Kubilay: AKP'nin saldırıları DAİŞ'i canlandıracak!

HDP Sözcüsü Günay Kubilay, AKP'nin, seçim yenilgisinin ardından siyasi soykırım ve belediyelere saldırılarını artırdığını belirtti. İşgalci saldırılara da değinen Kubilay, "DAİŞ canlanır" uyarısında bulundu.

HDP Sözcüsü Günay Kubilay, partisinin genel merkez binasında basın toplantısı düzenleyerek, güncel gelişmeleri değerlendirdi.

SİYASİ SOYKIRIM VE BELEDİYELERE SALDIRILAR

Kubilay'ın konuşmasından satır başları şöyle:

"24 Temmuz’da yine belediyelerimize yönelik saldırılar yapıldı, hukuksuz gözaltılar devam etmiş oldu. Nusaybin Belediyesi Eşbaşkanımız Ferhat Kut ile Bismil Belediyesi Eşbaşkanımız Gülşen Özer, belediye meclis üyelerimiz ve yöneticilerimiz hala gözaltındalar. Daha önce de hatırlanacağı gibi Karayazı Belediyesi Eşbaşkanlarımız da gözaltına alınmıştı.

Belli ki iktidar çevreleri 31 Mart ve 23 Haziran’da ortaya çıkan yerel seçim sonuçlarından HDP’yi sorumlu tutuyor ve cezalandırmaya çalışıyor. Biz bu vesileyle bir kez daha altını çizmek istiyoruz ki aslında 31 Mart’ta da 23 Haziran’da da ortaya çıkan siyasal tablo siyasi iktidarın 17 yıldır ortaya çıkardığı tablodur ve kendi eseridir. Bu nedenle biz siyasi iktidara şu çağrıyı yapmak istiyoruz: Lütfen, şiddet dolu ellerinizi HDP belediyelerinden çekiniz ve arkadaşlarımızı derhal serbest bırakınız. Bu vesileyle demokratik kamuoyunu da HDP ve HDP belediyelerine yönelik baskı ve saldırılara karşı tepki göstermeye çağırıyoruz. Baskılara ve saldırılara karşı çıkmak için kendimizden başkası olmamız gerekmiyor. Kürtlere yönelik baskılara karşı çıkmak için Kürt olmak gerekmiyor. Alevilere yönelik baskılara karşı olmak için Alevi olmak gerekmiyor. İşçilere, emekçilere yönelik baskılara karşı çıkmak için işçi, emekçi olmak gerekmiyor. Bu durum mülteciler ve kadınlar için de geçerli. Sadece bütünlüklü bir demokrasi perspektifine sahip olmak, bir arada yaşama kültürünü içselleştirmiş olmak, bütün bunlara karşı çıkmak için yeterlidir.

IRKÇI SALDIRILAR

Son günlerde ırkçı ve milliyetçi saldırılarda, linç girişimlerinde inanılmaz bir düzeyde artış yaşandı. Geçen günlerde Trabzon’da Güney Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin bayrağını taşıyan turistlere yönelik yapılan linç girişimi, başta Kürtler olmak üzere kendinden olmayan halklara karşı sürekli empoze edilen ırkçı ve milliyetçi bir siyaset dilinin histerik bir biçiminden başka bir şey değildi aslında. Linç girişimleri sadece Trabzon’da gerçekleşmiyor. Ülkenin batısında da her gün onlarca saldırı ve linç haberi geliyor. Kürt işçilere, Kürt ailelere, Kürt gençlerine, Kürtçe konuşan ve şarkı söyleyenlere yönelik olarak saldırıların artışı inanılmaz derecede çoğalmaya başladı.

MÜLTECİLER

Benzer saldırıların ve linç girişimlerinin Suriyeli mültecilere karşı yoğunlaşarak geliştirildiğine tanık oluyoruz. Bu saldırılarla birlikte bir kez daha iktidarın Suriyeli mültecilere yönelik iki yüzlü bir yaklaşım gösterdiğini görüyoruz. Bugün mültecileri kentlerden toplamaya, yasaklar getirmeye, sınır dışı etmeye çalışanlar değil miydi biz Ensar hareketiyiz, Suriyeli kardeşlerimizi bağrımıza basıyoruz diyen. Ne oldu Suriyeli mültecilerle işiniz bitti mi?

Mültecilere yönelik politikasızlık mülteci düşmanlığını da artırıyor.

'AKP-MHP, HALKLARI BİRBİRİNE DÜŞÜRÜYOR'

İçinde bulunduğumuz ekonomik ve politik kriz koşullarında işsizliğe ve yoksulluğa, barışa ve demokrasiye, insanca ve onurlu bir yaşama özlem duyan bu topluma verebilecek hiçbir şeyi olmayan AKP-MHP iktidar bloku gerçeklerin üstünü örtmek ve iktidarını biraz daha sürdürmek için ırkçı ve milliyetçi söylemlerle hakları karşı karşıya getiriyor. Halklar arasına nefret tohumları ekmeye devam ediyor. Bu gidişe dur demeliyiz. Bugün küçük ölçekli linç girişimleri olarak yansıyan ırkçı ve milliyetçi saldırılar, yarın kitlesel ölümlerle sonuçlanacak daha büyük ölçekli linç girişimlerine yol açabilir ve bir süre sonra birlikte yaşama imkanlarını yok edecek kaotik bir noktaya sürüklenebilir. Çünkü bu saldırılar ve linç girişimleri kendiliğinden gelişmiyor. Bu ırkçı histeriyi besleyen, onlara yol veren, organize den ve hazır kıtalar biçiminde sokağa salan bir siyasi akıl var. Halklar arasına nefret tohumları eken, izleri kolay kolay silinmeyecek bu husumeti besleyen bu siyasi aklın yön verdiği siyaseti toplum olarak reddetmeli ve mücadele etmeliyiz.

İŞGALCİ SALDIRILAR

Rojava ve Güney Kürdistan bölgesine yapılan askeri sevkiyatlar ve operasyonlar içerideki çaresizliği kamufle etmeye çalışmaktan ve çözümü dışarıya saldırmakta aramaktan başka bir anlama gelmiyor. Provokasyonlarla, roket saldırılarıyla savaş bahanesi yaratmaya çalışmak Türkiye halklarına yapılmış en büyük kötülük olacaktır. Daha önce MİT müsteşarının savaş gerekçesi oluşturmak için girişeceğini belirttiği uygulamalar hatırladığında durumun vahameti daha iyi anlaşılacaktır.

Suriye politikasında bu kadar tutarsızlık bir ülke adına utanç vericidir. Hem zalim Esed deyip hem de İstanbul’da yaşayan, Türkiye’ye sığınmak zorunda kalan sığınmacıları İdlib’e, savaş bölgesine geri göndermek iki yüzlülüktür. İdlib’te her gün onlarca sivilin bombardımanlar sonucu katledildiği, Efrîn’de her gün insanların kaçırılarak işkenceyle öldürüldüğü bir ortamda bölgenin en huzurlu topraklarına yönelik askeri tehditler kabul edilemez.

Sekizinci yılına giren Suriye iç savaşı ancak ve ancak diyalogla, demokratik müzakere yoluyla çözülebilir. Savaş ve çatışma seçeneğinin yarattığı bütün iktisadi maliyet, insani trajedi ve doğal yıkım ortadayken savaşı yıllara yayacak uygulamalardan uzak durmak gerekmektedir. Rojava’ya yönelik her askeri müdahale askeri varlığı büyük oranda bitirilmiş IŞİD’in yeniden canlanmasına yol açacak, bu insanlık dışı yapının yeniden toparlanıp harekete geçmesine zemin hazırlayacaktır.

Suriye’de siyasal çözümün ön koşulu Suriye halklarının iradesini tanımak, kendi siyasi kaderlerini belirlemelerine saygı duymaktan geçiyor. Bütün tarafların dahil olduğu demokratik bir siyasal çözümün gerekli olduğu destek ve dayanışmayı yapmak gerekiyor. Türkiye’ye yakışan ancak ve ancak bu barışçıl politika, dostluğa ve kardeşliğe dayalı bir stratejik vizyon olabilir.

'İKTİDAR SAVAŞ VE GERGİNLİKTEN BAŞKA ŞEY BİLMİYOR'

Türkiye’de içeride yaşanmaz hale getiren bu iktidar aynı zamanda Akdeniz’den Güney Kürdistan’a, Rojava’dan AB’ye kadar savaş, tehdit, gerginlik politikası dışında neredeyse hiçbir şey bilmiyor. Onlar bütün coğrafyada savaş politikaları inşa ederken biz Ege’den Akdeniz’e kadar Güney Kürdistan bölgesinden Rojava’ya kadar her yeri barış coğrafyası haline getirmeye devam edeceğiz. Aramızdaki nitelik farkı budur siyasi iktidarla. Ölümü değil yaşamı, düşmanlığı değil kardeşliği, bölünmeyi değil birliği savunmaya devam edeceğiz. Sabah akşam bize saldırmalarının HDP düşmanlığı yapmalarının temel siyasi nedeni budur. İçeride çatışma ve kutuplaşmadan dışarıda savaştan beslenen bu iktidara karşı sözümüz şudur: HDP ne olursa olsun barış ısrarından vazgeçmeyecek.

DEMOKRASİ VE YENİ YAŞAM ÇAĞRISI

Geçtiğimiz hafta sonu Diyarbakır’da binlerce insanın barışa sahip çıkmak için bir kez daha alanlara çıktığına hep birlikte tanık olduk. Birlikte yaşama iradesini onurlu barış talebini demokratik çözüm ısrarını hep bir ağızdan dile getirdik. Bu vesile ile HDP olarak emekten, barıştan, özgürlükten, eşitlikten yana olan; hukuksuzluğa adaletsizliğe ayrımcılığa karşı olan herkesi demokrasi ortak paydasında buluşmaya ve yeni yaşamı birlikte inşa etmeye davet ediyoruz.

EKONOMİK ÇÖKÜŞ

Değerli arkadaşlar son iki konu başlığımız da iktisadi konularla ilgili olacak. Dün bildiğiniz gibi Merkez Bankası Para Politikaları Kurulu politika faizi olan bir hafta vadeli repo iade faiz oranını yüzde 24’den yüzde 19.75’e indirdi. Yani 4.25 puan gibi radikal bir indirim yapmış oldu. Karar, artık Türkiye ekonomisinin özerk kurumlarının tamamen Saray’a bağlı çalıştığını teyit etmiş oldu ve Merkez Bankası’nın bağımsız olduğunun aslında gerçekte kocaman bir yalan olduğunu bir kez daha açığa çıkarmış oldu. Türkiye kamuoyu ekonominin, Saray’ın deneme yanılma yoluyla yönetilmesine şahitlik ediyor.

(...)

Oysa bir ekonomi toparlanıyorsa, iyileşme sürecine giriliyorsa faiz indirimine gerek kalmaz, bu ana akım iktisatçıların da görüş birliği içerisinde olduğu bir konudur.

MB kararı iktisadi değil siyasidir.

Son olarak, bildiğiniz gibi 1 Ağustos'tan itibaren 3 milyon kamu emekçisi, 2020-2021 yıllarına ait Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile bir toplu sözleşme görüşmelerine başlamış olacak. Şimdi ekonomik kriz derinleşirken, emekçilerin aldığı ücret enflasyon karşısında erimişken, adeta bir kara deliğe dönüşmüş Saray'ın harcamalarının önü alınmazken, kamu kaynakları yandaş sermaye gruplarına peşkeş çekilirken, halkın belediyeleri yağmalanıp borç batağına sürüklenirken, milyarlarca dolar savaşa ve silah tekellerine aktarılırken, iktidarın kamu emekçilerine fedakarlık yapması asla beklenemez. Bu vesileyle HDP olarak kamu emekçilerinin TİS görüşmelerinde sunacağı tüm taleplerinin karşılanması ve görüşmelerin kamu emekçilerinin lehine sonuçlanması için her türlü desteği vermeye hazır olduğumuzu sizlerin huzurunuzda bir kez daha teyit ediyoruz, yinelemiş oluyoruz."