Tam anlamıyla, ‘Kürtler kazanırsa Ortadoğu kazanacak’ denilebilecek vakit gelip çatmış gibi görünüyor. Türkiye’deki faşist rejimin başını çektiği soykırım ve inkarcılık bu zamana en gözü kara planlarla yüklenmek, bu şafak vaktini ‘ölü Kürt’ün kemikleri üzerinde yükselen bir karanlığa gömmek istiyor. Son nefesini Kürdistan’ın yenden işgali planına bu yüzden harcıyor ve bu yüzden işgal için o da kendi en büyük sınavını vermeye hazırlanıyor.
Yeni bir işgal planının devrede olduğunu görmek için gerektiğinden fazla işarete rastlamak mümkün. İşaretlerin en önemlisi de Türkiye’nin her anlamda yaşadığı bu derin kriz halini böyle bir planla aşma yoluna girmiş olması. Türkiye, yüzyıllara dayanan sömürge Kürdistan statüsünün yeniden tahkimi temelinde faşist, otoriter bir rejimi tüm krizlerinin çıkışı olarak tanımlamış, bu yola çoktan çıkmış durumda. Yeni işgal planı temelinde eğer yapabilirse Kürdistan’ın her üç parçasında hegemonya haline gelmek bu temelde Ortadoğu’da söz sahibi olmak istiyor. Tüm bunlar temelinde rejimin hazırlandığını, Türkiye’nin içeride bu dış politikaya uyumlu hale gelmiş bir faşist rejime dönüştürüldüğünü görüyoruz. Geriye askeri işgal planının devreye konulması kaldı. Bunun için de ‘o an’a yaklaştığımızı söylemek artık mümkün görünüyor.
Yeni işgal planıyla Kürt halkının direnme gücü ve mücadele merkezi olarak Kandil’in hedef alınacağı anlaşıldı. Kandil’i coğrafi bir bölge olarak tanımlamıyorum. Erdoğan’ın yaptığı gibi Kandil diyerek askeri siyasi politik ideolojik bir merkez olarak dağları yani Medya Savunma Alanları olarak tabir edilen Güney Kürdistan sınırları içerisindeki gerilla alanlarını kastediyorum. Sınır ötesi operasyonla buraları hedef alacak bir işgal planı devreye girdi, girecek. Bu işgalle birlikte eğer başarılabilirse -ki bu çok zor görünüyor- Kandil düşürülebilir. Türkiye bununla yetinmeyecek Kandil’le birlikte Güney de Süleymaniye de, Hewler’de, Şengal’de, Rojava’da ise Cizîr, Kobanê ve Efrîn kantonları da düşsün isteyecektir. Hatta Kuzey Kürdistan’daki tüm direniş şehirleri ve merkezleri mücadelede eden tüm güçler düşsün diye ilerleyecektir. Ve aslına bakılırsa sonuçları bakımından Kandil düşerse Güney Kürdistan düşecek, Rojava düşecek, Kuzey Kürdistan düşecek. Belki de tüm bunların ardından çıkarılacak idam yasasıyla Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın yaşamına karşılık Kürt Özgürlük hareketinin teslim olması için pazarlık yapılmaya çalışılacak. Bundan sonuç alınmazsa eğer İmralı’da hedeflenip İmralı’sız bir dönemin planları yapılacaktır. İşte bu yüzden hedefleri bakımından Zap’ı aşan bir plan var Kürtlerin karşısında.
Kürdistan’ı işgale dair bir şeyler söyleyince yakın geçmişin deneyimlerinden Zap’a bir dönmeden edemiyor insan. Büyük ve sinsi planların tuzla buz olduğu ve hesapların tersine döndüğü bu savaştan çıkan dersler var ortada. Her iki gücün de bu derslere göre hareket edeceğini beklemek lazım. Türkiye’nin uzun bir hazırlık yaptığını, içeride gerçekleri topluma yansıtacak tüm mekanizmaları ortadan kaldırdığını, sesini çıkaracak tüm direniş odaklarını bastırdığını, yine mücadele eden kitlelere öncülük edebilecek tüm güçleri ortadan kaldırdığını görünce bazı derslerin çıkarıldığını anlıyor insan.
Bu bakımdan Kürdistan’ın askeri olarak yeniden işgalinin fitilinin ateşleneceği o saldırı anına az kalmışken yapılması gereken çok önemli şeyler var. Çünkü zamanın neler getireceğini söylemler ve niyetler belirlemiyor. Yine her şeyi yapabilme gücü olan bir düşmanla karşı karşıya değil Kürtler. Erdoğan tıpkı DAİŞ gibi toplumların yüreğine korku salsa da, her şeye kadirmiş gibi yansıtsa da saldırganlığının altında derin bir korku ve zayıflığın yattığı biliniyor. En zayıf anında, tükenmenin arifesinde, korkunun en zifiriliğinde her şeyi yapma niyeti ile celallenen ve bu yüzden kendi sonunu getirebilecek bir düşman var Kürtlerin karşısında.
Hem unutmayalım! Zamanın sahibi direnenler oluyor. Direnenler ve mücadele edenler kazanıyor. Ancak yapılması gerekenler var. Hem çok acil, hem de çok kapsamlı bir şekilde... Üstelik Kürdistan işgalcilerinden daha yüksek tempoyla ve aşkla... En azından ZAP’tan çıkarılan sonuçlar temelinde öncelikler var.
-Bir kere Zap operasyonu büyük bir askeri zafer olduğu kadar önemli bir halk direnişiydi. Kürdistan’ın her dört parçasında ayağa kalkan halk, Güney Kürdistan’da tankların önüne dikilen Kürt kadınları bu zaferi yaratan en ihtişamlı direniş güçleriydi. Bu yüzden bu savaşın bir parçası olarak toplumun ve mücadele güçlerinin şimdiden hazırlanması, tüm sorumluluğu gerillaya bırakan bir anlayıştan kaçınması çok önemli. Zap direnişi bir GERİLLA VE HALK DİRENİŞİ idi.
- Bu saldırı Kürdistan’ın her dört parçasına yöneltilmiş bir işgal planı olduğu bilinci temelinde kendini savaş sahası dışında gören tüm alanlar, bu yanlışa düşmemeli planın Kürdistan’ın yeniden işgaline yol açacağı tüm çevrelere iyi kavratılmalı. Çünkü Kürdistan’ın her dört parçasından bu saldırıya karşı direniş Kürdistan’ın demokratik ve özgür geleceğini garanti altına aldığı bir statüyle sonuçlanabilir.
-Uluslararası alanda Türkiye’nin Kürdistan’ı işgal ve bu temelde geliştireceği katliamlar kapsamlı teşhir edilerek, bu işgal uluslararası güçlerin bir problemi haline getirmek bir zorunluluk gibi görünüyor.
Ama hepsinden önce bu güne kadar AKP’nin sinsice, zamana yayılarak, uzun süreli ve aralıksız yürütülen algı operasyonları sonucu içimize sinen bu alışmışlığı kazımakla başlamamız şart. Lakin bu son işgale alışırsak kendi sonumuza alışmış olacağız. Bazen açıklamalarla, bazen sosyal medya da atılan tweet ve paylaşımlarla yapılan basit tatminler bu işgalin rüzgarı karşısında alaşağı edilecek yöntemler. Bu yüzden Kürt halkı her dört parçada KÜRDİSTAN’IN YENİDEN İŞGALİNE KARŞI TOPYEKÜN KURTULUŞ SAVAŞI temelinde büyük bir savaş vermek zorunda kalabilir. Kürdistan’ı işgal saldırısı temelindeki bir sınır ötesi operasyondan bir kurtuluş savaşının çıkması belki tarihin Kürtlere hiç de çaktırmadan sunduğu bir fırsattır.