'Kobanê'de Aragon veya Voltaire'i kime anlatayım?'
'Kobanê'de Aragon veya Voltaire'i kime anlatayım?'
'Kobanê'de Aragon veya Voltaire'i kime anlatayım?'
Fransız Liberation gazetesi, 15 Eylül'den bu yana DAİŞ vahşet örgütünün işgal saldırılarına maruz kalan Kobanê'nin son yüzyıllık hikayesini, 64 yaşındaki Mustafa Bekir'in tanıklığıyla aktardı.
Mustafa Bekir DAİŞ'in saldırıları nedeniyle kısa bir süre önce Kobanê'den çıkmış. Bekir, 100 yılı aşkın bir süredir kentte yaşamın nasıl olduğunun izini sürüyor.
Jean-Louis le Touzet, imzalı haberde, mavi büyük gözlü olarak tasvir edilen Mustafa Bekir'in 64 yıl önce Kobanê'de doğduğu ve 14 gün önce Kobanê'yi terk ettiği belirtiliyor.
1990'lı yılların sonunda Fransızca dilinde ders verdiği Halep'te bir kostüm dükkanında çalışan Bekir, daha sonra üç çocuğu ile birlikte Kobanê'de yaşamını sürdürmeye devam etti. Gazetenin Urfa'da Halil İbrahim Mağarası yakınında karşılaştığı Bekir, kentin tarihini anlatıyor.
60'LI YILLARIN SONUNA KADAR HİÇ ARAP YOKTU
“Ben Kobanê'ye ilişkin bildiklerimi, yüzyılın başında yaşamış olan bir kişiden öğrendim. Adı Hano Musi Eli idi. 1983 yılıydı. Bu kişi 90 yaşındaydı o zaman. Kobanê 1910-1912'de küçük bir köydü. Bugükü sınır hattı o zaman, biri batıda, diğeri doğuda olmak üzere iki kaynağın çevrelediği bataklık bir alandı. Arap bedeviler zaman zaman gelip hayvanlarını suluyorlardı.”
“20'nci yüzyılın başında, kentin sakinleri Kürtler ve Ermenilerdi. Hafız El Esad'ın 60'lı yılların sonuna doğru iktidarı almasına kadar burada hiçbir Arap varlığı yoktu. Hiçbir zaman da olmamıştı.”
“Arap Bedevilerin batıdaki kaynakta hayvanlarını sulamasından dolayı bu noktaya “Arap pınarı” anlamına gelen Ayn El Arab adı verildi. Baasçılar iktidarı aldıklarında, hemen tüm Kürtçe isimleri değiştirdiler. Doğuda olduğu gibi vaz isimler Yahudi varlığını da gösteriyordu. Kalan tek Yahudi ismi, kentin batısındaki 'Davud Çiftliği' oldu.”
COMPANY NASIL KOBANÊ OLDU?
“1915'ten itibaren zulümden kaçan Ermeniler tahıl ambarona yerleşiyorlar. Çok hızlı bir şekilde işe koyularak, ilk azınlığı oluşturdular. Önce bir tane, ardından onlarca küçük kuyu bölgede açıldı. İlk demiryolunu inşa etmekte olan İngilizler, o zamanlar çoğu Kürt olmak üzere yerel iş gücünü kullanıyorlardı. İnsanlar bu şekilde 'company' için çalışıyorlardı. Hızlı bir şekilde 'p' kaybolarak, 'combany' oldu. Sonra sıra 'm' harfine geldi. Company bu kez 'Kobany' şeklinde telafuz edildi. En son 'Kobanê' oldu. Şunu unutmamak gerekiyor, 1920'lerde başlayan Fransız mandası döneminde Ayn El Arap basit bir su noktasının adıydı.”
“Fransızlar geldiğinde, önlerinde beyaz bir sayfa vardı. İngilizler, demiryolu hattı ile çiğnenen, yeniden çiğnenen ve deforme olarak Kobanê'ye dönüşen isim dışında hiçbir şey bırakmamışlardı. Ermeniler hemen Fransızlara yardımlarını sundular: Alanı kalkındırmak için ne yapılabilir? Burası bir tahıl ambargo ve köyün merkezinde ticaret için alış-veriş noktaları gerekiyor, diyorlardı. Özellikle dükkanları için yapıyorlardı, zira tüm beceriler onların elindeydi.”
“Fransızlar dünyanın bu ücra köşesini, 30-40'lı yıllarda moderniteye yerleştiren ilk kişiler oldular. Yollar yapıldı, idari işleyiş oluşturuldu, bir pazaryeri, okullar ve hatta bir Katolik Ermeni kilisesi inşa edildi. Polis servisleri de kuruldu. 'Garde mobile' kavramı uzun süre Kobanê'deki halk dilinde yer aldı ve 'garde', benim gibi yaşlılar için halen 'yurttaş güvenliği' ile eşanlamlıdır. O dönemde bölgede konumlanan Fransız askerler Cezayirliler ve Senegallilerdi. İdari işler ise kravatlı Fransızların elindeydi. Yine o dönemde sadece Ermeni çocukları okula gidiyordu. Fransızlar, Ermenilerden okula gitmek isteyen Kürtlere de kapılarını açmasını istedi. Böylece, 30-40'lı yıllarda bazı Kürt çocukları pratikte Ermenice de konuşuyorlardı. Kentte, ticaret Ermenice ve Fransızca kelimeler de aynı cümleye yerleştirilerek Türkçe ve Kürtçe yapılıyordu.
KARMEN CAFE
“Kent mekezinde çok iyi hatırladığım bir Ermeni kafesi vardı: 'le Karmen Café'. Kadınlar asla kapalı değildi, Kürtler dahil erkekler yerel kırmızı şarap içmeye geliyorlardı. Genellikle Ermenilerin işlettiği dükkanlar, alkol dahil her şeyi satıyorlardı. Fransızlar akşamları kafeye gidiyorlardı. Ermeni sineması 'Tanos', Baasçılar iktidara gelene kadar Avrupa veya Amerika filmleri gösteriyordu. Baasçılar, 70'li yıllarda panarabizm adına tüm batılı etkileri yağmaladı. Kafe yok oldu, sinema kapatıldı. 1968'den itibaren Ermeniler ABD ve Fransa'ya göç etti. Bana anlattıklarına göre Paris bölgesinde yaşayan Ermenilerin birçoğu Kobanê kökenlidir. Bazıları, Ermeni topluluğunun daha yoğun olduğu ve anonimliğin daha korunduğu Halep'e yerleşti.
“Ve sonra Kobanê, Ayn El Arab'a dönüştürüldü. Son Ermeni, tıpkı benim gibi bundan 15 gün önce kentten çıktı. Adı Agop Agopian. Kentte bir otomobil onarım şirketi vardı. Silah alarak çatışmak istedi ancak PYD, saldırılar nedeniyle ona kentten çıkması tavsiyesinde bulundu: 'Sen çok yaşlısın, seni kentten çıkaracağız.' Ermenilerden geriye kalan son kişiydi, Baasçıların yıldan yıla yok etmeye çalıştığı bir mirastı. Fransızların gidişinin başlangıcı olan 1946'dan 1960'lı yılların ortalarına kadarki dönem, manipüle edilmiş bu İslam ve El Esad ailesinin bu kaçık kriminalleri tarafından sapmanın değil, hoşgörülü bir Suriye'de Türk, Kürt ve Ermeni toplulukların yaşadığı kent için altın çağ oldu.”
“Ne yazık ki konuşmadığım için Fransızcamı tamamiyle kaybettim. 1987'de üç yıl hapiste kaldım. Huzur bozucu faaliyetler gerekçesiyle, ne avukat ne de yargılama olmaksızın hapiste tutuldum. Baasçıların yöntemlerin asla desteklemedim Beni tutukladıklarında şöyle dediler: 'Rüyalarını bile kontrol edeceğiz.' 1990'lı yıllarda Kobanê'ye döndüğümde komşularım delirdiğimi düşünüyorlardı. Her şeyden bahsediyordum. Ama Kobanê'de Louis Aragon, Albert Camus veya Voltaire'i kime anlatayım?”
“Bugün, kendi hafızamı, kitaplarımı, defterlerimi, notlarımı, anılarımı yitirdim. Her şey kayboldu...”
Akşam oluyor. Mustafe Bekir'in gözleri doluyor ve Aragon'un Elsa'nın Gözleri şirinin ilk iki dizesini okuyor. Ardından, “Bizi unutmayınız. İktidarın, İslam Devleti gibi bir canavar yaratarak bize yaptıklarını görün: geçmişi, kültürü, barınacak yeri olmayan insanlar” diyor.