Kürdistan Gazetesi'nin yol gösterici misyonu sürüyor-Günay Aslan

Kürdistan Gazetesi'nin yol gösterici misyonu sürüyor-Günay Aslan

Bugün Kürt gazeteciliğinin doğum günü.

Bugün Mithad Bedirxan yönetimindeki Kürdistan Gazetesi’nin yayına başlamasının 115’inci yıl dönümü.

Başta Kürt gazetecileri ve basın emekçileri olmak üzere bütün Kürtlere kutlu olsun.

Ayrıca başta Mithad Bedirxan olmak üzere sonsuzluğa karışan  bütün Kürt gazetecileri ve basın emekçilerinin ruhları şad olsun. Hepsinin de anıları önünde saygıyla eğiliyorum…

KÜRT GAZETECİLİĞİNİN TARİHİ ÖLÜM VE SÜRGÜN TARİHİDİR

Kürt halkının sesi ve soluğu olduğu kadar Kürt ulusal kimliğinin inşasında da yaşamsal rol oynayan, Kürt halkı ve Kürdistan’ın tarih sahnesine çıkma mücadelesine ivme kazandıran Kürt gazeteciliğinin miladı olan Kürdistan Gazetesi Mısır’ın başkenti Kahire’de 22 Nisan 1898 tarihinde yayın hayatına başladı. 31 sayı yayınlanan gazete iki dilde; Kürtçe ve Osmanlıca yayın yaptı.

Geçerken; bazı araştırmacılar Kürdistan Gazetesi için hala ‚Kürtçe ve Türkçe yayın yaptı‘ diyorlar, oysa  o zamanlar ‘Türkçe‘ diye bir dil yoktu!  Türkiye’nin tanınmış şairlerinden Hilmi Yavuz’un da dediği gibi “Osmanlıca yazı dilidir ve Türkçe’den ayrı bir dildir.”

‘ Türkçe’ yazının geçmişi eski değildir. Cumhuriyet sonrası ‘yazı dili’ haline getirilmiştir.

Neyse devam edelim…

Kürdistan Gazetesi Mısır’dan sonra Cenevre, Londra ve Folkston’da basıldı. Gazete kısa aralıklarla kesintiye uğrasa da sonunda 31 sayıya ulaştı. Ancak üç sayısı da bugüne kadar ‘kayıp‘ kaldı. 28 sayısı elde olan gazetenin bütün sayıları yurt dışında basıldı ancak her sayısı ülkede de dağıtıldı. Gazete Kürdistan’da yoğun ilgiyle karşılandı. Birçok yurtsever gazetenin yayın hayatına başlamasını ülkeden çektikleri tegraflarla kutladı.

Mithad Bedirxan’ın başlattığı gazete yolculuğuna daha sonra kardeşleri Süreyya ve Abdurrahman Bedirxan Beyler de katıldı.

Kürdistan Gazetesi’nin misyonuna gelince; aslında onun misyonu ismindeydi. Mithad Bedirxan Kürdistan adını verdiği gazetesi aracılığıyla bütün dünyaya Kürt halkı diye bir halkın, Kürdistan diye de bir ülkenin var olduğunu anlatmak, halkını ve ülkesini tanıtmak amacını taşıyordu.

Bunun yanında halkına da ilmin, çağın ve aydınlığın yolunu gösteriyordu. Gazetenin yayın ilkeleri  bunlarla ilgiliydi. O, dünyanın Kürdistan’ı tanımasını, halkının da aydınlanmasını istemekteydi. Zaten yayın yönetmeni gibi gazetenin kendisi de bu nedenle sürgündeydi.

Kaldı ki aradan geçen bir asırdan fazla zaman da birazdan özetleyeceğim gibi Kürt gazeteciliğinin ölüm ve sürgün tarihiydi.

Kürt gazeteciliği de Kürt halkının kaderini paylaştı. Kürt halkına yönelik imhacı politikalardan Kürt gazeteciliği de payına düşeni ziyadesiyle aldı.

Aradan 115 yıl geçti ancak Kürt gazeteciliğinin ‘sürgün‘ kaderi değişmedi. Değişen bölgesel dengeler yüzünden bundan 15-20 yıl kadar önce Güney Kürdistan lanetli bu kaderi değiştirdi ancak Kürdistan’ın geneli için durum –henüz- değişmedi. Kürdistan Gazetesi’nden bize miras kalan ‘sürgün‘  bitmedi…

Kürdistan Gazetesi yayın hayatına başladığı dönemde Osmanlı çöküşe geçmişti. Osmanlı boyunduruğundaki birçok ulus bağımsızlığını elde etmişti. Ne var ki o dönem Kürt ulusal bilinci pek de gelişkin değildi.

Kürt dinamiği hem birlik değildi hem de  ağırlıklı olarak kaderini Osmanlı’yla birleştirmişti. Kürdistan Gazetesi de Osmanlı’nın baskıcı ve yasakçı tutumuna rağmen Osmanlı’dan kopmak istememekteydi! Kürtlerin hakkını vereceğini düşündüğü Osmanlı’ya  güvenmekteydi.

 Bu tutum elbette Osmanlı’nın ve onun ardılı olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti‘nin işine geldi.

Öte yandan gazete ‚ulusal bilincin‘ gelişmesi için epey çaba sarf ettiyse de ömrü kifayet etmedi.

Kürdistan Gazetesi dört yıllık bir yayın hayatından sonra 1902 yılında aradan çekildi. Ancak onun taşıdığı bayrak yere düşmedi. Kürt gazeteciliği ağır bedeller ödeyerek Kürdistan Gazetesi’nin göndere çektiği ‘gerçek aşkına bağlı özgür basın geleneğini‘ günümüze kadar getirmesini bildi.

Bu bayrak şimdi emin ellerde dalgalanıyor.

SÜREÇ KESİNTİLERLE DEVAM ETTİ

Kürdistan Gazetesi yayın hayatına son verdikten 6 yıl sonra İstanbul’da iki Kürt gazetesi birden yayınlandı. Bunlardan ilki Kürt Teavun ve Terakki Gazetesi, diğeri Şark ve Kürdistan‘dı. İlkini yöneten Piremerd mahlaslı ünlü Kürt şairi Tevfik Silemani, ikincisini yönetense Malatyalı İsmail Hersekili’ydi. Onları Ziya Gökalp’in Peyman’i izledi.

Onu da dönemin ünlü gazeteci ve düşün adamı olan Abdullah Cevdet’in Roji Kurd gazetesi takip etti.

Fakat Kürdistan gazetesinden sonra dikkat çeken ikinci önemli Kürt yayını Osmanlı’nın son yıllarında -1918- yayına başlayan JİN dergisidir. Kürdistan Terakki Cemiyeti’nin yayın organı olan JiN’den sonra neredeyse yarım yüzyıl o topraklarda dişe dokunur bir yayın yapılamamıştır.

Zira Osmanlı gitmiş yerine TC gelmiştir. Gelir gelmez de Kürt kimliği, dili, kültürü kısacası Kürtlük adına ne varsa hepsini yasak etmiştir. TC’yle birlikte katı bir inkar ve imha politikası devreye girmiştir.

Kürt gazeteciliği bu yüzden ağırlıklı olarak  ‘sürgünde‘ yayınına devam etmiştir. Jin’den sonra kayda değer iki önemli dergi daha vardır.  İkisini de Bedirxani’lerden Mir Celadet çıkarmıştır. Bunların ilki 1932 yılının Mayıs ayında Şam’da  yayınlanan  Hawar’dır.

İkincisi ise yine Şam’da 1942 yılında yayınlanan Ronahi’dir. Elbette bu arada Yekbun, Hetawi Kurd, Hevi gibi birçok gazete ve dergi çıkmıştır ancak hiç biri de Kürdistan, JİN, Hawar ve Ronahi kadar ağırlıklı iz bırakmamıştır.

1920-1950 yılları arasında Türkiye’de Kürtler Türkçe dergi ve gazete çıkarmışlardır. Bunların çoğu da lokaldir ve yayın politikaları da lokal sosyal meselelerle alakalıdır. Elbette Musa Anter’in 1948 yılında İstanbul’da çıkardığı Dicle Kaynağı‘nın üzerinde durulmalıdır.

40 sayı yayınlanan Dicle Kaynağı bütün baskı ve engellemelere rağmen Kürtlük bilincine hatırı sayılı katkılar yapmıştır. Daha sonra Diyarbakır’a geçen ve orada İleri Yurt gazetesini çıkaran Anter ve arkadaşları  1959 yılındaki ünlü ‚49’lar Davası‘nda tutuklanınca bu gazete de kapatılmıştır.

Türkiye’de 1960 darbesinden sonra  Dicle Fırat, Deng, Roja Newe ve Riya Rast yayınlanmıştır. Ancak bunlar da kapatılmaktan kurtulamamıştır. Cumhuriyet dönemi boyunca Kürt basın-yayın alanında ilk ciddi sıçrama Kürt aydınlanmasının ivme kazandığı 1970’li yılların ortasında yaşanmıştır. Bu dönemde Kürt ulusal bilinci yükselmiş, peş peşe örgütler kurulmuş, yayın organları çıkarılmıştır. Serxwebun, Rizgari, Özgürlük Yolu, Kawa, Jina Nu, Roja Welat bunların başlıcalarıdır.

Ne var ki bu aydınlanmanın önü 1980 darbesiyle kanlı bir şekildi kesilmiştir. Cunta sonrası birçok yayın organı kapanmıştır. Bazıları sürgünde (Serxwebun) yayın yapmak durumunda kalmıştır. 1980 darbesinden 6 yıl kadar sonra da Kürt gazeteciliği ülkede  yeniden başını kaldırmıştır.

Medya Güneşi, Toplumsal Diriliş ve Özgür Gelecek ilk adımları atmıştır. Ancak esas olarak 1988 yılında kurulan Halk Gerçeği ile yeni bir süreç başlamıştır. Özgür basın geleneği burada temel atmıştır. Onu Yeni Halk Gerçeği izlemiş, ondan da bayrağı haftalık Yeni Ülke gazetesi devralmıştır.

Yeni Ülke’yle birlikte yeni de bir süreç başlamıştır ve bu gelenek kısa sürede Gündem adında bir günlük gazeteyle halkın karşısına çıkmıştır. Türkiye'de 1990'lı dönemde gelişen çatışmalı yıllarla birlikte yayın hayatına Halk Gerçeği ve Yeni Ülke isimli haftalık haber dergileriyle başlayan Gündem geleneğinin yayın politikası, kimsenin yansıtmaya cesaret edemediği devletin baskıcı uygulamalarını, faili meçhul cinayetleri, köy yakmaları ve pek çok insan hakları ihlallerini deşifre etmek ve Kürt sorununun demokratik çözümünü savunmak üzerinde şekillenmiştir.

Elbette militarist sistemle kıran kıran bir savaş yaşanmıştır. Kürt gazeteciliği 40’a yakın çalışanını bu uğurda şehit vermiştir. Birçok gazeteci hapse atılmış, bir çoğu sürgüne gönderilmiştir. Günlük gazete çalışması bugün ülkede Günlük, sürgünde Yeni Özgür Politika’yla devam etmektedir ancak Yeni Ülke’yle başlayan atılım esas olarak MED TV’yle zirveleşmiştir.

MED TV BİR MİLATTIR

 Ulusal bilincin gelişmesinde ve demokratikleşmesinde özcesi ulusal kimliğin inşasında yaşamsal önemde değer birikimi yaratan MED TV’de  Kürdistan Gazetesi gibi bir milattı. 1898 yılında  Mısır’ın başkenti Kahire’de atılan adım 107 yıl sonra, 1995 yılında Belçika’nın başkenti Brüksel’de tamamlandı.

O günden itibaren içinde Mithad Bedirxan’ın da olduğu yeni bir tarih yaşanmaya başlandı. Mithad Bedirxan Kürdistan’ı çıkarırken Kürt halkını ve Kürdistan ülkesini dünyayı tanıtmayı amaçlamıştı. MED TV bunu fazlasıyla yaptı. Bunun yanında  Kürt sorununun uluslararasılaşmasında önemli rol oynadı. Haklı kavgaya içeride olduğu gibi dışarıda da meşruluk kazandırdı.

MED TV‘nin yayın hayatına başlaması demek, Kürt halkının hayatın her alanında gerçek anlamda devrim yaşaması demekti. Zaten bu devrim de hem mücadelenin her aşamasında hem de hayatın her alanında etkilerini kısa sürede göstermeye başladı. Tıpkı Kürdistan gazetesi gibi halk, aradan yüzyıllık bir zaman geçtikten sonra MED TV’yi de coşkuyla karşıladı. Ülkeden sürgüne kutlama telgrafları, telefonlar, fakslar yıllarca yağmur gibi yağdı.

Ne var ki üç kıtada  (Avrupa-Asya - Afrika) 4 yıl boyunca yayın yapan ve yalnız Kürt kimliği için de değil Kürdistan ve Mezopotamya’nın kadim kimlikleri için de bir özgürlük ve demokrasi platformu olan ve ayrıca halklar arası kardeşliği ve dayanışmayı savunan, üstelik Kürtçe’nin dört lehçesinin yanında Türkçe, Farsça, Arapça ve Süryanice de yayın yapan MED TV, daha yayın hayatına başlar başlamaz Türk devletinin ‘hedefi’ haline geldi. Bu yüzden onun da ömrü uzun sürmedi. O da Kürdistan Gazetesi  gibi yayının ancak dört yıl sürdürebildi.

 Tekçi, ırkçı ve inkarcı militarist sistem, MED TV’nin özgürlükçü yayınının kendi sonunu getireceğinin bilincindeydi. Bu amaçla yayın başlar başlamaz - dünya çapında- harekete geçti ve deyim yerindeyse her şeyini peşkeş çekti. Bir çok ülkeye askeri, siyasi ve ekonomik tavizler verdi. Bunların sonucunda Kürt basın tarihine adını altın harflerle yazdıran MED TV, arkasında parıltılı izler bırakarak yayın hayatından çekildi.

 Onun açtığı çığırı  birçok Kürt televizyonu izledi. Bugün sayıları 20’yi aşan Kürt televizyonu MED  TV’nin peşinden gitti. Sürgünde MED TV gitmiş MEDYA TV gelmişti. MEDYA TV gidince bu kez ROJ TV geldi.

ROJ TV, Mart 2004‘te yayına geçti.

Bütün baskı ve yasaklarla rağmen de yayınını 2012’ye kadar sürdürebildi.  

ROJ TV hem Kürt ve Kürdistan’ı dünyaya anlatmada hem halkı aydınlatmada hem de aynı coğrafyayı paylaştığımız farklı din, dil ve kültürlerden halklara demokrasi hizmeti vermede üzerine düşeni yerine getirdi.

ROJ’dan bayrağı, önce Ronahi TV, ardından da Nuçe TV ve Stérk TV devraldılar…

Bunların yayınları devam ediyor.

Kısacası; Kürdistan Gazetesi‘nin ruhu özgür basın geleneğinde yaşıyor.

Özgür basın yürüyüşü 115 yıldır sürüyor.  Bu yürüyüşün startını verenlere, bu yolda hayatlarını kaybedenlere ve yola devam edenlere selam olsun.

Kürdistan Gazetesi’nin 115’inci doğum günü bütün Kürtlere kutlu olsun…