Kürtlerin birliğinden korkmayınız!-Baki Gül
Kürtlerin birliğinden korkmayınız!-Baki Gül
Kürtlerin birliğinden korkmayınız!-Baki Gül
Lozan Antlaşması, 24 Temmuz 1923 tarihinde İsviçre'nin Lozan şehrinde imzalandı. Antlaşma Türkiye Büyük Millet Meclisi temsilcileriyle İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya, Bulgaristan, Portekiz, Belçika, SSCB ve Yugoslavya temsilcileri tarafından, Leman gölü kıyısındaki Beau-Rivage Palace'ta imzalanmış barış antlaşmasıdır. Türkiye'yi Mustafa Kemal'in isteği ile İsmet İnönü başkanlığındaki heyet temsil etti. Bu anlaşma ile 17 Mayıs 1639'da Osmanlı imparatorluğu ile Safevi devleti arasında ikiye bölünen Kürdistan bu kez de dörde bölündü. Zaten anlaşmanın taraflarına bakarsanız, bu tarafların Kürtlere karşı kayıtsızlığı ya da bugün izledikleri politikaların ne anlama geldiği daha iyi anlaşılır. Kürtlerin statüsüz yaşaması için imza atan bu ülkeler bugün Kürtlerin statü kazanmak için verdikleri mücadeleyi hep engellemek istediler.
Lozan’la Türkiye Cumhuriyeti kendi sınırlarını çizerken, Kürdistan’ı yapay bir şekilde dörde bölüyordu. Bu antlaşmadan sonra Kürdistan'ın her parçasında isyanlar bitmek bilmedi. Irak sınırları içinde tutulan Güney Kürdistan ile Türkiye sınırları içinde tutulan Kuzey Kürdistan'da isyanlar baş gösterdi. Lozan Antlaşmasından sonra Kuzey Kürdistan'da en kapsamlı isyan Şeyh Sait öncülüğündeki isyandı. Daha sonra Sason, Agiri, Mutki, Şeyh Mamut Berzenci, Şeyh Ahmed Barzani, Baban Aşireti isyanı ve Dersim'e kadar devam etti. İsyanların önderleri ya idam edildi ya kurşuna dizildi ya da sürgüne gönderildi. Ancak isyanlar devletlerin ret-inkâr ve imha politikaları ile bastırıldı.
KÜRTLER ARTIK STATÜSÜZ YAŞAMAK İSTEMİYOR
Ancak zaman geçti ve ülkesi bölünen, yok sayılan, imha edilen Kürtler şimdi tarihin sahnesinde temel bir özneler. Kendi geleceklerini örerlerken diğer halkları da özgürleştirmenin mücadelesini yürütüyorlar. Yani “Zamanın ruhu” Kürdistan’da kendisini özgürlük olarak gösteriyor. Bu çok heyecan verici bir durum. Çünkü Kürt halkı 21. yüzyılda artık statüsüz kalmayacak.
ULUSAL BİRLİK HAYALDEN GERÇEĞE DÖNÜŞÜYOR
Yıllardır Kürtlerin özgürlüğü için mücadele eden her Kürdün hayaliydi, ulusal birlik. Kimse başaramadı. Ama işte şimdi oluyor. Bunun sırrı bir halka doğru Önderlik yapabilmekti. Bu halkın özgürlüğü için mücadeleyi kesintisiz ve soluksuz yürütebilmekti mesele. Özgürlüğe yakın olmakla yok olma tehlikesi şimdilerde iç içedir. Ancak Kürtler artık bir stratejiye, bu stratejiyi yürütecek örgütlere, bu örgütleri sürdürecek görkemli kadro güçlerine sahipler. Kürtlerin yapması gereken sahip oldukları olanakları bir araya getirmesi ve halkın bütünü için özgürlük ve adalet sağlayacağı bir mücadele yolunda ilerlemektir. Bunun yöntemi bellidir. 21 Mart 2013’te Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın o tarihi manifestosu Kürt miladının resmi başlangıç noktası oldu. Tabii ki önceki bütün mücadele birikimlerini yadsımıyoruz. Ancak 21 Mart 2013 manifestosu “olmayanı olur, görünmeyeni görünür” yaptı. Tarihi dönüm noktaları da tam da budur işte. Soykırım tehdidini engelleyen, özgürlük yürüyüşünü görkemli hale getiren o manifestoydu. Bugün Rojava’daki direnişin görkemi de, Hewler’de ulusal kongre toplanmasının da, Kuzey’deki kesintisiz serhildanın da, Rojhilat’taki vakur duruşun da kaynağı o manifestodadır. Öncesinden de Kürtlerin birliği için birçok çalışma yürütüldü. Ancak açık ve çıplak zor yolu yanında sürekli büyük aldatma ve yönlendirme politikalarıyla da mücadele etmek zorunda kaldı Kürtler. Ulusal birliğin yaşatılan soykırıma karşı büyük bir yanıt olarak kendisini göstermesinin zamanı gelmişti.
ULUSAL BİRLİĞİN İLKELERİ NELER OLMALI?
Kürtler ulusal birliklerini “Savaş ve Barış; Birlik, Demokratik ve Kültürel Haklar, Demokratik Siyaset ve Sosyal Ekonomik ilkeleri” üzerinden oluşturursa büyük başarılar elde edeceklerdir. Çünkü bu ilkeler “demokratik ulusu” oluşturan, diğer uluslarla ortak demokratik zeminde buluşma anlama da taşımaktadır. Ortadoğu’nun en stratejik coğrafyasında Türk, Fars, Arap ve diğer halkları ile doğrudan ilişkisi olan Kürtlerin kendi birliklerini sağlayıp oluşturacakları hukuk yeni Ortadoğu Demokrasinin de temeli olacaktır. Bu yeni Ortadoğu demokrasisi halkların özgür, adil ve kardeşçe yaşaması anlamına gelecektir.
ULUSAL BİRLİĞİN ZEMİNİNİ PKK OLUŞTURDU
Kasr-ı Şirin, Lozan anlaşmaları ve sonrasındaki bütün devletlerarası sözleşmeler Kürt ülkesini devletlerarası sömürge düzeyinde tutmuştu. Bir ülke dört parçaya, toplumu ise paramparça edilmişti. Belleksizlik, kimliksizlik ve anavatanından savrulan toplum yok olma ile karşı karşıya bırakıldı. Düşünün ki bir toplum “soykırım kıskacından” hiç kurtulamıyor. Kürt toplumunun ruh hali “kuru oduna can mı vereceksiniz” cümlesinde gizliydi. 1970’lere kadar Kürtler adına siyaset yapan ve isyan edenler de ağır bedeller ödedi. Ancak bu isyanlar “idam”la sonuçlanırken siyaset yapanlar da ya sürgüne savruldu ya da egemenlerin siyasetinin yedeğinde kaldı. Bu durum 1970’lere kadar devam etti. Ta ki Apocular ortaya çıkıp “Kürdistan vardır ve Sömürgedir” tezini yüksek sesle ve eylemlerle ortaya koyana kadar. Bu iki sözün gerçekliğini ortaya koymak da çok ağır bedeller gerektirdi. Diyarbakır Zindanı’ndaki zulme karşı direniş, Ortadoğu sahasında gerillanın örgütlendirilmesi, toplumun serhildana kaldırılması kolay olmadı. 40 yıllık savaşta 40 bin insan yaşamını yitirdi. 4 bin köy boşaltıldı. Milyonlarca insan sürgüne gitti. Ancak Kürt toplumu önce “dirilişini” tamamladı. Sonra da kurtuluşu için kendi sistemini yarattı. Güney Kürdistan’da olup biten de, Rojhilat’taki derin suskunluk ta, Kuzey’deki mevcut direniş de, Rojava’daki gelişmeler de birbirini artık birebir etkilemektedir. Çünkü Kürt ülkesini yapay olarak bölen ve toplumu darmadağın eden sömürge sistemi alt-üst olmuştur. Bu sistemi alt-üst eden mücadele ise PKK öncülüklü mücadeledir.
Çünkü PKK’den önce Kürdistani mücadele veren hareketler dar ve lokal kalmıştı. Diğer parçalara etkisi çok sınırlıydı. Ancak PKK’nin kuruluşu, örgütlenmesi, eylemi ve bütün bunların bileşkesi olan ideolojik arka planı PKK’yi hem ulusal hem de bölgesel bir hareket haline getirmiştir.
PKK’nin ulusal özellikte olmasının göstergesi kadrosunun toplumun her kesiminden olması, sadece bir parçayı değil mücadelesi için bütün Kürdistan coğrafyasını kullanmasıyla da ilgilidir. PKK’nin kurucusu ve lideri Abdullah Öcalan’ın Ankara’dan ülkeye dönmesi, Lice’de PKK’yi kurması, sonrasında Rojava’ya geçerek hem gerilla mücadelesini örgütlemesi, o sahada bizzat kendisinin 20 yıl kesintisiz çalışma yürütmesi önce Kuzey Kürdistan ile Rojava’yı birleştirdi. 15 Ağustos 1984 Atılımı ile gerillanın ana üs bölgesi olarak Güney Kürdistan’ı seçmesi ve sonrasında Kuzeye yayılması ise Kuzey ile Güney’i ayıran sınırları anlamsızlaştırdı. On binlerce Kürt gencinin bir parçadan girerek diğer parçalara geçmesi Rojava-Güney-Kuzey-Doğu Kürdistan ayırımını fiilen ortadan kaldırdı. Sıcak savaşın etkisiyle tarihten silinmek istenen ve varlığı kabul edilmeyen bir ülke olarak Kürdistan ve bir halk olarak Kürtler artık vardı. Her özelliği ile kendisini ortaya koyuyordu. Bunun en temel sırrı ise PKK’nin örgütlenme ağıdır. Kürtlere ulusal/tarihsel ve toplumsal bilinç kazandıran PKK, böylesine zorlu bir coğrafya içinde diğer halklarla da kardeşçe yaşamanın zeminini de sağlıyordu.
Çok önemli ve gözden kaçırılmaması gereken bir noktadır; çünkü Balkanlar, Kafkasya, Ortadoğu’daki örneklerde halkların birbirinden kurtulmak için nasıl bir birlerini boğazladıklarını sayısız savaş ve vahşet görüntüleriyle gördük. Ancak Kürtler ateş çemberi içindeki Ortadoğu’da kendi özgürlüklerini bir halk olarak örerlerken, diğer halklarla da kardeşleşerek ortak coğrafyada yaşamak istemektedirler. Kürtlerin bu konudaki tutumları net. Ancak egemen devletlerin içindeki güçlerin statükocu kesimleri ise Kürtleri hala bir halk olarak tanımamakta ısrarlı. Kürtler ise amansız direnişleri ile kendilerini bir halk olarak ortaya koymayı başardılar. Artık cin şişeden çıktı! “Ya Özgürlük Ya Özgürlük!” diyorlar.
KÜRTLERİN ULUSAL BİRLİĞİ İÇİN DOĞRU ÖNDERLİK
Evet ödenen hiçbir bedel karşılıksız değil. Bunu gösterdiniz Kürt halkına, dünyaya. Herkes Kürtlerin birliği için “çok uzak bir hayal” diyordu. “Kuru oduna can mı vereceksiniz” diye soruyorlardı bu yola baş koyanlara... “İki Kürdü bir araya getirmek zor” diyorlardı. Ama oluyor işte. Direne direne oluyor. Önemli olan bir halkın direnişini örmek. Direniş örüldü. Bir birinden uzak, kopuk bir ülke, hücrelerine kadar bölünmüş bir birine yabancılaştırılmış bir toplumdan bir halk ortaya çıktı. “Klan olmadan Halklaşmaya” diye formüle ediyordu direnişi örgütleyenler. “Bana sunulan yapay ve başkalarının toplumu” değil “gerçeği hakiki gerçeği Kendi toplumsallığımı yaratacağım” diyerek sisteme kafa tutan yiğit Kürt ve Türkiyeli gençlerin mücadelesi ile Kürtlerin yüzyılı yaşanıyor. Diğer halklarla ortak, özgür ve adil bir toplumsal devrimi ören Kürtler, şimdi tarihi bir eşiği daha aşacaklar. Kolay olmuyor. Biliyorum. Ama öncülük ve Önderlik gerçeği stratejisini doğru kurarsa oluyor işte. Ulusal birlik Demokratik Ulus bilinci ile gerçekleştirilirse bütün Ortadoğu demokratik karakter kazanacaktır.