Malazgirt: Garê bir başlangıçtı

HPG komutanlarından Amed Malazgirt: Garê bir başlangıçtı. Garê’de açığa çıkan savaş düzeyi Komuta Konsey toplantımızın aldığı kararların önümüzdeki günlerde tüm Kürdistan’da çetin bir savaş yürütüleceğini şimdiden göstermektedir.

HPG komutanlarından Amed Malazgirt, dün akşam Sterk TV’de özel bir programa katılarak değerlendirmelerde bulundu.   

“Mart ayına giriyoruz. Mart ayının çok değerli kahraman şehitleri vardır. Mazlum Doğan ve Alkan yoldaşlar şahsında tüm kahraman şehitlerimizi saygıyla anıyorum” diyerek konuşmasına başlayan Malazgirt, şunları belirtti:

GERİLLA SAVAŞI TÜRK DEVLETİNİ ÇOK FAZLA ZORLAMAKTADIR

“Türk devleti birçok kez ‘PKK’yi eylem yapamaz hale getirdik, bitirdik’ demektedir. Birçok devlet yöneticisi bunu dillendirmektedir. Onlar her ne kadar böyle söylese de, gerillanın Bakurê Kurdistan ve her yerde direnişi yükselerek devam etti. Gerilla savaşımız ve özellikle de son 5-6 yılı AKP hükümetini ve Türk devletini çok ciddi bir biçimde zorladı. Teknikten tutalım maddi ve manevi imkanlarına kadar Türkiye’nin her şeyini bize karşı kullandılar ama yine de başaramadılar. Özel savaş propagandası ile bunun üstünü örtmeye çalıştılar. Kamuoyunu yalan yanlış haberlerle aldatarak kendilerini başarılı göstermeye çalıştılar. Ancak çok çetin bir savaş yürütüldü. Bu savaşı ne kadar gizleyip kendi kayıplarını hiç vermeseler de yürütülen savaşın doğal sonucu olarak bazı kayıplarını itiraf etmek zorunda kaldılar, gizleyemediler ve kamuoyuna da yansıdı.

2020 yılı için gerillanın Bakurê Kurdistan’da kalmadığını, hareket edemediğini dillendirdiler. Ama binbaşıları Botan’da cezalandırıldı, Serhat’da onlarca işgalci cezalandırıldı, hakeza Colemerg’de onlarca işgalci cezalandırıldı. Bakurê Kurdistan’da etkili eylemsellikler gelişti, birçok işgalci bu şekilde cezalandırıldı. Gerillanın bu eylemlerini her ne kadar görmezden gelip farklı gündemler yaratmaya çalışsalar da gerillanın yürüttüğü savaş, AKP hükümetini ve Türk devletini çok zorlamaktadır. Madem bu kadar başarılılar, peki niye Türk devleti ve tüm yöneticileri kalkıp oturup PKK diyorlar? Niye her ağızlarını açtıklarında PKK’ye karşı yürüttükleri savaşta kimsenin kendilerine yardım etmediğinden yakınıyorlar? NATO ve daha birçok devlet, Türk devletinin arkasında durup yardım etmesine rağmen TC halen gidip ona buna yalvarıyor ki, biraz yardım alabilsin ve kendine meşruiyet kazandırsın.

PKK’ye karşı savaşıyorum adı altında birçok Kürt gencini infaz ediyor, analarımızı, kardeşlerimizi tutup zindana koyuyor, kendini özgür ve yurtsever sayan her Kürdü, baş eğmeyen onurlu her Kürdü tutuklayıp ya zindana koyuyor, ya zulüm uyguluyor ya da şehit ediyor. Kürt halkının iradesini kırmaya çalışıyor. Buna gerekçe olarak da PKK ile savaşını öne sürüyor. Ama ne yapsalar da sonuç alamazlar. Önder Apo’nun çizgisi halk içerisinde yaşamsallaşmış bir çizgidir, halkımız bu temelde direnmektedir. Devlet tüm imkanlarını özel savaş temelinde halkımıza karşı soykırım savaşında uygulamaya koymuş olmasına rağmen Kürt halkı ve gençleri geri adım atmıyor. Bu da Türk devletini oldukça zorluyor. Eğer PKK’yi bu kadar güçsüzleştirmişlerse, bitirme noktasına getirmişlerse niye her gün feryat edercesine ona buna yalvararak PKK’ye karşı kendisine destek verilmesini talep ediyor? Demek ki çok ciddi bir zorlanma var ki, böylesine bir duruma düşüyorlar.

TÜRK DEVLETİNİN SOYKIRIMCI UYGULAMALARINA HERKES GÖZ YUMUYOR

Son 2-3 yılda kendini güçlü gören birçok Avrupa devleti, Türk devletine boyun eğmiş durumdadır. Mesela Türk devleti ‘Avrupa bize yardım etmiyor’ diyor ama en çok yardımı yapan onlardır. Türk devletinin Kürt halkına karşı yürüttüğü zulüm ve baskı başka bir ülkede uygulansaydı o devletten çok ciddi bir hesap sorulurdu. Ama Türk devletinin soykırımcı uygulamalarına karşı herkes sessizdir, göz yumuyor. Erdoğan ve Bahçeli, Avrupa devletlerinin bu tutumundan cesaret alarak Kürt halkına bu denli pervasızca saldırıyor. Hatta Amerika’ya, Avrupa’ya meydan okuyarak ‘Kürt soykırımında bana daha çok destek verin’ diyor ve bu desteği alıyor da. TC’yi şımarık bir çocuk haline getirdiler, şimdi herkese dil uzatıyor.

Herkese kabadayılanan Erdoğan, ‘ey Avrupa, ey Amerika..’ diyen ve hakaret eden Erdoğan’a yine bu devletler destek veriyor ama Erdoğan zorlanınca geri atım attı, dilini değiştirdi. Bunlar böyledir, zorlanınca geri adım atıyorlar. Onu bu hale getiren PKK’nin mücadelesidir. Zayıflayan PKK değil, Türk devletidir.

TÜRK DEVLETİ GARÊ’DE KUMAR OYNADI VE KAYBETTİ

Garê’ye dönük başlatılan saldırı özel bir operasyondu. Kendilerine göre gizli ve büyük bir plan yaparak geldiler. Bunu planlayan, kararını alan sadece ordu değildir. Erdoğan’ın siyasi ekibi, MİT, Savunma ve İçişleri Bakanlığı özel bir planla, ortak bir koordinasyonla bu planı başlattılar. Kendilerine göre çok kısa zamanda büyük bir başarı elde edeceklerini sanıyorlardı. Zaten Erdoğan iki gün öncesinden ‘Çarşamba günü beni izleyin, müjde vereceğim’ demişti. Güya müjdesi bu operasyonu başarı ile tamamlayıp kameraların karşısına geçerek tüm kamuoyuna ‘Garê gibi bir yere gittik, orada başarılı bir operasyon gerçekleştirdik, bunu başardık’ diyecekti. 5 ay boyunca planladıkları, tüm ayrıntıları hesapladıkları bu operasyonun sonucunu hep birlikte gördük.

Operasyonu gerçekleştirdikleri yer en zayıf alanlardan biriydi. Biz bu esirleri hava saldırılarının yoğun olduğu alanlardan çekmiştik. Türk devleti eğer bilgi alırsa esir kampına dönük hava saldırısı yaparak onları öldürebileceğini biliyorduk. Bu yüzden büyük bir imkan harcayarak özel bir yerde rahatça yaşamaları için yer ayarladık. Tüm imkanları ayarlandı ve sıcak savaşın olduğu bölgelerin biraz uzağına kaydırıldı. Hedef olmamaları için böyle bir tedbir aldık.

2017 yılında bazı hususları kamuoyu ile paylaşmıştık. 2017 yılında bilgi aldık ki, Türk devleti Zap’ta tutukluların olduğu yeri keşif uçaklarıyla gözetliyor, en az 3-4 keşif ile sürekli gözetliyor. Bunlardan dolayı kaygılandık ve sonrasında hava saldırısı gerçekleşti. Bu yüzden hemen orayı boşaltıp bu esirleri daha güvenli bir yere götürdük. Daha sonra Türk devleti yine esirleri imha etme peşine düştü, bilgi almaya çalışıp nereye götürdüklerini öğrenmeye çalıştı. Götürüldükleri yeni yer de Türk devleti tarafından tespit edilince biz bunun bilgisini aldık. Yine burayı boşaltıp esirleri başka bir yere naklettik. Esirleri naklettiğimizin ertesi günü esirlerin tutulduğu yer yoğun bir şekilde uçaklarla bombalandı. Son olarak bu esirleri Garê bölgesine götürdük. Zap alanında hava saldırıları yoğundu, görece daha az saldırının olduğu bir yere taşıdık.

Türk devleti esirleri imha etmekte ısrarlıydı. İhanet eden bazılarının verdiği bilgileri de değerlendiren Türk devleti, bu sefer farklı bir planlamaya gitti. 40 savaş uçağı, onlarca keşif uçağı ve özel güçleriyle bu esir kampına dönük bir operasyon yaptı. Bu 40 savaş uçağı ile esir kampının olduğu yere müdahale edebilecek tüm olası yerlere dönük yoğun hava saldırıları gerçekleştirdi. Türk devleti şöyle düşünüyordu; bu operasyonu yaparız, esirleri ölü ele geçirirsek bir mağduriyet havası yaratarak Türkiye toplumunu arkamızda toplarız, eğer sağ kurtarırsak zaten bir zafer olarak kutlarız. Resmen bir kumar oynadılar. Her halükarda kazanacaklarını düşünerek bir kumar oynadılar.

Türk devleti eskiden de biz esirleri bıraktığımızda ‘niye getirildiler ki, ölselerdi daha iyi’ demişti. O zaman bu sözler çok gündem olmuştu. Türk devletinin böylesi bir karakteri vardır. İşte Garê’de de bu zihniyetle hareket ettiler. Kendilerince çok iyi bir plan yaptılar. Ama PKK gerillasının gücünü, iradesini hesaplamadılar. Bir kampta değil onlarca arkadaşımız, sadece 4 arkadaşımız olsa ve Türk ordusunun tümü gelse gerilla mevzilenir ve savaşır. Bu hakikat 40 yıldır böyledir. Türk devleti her gün ‘PKK’yi bitirdik, bitiriyoruz’ diyor. Ama sadece 10 gerilla kalsa ve Türk devleti tüm ordusunu da toplayıp getirse geri adım attıramaz. Şehit düşse bile direnerek ve savaşarak şehit olur. PKK’nin militan gerçekliği böyledir. İşte Türk devletinin hesaplamadığı buydu.

Kendilerince yoğun teknikle vuracaklarını, sürekli bombardıman yapacaklarını ve özel silahlar kullanarak sonuç alacaklarını düşünüyorlardı. Zaten o kamp hakkında bilgi almışlardı, sadece 8 kişinin o kampı koruduğunu öğrenmişlerdi. 6 arkadaşımız sonuna kadar kahramanca direndi ve 2 kişi de ihanet etti. Ama 6 yoldaşımız Türk ordusunun özel kuvvetlerini darbeledi, onlarcasını cezalandırdı. Oradaki yoldaşlarımız Türk devletini yenilgiye uğrattı. Türk devletinin özel kuvvetlerinin iradesini kırdı.

Şimdi diyorlar ki; ‘esirleri PKK öldürdü.’ Türk devleti ve özellikle Erdoğan -Bahçeli hükümeti halkın aklıyla oynuyor, halkı ahmak yerine koyuyorlar. Kendileri diyor ki, esir kampına 40 uçakla saldırdık, bir sürü gaz kullandık, yoğun çatışmalar yaşandı. Sonra da diyor ki, esirleri PKK öldürdü. Ama gerçekler ortadadır.

Eğer arkadaşlarımız o esir kampında sadece kendilerini kurtarmak isteselerdi, o kampı bırakıp gidebilirlerdi. Şoreş arkadaş ve yanındaki arkadaşlar gidip daha işgalciler indirme yaparken onları vuruyor. Eğer sadece kendilerini kurtarma düşünceleri olsaydı o sırada çeker giderlerdi. Ama esirlerin güvenliği için yoldaşlarımız o tünellerde 3 gün boyunca şehadete ulaşana kadar destansı bir direniş sergilediler. Esirler korunsun diye, yoldaşlarımız 3 gün boyunca gece gündüz direndiler. O kadar bombardımana uğramalarına rağmen, o kadar gaz kullanılmasına rağmen, esir kampına dönük o kadar yasaklı silahlar kullanılmasına rağmen yoldaşlarımız tarihi bir direniş sergilediler. Böylesine bir savaş sonucunda oradaki esirler öldü, yoldaşlarımız da şehit oldu.

ESİR KAMPINDAKİ YOLDAŞLARIMIZDA BAŞLARINDAN MERMİ İLE VURULARAK ŞEHİT DÜŞMÜŞLER

Çok ilginç bir bilgi vereyim; o esir kampındaki yoldaşlarımız da başlarından mermi ile şehit düşmüşlerdir. Peki bu nasıl oluyor? Bunu yapan Türk devletidir. Orada darbe yiyip sonuç alamayacağını görünce önce uçaklarla ve gaz ile saldırdı. Zaten uçaklardan attıkları o tonluk bombaların hepsi patlayıcı ve kimyasal maddelerle doludur. Bunların hepsi o esir kampının önünde patlatıldı. İnsan hakları kuruluşları, insan haklarını savunduğunu söyleyen Avrupa devletleri gelsinler, güvenliklerini sağlayalım ve o esir kampını incelesinler. Orada nasıl bir saldırı yürütüldüğünü, nelerin kullanıldığını ve o insanların ölümüne kimlerin yol açtığını görsünler. Gelsinler ve kendileri görsün.

Esir kampındaki saldırılardan sonra biz oraya esir kampının içerisini incelemeleri için arkadaşlarımızı gönderdik. Ama üzerinden 5 gün geçmiş olmasına rağmen kimyevi gazlardan dolayı arkadaşlarımız maske takmış olmalarına rağmen içeri giremediler. Buna rağmen Türk devleti kalkıp ‘esirleri PKK öldürdü’ diyor. Fakat böylesine bir saldırı ve operasyona karar veren, planını onaylayan zaten o esirlerin ölmesini göze almıştır. Çünkü o kadar saldırı, bombalama ve gazdan insanların oradan sağ kurtulması zordur.

ESİRLERİ BIRAKMAK İÇİN MUHATAP BULAMADIK

2017 yılında çetin bir savaş yürütülüyordu, Türk devleti savaş uçaklarını çok yoğun kullanmaya başladı. Biz o zaman kendi içimizde tartıştık ve şunu söyledik; ‘Türk devleti bu esirleri bilinçli bir şekilde öldürmeye çalışıyor.’ Bu yüzden esirlerin ailelerine çağrıda bulunduk. Bazı dostları devreye koyduk. Biz bu esirleri teslim etmek için muhatap aradık ama bulamadık. Mesela İsrail, bir askeri için 400-500 kişiyi bırakmaktadır. Biz karşılıksız bir şekilde bırakmak istedik ama muhatap bulamadık.

Bu esirler için sivil oldukları belirtiliyor. Bunların neresi sivildir? Hepsi görev başında olan asker, jandarma ve MİT’çilerdir. Bunlar Kürdistan’da Kürt halkına karşı yürütülen savaşta görevli olan kimselerdir. Ya yol kontrollerinde ya çatışmalarda görev başında iken esir alınan kimselerdir. Bunlar esir alındıktan sonra kendimizden daha çok onlara bakıp, korumuşuz. Bir seferinde ben kendim arkadaşları gönderdim, gidin o esirlere söyleyin, ailelerine mektup yazsınlar, aileleri gidip devletle konuşsun, aracı bulsunlar ve gelsinler resmen teslim edelim. Bu mektupları ailelerine de ulaştırdık. Eğer bu aileler kendi çocuklarına gerçekten bağlılarsa, Türk devletinin vereceği şehitlik maaşına ve bazı vaatlere kanmayacaklarsa, onlara söylediklerimizi dile getirsinler kimin çocuklarının ölümüne neden olduğu anlaşılır. Bunu bir kez değil, birkaç kez yaptık ama cevap alamadık.

Kendi içimizde birkaç kez tartıştık. Bu nasıl bir devlettir ki, biz askerlerini vermek istiyoruz ama alan kimse yok. Bunu hiçbir karşılık öne sürmeden yapmak istedik. Ama Türk devleti bunu kabul etmedi. Esir kampına saldırdıklarında içerideki herkesin öldürülmesini amaçladılar. Bu açıktır. Erdoğan’ın siyaseti milliyetçilik temelindedir. Türkiye’de bu şekilde gündem oluşturuyor ve herkesi baskı altına alıyor. Türkiye’deki birçok kimse bu esirlerin bizim tarafımızdan öldürüldüğüne zaten inanmıyor. Çünkü kamuoyuna açık çağrılar yaptık, mektuplar yollandı, dostlar araya kondu ama Türk devleti kabul etmedi.

Bu Türk devleti öylesine kalleştir ki, her gün kendisi hava saldırıları ile ne kadar PKK’liyi şehit ettiklerini söylüyorlar. Aynı devlet, bazı sözde Kürtlere para vererek, kandırarak HDP önüne getirip konuşturuyor. HDP’nin ne alakası var ki? İki muhatap vardır; biri devlet, biri de PKK’dir. Eğer çocuklarını sağlam almak istiyorlarsa ya devletten ya da bizden talep etsinler. Ama bunu siyasi bir rant aracına dönüştürmek için, iradesini para ile satın aldığı kişiler aracılığı ile yapıyor. Bu kadar düşmüş bir devlete ne denir ki? Şimdi o insanları kullanıyor. Günü gelip onlarla işi bittiğinde de onları öldürebilir de. Sonra da ‘bunları PKK öldürdü’ diye de propagandasını yapar. Biz bunları 90’lı yıllarda çok gördük, kendimiz yaşadık.

Bir olay anlatayım: 1995 yılında Şemzinan tarafındaydık. Bêsosin karakoluna dönük bir eylem gerçekleştirdik, karakolu tümden ele geçirdik ve 4-5 asker de esir alındı. 2 asker ayakkabısızdı. Gideceğimiz yol uzun olduğu için iki arkadaşımız ayağındaki ayakkabıları askerlere vererek onları götürdük. Yani arkadaşlarımız kendi ayakkabılarını askerlere verdiler ve o kadar yolu yalın ayak yürüdüler. Sağlam olan bir yere ulaştığımızda bu sefer Türk devletine ait uçaklar gelip üzerimize bomba yağdırdı. O zaman o askerlere tesadüfen bir şey olmadı ve sağ kurtuldular. 1995 yılında yaşanan bir olaydı. O askerlerden şimdi yaşayanlar varsa bu olayı bilirler, çıkıp anlatabilirler. Fakat Türk devleti kendi insanlarına değer vermiyor ki! Sırf milliyetçiliği körüklemek için bu insanların ölümünü kullanıyorlar ama gerçek yüzlerini iyi biliyoruz.

GARÊ’DEKİ KIRILMA AKP-MHP’NİN TÜMDEN KIRILMASINA YOL AÇACAK

Türk devleti bu operasyonla bir kumar oynadı, zarını attı. Ne gelse de ben kazanacağım diye düşündü. Her halükarda düşeş gelecek sandı. Ama savaşta kumar olmaz, oynanmaz! Böylesine bir yerde, bu kadar teknikle büyük bir gücü PKK’nin karşısına getirmekle ne yapıyor? Erdoğan aklını mı yitirmiş ki, PKK’lilerin o kampı bırakıp kaçacağını sanıyor? PKK’nin tarihinde ne zaman görülmüş böyle bir şey? O kampta sadece 2 arkadaşta olsaydı, sonuna kadar direnip savaşırlardı. Oradaki kahraman 6 yoldaşımız da bu şekilde savaşıp direndi. Tüm halkımız ve kamuoyu bunu bilsin. Eğer bugün o esirler yaşamıyorsa sorumlusu bu operasyona karar veren siyasi iradedir.

Türk devleti Garê’de bütün sermayesini yatırdı ama kaybetti. Türk devleti 15 Şubat’ta, komplonun yıl dönümünde yeni bir zafer ilan etmek için karar aldı, bunun için adım attı, başarmak istedi ama sonuç alamadı. Bozguna uğradı, yenildi ve iradesi kırıldı. Garê’deki kırılma AKP-MHP hükümetinin tümden kırılmasına yol açacak ve kaybedeceklerdir.

Türk devleti Amerika’yı taklit etmeye çalışıyor. Özellikle son birkaç yılda tekniğini geliştirdi, dış devletler de destek verdi. Aldığı bu açık ve örtülü destekler karşılığında Türkiye çok büyük tavizler verdi. Türk devleti elindeki bu imkanlarla sansasyonel sürpriz operasyonlar yaparak sonuç almak istiyor. Kendine göre biraz aksiyonel davranarak ilerlemek istiyor. Ama karşısında kimin olduğunu hesaba katmıyor. Amerika DAİŞ’e karşı bu tarz operasyonlar yapıyordu, yine bazı devletler farklı güçlere karşı böyle operasyonlar yaparak sonuç alıyordu. Ama Türk devletinin yürüttüğü bu tarz PKK’ye sökmez, bizim karşımızda bununla sonuç alamaz.  Bir yerde 5 arkadaşımız var, Türk devleti oraya en seçme 600 askerini de getirse sonuç alamaz. 5 yoldaşımız hemen mevzilenir ve o 600 askere karşı savaşır. PKK’nin Apcou militan iradesi budur. Ve bu 40 yıldır bir gelenek halini almıştır. Türk devleti de bu hakikati iyi bilmektedir. Ama Türk devletini yürüten bazı yöneticiler bu gerçeği göz ardı ediyorlar. Mesela bu Süleyman Soylu, gerçi ne kadar soylu olduğu ayrı bir konudur, bağırıp çağırıyor, kendinden çok büyük konuşuyor, bazıları da bu sözlerine bakıp alkış tutuyor. Ama kanaatime göre bu tam bir korkaktır. Çokça propaganda yapıp her yere gittiğini söylüyorlar. Peki kimse sormuyor, bu nasıl gidiyor diye? Örneğin bir üs bölgesine gidecekse 5-6 Atak helikopter güvenliğini alıyor, 4-5 tane keşif uçağı alanı kontrol ediyor, 2-3 tane Skorsky helikopter dolusu güvenlik ile bir üs bölgesine gidiyor. Orada bir yemek yiyor, 3-4 tane fotoğraf çektiriyor, reklam olsun diye basına veriyor. Erdoğan’ın yalakacısı olduğu için orada iken Erdoğan’ı telefondan arıyor. Erdoğan da sarayından bu askerlere mesaj veriyor. Bu şekilde moralsiz düşmüş askerlerine moral aşılamaya çalışıyor. Böyle bir güç gerilla karşısında asla ve asla sonuç alamaz! Bu hakikati herkes bilsin. Sadece birkaç resim çekmekle, turistler gibi gelip birkaç saat ziyaret etmekle savaşılamaz. Eğer gerçekten savaşçı ise üniformasını giysin, öne sürdüğü jandarmalar nasıl operasyona geliyorsa, o da öyle gelsin. Pratik öncülük yapıp gelsin ve gerillaya karşı savaşsın. O zaman görelim kendisini. Ne diye havlarcasına kameralar karşısında esip gürlüyor? Büyüklerimizin bir sözü vardır; “fazla havlayan köpekten korkma” derler. Süleyman Soylu ve benzerlerinin gerçeği de budur, çok ses çıkarırlar ama boştur.

Süleyman Soylu bize, yönetimimize dair söylediği sözleri yeni söylemiyor. 2015 yılında ateşkes bozulup savaş başlayınca ve 2016’da savaşın dozajı artıp Türk devletinin eline bazı teknik imkanlar geçince, PKK’yi tasfiye edip PKK yönetimini şehit edeceğini düşündü. Birçok kez bunu dillendirdi. Buna gerçekten inanıyordu, öylesine söylemiyordu. Ama 2018 yılından sonra kendisi de gördü ve anladı ki, PKK operasyonlarla, öldürme ile bitmez. Bu kadar çaresizleşip bağırıp çağırmasının asıl nedeni budur. Ne Süleyman Soylu’nun ne de Türk devlet yöneticilerinin ömrü PKK’nin tasfiye olduğunu görmeye yetmeyecektir.

Merkez Karargah Komutanlığımız resmi bir açıklama ile Garê savaşının bilançosunu kamuoyu ile paylaştılar. Halka açıklanan bilgiler ne ise hakikat odur. O savaşta toplamda 15 arkadaşımız şehit olmuştur. Esir kampındaki destansı savaş sonucunda 6 arkadaşımız, çevreden müdahale ederek esir kampındaki yoldaşlara ulaşmaya çalışan ve işgalcilerle çarpışan 5 arkadaşımız, başka bir görev esnasında da 4 arkadaşımız şehit olmuştur. Toplam şehidimiz 15’tir. Onun dışında hiçbir şehidimiz yoktur, Türk devletinin belirttikleri doğru değildir. Garê saldırısı olduğunda o 40 savaş uçağı her yere bomba yağdırdı, bildiklerini tahmin ettikleri tüm kamplarımıza ve arazinin geneline dönük havadan operasyon yaptı. Ama tüm bunlara rağmen gerillaya fazla kayıp verdiremedi. Şimdi bu durum Türk devletine dert oldu. O kadar hazırlığa, imkan seferber etmesine rağmen sonuç alamaması hükümeti şoke etti. Garê’de yenilgiye uğramalarının nedeni istedikleri hiçbir sonucu alamamalarından dolayıdır.

ŞEHİTLERİN FEDAKARLIKLARI İLE YÜRÜYEN BİR HAREKETİZ

HPG Komuta Konseyi 18 – 26 Ocak tarihleri arasında toplantısını gerçekleştirdi. Operasyon öncesinde toplantı yapılıp başarı ile bitirilmişti. Hatta biz ilk kez bir Komuta Konsey toplantısının süresini bu kadar uzattık ve 9 gün boyunca toplantıyı sürdürdük ki tartışmalar çok daha rahat yapılsın. Özellikle bu yıl uygulayacağımız taktikler, nasıl bir savaş yürüteceğimiz, 4 yıldır gündemimizde olan yeniden yapılanmanın sonuçları, bundan sonra nasıl pratikleştireceğimiz gibi hususlar kapsamlı bir şekilde tartışıldı. Bu toplantıda yapılan kapsamlı ve derin tartışmalar Siyanê’deki savaşı doğrudan etkiledi. Garê direnişi de bu toplantının bir parçası, devamı olarak görmek gerekiyor.  Çünkü oraya yansıyan bir ruh, açığa çıkan taktikler oldu. Konsey toplantısı sonrasında tüm alan güçleri ile olduğu gibi Garê gücü ile de toplantılar yapıldı, bir operasyon olduğunda nasıl bir tavır sergilenmesi gerektiği tüm arkadaşlarla tartışılmıştı. Garê bir başlangıçtı. Garê’de açığa çıkan savaş düzeyi Komuta Konsey toplantımızın aldığı kararların önümüzdeki günlerde tüm Kürdistan’da çetin bir savaş yürütüleceğini şimdiden göstermektedir.

Biz kahraman şehitlerin fedakarlıkları sayesinde yürüyen bir hareketiz. Kahraman şehitlerimiz tarihe damga vurdular. Büyük fedakarlıklar sergileyerek, fedaice şehadete yürüyen yoldaşlarımız karşısında sözümüzü yenileyerek, takipçileri olacağımızı belirtiyorum. İşgalci Türk devletinden şehitlerimizin intikamını almak görevimizdir.”