRASİ GÜÇLERİ AKP VE MHP İTTİFAKINA KARŞI AÇIK TUTUM ALMALI’

Bugün Kürt halkına ve demokrasi güçlerine düşen görev, en başta da AKP ve MHP ittifakına karşı açık tutum alma ve mücadele iradesini ortaya koymak olmalıdır. Kürt halkı için gelinen aşamada savaşı mevzii olarak vermek, dönemsel mücadele ortaya koymak, mücadeleyi parçalı yürütmek artık yetersiz kalmaktadır. AKP-MHP iktidarı ve müttefikleri, Kürtleri ezme ve bitirmede anlaşmışlardır. Bu nedenle savaşı topyekun sürdürmektedirler. Artık tutuklamak için mevcut faşist anayasa ve yasalara göre bir suç işlemeye bile gerek yoktur. Kürt’ün özgürlüğünü ve demokrasiyi düşünmek suçtur. Düşünmek, harekete geçecek potansiyel olarak görülmekte, özgür yaşamak isteyen her Kürt’e yönelinmektedir. Binlerce insan sadece ve sadece özgür ve demokratik yaşam istediği, bunun için örgütlendiği ve irade ortaya koyduğu için zindanlara atılmıştır. Artık Kürt’ün iradesi kırılıp bunun üzerinden soykırım tamamlanmak istendiğinden faşist yasalara göre bile suç ve delil aranmamaktadır.

‘TOPYEKÜN DİRENİŞ İÇİNDE OLUNMALI’

Buna karşı yapılması gereken, seferberlik anlayışıyla topyekun direniş içinde olmaktır. Artık tüm Kürtler bir var olma yok olma savaşı içinde olduklarını görmeli ve bu temelde topyekun bir direniş için seferber olmalıdırlar. Kuşkusuz soykırımcı sömürgecilik halkın direniş zeminlerini ortadan kaldırmak için ağır saldırılar yürütmektedir. Tüm saldırıların amacı halkın direnişini önlemek içindir. Halkı tümden kaybetmiştir, halktan korkmaktadır. Bu nedenle saldırılarını ağırlaştırmış, tutuklamaları arttırmıştır.

Kürt halkının bu soykırım saldırısına karşı direniş bilinci de, potansiyeli de, tarihi birikimi de vardır. Kürt halkı bir anlık bir tepkiyle bir mücadele ortaya koymamıştır; 45 yıldır ilmik ilmik örülen bir örgütlü mücadele tarihi vardır. Yaşlı kuşak dışındaki tüm kuşaklar bu mücadelenin içinde yer almışlar ve mücadele kültürünü yaşamlarının bir parçası haline getirmişlerdir. Yaşlı kuşak da her zaman bu mücadelenin moral değeri olarak mücadelenin yanında, hatta önünde yer almıştır. Dolayısıyla bu halkın mücadele azmini ve iradesini kırmak mümkün değildir. Halkımızın mücadele yöntemlerini çok zengin biçimde geliştirip bu soykırımcı sisteme karşı koyma geleneği, tecrübesi ve birikimi vardır. Mücadeleyi sadece gerilladan beklemek soykırımcı sömürgeciliğin ezme ve tasfiye etme politikalarını kolaylaştırmaktan başka bir anlama gelmez.

Kürt gençleri, çocukları ve kadınları sokakları ve mahalleleri her gün serhildan yeri haline getirmelidirler. Soykırımcı faşist güçler gençliğin ve halkın bir yerde toplanmasını önlüyorsa gençler ve çocuklar da bulundukları sokakları ve mahalleleri serhildan alanına çevirmelidirler. Kadınlar ve analarımız bu serhildanların özgürlük ruhu olarak her zamanki gibi etkin katılım göstererek serhildanın sürükleyicisi ve süreklileştiricisi olmalıdırlar.

Gençler mahallelerde birbirini tanıdıklarından, kimin kim olduğunu bildiklerinden küçük birimler biçiminde örgütlenerek soykırımcı sömürgeci kurumlara saldırabilirler.

Soykırımcı sömürgecilik saldıracağız, ezeceğiz ve bitireceğiz diyorsa, Kürtlerin kazanım elde ettiği her yere saldırıyorsa Kürt gençleri de bulundukları tüm yerlerden Kürdistan dağları ve Medya Savunma Alanları’na akarak soykırımcı sömürgeciliğe en anlamlı cevabı vermelidirler. Seferberlik en başta da gençlerin gerillaya yoğun katılarak meşru savunma güçlerini büyüterek olmalıdır.

AKP- MHP iktidarı soykırımı gerçekleştirmek için topyekun saldırıya geçmişse, binlerce insanı zindana atıyorsa, tüm Kürtler, özellikle bilinçli Kürtlere düşen görev bulunduğu her yerde toplumu örgütsüz olmaktan çıkarıp örgütlü hale getirmek olmalıdır. Bu kadar saldırı ve tutuklama karşısında her bilinçli Kürt, kendini toplumu örgütlemeden sorumlu görmelidir. Toplumu örgütlü olmaya teşvik etmeli, çok yönlü örgütlenmeler üzerinden toplumsal tutumun ortaya çıkması sağlanmalıdır.

‘SALDIRILAR KARŞISINDA ÖZ DAYANIŞMA OLMALI’

Bu kadar ağır saldırı karşısında toplumun öz dayanışması önemlidir. Saldırıların bu kadar arttığı bir ortamda dışarıdan çok fazla beklentili olmadan dayanışma içine girilmeli, toplum sorunları bu dayanışma temelinde örgütlü çabalarla çözülmelidir. Kürt halkı bir bütün olarak AKP-MHP iktidarının savaş, baskı ve zor yöntemleri yanında psikolojik savaşa ağırlık verdiğini görmeli; AKP iktidarının toplumu aldatmaya, toplumu sindirmeye, toplumu umutsuz kılmaya yönelik söylemlerine kulak vermemeli; özgürlük mücadelesine inancını sürdürerek seferberlik ruhuyla bu mücadelenin içinde yer alma tutumu içinde olmalıdır.

AKP iktidarı işbirlikçi Kürt’e dayanarak saldırılarını meşrulaştırmaya ve sonuç almaya çalışmaktadır. Bu açıdan tüm Kürtler AKP'nin saldırılarını meşrulaştıran ve bu saldırılarına ortak olan işbirlikçi ve hain Kürtleri içinde barındırmamalı, bunları Kürt toplumsallığının dışına atarak özgürlük mücadelesi önünde engel olmaktan çıkarmalıdır.

AKP iktidarı Kürt halkını kaybettiğini bildiğinden irade kırma, Kürt’ü güçsüzleştirip teslim alma politikasına yönelmiştir. AKP-MHP iktidarı güçlü değildir. Zayıf olduğundan, yıkılma korkusu yaşadığından bu saldırılarla kendini güçlendirip öngördüğü sisteme ulaşmayı hedeflemektedir. Bunun için de tüm şovenistleri arkasına almak için Kürt düşmanlığı yapmaktadır. Kürt düşmanlarını yanına alarak amacına ulaşmak istemektedir. AKP’nin zayıf olduğunun en önemli kanıtı kuruluşundaki tüm iddialarını, kurucularını ve ittifaklarını bir tarafa bırakmasıdır. Bir siyasi zihniyet ve oluşum varlık nedenleri ve dayanaklarından kopmuşsa bu temelsizlik ve zayıflık demektir. Bu nedenle AKP-MHP iktidarına karşı başta Kürtler olmak üzere demokrasi güçleri direnirse bu ittifak yenilgiye uğratılır ve Türkiye’nin demokratikleşmesinin önü açılır. Dolayısıyla bu savaş son bir savaş olarak ele alınmalı; zorluklar, baskılar, sıkıntılar ne kadar ağır olursa olsun direniş kazanacak ve sonuç alacak düzeyde yürütülmelidir.

‘AKP-MHP İKTİDARI KÜRT DÜŞMANI VE SOYKIRIMCIDIR’

AKP-MHP iktidarı kesinlikle Kürt düşmanı ve soykırımcıdır. Bu karakteriyle demokrasi düşmanıdır. Bu nedenle hiç kimse hiçbir çevre bu iktidara destek olmamalı, bu iktidarın yanında görülmemelidir. Özellikle kendine Kürt diyen hiçbir kimse ve çevre AKP-MHP iktidarının bu soykırımcı politika ve saldırılarının işbirlikçisi ve ortağı olmamalıdır. Kürt halkı direnecek, bu saldırılar da püskürtülecektir. Hiç kimsenin bugünlerde ne yaptığı ve tutumunun ne olduğu unutulmayacaktır.

Kürt Özgürlük Hareketi, topyekun soykırım saldırısının başladığı 24 Temmuz 2015’den bu yana saldırılar ne kadar ağır olursa olsun fedaice direnmektedir. Bundan sonra da şehitlerimizin izinde fedaice direnilecektir. Kürt halkı ve demokrasi güçleri bunu çok iyi bilmeli ve bu direnişin başarısı için üzerine düşenleri yapmalıdır. Kürt halkı ve tüm demokrasi güçleri artık böyle bir faşist devletle birlikte yaşanılamayacağını görmeli, örgütlü toplumsal yaşamını geliştirerek bu devletten kopup demokratik Türkiye'nin kurucusu olarak mücadeleyi yükseltmelidir.

Soykırım saldırısı karşısında var olma yok olma savaşı yürütmekteyiz. Bu süreç kesinlikle Kürt’ü yok etme saldırısına karşı var olma direnişi olarak görülmelidir. Bu nedenle önümüzdeki yıl bir seferberlik süreci olarak ele alınmalı, mücadeleye bu ruhla katılınmalıdır.

Bu seferberlik içinde başta Bakurê Kurdîstan’daki ve Türkiye’deki Kürtler ve demokrasi güçleri olmak üzere Başur, Rojava, Rojhilatê Kürdistan, Avrupa ve dünyadaki tüm Kürtler ve demokrasi güçleri yer almalıdırlar.

AKP-MHP soykırımcı faşist iktidarı yenilecek Türkiye demokratikleşip özgür Kürdistan gerçekleşecektir.”