Keskin: Şiddet devlet eliyle meşrulaştırılıyor

İHD Eşbaşkanı Avukat Eren Keskin, işkence vakalarındaki artışın temel nedeninin şiddetin devlet eliyle meşrulaştırılması olduğunu söyledi.

İHD Eşbaşkanı Avukat Eren Keskin, ülkede giderek artan işkence vakalarını ANF’ye değerlendirdi.

AKP’nin derin devletle uzlaşmasıyla birlikte 1990’ların politikalarına geri dönüldüğünü belirten Keskin, bu kısır döngünün ve sistemin ancak İstanbul seçimlerinde olduğu gibi her haksızlık ve hak ihlali karşısında yüksek sesle itirazları dile getirmekle kırılacağını söyledi.

Keskin, AKP iktidarının derin devletin Mehmet Ağar, Tansu Çiller gibi bilinen kadrolarıyla uzlaşmaya gitmesiyle eski yöntemlere geri dönüldüğüne ve işkencenin tekrar çok yoğun bir biçimde uygulanmaya başladığına işaret etti. Ancak burada esas tartışılması gerekenin şiddetin meşrulaştırılması olduğunu kaydeden Keskin, “Şiddet devlet eliyle meşrulaştırılıyor. İşkence görüntüleri, yakalanan gerillalara yapılan işkenceler bizzat devlet eliyle sosyal medya hesaplarından topluma servis ediliyor. Bazı kesimler de servis edilen bu görüntülerin altına işkenceleri onaylayan yorumlar yazıyor” dedi.

‘İŞKENCE YÖNTEMLERİ 1990’LI YILLARIN YÖNTEMİ’

Bu yöntemle toplumun hem kutuplaştırıldığını hem korkutulduğunu dile getiren Keskin, şiddetin bu kadar meşrulaştırıldığı bir ortamda kadına, çocuğa, LGBTİ bireylerine ve bütün ötekileştirilen kesimlere yönelik şiddetin de arttığını kaydetti. Çok uzun süredir duyulmayan elektrik işkencesinin Halfeti’deki gözaltında tekrar gündeme geldiğini hatırlatan Keskin, “Özellikle kadınlara cinsel organ ve göğüs uçlarından elektrik verildiğini öğrendik. Bu yöntemler 1990’ların yöntemleri. Ama ben şaşırmıyorum çünkü Mehmet Ağar’ın ‘oğlum, onu ben yetiştirdim’ dediği Süleyman Soylu’nun İçişleri Bakanı olduğu bir süreçte 1990’larla benzerlik olması doğal” diye konuştu.

‘CEZASIZLIK DA ARTTI’

Keskin, yoğun işkencenin yanı sıra cezasızlığın da arttığına dikkat çekerek, işkencecilerin adeta dokunulmazlık zırhıyla korunduğuna işaret etti. İşkencelerin gözaltılardan, cezaevlerine ve hastanelere kadar uzandığını belirten Keskin, İstanbul Protokolü’nün uygulanmadığını, gözaltılar sırasında veya cezaevlerinden hastaneye sevk edilen insanların tedavi edilmediği gibi, hekimler tarafından polis eşliğinde muayeneye zorlandığını söyledi.

‘TÜM KESİMLER HEDEFTE’

Ayrıca Ankara’da Ayten Öztürk’ün maruz kaldığı türden gayri resmi gözaltıların da artış gösterdiğini kaydeden Keskin, bu gözaltıların sadece solculara veya Kürtlere yönelik olmadığını, Gülen cemaatine üye kişilere de çok yoğun işkence uygulandığını belirterek, “Onlarda hak arama bilinci fazla gelişmediği için çok fazla duyuramıyorlar. Ama mesela şu anda aralarında gözaltına alınıp kaybedilmiş insanlar var. Bu anlamda tüm kesimler işkencenin hedefinde” dedi.

‘DEVLET İÇİN 1990’LI YILLAR GİBİ KOLAY OLMAYACAK’

Politikanın 1990’ların yöntemleriyle seyretse de mücadeleyi duyurma biçimlerinin çok geliştiğini dile getiren Keskin, sosyal medya ile her hak ihlalinin anında tüm dünyada duyulduğunu hatırlatarak, “Devlet için her şey 1990’lı yıllar kadar kolay olmayacaktır” vurgusunda bulundu.

‘SEÇİMLERDEKİ REFLEKS HER HAKSIZLIK KARŞISINDA GÖSTERİLMELİ’

Keskin, bütün bu olumsuz tablo içerisinde İstanbul seçimlerinde ilk defa kötü gidişata karşı ortak bir ses çıkartılmasının büyük umut doğurduğunu belirtti. Seçim sonuçlarını ırkçı şoven ittifakına karşı bir başkaldırı olarak nitelendirdiğini ifade eden Keskin, bu ortak refleksi her haksızlık karşısında göstermek gerektiğinin altını çizdi. “Dilerim ki bundan böyle herkes itirazlarını yüksek sesle dile getirir” diyen Keskin, şöyle konuştu: “CHP’liler Kemalist kesimde itirazlarını yüksek sesle dile getirmeli; her şeyi Kürtlerden beklemekle maalesef olmuyor. Çünkü ancak sesler yükseldiğinde kırabiliriz bu sistemi ve döngüyü. Geçmişle yüzleşilmeden Türkiye’nin demokratikleşeceğini düşünmüyoruz. Küçük kazanımlar olabilir, bunun için de mücadele şart. Korkmamak gerek, insanları en çok koruyan mefhum cesarettir. Korku egemen olmaya başlayınca büyük sorun var demektir; tabii ki korkacağız ama korkuyu aşmayı bilmek zorundayız.”