Kendine iyi bak!

Kurdistan savaşçılardan biri olan ve “kendine iyi bakan” bir gerillaydı Sarya Agirî. Rüzgarın dağlara su serper gibi estiği bir havada karşılaştık ve “kendine iyi bak” diyerek uğurladı.

Yeryüzünde ve gökyüzünün birleşimden doğan mekansallıkta her insan başına bir kelime düşer. Bu kelimeler çoğu zaman adlarla ama kavramlarla da dile geliyor. En nihayetinde ismimizin oluşu karakterimizin de olduğuna işarettir. Karakterimiz, kendini oluşturdukça ruhu açığa çıkartır ve bizi oluşturur. Bu, kelimeleri yürüten en büyük güçtür. Gündelik dilde vedalaşırken söylediğimiz ve bir "veda jesti" olarak kafamızda kalan "kendine dikkat et" sözü, eski Yunan'da felsefi bir ilkeydi; dahası, yaşam felsefesinin temeliydi. Ben bunu bilmem tabi ama gerilla işte herşeyin özünü öğretme çabasında. Buna şimdi yanlış kullandığımız ama özünü bulmamız için çabaladığımız kelime ve kavramlar da dahil. Sel oldu, su bastı, yağmur yağdı, toprak kaydı, fermanlar çıkarıldı, kan aktı, hüküm verildi, sınır çizildi… “Kendine dikkat et” demek, özen, ilgi, ihtimam göstermek, "kendini bilmek" ilkesine işlerlik kazandıran ana düsturken aldı başını gitti maddi bir anlama büründü. "Kendine dikkat etmek" de giderek maddi bir gereksinime dönüştü.

GÖREV KİŞİLİĞİYDİ

Bugün hala özü koruma amaçlı kullanıldığı bir yerdir dağlar. Başka mekanlarda kullanılıyordur belki ama biz en fazla Kurdistan dağlarında duyduk. Kurdistan savaşçılardan biri olan ve “kendine iyi bakan” bir gerillaydı Sarya Agirî. Rüzgarın dağlara su serper gibi estiği bir havada karşılaştık ve vedalaştık. “kendine iyi bak” dedi ve beni uğurladı. O, kendi görevine gitti ben de kameranın arkasına. Gerillada bazı arkadaşlara görev kişiliği derler ya, öyleydi işte.

“Hepimizi harekete geçiren, heyecanlandıran Önderlik'te olan sonsuz özgürlük enerjisi değil mi?” diye sormuştu bir arkadaş. Gerçekten doğruydu, aynı okyanusa akanlar ve aynı yoldan ilerleyip ruhunu koruma savaşı verenler, muhakkak bir kıyıda ya da okyanusun dalgalarında buluşuyordu. İster şehit olsun isterse daha sağ. Yine de bir şekilde evrenin buluşturması gereken eller, gözler, kelimeler, sözler, duygular ve fikirler bir yolla birbirine değiyordu. Sarya Agirî de şehit olmasına rağmen bana değen ve heyecanlandıran bir şehit gerçekliği olarak önümdeydi. Bir sonbahar günüydü. Bir gerilla kampında röportaj yapma sırasında araziyi dolaşırken yanlışlıkla girdiğim bir mangada karşılaşmıştık. Adımı bile sormamıştı. Tebessümünden cesaret alınca hemen soru sormaya başlamıştım. Adını, ne yaptığını, basıncı olduğumuzu vesaire vesaire bir çok şey işte.

RUHU OTURUYORDU SOHBETE

O konuştukça mangadan dışarı çıkmak istemedim. Sürekli Kobanê savaşından söz ediyordu. O, tüm halkların buluştuğu ve birleştiği yer olan Kobanê. Dünya halklarının, işgal edilmemesi uğruna ayağa kalktığı Kobanê, bir çok savaşçının uğruna kendini feda ettiği o hala dile gelemeyen, dile gelse de eksik kalan ceng meydanı. Gerilla Sarya, bahsettikçe bahsetti ve konuştukça ruhu dile gelip oturuyordu sohbete bizimle. Kendini korumuştu, bilmişti, bulmuştu gerilla Sarya, çünkü normalleştirmemişti; özüyle yaklaşmayı, duygu dolu ifade etmeyi hala bırakmamıştı. Arada susunca ben hemen atılıp “konuş, Kobanê’den bahset” diyordum.

KENDİME SAKLAMAM

Şunu demişti Gerilla Sarya: “Kendimle ilgili çok fazla anlatacağım şey yok aslında ama yazarak ölümsüzleştireceğime inandığım anılar, arkadaşlıklar var. Anlatacak ve anlattıkça hafifleyecek olan çelişkiler, kavgalar, acılar var. Sevgi paylaşınca çoğalır, acı da paylaşınca azalır derler yaşam ustaları. Bunlar özgürleştirilmesi gereken duygularken kendime saklamam ve yazmamakta, anlatmamakta diretmem devrimciliğime sığmazdı. Bunu aşmak zordur ama zaten devrimcilik zoru başarmak ve aşmaktır. Şimdi anlattıkça zaman tüneline gireceğimi hisseder gibiyim. Herşey birbiriyle bağlantılı ve hiçbir şey birbirinden kopuk değildir. Bu en çok insanlar için böyledir, ilişkiler için böyledir ve doğa için tabii ki. Okyanuslar, dağlar, denizler, ağaçlar, kelebekler ve herşey için.

İŞİN GİZİ BU

Gidenlerin ardından söylenen türküler, söylenen sözler, şiirler ve daha yüreğimizi delip geçen bir çok şey. Herşey müthiş gerçek ve yalın, işte işin sırrı da burada yatıyor. İşin gizi bu. Bu kadar yoğun kendini dayatan gerçekliğin içinde hakikati bulmak ve fark etmek müthiş zor ama yapabileceğimize olan inanç, bunu bize yaptırıyor. Duygulardan taviz vermeden, ölümün ötesine geçebilmek. Halen bu sırrın peşindeyim işte ya da acaba bu bir sır mıdır?”

ŞEHADETİNİ ÖĞRENDİM

Bunu demişti ve susmuştu. Konuşmayacağını biliyordum artık. Çok sonradan bir program sırasında Sarya’nın kuzeniyle karşılaştım. Ondan söz ediyor ve anılarından konuşuyordu. O ara onun şehit olduğunu fark ettim. Gerilla Sarya Agirî, Medya Savunma Alanları’nda şehit olmuştu.

Kollarımı açıp dağlara bakıyorum, içinde olduğumuz savaşa, her gün binbir emekle çekmek için uğraştığımız gerillaya, dağlarda yaşanılan ve tanımlanamayan güzellikteki yaşama odaklanıyorum ve içimden; “Burası işte tam da burası herşeyin merkezi” diyorum kendime. Şehit Sarya Agirî’nin dediği gibi iyi bakmak gerek kendine…