KCK Hukuk Komitesi'nden Anayasa perspektifleri

KCK Hukuk Komitesi'nden Anayasa perspektifleri

KCK hukuk komitesi Türkiye’de tartışmaları süren yeni anayasaya dair demokratik anlayış ve çözüm belgesi yayınladı. Belgede yeni anayasanın demokratik ve toplumun tüm kesimlerine hitap edebilmesi için nasıl hazırlanması gerektiði, niteliði, kapsamı ve gerekçeleri alt başlıklar halinde deðerlendiriliyor.

Komite açıklamasında, yeni anayasanın yapılması için genel bir toplumsal konsensüsün oluştuðunu belirtilerek, temel sorunun ve beklentinin, demokratik bir anayasanın yapılıp yapılmayacaðı olduðuna dikkat çekiliyor.

“Yeni anayasa darbe anlayışı içinde ‘yaptım oldu’ dayatmasıyla yapılması durumunda bu anayasanın da önceki darbe anayasalarından bir farkı olmayacaktır” denilen belgede, “Böyle yapılması durumunda toplum daha da çatışmalı ve gergin bir ortama taşınmış olacaktır” ifadeleri yer alıyor. Belgede, “Üstelik toplumun beklenti ve umutları boşa çıkarılacaðından toplumsal öfke ve patlamalar daha şiddetli olacak, sorunlar kronik bir hastalık gibi derinleşerek sürüp gidecek ve sonuçta her topluluk ve halk kendi başının çaresine bakmak zorunda kalacaktır” deniliyor.

KCK Hukuk Komitesi, AKP ve devletin Yeni Anayasa konusunda bir oldubitti peşinde gitmesinin büyük bir yanılgı yaratacaðını, Türkiye’de ki bu yeni anayasa sürecinin Tarihsel, toplumsal ve güncel koşullar itibariyle darbe anayasalarına benzemediðine dikkat çekerek, “Ya demokratik çözüm anlayışı temelinde yeni bir anayasa ile sorunlar çözüm yoluna girecek yâda Türkiye daha şiddetli çatışma ve bunalımlı sürece girecektir” diye belirtiliyor.

Hangi zihniyet ve niyetin galebe çalacaðının önümüzdeki birkaç yıllık süreçte ortaya çıkacaðını, Kürt özgürlük hareketi olarak da, temennilerinin demokratik çözüm gücünü ortaya koyabilen yeni bir anayasanın oluşması olduðunu ifade eden Komite, buna katkı olarak, “Yeni Anayasa Ýçin Anlayış ve Çözüm Belgesi’ni ana başlıklar altında yayınlamayı bir görev bildik” diye ekliyor.

Yeni anayasanın tarihsel ve güncel nedenleri:

“Bir anayasa yapılırken dayandıðı temel dayanaklar ve nedenler olmalıdır, yeni Anayasa; geçmişte çözümsüz ve sahipsiz bırakılan ya da bastırılarak üstleriküllendirilmeye çalışılan toplumsal sorunların geçmiş köklerini doðru tanımlayıp anlamlı kıldıkça saðlıklı çözümler üretebilir, denilen belgede, Türkiye’de bir asırdır süren sorunların temelinde cumhuriyetin kuruluşu için mücadele eden halkların dışlanmasının sorunların temel nedenleri olduðuna dikkat çekilerek şu hususların altı çiziliyor; “Türkiye cumhuriyetinin bugün yaşadıðı sorunların kökenleri yakın tarihte, cumhuriyetin kuruluş yıllarına dayanmaktadır. Türkiye de kurulan ulusal devlet cumhuriyet adını almasına raðmen cumhurla ilgisini kesmiştir. Cumhuriyetin asli kurucu unsurları hak ve adalet katından dışlanmışlardır. Kürtler, samimi dindarlar, komünistler, solcular, aydınlar ve deðişik halk gurupları cumhuriyetin kurucu unsurları olmalarına ve içinde aktif rol almalarına raðmen sonraki yıllarda diktatörlüðe dönüşen cumhuriyet tarafından ezilmişlerdir. Ermeniler, Süryaniler, Rumlar, Yezidiler gibi dini ve etnik azınlıklar temizlenerek Türklük ve Sünni Ýslam amaçlı eritme sürecine tabi tutulmuşlardır. Cumhuriyet adına kurulan yeni ulusal devlet, sahibine dönen bumerang gibi kendi kurucu sahiplerine dönmüş ve vurarak boðmaya çalışmıştır.”

Belgede, Türk Ýslam sentezci kesimin devlete saygı ve baðlılıðından dolayı Kürtler ve diðer topluluklar kadar ezilmediði, ironik olanın ise bugün iktidarda bulunan AKP hükümetinin bu maðduriyetin bir sonucu olarak iktidara geldiði belirtiliyor. Ancak buna raðmen hükümetin Kürtlere, halklara ve demokratik haklara karşı tek şef diktatörlük döneminin gösterdiði benzer tutum içinde olduðuna dikkat çekiliyor.

Cumhuriyet tarihi boyunca yirmi dokuz Kürt isyanın yapıldıðının devlet yetkililerinin resmi beyanlarında da mevcut olduðunun belirtildiði belgede, PKK’nin bu isyan zincirinin en son, uzun sureli ve zorlu olanı olduðunun resmi olarak da vurgulandıðı, Kürt sorunu denilen ve anayasa kapsamında tartışılmak istenen sorununun yakın tarihi geçmişinin, Kürt toplumuna dayatılan yüzyıllık inkarcılık ve soykırım politikasından kaynaklandıðının altı çiziliyor.

1921 sözleşmesinin anlayış çerçevesinin, 1924 anayasasıyla terk edildiði, Türklüðü resmi üstün etnik ırk sayan ve Türklük dışında hiçbir kimliðe yaşama ve kendini ifade etme hakkını tanımayan 1924 anayasasının, toplumsal sorunların kaynaðı olarak belirleniyor. Kürt isyanlarının da 1924 anayasasının kabulünden sonra geldiði belirtilerek, “1961 ve 1982 darbe anayasalarında bu zihniyet ve uygulamaları perçinleyerek ayyuka çıkarmıştır”, belirlemesi yapılıyor. Bütün bunların sonucunda da başta Kürtler olmak üzere halkların ve ezilen kesimlerin başlattıklar isyan ve devrimci halk hareketlerinin, son otuz yıldır PKK ile devam ettiðine vurgu yapılıyor.

Cumhuriyet adına kurulan Türk ulusal devletinin Kürtleri ve azınlık kimlikleri inkar etmek ve ezmekle kalmadıðı, Toplumun demokratikleşmesini de boðduðu, Devletin resmi söylemi dışında her düşünceyi devlete karşı yapılmış bir kötülük ve art niyet olarak algıladıðına dikkat çekiliyor.

Belgede, Ezilen ve sömürülen toplumsal kesimlerin ve emekçilerin hak, özgürlük ve örgütlenme talepleri dış güçlerin kışkırtmaları olarak algılandıðı ve yıllarca yasaklandıðı, Anayasanın önemli bir ilkesi olarak ilan edilen ve toplumsal algıda geliştirilen sosyal devlet baba teziyle yüzde yüz ters sonuçlar ortaya çıkardıðı, vatandaşlara, bireylere, maðdur ve muhtaçlara hiçbir sosyal güvence saðlanmadıðı, vergi ve ücret köleliði adına sınırsız ve engelsiz sömürü düzeni kurulduðu belirtiyor.

Erkek egemenlikli cinsiyetçi toplum modelinin hukuksal sistem haline getirildiðine işaret edilen belgede, “Beyaz elit sınıf ucuz işbirlikçilik temelinde çok ilkesiz taklitçilikle kadını Avrupa modernitesine özenerek meta amaçlı pazarlarken, kadını sisteme özenen kocasının sopasının insafına bıraktı”, deniliyor.

Yeni anayasa yapılırken böylesine tarihsel sorunların dikkate alınması gerektiði, Anayasanın hangi amaç ve zihniyetle yapılacaðının, toplumsal sorunlara cevap olup olmayacaðının asıl önemli yön olduðuna dikkat çekiliyor.

Kürt kimliði anayasal güvenceye alınmalı

19. ve 20. yy. paradigmalarının aşıldıðı, Kürtlerin de eski halk ve topluluk olmadıðı, amansız bir mücadele ve direnişle toplumsal varlıklarını devlete ve toplumsal kesimlere kabul ettirdiklerinin dile getirildiði belgede, “Kürtlerin siyasal bilinçleri ve örgütlülükleri gelişmiştir. Kültürel soykırım ile tükenmeyecekleri açıða çıkmıştır. Halk olarak toplumsal kimlikleri ve demokratik hakları anayasal güvenceye kavuşturulmadan mücadeleden asla vazgeçemeyecekleri anlaşılmaktadır” ifadeleri kullanılıyor.

Belgede, “Artık Türkiye toplumu 1970’lerin ve 80’lerin toplumu deðildir. Kabına sıðmayan, dinamik ve arayış peşinde koşan yeni bir toplum söz konusudur” belirlemesi yapıldıktan sonra şöyle devam ediliyor: “Toplum özgürlük ve demokrasi istiyor. Yüzyıllık tabu ve prangalarından kurtulmak istiyor. Halk toplulukları kendi özgür topluluk kimliklerini, dillerini, kültürlerini ve özerk yönetimlerini yaşamak istiyorlar. Kadınlar erkek egemenlikli cinsiyetçi topluma karşı özgür kişilik ve kimliklerini istiyor. Emekçiler kendi emeklerinin hak ettiði şartlarda onurlu yaşamak ve toplumsal yaşama özgürce katılmak istiyorlar” deniliyor. Tarihsel ve güncel nedenler alt başlıðı şu şekilde son buluyor, “Kırsal alanlar kendi doðalarını korumak ve hak ettikleri ekolojik bir yaşamı paylaşmak istiyorlar. Kapitalist tekellerin tahribatına karşı doða ve çevre korunmak isteniyor. Şovenizm, milliyetçilik, inkarcılık, ötekileştirme, her türden kulluk sistemi kaldırılsın isteniyor. Bilinçli her birey, demokrasi ve insan haklarına saygılı, kendi kimliði, kültürü ve özgür tercihi ile demokratik Türkiye cumhuriyetinin onurlu bir vatandaşı olarak yaşamak istiyor. Türkiye’ de toplum ve bireyin bu yönlü gelişme yaşadıkları ve temel taleplerinin daha çok özgürlük, barış ve demokrasi olduðu tartışma götüremez. Devletin seksen yıllık ezber ve dogmalarına artık kimse kulak asmıyor ve kimseyi ikna edemiyor. Bu da demokratik ve özgürlükçü yeni bir anayasayı zorunlu kılmaktadır.”

Yeni Anayasanın Yapılış Yöntemi:

Yeni bir anayasa yapılırken izlenecek yöntemin önemli olduðu, yöntemi belirleyen en önemli şartınsa niyet ve amaç konusu olduðu belirtilerek, “Eðer amaç; toplumun temel taleplerine cevap verebilecek ve sorunları çözüme ulaştıracak demokratik ve özgürlükçü bir anayasa yapmaksa, yaratıcı ve katılımcı yöntemler bulmak ve uygulamak zor deðildir. Eðer amaç bazı egemen kesimlerin iktidar ve çıkarlarını güvenceye almak için toplumu aldatmak ve hileye başvurmak ise hiçbir biçim, yöntem ve çaba sonucu fazla deðiştirmeyecektir. Ne yazık ki, son dönemlerde AKP hükümeti ve Gülen ekibinin gösterdiði tutum, ikinci olasılıðı daha fazla akla getirmektedir” deniliyor.

“Yöntem belirlenirken öncelikle yapılması gerekenlerle gerekmeyenleri ayırt etmek büyük önem taşır, Kalıcı çözüm için temel hakları yerinde tespit etmek ve başa koymak esastır” diye belirtilen belgede, bazı düzenlemelerin zorunlu olduðu, mutlak yapılması gerekenlerin doðal, bireysel ve kolektif temel haklara dayanması gerektiði vurgulanıyor.

BM Ýnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin de teyit ettiði ve devredilemez temel Ýnsan haklarının olduðu, bu hakların oya sunulamayacaðı, referandum konusu yapılamayacaðı, “Bir topluluk ve birey kendi ana dilinde eðitim yapsın mı yapmasın mı” diye oylamaya gidilemeyeceði,“Bir halkın varlıðı ve kimliði tanınsın mı tanınmasın mı” diye başkalarının onayının alınamayacaðı, vurgulanıyor.

Yöntem konusunda katılım ve müzakere ile uzlaşma ve onay konularının önemli olduðu, Toplumsal mutabakat denilen olgu ve yönteme ilişkin şu alt başlıklar şeklinde görüşler dile getiriliyor.

1-Yeni anayasa yapılırken izlenecek en doðru ve sorun çözümleyici yaklaşım olarak, öncelikle temel ana sorunları ve nedenlerini samimi ve dürüstçe belirlemek olduðunu yukarıda vurgulamıştık. Bunlardan birincisi; Kürt sorunudur.Ýkincisi; Cins özgürlüðü ve sosyal haklar sorunudur. Üçüncüsü, devlet organlarının rasyonel ve günün koşullarına göre demokratik standartlara uygun yeniden yapılandırma ihtiyacıdır. Daha doðrusu devletin küçültülmesi ve toplum hayatına müdahale eden konumdan çıkarılmasıdır. Dördüncüsü; demokratik özerklik ve yerel yönetimler sorunudur.

2-Yeni anayasayı yapmaya kimler katılmalıdır sorusuna, “mevcut TBMM kurucu meclis olarak rol oynamalı, anayasayı yapmalıdır” denilmektedir. Mevcut yapılanması dikkate alındıðındaTBMM’nin kendi başına bu işin üstesinden gelebileceði çok kuşkuludur. Eðer meclis demokratik iradesini ortaya koyar, yeni bir anayasa ile bir çözümün yolunu aralarsa, Türkiye halklarına büyük ve tarihi bir hizmet etmiş olur. Ne yazık ki bu zor görünmektedir.

3-Elbette toplumsal sorunlar ilgili ilgisiz, dolaylı dolaysız tüm toplumu ilgilendirir. Ama öncelikle bu sorunların nedenleri ve tarafları bellidir. Sorun hayati olarak kimi ilgilendiriyor, hangi taraf ileri sürüyor ve dile getiriyorsa muhatabı da odur. Bu sorunların sahipleri, maðdurları ve tarafları vardır.

Bu konuda izlenecek en etkili ve çözümleyici yöntem temel sorunlarla ilgili ne kadar taraf ve muhatap varsa öncelikle bunlarla oturulup görüşülmesidir. Bu sorunların çözümünü isteyen ve bunlardan muzdarip maðdurları ve muhataplarıyla samimi bir müzakere süreci başlatılmalıdır.

5-Tartışma ve müzakerelerde esas amaç; özgürlüðe, demokrasiye ve hakkaniyete dayanan kalıcı çözümler bulmak ve karşılıklı ikna etmek veedilmektir. Sorunların nedenlerini ortadan kaldıracak anayasal ifadeler bulmaktır. Tarafların vicdan ve onurlarını tatmin eden, herkese hak ettiðini verecek makul seçeneklerde uzlaşılmalıdır.

6-Müzakere ve tartışma süreci olgunlaşıp belli bir aşamaya ve amaca ulaştıktan sonra işin esas zor ve önemli kısmı bitmiş demektir. Geriye, yeni anayasayı resmiyete kavuşturmak için prosedürler uygulayarak ilan etmek ve yürürlüðe koymak kalıyor. Bu aşamadan sonra resmi hüküm kazandırmak için meclisin onayından geçirmek veyadoðrudanhalkoyuna sunmak fazla sorun teşkil etmez. Esas belirleyici olan bu aşamaya gelmeden önce muhataplarının onayını ve olurunu almaktır. Sonraki aşamalar daha çok işin resmiyet ve genel baðlayıcılık gereðidir.

Yeni Anayasanın Niteliði

Komite nitelik konusunda da şu hususların altını çiziyor: “Niteliktenkast edilen anayasanın özü, içeriði ve ruhudur. Amaç ve hedefidir.Hangi zihniyet, amaç ve toplumsal perspektifle bu anayasa hazırlanmaktadır? Esas anayasa konusunda temel ve belirleyici öz burasıdır. Denilebilir ki her grup, sosyal çevre, topluluk, halk kümesi kendi inanç ve çıkar dünyasına göre bir anayasa talebindedir.”

Pek çok toplumsal kesimin kendisini dayatmasına karşın, sonuçta anayasanın niteliðine iki ana eðilimin damgasını vurduðuna dikkat çekilerek, şunlar belirtiliyor: “Bunlardan birincisi, toplum karşısında devleti koruyan ve yücelten mantık ve anlayıştır. Yüce devlet, baba devlet, kutsal devlet, tanrı devlet sıfatlarını yükleyerek devletin bekasını esas alan ve toplumu sınırlandıran, devletin topluma karşı her türlü müdahalesini meşru gören anlayıştır.” Denilen birinci eðilimden sonra ikinci eðilim ise şöyle ifade ediliyor, “Ýkinci eðilim ise toplumu devlete karşı korumayı esas alan demokratik özgürlükçü eðilimdir. Gerçek anlamda çözümleyici ve demokratik olan ise bu anlayıştır. Yeni demokratik anayasa, devlet gücünün baskısına karşı toplumu korumak zorundadır. Aynı zamanda tüm düşünce, akım ve isteklere karşı demokratik durmalıdır. Özünde, “Tüm toplumsal taraflar arasında Türkiye’nin demokratikleşmesine ilişkin zımni bir konsensüs oluşmuş bulunmaktadır. Olmayan şey, bu zımni ve tarihsel arzuyu açık, yaşayan bir iradeye dönüştürmektir. Demokratik anayasa bu gerçeðin hakikati, özlü ifadesi olmaktadır. Öncelikle yeni anayasanın niteliði ve zihniyeti böyle anlaşılırsa anayasa çalışması gerçek amacına ulaşır ve Türkiye’yi aydınlık ufuklara taşıyabilir.”

Anayasanın Kapsamı

Belgede, yeni anayasanın kapsamı, yani çerçeve ve iskeleti ise özet olarak şu alt başlıklar halinde sıralanıyor:

1-Yeni anayasa kısa ve özlü olmalıdır. Anayasalar, devlet-toplum ilişkilerinde genel baðlayıcı çerçeveyi ve temel demokratik kriterleri ortaya koyan sade ve özlü metinlerdir. Her sorun ve konuyu uzun uzadıya yazmanın, toplumun ve vatandaşın yaşamlarıyla ilgili tüm konuları yazılacak metnin içine bir torba gibi doldurmanın anlamı yoktur. Demokratik Anayasa, vatandaş ve toplumun devlete nasıl itaat edeceðini deðil, devletin neyi nasıl yapacaðını görev ile yetki sınırlarını belirler.Devletin, toplumsal demokrasiyle hukuksal düzeyini belirler. Devlet organlarını düzenler ve arasındaki iç işleyiş kurallarını tayin eder. 12 Eylül anayasası gibi bir disiplin yönetmeliði biçimine indirgenemez. Bu anayasa deðil, kölelerin çalışma kamplarında çalışırken efendileri tarafından duvarlara asılan disiplin yönetmeliðidir. Demokratik bir anayasanın vatandaşların çalışma, yeme, içme, barınma, oynama, eðitim, saðlık seyahat gibi yaşam faaliyetiyle fazla işi olamaz. Bir anayasa toplum ve vatandaş hayatıyla ilgili ne kadar fazla teferruat yazarsa o kadar faşist nitelik kazanır ve anti demokratik karakter halini alır. Belki Ýngilizler gibi hiç anayasanın olmaması daha da hayırlısıdır.

2-Yeni anayasayı yukarıda izah ettiðimiz temel amaç ve hedeflere göre beş ana bölüm veya başlık altından yazmak mümkündür.

Bunlar;

A-Genel amaçlar ve esaslar; ( Kurucu Hükümler)

B-Evrensel Ýnsan Haklarına Baðlılık ve Saygı

C-Kadın Hakları ve Cins Özgürlüðü

D-Devlet Organlarının Kuruluşu ve Ýşleyiş Esasları

E-Demokratik Özerklik ve Yerel Yönetimler biçiminde sıralanabilir.

Kapsama dair iki ana madde verildikten sonra ikinci madde de kendi içerisinde alt başlıklar halinde sıralanarak şu hususların altı çiziliyor.

A-GENEL AMAÇLAR VE ESASLAR; ( KURUCU HÜKÜMLER)

1-Anayasanın giriş (başlangıç) metni anayasanın ruhunu ve felsefesini yansıtmada anlamlıdır. Giriş kısmı anayasanın hedef ve amacını ortaya koyar. Giriş ya hiç yazılmamalı, yada yazılırken yeni demokratik anayasanın ruhuna ve felsefesine göre kısa ve öz olarak yazılmalıdır. 12 Eylül anayasasının başlangıç metni gibi bir metin asla kabul edilemez. Baştan sona Türk ulus devlet milliyetçiliðinin propaganda ve hezeyanlarıyla dolup taşan, Türklük vurgusundan başka bir şey tanımayan ve faşist bir karakter taşıyan böyle bir giriş baştan itibaren her türlü demokratik yapılanmayı boşa çıkarır niteliktedir. Eðer yazılacaksa başlangıç metni, demokratik toplumun ortak yaşam felsefesini, cumhuriyetin demokratik laik ve sosyal amaçlı nitelikleri ile kapsadıðı tarihsel ve toplumsal deðerleri ifade etmeli, ortak gelecek için halkların kalıcı barış içinde birlikte yaşama güvencesini arzulayan adil ve özgür toplumsal idealini ortaya koymalıdır.

2- Anayasanın ilk deðişmez maddeleri olan genel esaslar bölümü yeni baştan elle alınmalıdır. Devletin biçimi cumhuriyet olarak tanımlanabilir. Ancak, cumhuriyetin nitelikleri veya cumhuriyetin hangi deðerleri ifade ettiði demokratik toplumsal anlayışa göre yeniden tanımlanmalıdır. Bu içerik, “Türkiye Cumhuriyeti,evrensel insan haklarına baðlı ve saygılı, toplum ve birey özgürlüðünü esas alan demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk devletidir” biçiminde tanımlanabilir. Gerisi fazlalık ve ideolojik propaganda içeriklidir.

3-Devletin birliði ve bütünlüðü konusunda bu kadar vurgu yapmanın bir anlamı yoktur. Bu sürekli bir korkuyu ve devlet karşıtı düşman üretmeyi ifade eder. Demokratik bir ortamda toplumun birlik güvencesi her zaman vardır. Ýnkar, baskı, zor ve haksızlık dayatılmadıkça toplumlar ayrılmak deðil sürekli birleşmek ve genişlemek isterler. Kim ulusal devletlerin sınır engeli olmadan bütün dünyayı kendi vatanı gibi dolaşmak ve içinde yaşamak istemez ki! Oysa mevcut anayasa bölünme korkusuyla sürekli bölücülük fikrini aşılamakta, Türklük dışında diðer halk toplulukları ve inançları ötekileştirmektedir.

4- Devletin başkenti Ankara ve bayraðı olduðu gibi kalıp, resmi dili Türkçe olabilir. Ancak bunlar mutlak ve ebedi deðişmez tabular deðildir. 12 Eylül Anayasasının 4.maddesinde ifade edildiði gibi “bunları deðiştirmek için anayasa teklifi dahi verilemez” gibi bir saçmalık olamaz.

Tarihte hangi başkent ezel ve ebedi olup deðişmemiştir. Başkentler devlet ve toplumların yönetim merkezleridir. Ülkenin diðer kentlerinden hiçbir farkları ve ayrıcalıkları yoktur. Ne zaman ihtiyaç duyulursa o zaman deðişebilirler. Aslında 12 Eylül anayasasının dördüncü maddesi faşizmin hasta ruh ve anlayış dünyasını sergileme açısından tipiktir.

5- Keza bayrak mevcut haliyle kalabilir. Bunun yanı sıra diðer topluluklar da deðer atfettikleri veya sembol bildikleri bayrak ve flamalarını kullanabilmelidirler.

6- Resmi dil Türkçe olabilir ancak bu ifade tek başına yetmemekte eksik kalmaktadır. Daha da ötesi düzenleme mantıðı başta Kürtçe olmak üzere diðer dillerin inkârını amaçlamaktadır. Bu ibareye, “Türkçenin yanı sıra Türkiye cumhuriyeti sınırları içinde yer alan halklar ve topluluklar, kendi dillerini kamusal alan dahil, hayatın her alanında konuşup geliştirme haklarına sahiptirler. Devlet, bu hakkın yerine getirilmesi için ortam ve güvence saðlar. Kamusal alanda Türkçe ve Kürtçe iki resmi dil geçerlidir” biçiminde bir ek yapılmalıdır.

7- Anayasada yer verilen bütün fiil ve icraatların “Türk milleti, yüce Türk milleti, büyük Türk milleti adına” atfen vurgulara yer verilmemeli, bu kavramlar anayasanın bir kavramı olarak kullanılmamalıdır.

8-Mevcut anayasada, 6. Maddenin “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ibaresi anlamsız ve muðlâk bir tanımlamadır. Bunun yerine “Egemenliktoplumun demokratik iradesiyle belirlenir” demek daha gerçekçidir. Veya yerine hiçbir belirleme yapmadan tümden kaldırılabilinir. Yine bu maddenin devamı olarak, “Türk Milleti, egemenliðini, Anayasanın koyduðu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır” ibaresi yerine, “Türkiye halkları veya toplumu iradesini Anayasanın koyduðu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır” ibaresi konulmalıdır. Ayrıca Hiçbir kimse veya organ kaynaðını Anayasa ve halk iradesinden almayan bir devlet yetkisi kullanamaz” ibaresi eklenerek bu biçimiyle genel esaslar bölümü yeniden düzenlenmeli ve sadeleştirilmelidir.

B-EVRENSEL ÝNSAN HAKLARINA BAÐLILIK VE SAYGI

KCK hukuk komitesi belgesindeki bir diðer alt başlık ise, Anayasanın evrensel insan haklarına baðlı ve saygılı olmasının öneminin vurgulandıðı bölümdür. Bu bölümde komite görüşlerini 7 ayrı maddede formüle ediyor.

1-Mevcut anayasadaTEMEL HAKLAR VE ÖDEVLER başlıðı altında dört bölümden oluşan hak ve ödevler sıralaması yapılmıştır. Bunlar; GENEL HÜKÜMLER, KÝŞÝNÝN HAKLARI VE ÖDEVLERÝ, SOSYAL VE ÝKTÝSADÎ HAKLAR VE ÖDEVLER, SÝYASÎ HAKLAR VE ÖDEVLERbiçiminde sıralanmışlardır. Burada önemli olan uzun uzadıya hak sıralaması yapmak deðildir. Bu hakların içerikleri, nasıl korundukları, savunuldukları ile kullanılıp kullanılmadıklarıdır.

2- Temel hakların istismarı ve inkarı konusunda, daha çarpıcı anlaşılması bakımından bazı bariz örnekler vermek yerinde olacaktır. KÝŞÝNÝN HAKLARI VE ÖDEVLERÝbaşlıðı altında ifade edilen, Özel hayatın gizliliði ve korunması, Madde 20- “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliðine dokunulamaz” denilmektedir. Ama bu kaydın hemen akabinde, “Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi,….ne baðlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça” şartı gelmektedir.Ama biz Türkiye’nin Milli güvenlik gerekçesiyle hakim kararının hiçbir zaman eksik olmadıðını çok iyi bilmekteyiz. Özellikle Kürt halkının talepleri söz konusu olunca milli güvenlik gerekçesiyle kişinin özel hayatının gizliliði ve korunmasının hiçbir anlamı kalmamaktadır.

3-SOSYAL VE EKONOMÝK HAKLAR VE ÖDEVLERbölümünde de benzer sonuçlarla karşılaşıyoruz.Eðitim ve öðrenim hakkı ve ödevi konusunda, Madde- 42. “Kimse, eðitim ve öðrenim hakkından yoksun bırakılamaz” denildikten sonra, “Eðitim ve öðretim, Atatürk ilkeleri ve inkılâpları doðrultusunda, çaðdaş bilim ve eðitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eðitim ve öðretim yerleri açılamaz…..hükmünü takiben, “Türkçeden başka hiçbir dil, eðitim ve öðretim kurumlarında Türk vatandaşlarınaana dilleri olarak okutulamaz ve öðretilemez”denilmektedir.

4-SÝYASÎ HAKLAR VE ÖDEVLERkonusunda devletin niyeti ve hak gaspı daha bariz olarak açıða çıkar.Madde 66.- “Türk Devletine vatandaşlık baðı ile baðlı olan herkes Türk’tür”denilerek vatandaşlık tanımı yapılmaktadır. Eski tanım yerine, anayasada tanımlanan hak ve görevlere haiz Türkiye cumhuriyetine uyruk herkes vatandaş sayılmalıdır. Vatandaşlık etnik bir aidiyet olmayıp siyasal üyelik anlamına gelmektedir.

5-Siyasî partilerle ilgili hükümlerde, Madde-68. “Siyasî partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, Devletin baðımsızlıðına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüðüne,……aykırı olamaz” denilerek daha baştan itibaren demokratik siyasi faaliyetlerin önüne set çekilmiştir. Oysa devletin bu konuda yapabileceði tek bir müdahale görevi vardır. O da bu hakkın kullanılmasını engelleyen güçlere müdahale etmek ve güvenlikli ortamını saðlamaktır. Ne var ki, kendi şartlarını koymakla bu hakkı engelleyen bizzat devletin kendisi olmaktadır.

Bu aldatıcı ve sanal hak durumu, Haberleşme hürriyeti, Din ve vicdan hürriyeti, Düşünce ve kanaat hürriyeti, Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti, Bilim ve sanat hürriyeti, Basın hürriyeti, Dernek kurma hürriyeti, Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı gibi daha da sıralayabileceðimiz anayasada kişiye tanınan tüm hak ve hürriyetler için geçerlidir.

Temel haklar konusunda doðrusu şu olmalıdır: Anayasada, evrensel Ýnsan haklarına ilişkin genel tanımlar olduðu gibi konur. Devlet bunun arkasına artık kendi şartlarını sıralamaz. Gerisi, yani uygulama biçimi topluma bırakılır.

6-Demokratik anayasalardaBireysel ve Kolektif Hak ve Özgürlüklerin Birlikteliði Ýlkesi birbirinden ayrılamaz hayati bir ilkedir. Demokratikleşme sorunlarının çözümünde hayati bir rol oynayan hak ve özgürlükler ilkesinin uygulanmasında bireysel ve kolektif ayrımına gitmek toplumların doðasına aykırıdır. BM kararları da bu gerçeði teyit etmektedir. BM Genel Kurulunun 4 Aralık 1986 tarihli kararıyla yayınlanan BM Gelişme Hakkına dair Bildirinin 6. Maddesinin 2. Fıkrasında, “Bütün insan hakları ve temel özgürlükler bölünmezdir ve birbirine baðımlıdır” denilmektedir.

7-Yukarıdaki anlayış ve düzeltmeler temelinde Aleviler, Yezidiler, Hıristiyan topluluklar, Yahudiler, Cemaat ve tarikatlar gibi her inanç gurubuna eşit haklar getiren anayasal güvenceler saðlanmalıdır. Devletin resmi suni Ýslam mezhebini koruyup üstün ve ayrıcalıklı kılmayı amaç edinmiş Diyanet Ýşleri Başkanlıðı ya laðvedilmeli veya tüm inanç guruplarının eşit ve demokratik temsil edildikleri sivil toplum kuruluşu olarak yeniden düzenlenmelidir.

KADIN HAKLARI VE CÝNS ÖZGÜRLÜÐÜ

Kadın hakları ve cins özgürlüðü Kürt özgürlük hareketinin kendi içinde önem verdiði bir başka husus olurken, hukuk komitesinin anayasa da bu yönlü düzenlemelerin de toplumsal sözleşme gereði anayasada olması gerektiðinin altını çiziyor ve bu yönlü görüşlerini de iki ana başlık halinde aktarıyor, bunlar;

1-Anayasanın temel konularından birini de cins özgürlüðü ve bunun daha somut ifadesi olarak kadının özgürlük ve eşitlik sorunu teşkil etmektedir. Kadının özgürlük ve eşitlik talepleri pozitif hukukun ayrımcılık normlarıyla çözümlenmeyecek kadar ciddi ve hayati taleplerdir. Çünkü kadının özgürlük sorunu demokratik toplumsal inşanın temel paradigmasını oluşturmakta, siyasal, ekonomik, kültürel ve tüm toplumsal sorunlardan öncelik taşımaktadır.

2-Yeni Anayasada, toplumsal yaşamın her alanında kadının toplumsal statüsünü eşit ve özgür düzeye getiren, gerçekten cinsiyetçi erkek egemenliðine son veren tanım ve ifadeler getirilmelidir. Ayrıca kadına karşı her türlü baskı ve şiddeti yasaklayarak ceza konusu yapan ifadeler koymak kadar, egemen cinsiyetçiliðe karşı kadına pozitif olarak ekonomik, sosyal ve kültürel güvenceler saðlayan düzenlemeler yapılmalı, moral ve etik düzeyde kadın savunulmalı ve yüceltilmelidir.

C-DEVLET ORGANLARININ KURULUŞU VE ÝŞLEYÝŞ ESASLARI

1924, 1961 VE 1982 anayasalarında, birbirlerinin devamı niteliðinde devlet organlarının kuruluş ve işleyiş esaslarının konulduðu, bunun genel şematik sisteminin Avrupa liberal devlet erkleri olan yasama, yürütme ve yargı organları taklit edilerek Türkiye koşullarına uyarlanmaya çalışıldıðına dikkat çekilerek, yeni demokratik anayasanın bu anti demokratik yapılanmayı aşmak zorunda olduðu, bunun için de, Öncelikle devletin karar gücünü demokratik sivil otoritenin ve kurumların denetimine koymak durumunda olduðu, Devletin kendi başına toplumu ilgilendiren hayati sorunlar hakkında karar veremeyeceði, belirtilerek, “Devlet uygulama gücüdür. Halkın ve parlamentonun aldıðı kararları hayata geçirmekle mükelleftir. Halkın vazife verdiði memurdur. Zaten devlet artı demokrasi formülü böyle anlam bulabilecektir.” Deniyor. Bunun içinde KCK hukuk komitesinin görüşleri şu şekilde sıralanıyor;

1-Yeni anayasada önemli olan devletin hangi biçimsel yöntemle yönetileceði deðildir. Devletin demokrasinin amaç ve hak alanına saygılı olup olmayacaðıdır.

2-Yeni anayasada toplum ve devlet yönetiminin temel insiyatifi parlamento ve halk meclislerine verilmelidir.

3-Yasama; iki meclisli organ biçiminde yeniden örgütlenmelidir. Bu organlardan birincisi Türkiye genelinde her ilin nüfus oranına göre seçilmiş bugün de varlıðını sürdüren parlamentodur. Ýkincisi ise özerk bölgelere ve yerel topluluklara göre halk tarafından seçilmiş senato biçiminde oluşturulabilinir. Bu organa, Ýller veya Bölgeler Senatosu denilebilir.

4-Yürütme erki halkın ve TBMM’nin denetiminde olmalıdır. Savaş, barış, rejim deðişikliði, anayasa yapımı, toplumsal ve siyasal reformlar gibi toplumu ilgilendiren tüm hayati konular hakkında toplumun onayı ve rızası olmadan yürütme erki veya herhangi bir kurum karar almaz. Yürütme icraatlarında şeffaf ve sürekli topluma hesap verebilir durumda olmalıdır.

5-Yargı Kurumu anayasanın veya demokratik halk iradesinin verdiði hak ve yetkiler çerçevesinde kendi icraatlarında baðımsız karar ve uygulama hakkına sahiptir. Hakim teminatı ve demokratik hukuk normları anayasal güvenceye kavuşturulmalıdır.

6-Türkiye‘deki yargı sorunları ve dünyadaki deneyimler göz önünde bulundurularak bu konuda da yeni bazı düzenlemelerin getirilmesi yararlı olacaktır. Her şeyden önce yargı kuru bir bürokratik aygıt olmaktan çıkarılarak demokratikleştirilmelidir. Yargı sadece mahkeme duvarıyla anılmamalıdır.

7-Ceza infaz kurumları evrensel insan hakları ve demokratik adil amaçlar temelinde yeniden ıslah edilmelidir. Amaç bilerek veya bilmeyerek kötü amaçlar peşinde koşan insanlardan intikam almak amacıyla cezalandırmak deðil, topluma yeniden kazandırmak olmalıdır. Bu kurumlarda adil insani standartlar hakim kılınmalıdır. Kimi cezalarda hapis yerine farklı yol ve yöntemler denenebilir. Yeni anayasanın kabulünden sonra hükümlü olanlara yeni bir başlangıç yaptırmak ve kabul gören yenilenmiş bir vatandaş olma seçeneðinin fırsatını sunmak için genel bir afla tüm cezaevleri boşaltılmalıdır.

D-DEMOKRATÝK ÖZERKLÝK VE YEREL YÖNETÝMLER

Kürtlerin Türkiye’de Kürt sorununun çözümü ve Kürtlerin statü talebi olarak ortaya koydukları demokratik özerkliðe dair de görüşlerin yer aldıðı belgede, demokratik özerkliðin Avrupa yerel yönetimler özerklik şartına paralelliði ortaya konuluyor. Türkiye'de demokratik özerkliðin paralel devlet olduðu yönündeki görüşlerin gerçekleri yansıtmadıðı belirtiliyor.

Demokratik özerklik; “esas olarak birey ve toplulukların kendilerini öz iradeleriyle yönetmeleri anlamına gelir ki, buna demokratik yönetim veya otorite demek de mümkündür”, denilen bölümde, “Ayrıca Demokratik Özerkliði geniş ve dar anlamlarda da tanımlamak mümkündür. Dar anlamdaki tanımı siyasi boyutunu, yani yönetim biçimini ve devletle olan ilişki düzeyini ifade eder. Geniş anlamdaki tanımı ise, demokratik ulusu ve onun daha geniş yelpazeye ayrılmış olan kültürel, ekonomik, sosyal, hukuki, diplomatik ve öz savunma gibi boyutlarının toplumsal örgütsel sistemini ifade etmektedir. AVRUPA YEREL YÖNETÝMLER ÖZERKLÝK ŞARTI, bu demokratik amaçlar göz önünde bulundurularak hazırlanmıştır denilen belgede “Avrupa da yaşanan örneklerden geniş örneklemeler yapılarak türkiyede bunun nasıl gelişebileceði konusunda da şu belirlemeler yapılmaktadır.” Deniliyor.

Bölümün devamında “…Dolayısıyla, KCK’nin çözüm için talep ettiði demokratik özerklik, AVRUPA YEREL YÖNETÝMLER ÖZERKLÝK ŞARTI VE TEMEL HAKLAR BÝLDÝRGESÝNÝN KAPSAMIYLA baðdaşmaktadır. Müzakere ve çözüme açıktır. Türkiye’nin genel siyasal ve toplumsal sistemi içinde, Kürt toplumu için demokratik özerklik sistemi veya statüsü öngörülmektedir. Ne “devlet içinde devlet” ne de Türkiye’nin sosyal ve siyasal sınırları dışında bir yapılanma talep edilmektedir. Türkiye‘de oluşacak yeni demokratik anayasa kapsamında, AB ve BM’ninöngördüðü evrensel haklar temelinde Kürtlerintoplumsal demokratik ulus olma hakları talep edilmektedir.”

Bunun herkes tarafından daha iyi anlaşılması açısından da KCK hukuk komitesi, çözüm önerileri alt başlıðı altında şu maddeler sıralanıyor;

1-Türkiye, AVRUPA YEREL YÖNETÝMLER ÖZERKLÝK ŞARTI’NIkabul etmeli ve anayasayı yaparken bu şartnamenin taahhütlerini göz önünde bulundurmalıdır. Bu bildirgenin öngördüðü yerel yönetim ve özerklik yapılanmasını hayata geçirecek yeni idari ve hukuki düzenlemeler geliştirmelidir.

2-Yukarıdaki düzenleme baðlamında Türkiye yirmi veya yirmi beş özerk idari bölgeye ayrılabilir. Bölge sayısı ve örgütlenmesi yeterince tartışılarak coðrafi, sosyal, ekonomik, kültürel ihtiyaçlar ve demokratik katılım dikkate alınarak düzenlemelidir.

3-Şayet bölge özerk örgütlenmesi Türkiye’nin koşul ve ihtiyacına uygun düşmüyor deniyorsa o taktirde mevcut iller baz alınarak yerel yönetim özerkliði geliştirilmelidir. Ýl yönetimleri kent konseyleri ve meclisleri ile yürütme kurulları biçiminde örgütlenerek özerk yerel yönetimler olarak yapılandırılmalıdır. Bu durumda valilik kurumu da seçimle işbaşına gelebilir.

4-Ýl ve ilçeler ile farklı topluluklar bir araya gelip haklı demokratik gerekçelerle bölgesel özerklik amacıyla yönetim ve kurumlaşma için irade beyan edip, başvuruda bulunduklarında bu talebin ve hakkın kullanım yolu anayasada açık tutulmalıdır. Ayrıca il, ilçe, belde ve köye kadar irili ufaklı tüm yerleşim birimlerinin her biri kendi çapında ve sınırları dahilinde demokratik yerel yönetim veya özerklik hakkına sahiptir. Ýsteyen her yerleşim birimi ve topluluk bu hakkını kullanabilmelidir.

5-Azınlıkların ve inanç guruplarının özerk yönetim haklarını tanıyarak eðitim ve kültürel yapıları desteklenmeli, anayasal güvence saðlanarak demokratik ortam güçlendirilmelidir.

6-Kürtlerin tarihsel ve demografik olarak yoðun ve bir arada yaşadıkları, resmi söylemde Doðu olarak tabir edilen Kürdistan, demokratik özerklik temelinde kendini yapılandırmalı, anayasada siyasi ve hukuki statüsü Demokratik Özerk Kürdistan Bölgesi olarak tanınmalıdır. Bu konuda gerekirse demokratik ve adil bir propaganda döneminden sonra iller bazında referandumla halkın onayına başvurulabilinir. Halkı istekte bulunan yakın il ve yöreler bu özerk yapıya katılabilirler. Bu yapı halk tarafından kabul gördüðünde, AB yerel yönetim ve özerklik şartnamesine göre demokratik seçimlerle işbaşına gelen özerk meclisini, yürütme kurulunu oluşturarak yönetimini ve idari yapısını oluşturmalıdır.

7-Demokratik Özerk Kürdistan Bölgesinin yerel meclisi, yürütme kurulu gibi siyasi idari yapısı yeni anayasanın öngördüðü kanunlar ve sınırlar dahilinde Türkiye siyasal ve toplumsal yapısının ayrılmaz bir parçası olacaktır. Aynı zamanda Özerk Kürdistan Bölgesi genel seçimler kanunlarıyla TBMM’ne temsilci göndermelidir.

8- Demokratik Özerk Kürdistan Bölgesinin hukuki ve siyasi statüsü belirlendikten sonra özgür ve serbest seçimlerle işbaşına gelen özerk bölgenin meclis ve yürütme kurulu, yetki sınırları dâhilinde yükleneceði hak ve görevler için anayasanın belirlediði sınırlar dâhilinde icraatlarda bulunmak için üzerine düşeni yapmalıdır. Özerk yerel yönetimin yetkileri dâhiline girebilen öz savunma, eðitim, vergilendirme, üretim, saðlık, gibi faaliyetler yineAVRUPA YEREL YÖNETÝMLER ÖZERKLÝKŞARTNAMESÝdikkate alınarak ortak bir tartışma ve uzlaşı temelinde konsensüsle çözülmelidir.

9- Demokratik Özerk Kürdistan Bölgesinde Kürt dili ve kültürünün gelişmesinin önündeki engeller kaldırılarak gerekli tüm olanaklar sunulmalıdır. Kürtçe eðitim esas alınırken, okullarda Türkçe dili ve edebiyatı da okutulmalıdır. Kamusal alanda Kürtçe-Türkçe iki resmi dil geçerli olmalıdır. Ayrıca Kürdistan’daki diðer halkların da ana dil eðitim hakkı tanınmalı ve bunun için gerekli tüm olanakların yaratılması esas alınmalıdır.

10- Demokratik Özerk Kürdistan yapısı ve sistemi iddia edildiði gibi dışa kapalı, PKK’nin hâkimiyet ve iktidar alanı deðildir. Demokratik anayasanın öngördüðü bütün düşünce, parti, örgüt ve yapılara açık demokratik bir yapılanmadır.

11-Elbette bu yapılanma ve çözüm sürecinde KCK’nin varlıðı, çözüm modeli, mücadelesi ve talepleri önem taşımaktadır. Bu davayı büyük bir mücadele ile bugünlere getiren KCK ve Kürt Halk önderliðidir. Sorunu ortaya çıkaranlar ve savaşanlar kimlerse onunla çözersin deyimi bilgece bir öðüttür ve yabana atılamaz. Kuşkusuz KCK kimseden hak dilemiyor sadece olması gereken hak ve özgürlüklerin savaşını vermektedir.

12-KCK, Geleneksel yaklaşımlardan farklıdır. Kürt sorununda ulusların kendi kaderini tahin hakkının devletçi olmayan demokratik yorumunu ifade etmektedir. Çözümü devletten pay almada görmemektedir. Devletten beklenen temel talebi, Kürtlerin özgür iradeleriyle kendi kendini yönetme hakkını tanımasıdır. Demokratik ulusal toplum olmaya engel koymamasıdır. Bu amaçla devletle demokratik anayasa baðlamında uzlaşı aramaktadır.

13-Yeni demokratik anayasa baðlamında Kürt sorunu çözülürken PKK, KCK’ nin durumu ile Kürt Halk Önderliðinin serbest bırakılma talepleri önemle ele alınıp çözülmesi gereken bir sorundur. KÜRT HALK ÖNDERLÝÐÝ ile PKK, Kürt sorununun baş aktörleridir. Etle tırnak gibi Kürt sorununa baðlıdırlar. Birini çözmeden asla diðeri çözülemez. Bu nedenle Kürt sorunu yukarıda yaptıðımız öneri ve görüşler temelinde çözülürken KÜRT HALK ÖNDERLÝÐÝNÝN serbest kalma talepleri kesin deðerlendirilmeli, bu temelde siyasi muhatap sorunu çözülerek sonuca gidilmelidir. Bu koşul, çözümün başında gelen olmazsa olmaz temel şartıdır. Bunun için gereken yasal düzenlemeler yapmalıdır.

ANF NEWS AGENCY