Radikal gazetesi Babalar Günü nedeniyle Bişar Abdi Alınakın babası Mahmut Alınaka yazdıðı mektubu yayınladı.
Gazetenin bugünkü sayısında yayınlanan mektupta Alınak, babasının 18 yıl önce yine bir Babalar Gününde cezaevinde olduðu zamanları anımsatarak o günlerde yaşadıklarını bugünle kıyasladı. Bişar Abinin babası için kaleme aldıðı mektup şöyle: 18 yıl önce yine, bir babalar gününde sen demir parmaklıklar ardındayken kutlayamamıştım seni. O zamanlar 11 yaşında küçük bir çocuktum. Televizyonlarda idamla yargılandıðını izlerken aðlamıştım. 1994ün Haziran ayında rahmetli Ýlyas amcamız, yokluðunu aramayalım diye pikniðe götürmüştü bizi. Annemi, ikizim Cabbarı ve beni. Her şey çok güzeldi.
Derken közde pişen etler mangaldan alındı ve uzaktan bir ses koptu: Çocuklar yemeðe
Ýştahla sofraya kurulduk. Cabbar, Ýlyas amcamın kızı Begüm ve ben. Annem içi et dolu kocaman bir dürüm yapmıştı bana. Sanki o güne kadar hiç et yememişim gibi aç kurtlar gibi saldırdım ekmeðe. Her şey harikaydı o ana kadar. Nerden bilebilirdim ki o güzelim yemeðin kursaðımda kalacaðını. Nerden bilebilirdim ki, Begümün babasına sarılıp baba Babalar günün kutlu olsun, seni çok seviyorum diyeceðini. Kocaman bir yumru boðazıma çöreklenmişti.
Hatırladıkça şimdi bile yutkunamadıðım, şimdi bile yediðim yemeði yarıda bıraktıðım
Gözlerim seni aramıştı çılgınca. Geyiklerle aşkım o zaman başlamıştı seni ararken. Onların da mahpus olduðunu fark etmiştim o anda. O çitlerin dışında bir yerlerde geyik yavrularının baba geyiklere hasret olduðunu düşünmüştüm. Kocaman bir çıðlık atmıştım Baba nerdesin? diye ama sesimi karıncalar bile duymamıştı. Ýçin için aðlamak neymiş o gün öðrenmiştim.
Piknik dönüşünde tüm keyfim kaçmış, arabanın içinde babasını hayal eden, serde erkeklik olduðundan aðlamamak için kendini zor tutan o küçük oðlan çocuðunu hâlâ hatırlarım. Yolda, hıçkırıklarımı içime hapsederek geçirdiðim o bir buçuk saat, 18 yıldır sürüyor. Eve geldiðimizde koşarak kendime aðlayacak ıssız bir köşe bulmuş, aðladıkça büyümüş ve aðlamam bittiðinde kocaman bir adam olmuştum sanki.
Koca bir adam gibi hissetsem de, biliyorum ki, hep senin küçük çocuðunum. Hani sen kızarsın ya bazen bana, Oðlum, neden bu kadar çabuk sinirleniyorsun diye
Ýlkokulu bitirirken cezaevinden gönderdiðin, bizi sevdiðini ve mezuniyetimizi kutladıðını söyleyen mektubu TBMM Ýlkokulu müdürü okumamıştı ya hani
Başka çocukların seyahatte olan babaları vardı, çok iyi hatırlıyorum. Şehir dışındaki babaların çocuklarını kutlama mesajları okunmuş, ama seninki bölücü olduðun gerekçesiyle okunmamıştı. O gün o müdüre saldırmak, vurmak geçmişti içimden. Sonra Ayrancı Lisesinin bahçesine gelip senin bölücü olduðunu söyleyerek beni döven o koca koca adamlar... Sonra Meclis kürsüsünde dayak yediðinde, televizyondan görüp çıðlık çıðlıða aðlayışımızı hatırlıyorum Biz, Babamız çok güçlü herkesi döver diye düşünürken, sen bir tane bile vurmamıştın o adamlara. Ýtiraf etmeliyim ki, biz Cabbarla dayak yemenden çok, o adamlara bir tane bile vurmamana üzülmüştük. Ýtiraf etmeliyim ki, dayak yiyen adamın çocukları olarak utançla gitmiştik okula. Sana Baba sen niye vurmadın, korktun mu? dediðimizde, Vurmak istemedim. Vurmak kötüdür, vursaydım ben de onlar gibi olurdum. Ben konuşmak istedim demiştin. Babam, biliyorum sen şiddeti sevmezsin.
Ama itiraf etmeliyim ki, ben içimdeki öfkeyi dizginleyemiyorum senin gibi. O küçük oðlanı döven koca adamlar, okul müdürü, okuldaki arkadaşlarımızın kızdıklarında baðırarak, diðer zamanlarda arkamızdan fısıldayarak Babaları asılacak deyişleri ve anlatırsam sayfalar sürecek daha bir sürü travma
Ben şimdi sinirlendiðim zaman, içimde o küçük oðlan çocuðunun yaşadıðı travmalar bir volkan gibi patlıyor.
Tahliye olduðun 8 Aralık 1994 gününün de her ayrıntısını hatırlıyorum. Arkadaşımdan ödünç aldıðım telefon kartıyla sekreterin Gülsen ablayı aramıştım: Abla babamın duruşması ne oldu diye sormuştum. Kulaðıma bir ses geldi: Bişar, baban bırakıldı. O güne kadar duyduðum en güzel sesti. Konuşmak istiyordum ama sesim çıkmıyordu. Gülsen ablayla konuşamadan kapattım telefonu. Sadece sen vardın aklımda, senle gidemediðim o piknik vardı hayalimde. Begüm babam geliyor! dedim içimden.
Tarih Nisan 2012, tahliye olamadıðın gün. Tam 18 yıl sonra. Çaðlayan Adliyesinde avukat arkadaşlarla tahliye olacaðını ümit ederek saat beşi bekliyorduk. Saat beşi altıya, altıyı yediye baðlarken hâlâ haber çıkmamıştı mahkemeden. Stresimi atmak için dışarda sigara içerken telefonum çaldı. Gri bir ses Üzgünüm, Mahmut bey bırakılmadı dedi. Kalbim yandı sanki. Bir yumru oldu boðazımda yine hasretin, gözlerim doldu, ama aðlamadım. Ya da herkes öyle sandı. Aynı 18 yıl önce yaptıðım gibi yine içime aðladım.
Baba, sana hiç senin için avukat olduðumu söylemiş miydim ben? Yaşı genç, ama çocuk yüreði babasının hasreti ile yaşlanmış bir avukat. Kendi dışarıda, ama yüreði Kandıra F Tipi Cezaevinde hapis bir avukat. Şimdi Kandıra F tipi cezaevi önünde içim burkula burkula hiç bitmeyen o sigarayı içmeye devam ediyorum.
Baba 18 yıl geçti ve biz hâlâ seni bekliyoruz. Seninle olamadıðımız her anın çetelesini tutuyoruz. Tüm mahpusların babalar günü kutlu olsun. Babalar günün kutlu olsun. Sizi, seni çok seviyorum.