'Meclis hızla bu sürecin parçası olmalı'

'Meclis hızla bu sürecin parçası olmalı'

HDK Merkez Yürütme Üyesi ve feminist Gülfer Akkaya, çözüm sürecinde samimi yaklaşımlar sergilenecekse öncelikle meclisin hızla sürecin parçası olması gerektiğini söyledi. Akkaya, “Kimse sorumluluğundan kaçmamalıdır. AKP yetmez, hepimiz dört elle bu sürecin devam etmesi için çalışmalıyız. Savaş konseptine karşı Öcalan’ın ortaya koyduğu barış konseptini tüm devrimci, demokrat, muhalif güçler desteklemelidir” dedi.

Sürece ilişkin birçok çevreden gelen eleştiriler, AKP’nin Kürt sorununda "çözüm" sürecine ilişkin motivasyonları ve niyetlerine ışık tutuyor.  Sürece ilişkin önemli bir politik-örgütsel zemini ifade eden HDK, bünyesindeki farklı dinamiklerle süreci tartışıyor.  

HDK Merkez Yürütme Üyesi ve feminist Gülfer Akkaya, üç aylık sürenin o kadar da uzun bir zaman olmadığını ancak özellikle duygusal olarak gelinen durumun üç aylık zamanın çok ilerisinde olduğunu vurguladı. Akkaya, 30 yıldır savaşın olduğu bir ülkede barışa üç ayda bu kadar hızla tav olmanın işaretlerini şöyle belirtti: "Demek ki, çok ihtiyacımız varmış barışa. Ben böyle düşünüp, böyle hissediyorum. Ancak bu süreçte AKP üzerine düşeni ne kadar yaptı derseniz, bir arpa boyu yol derim. AKP bu süreci garantileyip hızlandıracak olan meclis hamlesini bir türlü yapmayınca gelinen nokta tıklım tıkış bir barış yolu halini aldı. Herkes yüzünü AKP’ye dönmüş durumda haklı olarak. Çünkü bu süreç yasallaşmazsa bu hem sonrası için güvensizliğe neden oluyor hem de süreç toplumsallaşamamış oluyor. İnsanlar haklı olarak korkuyor."

‘KÜRTLERLE EŞİT DİL KURUP KONUŞMAYI ÖĞRENECEKLER’

Her şeyin bir kişinin iki dudağı arasında olmasının felaketinin kaç yıldır yaşandığını ve o felaketi haklı olarak kimsenin istemediğinin altını çizen Akkaya, “Meclisin hızla bu sürecin parçası olması gerekiyor bir, ikinci olarak AKP’nin ne dediğini de bilmemiz gerekiyor. Silah bıraktırmaktan öte AKP barış ile ilgili ne diyor bilen var mı? Dil ve üsluba gelince. Bizzat Başbakan Kürtleri aşağılayan, değersizleştiren, azarlayıp, hizaya çekmeye çalışan bir dil kullanıyordu. Bu kabul edilemez. Ancak 21 Mart’tan, yani Newroz’dan bu yana daha dikkatli olduklarını düşünüyorum. Umudum var, Kürtlerle eşit bil dil kurup konuşabilmeyi öğrenecekler” ifadelerinde bulundu. 

‘MECLİSİN AKTİF OLMASI GEREKEN YERDEYİZ’

Gerillanın geri çekilmesinin teknik bir terim olduğunu dile getiren Akkaya, “Bundan kasıt şu: İnsan hayatından bahsediyoruz. Yol açık, hadi geç demek ne kadar ciddi ve ikna edici? İnsanlara barışıyoruz, artık savaşmak yok diyorsanız, onlara buna ikna olacakları bir şey göstermeniz gerekir. O da somut bir şeydir, söz ya da yemin değil. Bunun için meclisin, yani milletin temsil edildiği yerin bu sürece boylu boyunca girmesi gerekir. Uzaktan, kenardan bakmak olmaz. Ordunun değil, meclisin aktif olması gereken bir yerdeyiz. Kimse sorumluluğundan kaçmamalıdır. AKP yetmez, hepimiz dört elle bu sürecin devam etmesi için çalışmalıyız” diye konuştu.

Silahlı güçlerin herhangi bir karşılaşması ile çıkabilecek çatışmaların olmaması için ordunun kışlaya çekilmesi gerektiğini ifade eden Akkaya, gerillaların geri çekilmelerinin  ise sivil refakatler eşliğinde olması gerektiğine vurgu yaptı. Akkaya, özellikle geri çekilme gerçekleşirken devlet tarafından provokasyonların gerçekleştirilebileceğine dikkat çekti. 

BAŞBAKANI SEVENLER KULÜBÜ 

“Gerçek bir barışın olabilmesi için geçmişte yaşanan savaş suçlarının açığa çıkartılması ve savaş suçlularının cezalandırılması gerekiyor” diyen Akkaya, şunları ifade etti: “Yaşanan hakikatlerin açık edilmesi gerekiyor. Bu nedenle bunların ve benzer komisyonların kurulması ve çalışabilmesi çok önemli. Ancak bunların varlığı kadar, bu komisyonların özellikle iktidar ve devletten bağımsız, muhafazakar olmayan, aksine adil, vicdan sahibi ve özgürlükçü insanların olduğu, toplumsal olarak onay verdiğimiz kişilerin yer aldığı komisyon, heyet vb olması gerekiyor. Bir diğer önemli husus da şu. Buralarda yer alacak kişilerin nasıl seçileceği meselesi. Hemen söyleyeyim sadece Başbakanın kaleminden çıkan liste olmaz. Hali hazırda mevcut toplumsal dinamiklerin kendi içlerinde seçilmesi olanaksız değil. Aksine çok da mümkün. Ve doğru, demokratik olan da budur. Başbakanın kalemiyle çıkan akil insanlar listesi bize bu yöntemin yanlışlığını ispatlamıştır. Bu liste Başbakan sevenler kulübü gibi olmuş. Akılla, mantıkla alakası olmadığı gibi izahı da yok.”

‘ÖZGÜRLÜKÇÜ FİKİRLER HALEN TUTSAK’

Başbakan’ın özgürlükçü fikirlerle sorunu olduğunu kaydeden Akkaya, Başbakanın kendisi gibi düşünmeyeni tehlikeli gördüğünü, suçlu ilan ederek tutuklattığını vurguladı. Bugün halen özgürlükçü fikirlerin “suç” olduğuna atıfta bulunan Akkaya, şöyle konuştu: “Özgürlükçü fikirler diye özellikle belirtiyorum zira muhafazakâr, dinci, sermaye yanlısı fikirlerden haz ettiğini biliyoruz Başbakanın. Onun haz etmedikleri, feminizm, sosyalizm, ulusların kaderlerini tayin hakkı gibi siyasi yelpazenin solunda olan, devrimci, özgürlükçü fikirler. Ne mi yapılmalı? Evvela AKP’nin kendisinin de varlık nedeni olan 12 Eylül anayasasının çöpe atılması, sıfırdan yeni bir anayasanın hazırlanması gerekiyor. Aynı zamanda terörle mücadele yasasının çöpe atılması gerekiyor.  Diyanet gibi toplumu bölen, kışkırtan kurumların lağvedilmesi gerekiyor. Çünkü özellikle AKP iktidarında Diyanet, artık siyasetin de yasaların da yapılmasında başat olmaya başladı. Dikkat çekmeye çalıştığım şey, dinin devlet işlerinden ayrılması değil. Onu aşan bir durumdan bahsediyorum. Son olarak Başbakan’ın şahsen değiştirip azıcık demokrat olmasından bahsedeceğim, ama sihre, büyüye inanmıyoruz değil mi? Başka da yol var mı?”

“Fikir ve ifade özgürlüğünün olduğu ama bu ikisinin somut hali olan örgütlenme hakkının da muhakkak görüldüğü, cinsiyetçi olmayan, özgürlükçü, sömürenlerden yana olmayan, ırkçı ve şovenist yanlarından kurtulmuş bir toplumsal mutabakat beni ifade eder” diyerek anayasal sürecin parametrelerini sıralayan Akkaya, sözlerini şöyle sürdürdü: “Ancak burada en sıkıntılı yerin fıtratçı olan Başbakan ve onun kadrolarının yeniden ürettiği cinsiyetçilik ekstra olarak belirtilmeli. Fıtratımız, yani yaradılışımız gereği kadınla erkek eşit değildir diyen bir cinsiyetçi zihniyetin kadınlar açısından yeni bir anayasa yazımı sürecinde de ne tür zorluklar çıkaracağını kestirmek atla deve olmasa gerek. Kadınları eş, anne, aile olarak tanımlayan bir siyasi gelenekten gelen Başbakan ve kadrosu için feministler ve tüm kadın özgürlüğü mücadelecileri adeta baş düşman. Ne Kürt meselesi, ne gayrimüslimler meselesi kadın ve sınıf meselesi kadar mevcut iktidarın temel çelişkisi olamamıştır. Türkiye siyasetinin başat meselesinden bahsetmiyorum. Söylemek istediğim AKP’nin içinde şekillendiği siyasi geçmiş, gelenek kendisine her zaman feminizmi ve sosyalizmi esas düşman olarak gördü. Çünkü onun toplumsal ütopyası sermaye ve erkek yanlısı bir ütopya. Ümmetçi AKP, en azın teorik olarak, ulusların kader hakkını sineye çekebilir. Ama özgürleşmiş, aileden, erkeklerden bağımsızlaşmış, kendi hayatlarını kurmuş kadınlardan oluşan bir toplumu, sermayeyi gömmüş bir toplumu teorik olarak bile kaldıramaz. Tahayyül bile edemez. Ancak ben, siyasi olarak tüm kazanımların bu kazanımlara ihtiyaç duyanların direnişiyle gerçekleşeceğine inananlardanım. Ne kadar gayret edersek o kadarını kazanacağız."

‘DEVRİMCİ, MUHALİF GÜÇLER ÖCALAN’I DESTEKLEMELİ’

AKP’nin cinsiyetçi, muhafazakâr, dinci, militarist ve sermaye yanlısı ABD icadı bir parti olduğunu dile getiren Akkaya, “O, kendisini iktidara getiren ABD ile eşgüdümlü, ABD yanlısı siyaset yapıyor başından beri. ABD’nin ve AKP’nin Ortadoğu ve Türkiye üzerine planları var. Bu planların gerçekleşebilmesi için AKP’nin önünde devrimci muhalefetin olmaması gerekiyor. Dikensiz bir Türkiye gerekiyor. Bunun için birilerinin dehşet yaratılarak tutuklanması gerekiyor ki, diğerleri de korkup geri dursunlar. Etkisiz olsunlar. Kürtler ve sosyalistler AKP için hep baş düşman oldular. Çözüm süreci ise tüm bunlarla ilintili olarak, ABD’nin ve AKP’nin Ortadoğu hayalleri için içerde bir barışı gerektirmekte. Bence Öcalan da bu durumu fırsat bilip Kürt halkı için savaş konseptinden yeni bir mücadele konseptine, yani barış konseptine sıçrama stratejisini geliştirdi. Bu yeni durumu tüm devrimci, demokrat, muhalif güçler desteklemelidir. AKP’yi süreç konusunda samimi bulmuyorum ama Kürt hareketi istediği barışı da söke söke alacak güçtedir. Yeter ki hepimiz bir arada ve safları güçlendirerek barış demekten milim geri kaymayalım” diye belirtti.