Kürtler ‘lêxe’ dediğinde

Rüzgar eken fırtına biçer diye bir söz vardır. Kürt’e dağda, ovada, mahallede, sokakta, siyasal alanda, demokratik alanda savaş açan AKP Hükümeti başka ne bekleyebilir? Bu kadar saldırı ve kirli savaş tabii ki karşılığını bulur.

Rüzgar eken fırtına biçer diye bir söz vardır. Kürt’e dağda, ovada, mahallede, sokakta, siyasal alanda, demokratik alanda savaş açan AKP Hükümeti başka ne bekleyebilir? Bu kadar saldırı ve kirli savaş tabii ki karşılığını bulur.
AKP, iki AKP’li öldürülünce “siyasetçilere saldırılıyor” diye bağırıp çağırıyor. Şöyle asacağız, şöyle keseceğiz diyor. Sanki şimdiye kadar onlarca demokratik siyasetçi AKP iktidarı döneminde katledilmemiş, binlerce siyasetçi zindanlara atılmamış, yüzlercesi Türkiye dışına çıkmak zorunda kalmamış! Demokratik siyaset yapanlara olmadık zulmü yapıyor; neredeyse fiziki olarak yaşamlarını sürdürecek havayı bile kesecek, iki AKP’li vurulunca “şöyle hesap soracağız, böyle hesap soracağız” naraları atıyor. Sanki ortada demokratik siyaset alanı bırakmış. Hala milletvekilleri tutuklanmamış, ama onlar da özel savaşlarının örtüsü gibi tutuluyor. Zaten onların tutuklanmasına yönelik planlama da yapılmış, zamanı ve zemini bekleniyor. Tutuklamaya uygun bir gerekçe ve kamuoyu yarattıklarında onu da yapacaklar. Yoksa zaten bu siyasetçilere hiçbir alan bırakılmamış; haftada bir grup toplantılarında konuşuluyor, o kadar! 

Belediyelere kayyum atayarak AKP iktidarı demokratik siyasal alan tabutuna son çiviyi çakmıştır. Artık şu kadar milletvekili ya da birkaç belediye başkanlığının bir anlamı kalmamıştır. Çünkü bu alan bir bütündür. Bu alana yönelik yaklaşım net olarak konulmuştur. Sürekli tekrarlandığı gibi ya Yenikapı faşist ruhu içine girip ona teslim olursunuz, ya da hain olarak muamele görürsünüz. Zaten demokratik siyasetçilere ve Kürtlere yaklaşım ortadadır. CHP bile tabanı karşısında durumu kurtarmak için bir iki küçük eleştiri yaptığında “teröristlerle işbirliği yapan hain” damgası yiyebiliyor. İşte AKP’nin siyaset alanı dediği şey budur. 

Bir daha iddia ediyoruz, AKP iktidarı dönemindeki kadar hiçbir siyasetçi zindana atılmamıştır. Zaten bir AKP’li bu durumu mazur göstermek için “Biz öldürmüyoruz, zindana atıyoruz” demiştir. Kaldı ki AKP’nin 14 yıllık iktidarı dönemi boyunca sayılmayacak kadar siyasetçi öldürülmüştür. Demokratik gösterilerde öldürülenlerin ise haddi hesabı yok. İki AKP’li öldürülünce siyasete bilmem ne yapılıyormuş! Öldürülenlerden birinin kayyum vekili olduğu söyleniyor. Çünkü kayyum olarak atananlar ya belediyelere uğramıyor, ya da güvenlik ordusuyla dolaşıyor. Halk temsilcileri böyle mi dolaşır?

Rüzgar eken fırtına biçer diye bir söz vardır. Kürt’e dağda, ovada, mahallede, sokakta, siyasal alanda, demokratik alanda savaş açan AKP Hükümeti başka ne bekleyebilir? Bu kadar saldırı ve kirli savaş tabii ki karşılığını bulur. Sosyolojik olarak da siyaset olarak da dünyada olan budur. Herhalde Türkiye’de başka türlü olması beklenemez. Ancak Türk devleti ve faşist şefleri “biz her şeyi yaparız, ama kimse ses çıkartamaz” diyor. Kusura bakılmasın ama böyle olmaz. Bu durumda Kürt’ün silahı olmasa bile tutumunu ortaya koymak için taşını atar. Kaldı ki onlarca yıllık temeli olan bir özgürlük ve demokrasi mücadelesi veren bir halk var. Et fiyatları yükseldiği için ayağa kalkan bir halk yok. Onlarca yıl ilmik ilmik örülmüş, Kürt’ün ruhuna işlemiş ve Kürdistan’ın derinliklerine kazılmış bir özgürlük ruhu var. Dolayısıyla AKP’nin heyheylendiği gibi kök kazıma ile halledilecek sosyolojik ve siyasi bir durum değil. Daha 1980’lerde 12 Eylül faşizmi kök kazımayı başaramadıysa AKP nasıl başaracak? Ancak AKP’nin kara cahil faşist şefi böyle düşünebilir. Türkiye’nin imkanlarına ve atına binmiş, buna dayanarak kişniyor. Ama bu ne ile sonuçlanır, yaptığı hesap kitap yok! Kim Kürt’ün teslim olacağını, teslim alınacağını düşünüyorsa hayal görüyordur. Kendini büyük gören de büyük kaybeder; kural budur!

İki AKP’li vurulduktan sonra hemen her yerde tutuklama kampanyası başladı. Herhalde yakında bir zamanlar Metin Serezli’nin oynadığı özgürlüğün bedeli tiyatrosunda olduğu gibi sokakta kimi bulursanız tutuklayın diyecekler. Artık Kürdistan’da tutuklamalar bu noktaya gelmiştir. Daha da tutuklayacaklar. İki AKP’linin ölümünden sonra yapılan tutuklamalar açıkça ortaya koymaktadır ki, yapılan tutuklamaların hiçbir hukuki gerekçesi yoktur. Siyasi nedenlerle ve irade kırmak için tutuklanıyorlar. Anlaşılıyor ki demokrasi güçleri ve siyasetçiler için zindanlar mücadele alanı haline getirilecek. 

Türkiye’de siyasetin kanunu şudur; Kürt sorununu çözmeyenler, Kürtlerden özgürlük ve demokrasi talebi yükseldiğinde zulme ve baskıya başvurmak zorunda kalırlar. Şimdi Türkiye’de yaşanana budur. Ancak bu defa Kürt eski Kürt değil; Türkiye, Ortadoğu ve dünya eskisi gibi değil. Bu politika mücadele ile mutlaka kırılacak, Türkiye demokratikleşip Kürtler özgürleşecektir. Kürt sorununda çözümsüzlükte ısrar edenlerin akıbeti Saddam’dan farklı olmayacaktır. Ortadoğu’da 40-45 milyonluk halk özgür ve demokratik yaşamdan mahrum bırakılacak, Ortadoğu’da toplumsallığın, yani insani kültürün ilk ortaya çıktığı coğrafyanın halkı kimliğinden, dilinden, özgür ve demokratik yaşamından mahrum kalacak! Kürt’e bu zulmü reva görenleri tarih de çarpar, kuran da çarpar, vicdan da çarpar, inanılan ne kadar değer varsa onlar da çarpar. 

Bu kadar faşist karakteri, kibri her coğrafya kaldırır; insanlığın, toplumsallığın, uygarlığın her türlü manevi değerin coğrafyası kaldırmaz. Kürt’ün gücü ve onuru başka halkların gücü ve onurundan aşağı değildir. Tüm Kürtler “bu kadar aşağılanma yeter, bu soykırımcı faşizme ‘lêxe’ dediğinde kim kalır, kim gider orası belli olmaz. 
 
KAYNAK: Yeni Özgür Politika